Hz. Ali’den Hikmetli Sözler
Hikmetin menbaı olan Hz. Peygamber (s.a.v.)’in eğittiği en has ve halis öğrencisi olup, 10 yaşından Efendimiz (s.a.v.)’in vefatına kadar O’nun tedrîsâtında bulunan ve Hulefâ-i Râşidînin sonuncusu olan Hz. Ali (r.a.)’nin ebediyete intikalinin 1361. yıldönümü dolayısıyla 28 Ocak 2022 Cuma günü YOYAV Kültür Merkezi’nde bir anma programı düzenlendi. Bazı YOYAV’lılar ve dostlarıyla kalem ve kelam ehli kimselerden seçkin simaların katıldığı program, Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle başladı.
Davetlileri sevgi ve saygıyla selamlayıp, teşriflerinden dolayı takdir ve teşekkürlerini ileten YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmada önemli açıklamalarda bulundu.
Ashâb-ı Kirâm’ın önde gelenlerinden olan Hz. Ali (r.a.)’nin bazı fazîlet ve meziyetleriyle hikmetli sözleri hakkında özet bilgiler sunup, ruhuna rahmet niyazında bulunan Dr. Ateş, dikkatle dinlenen konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Ashâb-ı Kirâm’a ihtiram ve ittibâ’ı ilke edinen, Asr-ı Saadetin saadetini Resûlullah (s.a.v.) ile yaşayanların saadetlerini paylaşmayı prensip edinen duyarlı ve dirâyetli kardeşlerim!
İlim, irfan ve irşad ehlinin izinde gitmeyi düstûr edinen değerli dostlar, Vakfımızın muhibbi ve kültürel etkinlerimizin müdâvimi olan muhterem misafirlerimiz!
Her biri bir hidayet yıldızı olan Ashâb-ı Kirâm’ın öncülerinden ve önde gelenlerinden Hz. Ali (r.a.)’nin ebediyete intikalinin 1346. yıldönümü dolayısıyla 15 yıl önce 24 Ocak 2007 tarihinde bir anma programı düzenlemiştik. O programda yaptığımız açıklamalarla dile getirdiğimiz düşünceler ‘Mikrofondan Müminlere’ Kitabımızın 3.sünde yayınlanmıştı. Bugün O büyük insanın vefatının 1361. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz anma programına teşrif ederek birlikte ruhuna rahmet dilememize ve O’nunla ilgili bilgi birikimimizi sizlerle paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, ilim şehrinin kapısı olan Hz. Ali (r.a.)’nin ilim ve hikmetinden istifade ederek aydınlanmanızı diliyorum.
Düşünce dünyamızın gülleri ve bilgi bağımızın bülbülleri olan siz ilim aşıklarının bilgi dağarcığınıza yenilerini eklemek amacıyla huzurunuzda olmanın bahtiyarlığı içinde sözlerime başlarken, Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerinin bana anlatıp aktarmada, sizlere de dinleyip değerlendirmede tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum.
Bugün bir kere daha minnet ve mağfiretle anarak ruhuna rahmet dilediğimiz Hz. Ali (r.a.) iman eden çocuklar arasında birinci idi. O, hârika çocuklar arasında ender görülen bir cevherdi. O, dört büyük halifenin sonuncuydu.
Hz. Ali (r.a.) ilim dünyasına açılan bir kapı idi. O, adaletle, faziletle hüküm vermenin, problemleri çözmenin kaynağıydı. Sözleri, zor meseleleri hallelerdi. O, adaletli davranan takva sahiplerinin önderiydi. O, soru sormasını bilen dile, konuşulanı anlayan kalbe, anlatılanı iyi duyan kulağa, verilen sözü yerine getirme özelliğine sahipti. O, ilahî emirlerin yerine gelmesi uğruna gayretlerinde tavizsizdi. Yüce Allah’ın zatı uğruna şehid edilmişti. O, hakikat kaynaklarından haber verir, tevhidi söyler, oradan tekliğe doğru çakan şimşeklere dikkat çekerdi.
Üstelik Hz. Ali (r.a.), Cennetle müjdelenen on sahâbeden biri idi. O, Allah Resûlü ile kardeşlik bağı kurmuş olup, dünya kadınlarının hanımefendisi Hz. Fâtıma (r.anha) ile evlenerek O’na damat oldu. Onların neslinden nice sâlih kullar dünyayı şereflendirdi. O ilahî bilginlerin, meşhur kahramanların, unutulmayan ganî gönüllü zâhidlerin, meşhur hatiplerin ileri geleniydi.
Kâinatın Efendisi (s.a.v.)’nin sakini olduğu hane-i saadet ve bu saadetten payını alan küçük bir yürek. En yakınındaydı hep Peygamberin; çocukluğu O’nun yanında geçti. Allah ve Resulü’nü çocuk kalbiyle seven, Peygamberi (s.a.v.)’nin davetini işittiğinde O’na iman eden, O’nun ciğerparesi Fâtıma’nın sevgili eşi, torunları Hasan ve Hüseyin’in babası Ali (r.a.).
O’nun en çok hoşlandığı ismi, çok sevdiği Allah Resûlü (s.a.v.)’nün kendisi için söylediği “Ebû Türâb” (toprağın babası) idi. Hz. Ali (r.a.) bununla çağrıldığında çok sevinirdi. Şöyle ki bir öğle vakti sevgili eşi Fâtıma (r.anha) ile aralarında bir anlaşmazlık yaşanmış ve Hz. Ali (r.a.) doğruca mescide giderek orada kıvrılıp uzanmıştı. Kendisini evinde bulamayan Allah Resulü damadının nerede olduğunu kızına sormuş ve öğrendiğinde doğruca mescide yönelmişti. Ali’yi orada mescidin toz toprağına bulanmış halde görünce, bir yandan mübarek elleriyle onun üzerindeki toprağı çırpmış, bir taraftan da ona “Kalk ey Ebü’t-türâb, kalk!” diye seslenmişti. Bundan böyle Hz. Ali en çok bu ünvanla, Ebû Türâb ile çağrılmaktan hoşlanır olmuştu.
Hz. Ali (r.a.) bir defasında yanındakilere, “Ben hiç kimseye bir iyilik ve kötülük yapmadım!” dedi. Yanındakiler şaşırdılar ve:
‘Efendim, bu nasıl olur? Kötülük yapmadığınız doğru, fakat hiç kimseye bir iyilik yapmadınız mı? Bizler sizin çok iyiliğinizi gördük!’ dediler. O zaman Hz. Ali (r.a.): “Ben her ne yaptımsa kendime yaptım” dedi ve şu âyeti okudu: “Kim bir iyi amel yaparsa bu onun kendi faydasınadır. Kim de bir kötü amel yaparsa bunun zararı kendi nefsinedir. Sizler sonuçta Rabbinize döndürülürsünüz (O size hak ettiğinizi verir).” (Câsiye, 15)
Bir gün Hz. Ali (r.a.) hizmetçisini çağırdı. Bir kere seslendi, iki kere seslendi ve üç kere seslendi… Hiç birinde de hizmetçi O’na cevap vermedi. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.) kalkıp onun yanına gitti. Kendisine: “Ey hizmetçi, sana seslendiğimi duymadın mı?” dedi. O: ‘Duydum’ diye karşılık verdi. Hz. Ali (r.a.): “Peki, bana neden cevap vermedin?” diye sordu. Hizmetçi: ‘Çünkü cevap vermediğim takdirde senin beni cezalandırmayacağını biliyordum, onun için tembellik ettim’ dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (r.a.): “O halde kalk git, Allah için seni âzat ettim” dedi.
Bir başka gün Hz. Ali (r.a.), sabah namazı için mescide giderken bir ihtiyara rastladı. İhtiyarın ak sakalına hürmet edip önüne geçmedi. İhtiyarın arkasından ağır ağır yürüyordu. Mescid kapısına kadar geldiler. İhtiyar içeri girmeyip gitti. Hazret-i Ali (r.a.), bu ihtiyarın Hristiyan olduğunu anladı.
Hz. Ali (r.a.) mescide girince; Resûlullah (s.a.v.)’ı, Ashâb-ı Kirâm ile birlikte rükûa eğilmiş buldu. Namaz bittikten sonra Ashâb-ı Kirâm, Resûlullah (s.a.v.)’dan birinci rükûda çok beklediklerinin sebebini sordular. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Âdet olan tesbihi yapıp rükûdan kalkacağım zaman Cebrail (a.s.), Sidretü’l-Münteha’dan süratle geldi. Başımı tutarak rükûdan kalkmama engel oldu. Bunun hikmetinin ne olduğunu da bilmiyorum”. O sırada, Allah Teâlâ da, Cebrail (a.s.)’e buyurdu ki: “Ey Cebrail! Habibime söyle: Rükûda bekletilmesinin hikmetini bildir de, ashâbına da sırrını açıklasın!”. Hemen Cebrail (a.s.), Resûlullah (s.a.v.)’ın huzuruna gelerek: ‘Ya Resûlallah! Siz rükûdan kalkacağınız zaman, Allah Teâlâ (Git, Habibimin sırtını tut da rükûdan kalkmasın! Çünkü sevgili kulum Ali, yolda rastladığı bir ihtiyarın ak sakalına hürmet ederek yavaş yürüyor, cemaat sevabından mahrum olmasın) buyurdu.
Bunun üzerine ben de hemen gelerek sizi, Hz. Ali gelinceye kadar rükûda tuttum. Allah Teâlâ, beni, sizleri rükûda tutmak için gönderdiği zaman kardeşim İsrafil (a.s.)’i de; doğmaması için güneşi tutmaya gönderdi. Hikmeti budur.
Resûlullah (s.a.v.), Cebrail (a.s.)’in getirdiği haberi ve namazda iken rükûda neden bekletildiğinin hikmetini de Ashâb-ı Kirâm’a anlattı.
Fazilet ve meziyetlerini saatlere sığdıramayacağımız Hz. Ali (r.a.)’nin hayatından iki pasajı da burada sizlerle paylaşmakta fevkalade fayda mülahaza ediyorum.
Bunların biri, Kur’ân-ı Kerîm’in İnsan Sûresi’nin 8 ve 9. âyetlerinin indirilmesine sebep olan, Hz. Ali (r.a.)’nin bir davranışıdır. Hz. Ali (r.a.) kendinin, eşinin ve çocuklarının yiyecekleri konusunda geçimlerini sağlayacak bir imkân olmadığı için bir ücret karşılığında, birinin bahçesinin sulama işini almış. Medine’li birinin hurma bahçesini sabaha kadar sulayacak, ertesi gün de bu işin karşılığı bir miktar arpa alacak. Ücret bu. Sabaha kadar uyumaz, bahçeyi sular, arpayı alır, evine getirir. Açlık içinde kıvranan eşi Hz. Fâtıma ile çocuklarını bir an evvel doyurmak ister. Hz. Fâtıma, eşi Hz. Ali (r.a.)’nin getirdiği o arpanın üçte birini el değirmeninde çekip, harira denilen bir yemek yapar. Yemek pişmiş, sofraya getirilmek üzereyken kapı çalınır.
Gelen bir yoksuldur. Çocuklar aç, Hz. Fâtıma aç, Hz. Ali (r.a.) aç ve üstelik uyumamış. O yemeğin tamamı, kapıyı çalan yoksula verilir. Hemen ardından arpanın diğer bir parçası çekilir ve yemek yapılır, yemek yenileceği esnada yine kapı çalınır, bu defâ gelen bir yetimdir. Hazırlanan bu yemek de ona verilir. Arpanın üçüncü bölümü çekilip yemek yapılır, yenileceği zaman yine kapı çalınır, bu defâ gelen bir esîrdir. Son yapılan yemek de ona verilir. Bakınız bu uygulama dünyada ne ondan önce, ne de ondan sonra olmuştur. Tanık olan varsa söylesin.
Allah’ın iyi kullarının özellikleri anlatılırken İnsan Sûresi’nin 8. âyetinde, “Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esîre yedirirler.” buyurulmaktadır.
Bu âyetin, “alâ hubbihî” kısmına, “kendi canları çekmesine rağmen” yerine “Allah sevgisiyle” mânâsı da verilebilir. Dikkat edileceği üzere, muhtaç oldukları yemeği kendileri yemeyip başkalarına yediriyorlar. Tabîi bunu yaparken de günümüzde çoğu kimselerin düşündüğü gibi, herhangi bir gösteriş, çıkar vs. için mi? Hayır. Onu izleyen 9. âyette de, “Biz sizi, Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık, ne de bir teşekkür bekliyoruz (derler).” buyurulmaktadır.
Bu iki âyetin iniş sebebi, cömertlik sultanı Hz. Ali (r.a.)’nin uygulamasıdır. Allah aşkına, bu duygunun hâkim olduğu yerlerde yoksulluk kalır mı? Aç ve muhtaç kalır mı? Kalmaz.
Diğeri de oğlu Hz. Hasan (r.a.) ile Medine sokaklarında dolaşırken karşılaştığı bir fakirle yaşadığı olaydır.
Hz. Ali (r.a.) evinden çıkarken eşi Hz. Fâtıma (r.anha)’ya altı dirhem para bırakmıştı. Niçin bırakmış? Evin ihtiyacı olan un alınması için. Et, bal, kaymak falan değil, sadece un. Fakat Medine’nin çarşısında dolaşırken karşısına öyle bir muhtaç çıkıyor ki, et, ekmek şöyle dursun hiçbir şey yok. Oğlu Hz. Hasan (r.a.)’a, ‘Annene git. Altı dirhem para bırakmıştım, onun bir dirhemini al gel.’ diyor. Oğlu eve geldiğinde Hz. Fâtıma (r.anha), ‘Oğlum, baban onu bize un almak için vermişti. Babana öyle söyle,’ diyor. Çocuk, eli boş geliyor ve babasına durumu aktarınca, Hz. Ali (r.a.)’nin söylediği ve tarihe altın harflerle yazılacak olan şu sözü bizlere naklediliyor: ‘Kişinin, Allah’ın elindekine olan güveni, kendi elinde olana güveninden daha fazla olmadığı müddetçe, îmânı doğru olamaz. Oğlum git, bunu annene söyle. Altı dirhemin altısını da getir’ diyor ve çocuk gidip bunu annesine anlatınca, Hz. Fâtıma (r.anha), o altı dirhemin tamamını Hz. Ali (r.a.)’ye gönderiyor. Hz. Ali (r.a.) bu paranın tamamını o fakire veriyor. Ama evde ekmek yok, yiyecek yok, un yok. Onlar aç ve muhtaç. Bu muhtaç olanlar, o muhtaç olanlara, elindekilerin tümünü verdiler. Verdiren kim? Hz. Ali (r.a.). Bu anlattığım masal değil, yaşanmış, gerçek bir olay.
Bu olayın devamı var. Onlar orada otururlarken öteden bir adam devesiyle geliyor, devesini satmak istediğini söylüyor. Hz. Ali (r.a.), ‘Alırım, kaça satarsın?’ deyince adam, ‘140 dirheme’ diyor. Hz. Ali (r.a.), ‘Bağla oraya. Deveni aldım, ancak bedelini daha sonra ödeyeceğim’ diyor. Adam gidiyor. Bir süre sonra, başka bir adam geliyor. ‘Bu deve kimindir?’ diye soruyor. Hz. Ali (r.a.), ‘Benimdir’ diyor. Adam, ‘Onu satar mısın?’ dediğinde Hz. Ali (r.a.), ‘Evet. Kaça alırsın?’ diye soruyor. Adam, ‘200 dirheme.’ diyor. Bir kaç saatin içerisinde. İkinci gelen adama deve, 200 dirheme satılıyor. Hz. Ali (r.a.), o 200 dirhemden 140 dirhemini, deveyi kendisine satan adama ödüyor. 60 dirhemle eve döndüğünde Hz. Fâtıma (r.anha)’ya, ‘Buyur.’ diyor. Hz. Fâtıma (r.anha), ‘Bu nedir, yâ Ali?’ dediğinde, Hz. Ali (r.a.), ‘Bu bize, Resûlullah (s.a.v.) aracılığıyla Yüce Yaradanımızın, yaptığımız infak karşılığında verdiğidir. Allah Teâlâ, En’âm Sûresi’nin 160. âyetinde, “Kim (Allah huzuruna) iyilikle gelirse ona, getirdiğinin on katı vardır…” buyuruyor, dedi. Bu âyet-i kerîmeyi unutmayın Allah aşkına. Hz. Ali (r.a.) 140 dirheme aldığı deveyi kısa bir süre içinde 200 dirheme satarak 60 dirhem kazandı. O, evinin ihtiyacı olan 6 dirhemi muhtaç olan birine verdi. Allah Teâlâ’da O’na, çok kısa bir süre içinde, verdiğinin on katı olan 60 dirhemi kazandırdı. Hz. Ali (r.a.) bunu bilerek yaptı ve yaptığının karşılığını dünyada böyle aldı. Âhirette ne kadar alır? Onun katsayısını ben bilemem, siz de bilemezsiniz, Allah bilir.
Sohbetimizin bu noktasında Hz. Ali (r.a.)’nin hikmetli sözlerinden bir kısmını da sizlerle paylaşmak isterim:
• “Düşündürücü ve hikmetli sözlerle ruhlarınızı dinlendirin! Zira bedenlerin yorulduğu ve zayıfladığı gibi ruhlar da yorulur.”
• “Huşusuz kılınan namazda, dilin afetlerinden ve boş şeylerden sakınmaksızın tutulan oruçta, Kur’an’ı tefekkürsüz okumakta, kalbe nakşolmayan ilimde, infak edilmeyen malda, zor günlerde gösterilmeyen kardeşlikte, şükredilmeyen nimette, gönülden edilmeyen ihlassız duada hayır yoktur.”
• “İnsanlar bilmedikleri şeyin düşmanıdır.”
• “Cennet cömertlerin, cehennem cahillerin yeridir.”
• “Âlimlere: “Niçin öğretmediniz?” sorusu sorulmadan, cahillere: ‘’Niçin öğrenmediniz?’’ sorusu sorulmayacaktır.”
• “Cenneti arzulayan, hayırlara koşar. Ateşten korkan, şehvetlerden sakınır. Öleceğine inananın, nefsanî ve şehvanî lezzetleri yıkılır. Dünyayı bilene, musibetler zahir olur.”
• “Namus, güzelliğin sadakasıdır.”
• “Dinde edep ve mürüvvet, akl-ı selimin meyvesidir.”
• “Aklı tam olanın, sözü az olur.”
• “Sözlerinin amellerinden sayıldığını bilen kimse, az konuşur ve ancak kendisini ilgilendiren şeyleri söyler.”
• “Soruluncaya kadar susmak, susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır.”
• “Alçakça söylenen söze karşılık vereyim deme, çünkü o sözün sahibinde onun gibi daha nice düşük sözler vardır. Cevabına yine onlarla cevap verir.”
• “Cahil ile sakın latife etme. Dili zehirli olduğundan gönlünü yaralar.”
• “İnsanlara anlayacakları şekilde konuşunuz.”
• “Eğrinin gölgesi de eğri olur.”
• “Allah’ın kullarına karşı hüsnü zan sahibi ol! Böyle olursan birçok yorgunluktan kurtulursun.”
• “Yanında Allah’ın, Resûlullah’ın ve evliyanın sünneti olmayan kimsenin elinde hiçbir şey yok demektir. Allah’ın sünneti sırrı gizlemek; Resûlullah’ın sünneti insanlar arasında güzel ahlak ile idare yolunu bulmak; evliyanın sünneti de insanlardan gelen eziyetlere katlanmaktır.”
• “Bir adamla dost olmak istersen (önce) onunla muayyen bir mesafede kal. Bu durumda iken sana normal davranırsa dostluğunu sürdür yoksa vazgeç.”
• “Kalbi düşmanlıklarla meşgul olan kişi, faydalı işler yapamaz. Çünkü kalp, iki zıt meşguliyeti bir arada bulunduracak kadar geniş değildir.”
• “Müminin tebessümü yüzünde, hüznü ise kalbindedir.”
• “Nimetin tamamına erişmek, İslâm üzere ölmektir.”
• “Övünmek Ademoğlunun neyine ki?! Evveli nutfe, sonu ise cifedir. Kendi rızkını dahi yaratamadığı gibi, kendini helakten de kurtaramaz.”
• “Hayat iki günden ibarettir. Bir gün lehine (yani sana tebessüm hâlinde), bir gün de aleyhine (yani hüzün içinde)dir. Gün lehine olduğunda şımarma, aleyhine olduğunda da daralıp feryad-ü figan etme!”
• “Bugün amel işleme günüdür, hesap yoktur. Yarın ise hesap vardır, amel işleme imkânı yoktur.”
• “Nefesler, ecele doğru atılan adımlardır.”
• “Zenginlerin, Allah katındaki mükâfatı talep ederek tevazu göstermeleri ne güzeldir. Bundan daha güzeli ise fakirlerin Allah’a tevekkül ederek, zenginlere karşı müstağni davranmalarıdır.”
• “Mahrumiyet, minnet altında kalmaktan daha hayırlıdır.”
• “İffet, fakirliğin; şükür de zenginliğin süsüdür.”
• “Cimrilik bütün kötü ahlakı kendinde toplar.”
(Bu hakikatin mefhum-u muhalifince; merhamet de cömertliği, cömertlik tevazuyu, tevazu da hizmeti beraberinde getirir.)
• “Yoksul düştüğün zaman sadaka vererek Allah ile ticaret yap! Eline nimet geçtiği zaman çok şükret! Sakın az şükürle Allah’ın nimetlerini elinden kaçırma!”
• “Dünyanın nimetlerinden İslam nimeti sana kâfidir. Meşguliyetlerinden, taat meşguliyeti sana kâfidir. İbretlerinden, ölüm ibreti sana kâfidir.”
• “İlim, en hayırlı mirastır. Edep, en hayırlı sanattır. Takvâ, en hayırlı azıktır. İbâdet, en hayırlı sermayedir. Sâlih amel, en hayırlı rehberdir. Güzel ahâk, en hayırlı yakın dosttur. Hilim, en hayırlı yardımcıdır. Kanaat, en hayırlı zenginliktir. Ölümü tefekkür, en hayırlı uslandırıcıdır.”
• “Amel-i sâlih gibi ticaret, sevap gibi kazanç, Allah’ın tevfiki gibi fayda, tevazu gibi asalet, ilim gibi şeref, şüphelilerden uzak durmak gibi vera’, güzel ahlak gibi Allah’a yakınlık, farzları eda gibi ibâdet, tedbir gibi akıl, birlik ve beraberlik gibi insanı kendini beğenmekten uzak tutan başka bir haslet yoktur.”
• “Amellerin en güç olanı dört haslettir:
1. Öfkeli anda affetmek.
2. Muhtaçken de cömert davranmak.
3. Kapalı ve tenha yerlerde nefsin şerrinden korunmak.
4. Korktuğu veya bir menfaat umduğu kimseye karşı da doğru söylemek.
• “Küçük musibetleri büyük göreni, Allah büyük musibetlere müptela kılar.”
• “Mal, nefsanî arzuların hammaddesidir. (Nefsanî ve dünyevî) arzular, sıkıntıların anahtarıdır. Haset de boş yorgunluğun bineğidir.”
• “(Dünyevî) arzu ve ümitler, basîretli kimseleri dahi âmâ eder.”
• “Kişinin kıymeti, istek ve arzularının kıymeti kadardır.”
• “Kim nefsin bitmek bilmeyen istek ve arzularının zebunu olursa, amelleri de kötü olur.”
• “Nasip, kendisine gelmeyene de gider.”
• “Canlarınız için cennetten başka bir karşılık ve değer yoktur. Öyleyse canlarınızı ancak cennet karşılığında satın!”
• “Allah dostları o kişilerdir ki, insanlar dünyanın zahirî görünüşüne baktıkları zaman, onlar dünyanın içyüzünü görürler.”
• “Bir kul, Allah’ın katındakine kendi elindekinden daha fazla güvenmezse îmânı kâmil olmaz.”
• İlim maldan hayırlıdır.
• İlim seni korur, malı sen korursun.
• Mal vermekle azalır, ilim öğretmekle artar.
• İlim hâkimdir, mal ise mahkum.
• İlim ruhun hâkimidir.
• İlim sahibi cömert olur, mal sahibi cimri olur.
• İlim ruhun gıdasıdır, mal ise cesedin gıdasıdır.
• Mal uzun zaman sürecinde tükenir, ilim ise tükenmez ve eksilmez.
• İlim kalbi aydınlatır, mal ise kalbi katılaştırır.
• İlim peygamberlerin, mal ise eşkiyaların mirasıdır.
• Sakın şu üç kişiyi istişare meclisinize sokmayınız: Cimriyi, korkağı ve harisi (hırslıyı).
• Her insanın kıymeti güzel ahlâkı ölçüsündedir.
• Kanaat kılıçtır; kesmediği bir şey yoktur.
• Kendini beğenen kişiyi kimse sevmez.
• Gıybet, zayıf karakterli insanların yaptığı iştir. Çokları, gıybette güzel söze aldanıp fitneye düşmüşlerdir.
• Şehvetin kölesi olmak, insanın kölesi olmaktan daha kötüdür.
• Allah Teâlâ’yı en iyi tanıyan kimse, haşyeti en fazla, ibâdeti en çok ve Allah için nasihati en güzel yapandır.
• Yolculuk, insan ahlâkının ölçüsüdür; insan, yolculukta belli olur.
• Tek başına kaldığın zaman bile günaha dalma, çünkü seni gören, hâkim yüce Mevlâ’dır.
• Bir kimsenin üzerinde Allah’ın nimeti çoğalırsa, insanların o kimseye ihtiyacı da artar.
• Düşmanların en büyüğü, hilesi gizli olandır.
• Bir kimseye nefsi üstün görünse, uygun olmayan kötü işler, onun için kolaylaşır.
• Ne kadar ince olursa olsun, haramla arana bir perde koy.
• Dili tatlı olanın arkadaşları çok olur.
• Dünyaya ve onun aldatıcı şeylerine yönelmek cahilliktir.
• Bir şeyi isteyen, onu elde eder; hiç olmazsa bir kısmını elde eder.
• Ne kadar az olursa olsun, hiç olmazsa takvâ halinin birazını benimse.
• Akıldan daha büyük zenginlik, ahmaklıktan daha büyük fakirlik yoktur.
• Küçük dertleri büyüten (şikâyet eden) kimseyi, yüce Allah büyükleri ile cezalandırır.
• Âlimler arasında Allah’ı en çok bilen; onların yüce Allah’ı en çok seveni ile, ‘lâ ilâhe illallah’ diyen tevhid ehline en çok saygı duyanıdır.
• Yumuşak huyluluk ve aceleci olmamak âdeta ikiz kardeştirler. Her ikisi de kişideki üstün ahlâka işaret eder.
• Dünya sana yöneldiği zaman ondan infak et! Çünkü o, infak etmekle yok olmaz. Dünya senden uzaklaştığı zaman ondan infak et! Zira o senin elinde kalmaz.
• Hakiki dost sıkıntılı zamanlarda, senin gurur ve izzet-i nefsini kırmadan, sana yardım edendir.
• İnsanı vaktinden evvel yıpratan bir şey varsa, o da tembelliktir.
• Çocuklarınızı kendi zamanlarının şartlarına göre yetiştirin.
• Açık yürekle konuşan düşman, içten pazarlıklı dosttan iyidir.
• Namazı belirlenen vaktinde kıl. Boş vaktin olsa da zamanından önce kılma; meşguliyetten dolayı geciktirme. Bilmiş ol ki, işleyeceğin her amel, namazına bağlıdır.
• Malın doğru olmayan yerde harcanması savurganlık ve israftır. Bu sahibini dünyada yüceltir, ama ahirette alçaltır; insanlar arasında onurlandırır ama Allah katında küçültür.
• Sabır hedefe ulaşmanın anahtarıdır; direnişin sonu zaferdir. Her isteğin gerçekleşmesinin bir vakti vardır; kader, o vakti harekete geçirir vücuda getirir.
• Salih amel, övgü ve ecrini yalnız Allah Teâlâ’dan beklediğin ameldir.
• İyi bir dilekle selamlanırsan, daha iyisiyle karşılık ver. Bir el sana ihsanda bulunursa, ona daha fazlasını ver. Bununla birlikte fazilet ilk başlayanındır.
• Allah dinini düzelten kişinin dünyasını da düzeltir.
• Her zâhirin, ona benzeyen bir bâtını vardır. Zâhiri güzel olanın, bâtını da güzel olur. Zâhiri kötü olanın, bâtını da kötü olur.
• Dil, cismi küçük yırtıcı bir aslandır, onu sağlam bağla.
• Çok konuşan, çok hata yapar. Çok hata yapanın hayâsı azalır. Hayâsı azalanın takvâsı azalır. Takvâsı azalanın kalbi ölür. Kalbi ölen, cehenneme girer.
• Kardeşin senden alakasını kestiğinde ziyareti; yüz çevirdiğinde lütuf ve yakınlığı; cimrileştiğinde cömertçe harcamayı; uzaklaştığında yakınlaşmayı; sert tavır takındığında yumuşak davranmayı; suç işlediğinde özrü kabul etmeyi üstlen.
• Hz. Ali (r.a.) dokuz cümle söylemiştir. İnsanın nefsanî arzuları, bunlardan birine dahi katılmayı istemez. 1- Üç tanesi münâcâtta söylenmiştir. 2- Üç tanesi ilimde söylenmiştir. 3- Üç tanesi de edep bahsinde söylenmiştir.
Münâcâtta geçen üç cümle şöyledir: 1-Şeref olarak Rabbim yeter. 2- Öğünmek için Allah’a kul olmam yeter. 3- Senin sevgin beni kuşattı, sana Rabb olarak iman ediyorum. Sevdiğin ve razı olduğun şeylere beni ulaştır.
İlimde geçen üç cümle şöyledir: 1- İnsan, dilinin altında gizlidir. 2- Konuştuklarınız ile tanınırsınız. 3- Kendi değer ve vakarını bilen insan zayi olmaz.
Edepte söylenen üç cümle şöyledir: 1- Kime iyilik edersen et, onun efendisi olursun. 2- Dilediğin kimseye ihtiyacını arzetme ki onun gibi olmayasın. 3- Eğer biriyle çekişirsen, onun esiri olursun.
Her biri bir inci niteliğindeki bu hikmetli sözleri dikkatle ve dirâyetle okuyup, davranışlarımızın dizaynında onları esas almanız temennisiyle sözlerimi bugün için yazmış olduğum altı dörtlükten oluşan “Hz. Ali” başlıklı şiirimle noktalarken, bir kere daha hürmet ve muhabbetle yâd ederek ruhuna rahmet dilediğimiz Hz. Ali (r.a.)’nin tavsiye ve telkinlerine kulak asarak Allah ve Resûlü (s.a.v.)’nün rızasına uygun olacak davranışlarda bulunmanızı ve saadet-i ebediyeye ermenizi dilerim.
İyilik eli,
Sevginin seli,
Hak dostu Velî,
Hazret-i Ali.
Dâmâd-ı Nebî,
Hakk’ın habîbi,
Sever garîbi,
Hazret-i Ali.
Cânân canında,
Yoksul yanında,
Oldu ânında.
Hazret-i Ali.
İhsân yolunda,
Sağ ve solunda,
Yoksul kolunda,
Hazret-i Ali.
Cihatta öncü,
Güçsüzün gücü,
Mazlum öcü
Hazret-i Ali.
İlme ilgili,
Derin bilgili,
Doğrunun dili,
Hazret-i Ali.
Toplantı Sonu İkramdan Görüntüler