Âkif Rahmetle Anıldı
Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy, hâtıraları hâfızalara nakşedilen, duygu ve düşünceleri şiirlerine yansıyan şuurlu bir şair, değerli bir düşünür ve yüce ruhlu bir insandı. Vefakâr milletimiz O’nu unutmadı, unutmayacak ve kalbinde yaşatmaya devam edecektir. Vefatının 86. yıldönümü dolayısıyla YOYAV'da bir kere daha minnet, mağfiret ve şükranla yâd edildi. Ruhu için hatm-i şerîfler okundu, dualar edildi.
44 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen toplantıda bulunanlar arasında 20. Dönem Adana Milletvekili Dr. İ. Ertan Yülek, 20. Dönem Hatay Milletvekili Dr. Mehmet Sılay, 22, 23, 24. Dönem Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Kızılay Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Can, Müteşebbis Gelişim Vakfı Başkanı Nurettin Konaklı, Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Yahya Efe, S.Ü. Filiz Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek, YOYAV Yönetim Kurulu Üyesi Ökkaş Dağlıoğlu Mütevelli Heyet Üyelerinden Mehmet Narince, Ayşe Doyuk ve Fatma Özçelik da vardı.
Âkif’in özellik ve güzellikleriyle fikrî faaliyet ve hizmetlerinin dile getirildiği bu programda, okunan hatm-i şerîf ile süver-i şerîfelerin sevabı ruhuna armağan edildi. Abdullah Güler’in Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle başlayan toplantı, Dr. İbrahim Ateş’in yaptığı açış konuşmasıyla devam etti. Dr. Ateş yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Sayın milletvekillerim, kıymetli konuklar, muhterem Âkif severler, sevgili kardeşlerim!
86 yıl önce böyle bir 27 Aralık gününde ruhunu Rahmân’a teslim ederek irtihâl-i dâr-ı bekâ eden millî şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy’u bir kere daha minnet, mağfiret ve şükranla anarak ruhuna rahmet dilemek için tertiplediğimiz toplantıya teşrif eden siz vefakâr kardeşlerimi sevgi ve saygıyla selamlıyor, gösterdiğiniz ilgi ve ihtimamdan dolayı şükranlarımızı arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Hayatını Hakk’ın rızası doğrultusunda, halka hizmet yolunda geçiren Mehmet Âkif’i, toplantılarımıza teşrif eden kardeşlerimizin hatırlayacakları üzere. 27 Aralık günlerinde hürmet ve muhabbetle anarak, ruhuna rahmet dilemiş ve mağfiret-i Mennân’a mazhar olması niyazında bulunmuştuk. Bugün de O’nun manevî huzurunda bir araya gelerek okuduğumuz hatm-i şerîfle Fatiha-i şerîfenin sevabını ruhuna bağışlıyor ve Yaradan’a yakararak ruhunun şâd, mekânının Cennet ve makamının yüce olmasını niyaz ediyoruz.
Ayet ve hadislerden esinlenerek söylediği şiirlerinde dile getirdiği tavsiye ve telkinlerine uyarak nefsimizi, neslimizi, cemiyetimizi, cemaatimizi ve bütün insanlığı Kur’ân’a sarılmaya, iman ve İslam’ı anlamaya ilim, irfan ve iz’anı geliştirmeye davet ediyoruz.
‘Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı’ diyen Âkif, bütün Müslümanların Kur’ân’ı okuyup anlamalarını, Kur’ân denizine dalıp incilerini almalarını dilemiş ve ilham kaynaklarının Kur’ân olmasını istemişti. Kur’ân’ı anlamayanların duyarsızlık ve dirayetsizliklerinden şikâyet ederek:
‘Ya açar nazm-ı celilin bakarız yaprağınaç
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’ân, bunu hakkıyla bilin.
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.’ demiş, Müslümanların Kur’ân ile bilgilenmelerini ve içeriğiyle ilgilenmelerini istemiş, dünyevî ve uhrevî bütün iş ve uğraşlarını Kur’ân’ın buyrukları doğrultusunda dizayn etmelerini dilemişti.
Şiirlerinde Kur’ân-ı Kerîm’in ayetlerini ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadislerini terennüm eden Âkif, Asr Suresi’yle ilgili ünlü manzumesinde şöyle demişti:
“Hâlık’ın nâ mütenâhî adı var en başı ‘Hak’
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak.
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken,
Mutlaka sure-i ve’l Asr’ı okurlarmış bu neden?
Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh.
Başta îmân-ı hakîkî geliyor, sonra salâh.
Sonra hak, sonra sebât: işte kuzum insanlık.
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”
İmanla ilgili şiirlerinden birinde de:
“İmandır o cevher ki ilâhî ne büyüktür,
İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür.
O îman, farz-ı kat’îdir diyor tahsîli irfânın...
Ne câhil kavmiyiz biz müslümanlar, şimdi, dünyânın!
O îman hüsn-i hulkun en büyük hâmîsi olmuşken...
Nemiz vardır fezâilden, nemiz eksik rezâilden?
Milletimizin hissiyatını sadece şiir ve edebiyatla ifade etmemiş, aynı zamanda camilere, vaaz kürsülerine taşımış ve bu yolda Anadolu’nun bazı şehirlerini dolaşmıştır. Âkif, Balkan savaşları sonunda memleketin içine düştüğü vahim durum karşısında ümitsizliğe kapılmamak, birlikten ayrılmamak ve orduya yardım etmek gibi konularda Fatih, Beyazıt ve Süleymaniye camilerinde vaazlar vermiştir.
Millî hareketi duyar duymaz Balıkesir’e koşmuştur. Paşa Camii’nin kürsüsünde yaptığı vaazında ‘Ey Balıkesirliler, güzel yurdunuzu çiğnetmeyiniz, müdafaanız meşru’dur, sebat ediniz, yürüyünüz.’ demiştir. Konuşmasına ‘Alınlar Terlemeli’ adlı şiiriyle başlayan Âkif, konuşmasının devamında sürekli birlik ve beraberliğe vurgu yapmış; veciz ve beliğ konuşmasında milleti galeyana getirerek ruhları coşturmuştur. Millî şairimizin Çankırı Ulu Camii ve Kastamonu Nasrullah Camii kürsülerinde verdiği vaazlar da bütün milletçe dinlenmiş, okunmuş, çok iyi karşılanmış ve herkese hakikati öğretmek hususunda son derece etkili olmuştur.
O bir istiklâl aşığıydı. Şiirleriyle, makaleleriyle İslam’ın yüceliğini vatan topraklarının istiklalini savundu. Vatanımızın en sancılı yıllarında yaşadı. Bu dönemde Âkif, vatanın istikbal ve istiklâli için diyar diyar gezmiştir. Yazdığı İstiklâl Marşı ile de milletimizin gönlünde silinemeyecek derecede yer edinmiştir.
Âkif, aynı zamanda dostları arasında verdiği sözleri her şartta tutmasıyla tanınmıştır. Bir arkadaşı ile birinin önce ölmesi hâlinde diğerinin onun çocuklarına bakacağına dair sözleşirler. Bu sözden yirmi yıl sonra Âkif, geçim sıkıntısı içindeyken bile sözüne sadık kalarak vefat eden arkadaşının çocuklarını evinde evlatlarıyla birlikte yetiştirmiştir.
Mehmet Âkif Ersoy’un yazdığı şiir 12 Mart 1921’de meclis kararı ile İstiklâl Marşı olarak kabul olunmuştur. Dönemin Genelkurmay Başkanlığı’nın Milli Eğitim Bakanlığı’na müracaat ederek savaşımızın manasını anlatacak, halka ve askere heyecan verecek ve diğer milletlerde bulunan millî marşlara denk olacak bir marş istemesi üzerine, bakanlık bu isteği bütün kuruluşlarına bir genelge ile bildirmiş ve ayrıca gazetelere ilan vermişti. Birinci seçilenin sözlerine 500 lira, bestesine 500 lira verilmek üzere bir yarışma açılmıştı. Yarışmaya 700’den fazla şiir gelmişti. Mehmet Âkif, işin içinde para olduğu için herkes kendisinden istemesine rağmen bir şey yazmamıştı. Halbuki o sırada bir paltosu dahi yoktu ve arkadaşı Şefik Kolaylı’nın paltosunu ödünç almıştı.
Sonunda Mehmet Âkif, kendisi kazansa da para verilmeyeceği söylenerek razı edilmişti. İşte bu iman, samimiyet ve millet aşkı ile muhteşem ‘İstiklâl Marşı’mız kaleme alınmıştı. Mehmet Âkif, mükâfat olarak ayrılan parayı Hilâl-i Ahmer (Kızılay)’a bağlı bir derneğe verdirmişti.
Âkif’in en önemli şiirlerinden biri İstiklâl Marşı olmak üzere tüm şiirleri imanı, İslam’ı, irfanı, idraki, iz’anı, ihsânı, ittihadı, istikameti, ahlakı, doğruluğu, dürüstlüğü ve kardeşliği yansıtmaktadır. Dolayısıyla her Müslüman Türk’ün evinde bir Kur’ân meali, bir Hadis kitabı ve bir Safahat mutlaka bulunmalı ve sürekli okunmalıdır.
O’nu ölümünün 86. yıldönümü dolayısıyla bir kere daha hürmet, muhabbet, minnet ve mağfiretle andığımız bugün de, ruhuna Fatihalar yollamanın yanında İstiklâl Marşı’ndaki vatan sevgisiyle ilgili dört dörtlüğü sizlerle paylaşmak isterim:
Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın,
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana vadettiği günler Hakk’ın,
Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın.
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme, tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı,
Verme, dünyaları alsan da bu cennet vatanı.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda.
Canı, cananı, bütün varımı alsın da Hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.
Ruhumun senden İlahî, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli,
Ebedî, yurdumun üstünde benim inlemeli.
Allah korkusunu dile getirdiği şiirlerinden birinde ise şöyle demişti:
Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, ne vicdandır;
Fazîlet hissi insanlarda, Allah korkusundandır.
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdân’ın...
Ne irfânın kalır te’sîri kat’iyyen, ne vicdânın.”
Çalışmakla ilgili düşüncelerini de şöyle ifade etmişti:
Çalış!" dedikçe Şerîat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
Kim bu dünyada kazanmazsa bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası düşmanının maskarası.
Görüldüğü üzere şiirlerinde sürekli îmânı, islamı, ilmi, irfânı, iz’ânı, Kur’ân’ı, havf-i Yezdânı, ahlakı ve vatan sevgisini terennüm eden Âkif, ideal bir eğitimciyi şöyle tarif etmiştir:
‘Muallimim diyen olmak gerektir îmanlı,
Edepli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı…’
Yani bir muallim, her şeyden önce; ‘imanlı’ olmalı; yüreğinden rahmet taşırmalı.
‘Edepli’ olmalı; örnek bir karakter ve şahsiyet inşâ etmeli.
‘Liyâkatli’ olmalı; mesûliyet şuuruyla kendini yetiştirip vazifesinin ehli olmalı.
‘Vicdanlı’ olmalı; merhamet, şefkat, fedakârlık gibi fazîletlerle insanlığını tescil ettirmelidir.
Ancak böyle bir kıvam için insanın her şeyden önce kendisini zâhiren ve bâtınen eğitmesi zarurîdir. Çünkü ilmi ve irfanı zihne ulaştırmak için ağız kâfîdir, ama kalbe ulaştırmak için onun gönülden çıkması gerekir. Bunun için de olgun bir kalbe sahip olmak lâzımdır. Yoksa eskilerin deyimiyle:
Muhtâc-ı himmet olan dede,
Nerde kaldı gayriye himmet ede?
Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif’i rahmet ve mağfiretle yâd ediyor, günümüz şairlerince fikri, fiili ve faaliyetleriyle örnek alınması temennisiyle sözlerimi noktalarken, sekiz sene önce 27.12.2014 tarihinde Âkif ile ilgili olarak yazdığım dört dörtlükten oluşan ‘Âkif’e Allah’tan Rahmet’ başlıklı şiirimle sizleri selamlıyor, katkı ve katılımınızdan dolayı hepinizden Allah razı olsun diyorum.
Allah’ın lutfuydu Âkif bizlere.
Bunu benden duyun, sözüm sizlere.
Dizelerle hitap etti bizlere.
Çözüm oldu çağında krizlere.
Âkif yurdumuzda bir sevgi seli,
Bir şair, düşünür, belki bir veli.
Ülkede esip giden seher yeli,
Onun için açtık Allah’a eli.
Cihâd etti kalem ve kelâm ile.
Hayat boyu Hakk’ı getirdi dile.
Doğruyu söyledi, düşmana bile.
Gel sen de bugün O’na rahmet dile.
Halkına sağladı rif’at ve izzet.
Medyûn-u şükrandır O’na bu millet.
Dilerim Mevla’dan eyleye rahmet,
Makamını yüce, yerini cennet.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen Hüseyin Tanrıverdi, Dr. İ. Ertan Yülek ve Dr. Mehmet Sılay yaptıkları konuşmalarda YOYAV yetkilileriyle toplantıya teşrif eden katılımcılara vefakâr yaklaşımlarından dolayı takdir ve teşekkürlerini ileterek Mehmet Âkif’e minnet ve şükranlarıyla hürmet duygularını sundular ve şiirlerinden örnekler vererek kültür ve medeniyetimize katkılarını dile getirdiler.
Programın sonunda Hüseyin Tanrıverdi, İ. Ertan Yülek, Mehmet Sılay, Kızılay Yönetim Kurulu Üyesi Şükrü Can ve Abdullah Güler’e YOYAV yayınlarından birer paket takdim eden Dr. Ateş’in, konuşmacılarla katılımcılara şükranlarını ilettiği toplantı sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Sayın Tanrıverdi, Yülek ve Sılay’ın konuşmalarının deşifre edilerek bilahare YOYAV Dergisi’nde okuyucularımızın ıttılaına arz edileceğini bildirir saygılar sunarız.
Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşı
Abdullah Güler'in Kur'ân-ı Kerim Tilaveti
Konuşmacılar
Hüseyin Tanrıverdi
Dr. İ. Ertan Yülek
Dr. Mehmet Sılay
Kitap TakdimiDr. İbrahim Ateş, Hüseyin Tanrıverdi'ye son çıkan iki kitabını takdim etti.
Dr. İbrahim Ateş, Dr. İ. Ertan Yülek'e son çıkan şiir kitabını takdim etti.
Dr. İbrahim Ateş, Dr. Mehmet Sılay'a son çıkan iki kitabını takdim etti.
Dr. İbrahim Ateş, Şükrü Can'a son çıkan iki kitabını takdim etti.
Dr. İbrahim Ateş, Abdullah Güler'e son çıkan iki kitabını takdim etti.
İkram
İkramdan Bir Görüntü