İşimiz Ta’lîm-i Kur’ân
Vakfımızın yıllardır yürütegeldiği bilgi ve beceri kurslarının 67. dönemi 1 Ekim 2022 Cumartesi günü başladı.
Önceki dönemlerde 10 binlerce insana ilim, irfan kazandıran Vakfımız (YOYAV) yılmadan, yorulmadan yoluna devam etti. Bilhassa Kur’ân-ı Kerîm, Arapça ve Tefsir dersleri halkımızın yoğun ilgisine mazhar oldu.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde: “Dünyayı dileyen ilme sarılsın, ahireti isteyen ilme sarılsın, her ikisini isteyen yine ilme sarılsın.” buyurarak, ümmetinin ilmi ilke edinmelerini ve ilmî ilerlememeler kaydetmelerini tavsiye ve telkin etmiştir. Başka bir hadîs-i şerîfinde de: “İlim talep etmek her erkek ve kadın Müslümanlara farzdır.” buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîfinde ise: “Sizin en hayırlınız Kur’ân’ı öğrenen ve öğretendir.” buyurmuştur.
Bu hadîs-i şerîflerden esinlenen Vakfımız, 34 yıldır Kur’ân-ı Kerîmi tecvid ve tertil ile okumaya, öğretmeye özen göstermektedir.
35. hizmet sezonunu 1 Ekim 2022 Cumartesi günü başlatıp, 67. dönem bilgi ve beceri kurslarını halkımızın hizmetine sunarak kapılarını yeniden öğrencilerine açıp, ta’lîm-i Kur’ân hizmetini başarı ile devam ettirmektedir.
İlgilenen kardeşlerinin gelip görmelerini ve bu hizmet kervanına katılmalarını dilemektedir.
Bilgi kıymetli bir hazinedir. Kadrini bilerek onu taşıyabilecek ve ilmiyle yeryüzünde Allah’ın rızasına uygun bir hayatın inşası yolunda kullanılabilecek tek varlık insandır. İlim elde etmek sadece bir bilgi yüklenme gayreti değil, rûhen ve fikren ilerleme çabasıdır. Kişi bildikçe Allah’ın sosuz kudreti karşısındaki acizliğini fark eder. Böylece ilim, insanı imana götürür. Kur’ân-ı Kerîm’de iman edenlerin, “Rablerinden gelen gerçeği bilenler” olarak zikredilmesi, bilgi ile iman arasındaki kuvvetli bağın bir göstergesidir. İnsanın bilginin ışığıyla etrafını aydınlatırken onun feyiz ve bereketi ile kendi iç dünyasını da aydınlatması ve davranışlarını bu bilginin gerektirdiği şekilde düzeltmesi beklenir. Bilmek sorumluluğu gerektirir. Bu sebeple amele dönüşmeyen, ahlak ve davranış boyutunda olumlu bir yansıması olmayan ilim, sahibine yük olmaktan başka bir işe yaramaz. Ne güzel özetlemiştir Yunus;
İlim, ilim bilmektir,
İlim, kendin bilmektir.
Sen kendini bilmezsin,
Ya nice okumaktır.
Kur’ân-ı Kerîm, âlemlerin Rabbi Allah tarafından son Peygamber Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v.) Cebrail (a.s.) vasıtasıyla yirmi üç yılda indirilen ve bütün insanlığa gönderilen son ilahi kitaptır. O, tek bir harfi dahi değişmeden gönülden gönüle, zihinden zihine, nesilden nesile aktarılarak günümüze değin ulaşmıştır. Kıyamet gününe kadar da insanlık için hidâyet rehberi olmaya devam edecektir. Yaratılışın gayesini ve varlığın hikmetini öğreten, insanca yaşamanın ve her iki âlemde huzura kavuşmanın yollarını gösteren Kur’ân-ı Kerîm, aynı zamanda Peygamberimizin (s.a.v.) en büyük mucizesidir.
Kur’ân-ı Kerîm, sözlerin en güzelidir. İnsanoğlu, onun bir ayetinin dahi benzerini getirmekten acizdir. Kur’ân-ı Kerîm, körü körüne taklidi sevmez, kendisi üzerinde düşünülmesini, mesajlarının hayata geçirilmesini ister. Şu bir gerçektir ki, biz onu ne kadar tanırsak, o kadar iyi anlayabiliriz. Onu ne kadar iyi anlarsak o kadar yaşayabiliriz. Onu ne kadar yaşarsak ebedî kurtuluşa o kadar yaklaşabiliriz.
Dârü’lkurrâ, Kur’ân-ı Kerîm’in öğretildiği, bir bölümünün veya tamamının ezberletildiği ve ta’lîm ettirildiği mektepler için kullanılmıştır. Dârü’lkur’ân ve dârü’lhuffâz adı da verilir. Hicretten önce Mekke’de Kur’ân öğretimi daha çok Dârü’lerkam’da yapılırken, Mecid-i Nebevî’de bu görevi Hz. Peygamber (s.a.v.) bizzat yapmakla birlikte Ubâde b. Sâmit’i de Suffe ashabına Kur’ân öğretmekle görevlendirmiş, mescidlerde Kur’ân derslerini teşvik etmiştir.
İslam dünyasında hicri IV. asırda yüksek seviyede Kur’ân öğretimi için camiler dışında Dârü’lkur’ân adıyla müstakil medreseler kurulmuştur. Selçuklular, kıraat ilminin okutulduğu medreseleri “Dârü’lhuffâz” şeklinde adlandırırken, Osmanlılar genellikle “Dârü’lkurrâ” demişlerdir. Osmanlı topraklarındaki dârü’lkurrâların büyük bir kısmı bugün mevcut değildir. Günümüzde Kur’ân öğretimi ve eğitimi yaygın olarak Kur’ân Kurslarında yapılmakla birlikte aşere, takrîb, tayyibe ihtisas kursları ise tarihî dârü’lkurrâ müesseselerinde yapılan öğretimle hayli benzerlik göstermektedir.
Kur’ân okumayı ifade eden “tilâvet” terim olarak “Kur’ân’ı hem okumak hem de emir ve yasaklarını, teşvik ve uyarılarını hayata geçirmek suretiyle Allah’ın kitabına uymak” şeklinde de tarif edilir.
Gazâlî gibi bazı âlimler, Kur’ân’ın tilâvet âdâbıyla ilgili bir çok hususa dikkat çekmişlerdir. Kur’ân okurken abdestli olmak, temiz bir yerde bulunmak, okumaya besmele ile başlamak, sadece Allah rızasını gözetmek, tecvid kurallarına riâyet ederek huşû içinde okumak, ayetler üzerinde düşünmek ve okuduklarıyla amel etmek, rahmet ayetleri gelince Allah’ın rahmetini istemek, azap ayetlerinde O’na sığınmak, secde ayetlerinde secde etmek bunlar arasındadır.
Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in her gün okunmasının adet hâline getirilmesi, ezberlenen yerlerin unutulmaması için tekrarlanması tavsiye edilmiştir. Kur’ân okurken konuşmamak ve lüzumsuz şeylerle uğraşmamak da dikkat edilecek hususlardandır.
34 yıldır onbinlerce insana bilgi-beceri kazandıran ve ta’lîm-i Kur’ân hizmetinde bulunan YOYAV, adeta bir “Dâü’lkur’ân” denecek düzeyde Kur’ân-ı Kerîmi doğru ve düzgün okumayı öğreten kıymetli bir kuruluş olmuştur. Bu kuruluşa kadın-erkek herkesi Kur’ân öğrenmek üzere davet ediyor;
“İşimiz ta’lîm-i Kur’ân,
Eserimiz on bin insan,
Yeter bize bu kadar can,
Korusun onları Rahmân.” diyoruz.
Dr. İbrahim ATEŞ
YOYAV Genel Başkanı
Dr. İbrahim Ateş, Kur’ân-ı Kerîm Makam Dersine devam eden bazı öğrencileri ile bir arada.