İlim ve Âlime Hürmet, Vesîle-i Rif’attir
Her meslek insanlara hizmeti hedefler. Dolayısıyla her mesleğin kendine has bir değeri ve itibarı vardır. Ancak bunların hiçbiri öğretmenlikle kıyaslanamaz. Zira öğretmenler, toplumların terakkîsinde ve insanların ilerlemesinde etken olan insanlardır. Öğretmenleri duyarlı, dirâyetli, bilinçli ve basîretli olan toplumlar, her geçen gün yeni ve yararlı bilgilerle donanarak başkalarını sollar ve parlak yarınlara doğru hızlı adımlarla yol alırlar.
İlim ışık, âlim ışık saçandır. Öğretmen, öğretip eğittiği insanları iyiye, doğruya ve güzele yönlendirerek geleceğin yöneticileriyle üreticilerini yetiştirmenin gayret ve kararlılığı içinde olur.
Öğrenip öğretmeyi ve üretip ikram etmeyi ilke edinen YOYAV, bu gerçeği göz önünde bulundurarak, öğretmenlerin önemiyle onlara sevgi ve saygıda bulunmanın gereğini yerine getirmek için öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği programlardan birini de 23 Kasım 2019 Cumartesi günü saat 13.30’da tertiplediği “İlim ve Âlime Hürmet, Vesîle-i Rif’attir” konulu programla, öğretmenin hayatımızdaki yeri ile dinimizdeki değerini dile getirmenin gayreti içinde oldu.
Bazı akademisyenler ve öğretmenlerle, YOYAV mensuplarından 63 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen programa katılanlar arasında 20. Dönem Adana Milletvekili Dr. İ. Ertan Yülek, Eşi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gürcan Yülek, Emekli Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, Prof. Dr. Seyfettin Erşahin, Prof. Dr. Mehmet Özdemir, Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yalvaç, MEB Emekli Müsteşar Yardımcısı Mehmet Temel, MEB Emekli özlük İşleri Genel Müdürü Sıtkı Dalkılıç, Özel Çağrı Okulları Kurucu Genel Müdürü Nuran Altunbaş, Çubuk Dernekler Federasyonu Başkanı Fuat Tuyan, MESVAK Başkanı Nurettin Konaklı, Yurt-Ay Der Başkanı Kudret Bulut, VGM Emekli Teftiş Kurulu Başkanı Ali Eren, Emekli Baş Müfettişi Beşir Yılmaz, Diyanet Vakfı Mütevelli Heyet Üyesi Ahmet Uzunoğlu, Araştırmacı Yazar ve Şair Abdullah Satoğlu, YOYAV Mütevelli Heyet Üyelerinden Nurçin Sayan, Gülnur Ateş, Hatice Turgut, Ökkaş Dağlıoğlu, Mesut Özünlü, Mehmet Narince, Ayşe Doyuk, Fatma Özçelik, YOYAV Onur Kurulu Üyeleri Ahmet Tan, Jale Koçak, Fatih Uğurlu, Sema İşlak, Meral Demirok, Tülay Yetkin, Necla Balaban, Kurs Öğretmenleri Afet Tan, Sami Aydın, Gülsen Akgöl ve Zuhal Kadıoğlu da vardı.
Program, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayıp öğretmenlerin önemini ifade eden konuşmalarla devam etti. A.Ü. İlahiyat Fakültesi Eski Dekanlarından Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın “Hocalar Hocası” olarak taltif edilip ödüllendirildiği programda ilk konuşmayı yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer akademisyenler, sayın öğretmenler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediğimiz programlardan birinde daha sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde seçkin heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, şerefli varlığınızla toplantımızı taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize saygı ve sevgilerimizi sunarak hoş geldiniz diyorum.
Başta beşeriyetin babası, ilk insan, ilk peygamber ve ilk öğretmen olan Hz. Adem (a.s.) olmak üzere ebediyete göçen öğretmenlere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyor, hayatta olanlara da sağlık ve saadet içinde uzun ömürler temenni ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere bir toplumun dünya sahnesindeki devamlılığı, kuşkusuz gelecek nesillerine verdiği önemle ölçülür. Bu nesilleri yetiştirme, dolayısıyla toplumu imar etme mühendisliği, insana inanma sanatıdır öğretmenlik.
Öğretmen öğrencisine inanır. Öğrencisi ise öğretmeninden öğrendiği kıymetli bilgilerle gelişir, serpilir ve yarınlar için söz sahibi olur. Unutmamak gerekir ki öğretmensiz bir toplum hiçtir. Dünya tarihinde adından söz ettirmiş her kim varsa, bir öğretmenin öğrencisidir. Adından söz ettiren herkesi bir öğretmen eğitmiştir. İyi kötü herkesi… Dolayısıyla öğretmen çok önemlidir.
Öğretmen her şeyden önce, öğrencisine sevgi ile yaklaşmalı ve onlara sevginin önemini öğretmelidir. “Yaratılanı, Yaratan’dan ötürü sevmeyi” öğretmelidir ki, öğrenci herkese sevgi ile yaklaşmalı ve ilişkilerinde sevgiyi esas almalıdır. Sonra saygı, sonra hoşgörü, sonra yardımlaşma ve paylaşmayı öğrenir öğrenci öğretmeninden.
Öğretmen, toprak gibidir. Toprak nasıl ki kendine düşen hiçbir tohumu kabul etmeyip dışarıya atmıyorsa, öğretmen de kendine gelen hiçbir öğrenciyi geri çeviremez. Toprak, kendisine düşen her türlü yararlı veya zararlı tohuma kucak açıp, o tohumu bağrına basar. Ona gerekli olan bütün mineralleri, suyu, velhasıl gerekli olan her şeyi verir. İşte öğretmen de kendisine gelen her öğrenciyi güçlü ya da zayıf, başarılı ya da başarısız demeyip kucaklar ve bağrına basar. Öğrencisi için gerekli olan her ne varsa yapmak için canla başla çalışır. Öğretmenin öğrencisi için yaptıkları kadar yapamadıkları da aklında, zihninde olur. Öğrencisi için her şeyin en iyisi ve en güzeli olmasıyla hareket eder.
Öğretmen öğrencileriyle sadece okulda ilgilenmez. Eve geldiğinde, tatilde, piknikte, misafirlikte, düğünde, dernekte kısacası öğretmenin her anı öğrencilerini düşünmek ve onlar için neler yapabilirim sorusuna cevaplar aramakla geçer. Eve iş getiren mesleklerin başında öğretmenlik gelir. Öğretmenin beyninde, zihninde her akşam bir mahkeme kurulur. Mahkemede hâkim de, savcıda, avukat da, davalı da, davacı da öğretmenin ta kendisidir aslında. Öğretmenin vicdanıyla yüzleşmesi için kurulan mahkeme, aslâ yanlış karar verilmeyecek bir mahkemedir. Çünkü orada yalan olmaz, entrika olmaz, dedikodu olmaz yalnızca doğrular vardır. Öğrencilerime nasıl daha faydalı olabilirimin kaygıları vardır. İşte bu yüzden öğretmenler her zaman, her yerde öğrencisini düşünür, öğrencisiyle yer içer, öğrencisiyle yatar kalkar. Öğretmen hiçbir zaman tek başına değildir. Onun her zaman zihninde olan öğrencileri maddeten yanında olmasalar da manen yanındadırlar. İşte bu yüzden öğretmenlik mesleği kutsaldır, öğretmenler de saygındır. Öğretmenlerin elleri her zaman öpülmeye değerdir.
Okumak, ilmin ve bilginin anahtarıdır. Okumanın yaşı ve zamanı yoktur. Okumak, bilgisizliği ve yanlış inançları yenen tek güçtür. Su, nasıl ölü toprağa hayat ise, ilim de ölmüş kalplerin ve sönmüş ruhların hayatıdır. İlim bir kalbe girince, o kalbin sahibi insanda büyük bir değişiklik meydana getirir.
Fertlerin ve toplumların, maddî ve manevî alanda yükselmelerini ve ilerlemelerini sağlayan unsurların başında ilim gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in “Oku” diye başlaması ve “bilenle, bilmeyeni bir kabul etmemesi” düşünen insanlar için çok anlamlıdır.
İlmin ilerlemesi ve gelişmesi öğretmenlerin varlığı ile mümkündür. Tarihin her döneminde öğretmen dâima veren eldir. Nesillerin yetişmesinde en fazla öğretmenlerin alın teri ve emeği vardır. Onlar, öğrencilerini bilginin ışığıyla aydınlattıkları gibi, gönüllerini de sevginin sıcaklığıyla ısıtmakta, onlara mutluluk, fedakârlık ve bağlılık hislerini aşılamaktadırlar.
Öğretmenler sınıfların ruhu, heyecanı, rehberi ve örneğidirler. Bitkiler nasıl güneş, hava ve suyla karşılaşınca yeşerir, sümbüllenir, açar ve meyvelenirse, çocuk ruhu da öğretmeninden gördüğü sevgi, güven ve arkadaşlık karşısında bitkiler gibi yeşerir, güzelleşir, tatlı meyveler verir. Bu bakımdan öğretmenler bir toplumda baş tacı edilmeye lâyıktırlar. Cenâb-ı Allah, Kur’ân-ı Kerîm’de “Allah içinizden iman edenlerle ilme nâil olanların derecelerini yükseltir.” buyurarak ilim sahiplerini diğer insanlardan ayırıp yükseltmiş, “Sakın câhillerden olma” ayeti celîlesiyle de cehâleti ve bilgisizliği yermiştir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) de âlimi ve ilim öğrenenleri överek şöyle buyurmuştur: “Sadakanın en değerlisi, müslümanın ilim öğrenip Müslüman kardeşine öğretmesidir.”, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diyen Hz Ali (r.a), âlimin atının ayağından kaftanına sıçrayan çamuru şeref kabul eden Yavuz Sultan Selim, padişah olarak şehre girerken hocası Akşemseddin Hazretlerine ikram ve hürmet gösteren Fâtih ve bu işin bilincinde olan ecdâdımız… Hepsi ilme ve ilim adamlarına karşı dâima saygılı olmuşlardır.
Bizler de bize doğruyu öğreten âlimlerimize, hocalarımıza ve öğretmenlerimize hak ettikleri saygıyı gösterelim. Unutmayalım ki, İslam medeniyeti, kıymeti bilinen yetişmiş kimselerin eseridir. Bilen insanların bir kenara itilmesi, onlara gereken itibarın gösterilmemesi, toplumda büyük bir değer erozyonu meydana getirir. Toplum düzeni, herkesi layık olduğu yere koymakla sağlanır. Aksi halde kimin baş, kimin ayak olacağı bilinemez. Baş tacı olacak insanlara ikinci sınıf muamelesi yapılamaz. İlim ve san’at, çok hassastır; değer verilmediği yerden çabucak başka yere göçer. Âlimlerini küstürmüş olan toplumlar kendilerini câhillerin eline teslim etmiş olur. Hocasına, öğretmenine saygı duymayan bir talebenin ondan istifadesi nasıl mümkün olur?
İlmin değerini dile getiren sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in konuyla ilgili buyruklarından biri: “Alimler yeryüzünün kandilleridir; Peygamberlerin halifeleridir. Benim ve diğer peygamberlerin vârisleridir.”, bir diğeri de: “İlim öğrendiğiniz kişilere karşı saygılı olun.” mealindeki hadîs-i şerifidir.
Anne-baba, eş, çocuklar, yakın-uzak akrabalarımız, öğretmenlerimiz, usta ve âmir pozisyonunda emeği geçenler, komşularımız, arkadaşlarımız ve üzerimizde hakkı olan tüm insanlara karşı vefa borcumuz vardır.
Bunlara sevgide, saygıda, hâl-hatır sormada, yardım etmede, ziyaretlerine gitmede ihmalkârlık yapılmamalıdır.
Bu bilince eren bahtiyar insanlardan olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, toplantımıza teşrif ederek bu anlamlı günde bizimle birlikte olma inceliğini göstermenizden dolayı şükranlarımızı sunuyor, sizleri bugün için yazmış olduğum beş dörtlükten oluşan “Öğretmene Vefa” başlıklı şiirimle selamlıyorum:
Yirmi dört Kasım’da bizler,
Hocalarımız ve sizler,
Dünyayı dikkatle izler,
Deriz: Dürüst olsun özler.
Kim ki hocasını sayar,
Düşüncelerini yayar,
Bilgisini ona dayar,
Hayat boyu huzur duyar.
İbrahim Hakkı’ya uyar.
Hocasına hürmet duyar.
Kabrinde başını onun,
Ayağı ucuna koyar.
Sözü tut, kaldırma rafa.
Büyüklere tutma kafa.
Öğretmene göster vefa.
Yoksa çekersin çok cefa.
Bunu ben diyorum amma,
Kendim için derim sanma.
Heva ve hevese kanma,
Hocana kaba davranma.”
Dr. İbrahim Ateş’ten sonra kürsüye gelen A.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Seyfettin Erşahin ile MEB Emekli Müsteşar Yardımcısı ve Milli Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Temel yaptıkları konuşmalarda öğretmenlerin eğitim hayatındaki rolleriyle toplumdaki yerleri hakkında önemli açıklamalarda bulundular. Onlardan sonra kürsüye gelen VGM Emekli Baş Müfettişi Beşir Yılmaz’ın okuduğu “Öğretmenim” şiiri ile Araştırmacı, Yazar ve Şair Abdullah Satoğlu’nun okuduğu Coşkun Erte Pınar’ın “Ben Öğretmenim Çocuklar” başlıklı şiiri de programa renk kattı.
Programın hitamında YOYAV tarafından “Hocalar Hocası” sıfatıyla taltif edilen A.Ü. İlahiyat Fakültesi Eski Dekanlarından Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’ya ödülünün takdimini takiben katılımcılara birer gül verildi.
Program, davetlilere sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Mehmet Temel
Prof. Dr. Seyfettin Erşahin
Beşir Yılmaz
Abdullah Satoğlu
Sunucu Yasemin Aras
PROGRAMDAN GÖRÜNTÜLER
Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’ya YOYAV'ın "Hocaların Hocası" ödülünü, Prof. Dr. Gürcan Yülek takdim etti.
Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, teşekkür konuşmasını yaparken.
Programa katılan konuklar toplu halde.
İKRAMDAN GÖRÜNTÜLER
Yemek duasını Dr. İbrahim Ateş yaptı.