Miraç Mucizesinin Mahiyet ve Mehabeti
Mübârek gün ve gecelerde toplantılar tertipleyerek insanları aydınlatma ve dinî duygularla donatma cihetine gitmeyi güzel bir gelenek hâline getiren YOYAV, özellikle kandil gecelerinden önce kutlama programları düzenlemeye özen göstermektedir. Daha çok başkent Ankara’da bazen de Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kuds-ü şerifte düzenlediği bu programlarda dile getirdiği düşüncelerle, dostlarına duygulu dakikalar yaşatmaktadır. 34 yıldır devam ettirdiği bu programlardan biri de 27 Recep 1443 H. (26 Şubat 2022 M.) Cumartesi günü tertiplediği ‘İsrâ ve Miraç Mucizesinin Mahiyet ve Mehabeti’ konulu toplantı idi.
Çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantıda, misafirlerini hürmet ve muhabbetle selamlayıp teşriflerinden dolayı takdir ve teşekkürlerini ileten YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, dikkatle dinlenen konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“İsrâ ve Miraç Kandili öncesi düzenlediğimiz kutlama programına teşrif ederek duygu ve düşüncelerimizi paylaşmamıza vesîle olan kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
İnsanlık tarihinde benzeri vuku’ bulmayan İsrâ ve Miraç mucizesinin, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e ihsân edilmesinin yıl dönümü dolayısıyla düzenlediğimiz programa katılarak gördüğüm bu görkemli tabloyu teşkil eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şefaat-i Resûlullah’a eren, Cennet-i a’lâya giren, Cemâlullah’ı gören müstesnâ ve mümtâz kişilerden olmanızı diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere Allah Teâlâ, mekânlar içinde mukaddes mekânlar, zamanlar içinde de mukaddes zamanlar yaratmıştır. İşte o mukaddes zamanlardan biri de üç aylar diye bilinen Recep, Şa’ban ve Ramazan aylarıdır. Dinimizce bu üç ayların önemi ve kıymeti pek büyüktür.
Üç aylar, Müslümanlarca, her ay kendisinde mübârek bir geceyi bulunduran aylar silsilesini oluşturduğundan, bu isimle adlandırılmışlardır. Bu geceler, hepimizin manevî hayatını, yaşayışını tekrar gözden geçirdiği, nefis muhasebesi yaptığı gecelerdir.
Üç aylar, Rabbimizin manevî kirliliklerden arınmamız için bizlere sunduğu manevî ziyafet sofrasıdır. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Receb ve Şa’ban aylarını, Ramazan ayının rahmet ve bereketinden azami istifadeyi sağlamak için ruhen, kalben, aklen, fikren ve bedenen bir hazırlık dönemi olarak değerlendirmiştir. Bu ayların müminler için değeri çok büyüktür. Bu değer hiç şüphesiz, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in üç aylara verdiği önemden kaynaklanmaktadır. Resûlullah (s.a.v.) bu aylarla ilgili olarak “Allah’ım, Receb ve Şa’banı hakkımızda hayırlı ve mübârek kıl, bizi Ramazan’a ulaştır” şeklinde dua etmiştir.
Üç ayların değerini ifade eden bir önemli özellik ise beş mübârek geceden dördünün bu aylar içinde yer almasıdır. Regaib gecesi, Receb ayının ilk Cuma gecesine; Miraç gecesi Receb ayının yirmi yedinci gecesine; Berat gecesi, Şa’ban ayının on beşinci gecesine; Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar.
Mübârek sözcüğü, hayır ve bereket verilmiş demektir. Bir terim olarak ‘leyâliyi mübâreke’ (mübârek geceler) Cenâb-ı Hakk’ın başka gecelerden üstün kıldığı geceleri ifade eder.
Dinimizde ibâdetler kamerî aylara göre emredilmiştir. Kamerî ayların süresi, şemsî ayların süresine nazaran değişiklik arzeder. Kamerî sene, şemsî seneden on gün daha kısadır. Ayrıca kamerî ayların diğer bir özelliği, şemsî aylarda olduğu gibi senenin aynı mevsimine değil, değişik mevsimlerine tesadüf etmesidir. Mesela, kamerî bir ay olan Ramazan ayı, senenin mevsimlerini dolaşır. Kamerî takvime göre günün, önce gecesi, sonra gündüzü gelir. Söz gelimi Cuma gecesi dendiği zaman Perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece kastedilir. Yoksa, Cuma ile Cumartesi’nin birbirine bağlandığı gece anlamına gelmez.
Bu aylar ve bu aylarda yer alan mübârek geceler, duaların Allah’a arzedilmesi, pişmanlık göz yaşlarıyla günahların silinmesi, yapılan ibâdetlere verilen sevabın katlanması bakımından büyük birer fırsattır.
1-Öncelikle böyle zamanlarda kulluğumuzu gözden geçirerek, eksik ve hatalarımızı ele almalı ve bunları düzeltebilmenin yollarını aramalıyız. Yani hesaba çekilmeden önce burada kendi kendimizi hesaba çekmeliyiz ki, ahiretteki hesabımız kolay olsun.
2-Üç ayları günahlarımızın affı için bir fırsat bilmeli, bol bol tövbe ve istiğfarda bulunmalıyız. Müslümanların içinde bulunduğu sıkıntıları düşünerek dua edip Allah’a yalvarmalıyız.
3-Eğer kaza namazlarımız varsa, bunları kılma yoluna gitmeli, kaza namazımız yoksa bile, çokça nafile namaz kılmaya çalışmalı ve özellikle geceleri iyi değerlendirmeliyiz.
4-İmkânımız nispetinde çokça Kur’ân okumalıyız.
5-Akrabalarla, komşularla ve dostlarımızla olan yakınlığımızı bir kat daha arttırmalı ve yapacağımız ziyaretlerle onların gönlünü almalıyız.
6-Etrafımızdaki fakir fukaraya yardım etmeli, imkânımız ölçüsünde sadaka vermeli, fakir öğrencilerin okuması için onların elinden tutmalıyız.
Bilindiği üzere hüzün dolu yılların ardından sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Allah’ın huzuruna davet edilmiştir. Cebrâil Aleyhisselam gelip, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i 52 yaşında iken, Recep ayının 27. gecesi, Mekke-i Mükerreme’deki Mescid-i Haram’dan, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya ve oradan da göklere götürmüştür.
O’nun Mekke’deki Kâbe-i Muazzama’dan Kudüs’te bulunan Mescid-i Aksa’ya kadar olan yolculuğuna ‘İsrâ’, oradan da Allah Teâlâ’nın huzuruna götürülmesine ‘Mirac’ denir. İsâ ve miraç hem ruh, hem de beden ile gerçekleşmiştir.
İslam âlimlerinin ifade ettikleri gibi ‘Miraç, ruh ve ceset ile birlikte olmuştur. Ayet-i kerîme ile sabit olduğundan, Mekke’den Kudüs’e götürüldüğüne inanmayan kâfir olur.’
Mirac Gecesi sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bütün gökyüzünü dolaşmış, Peygamberlerle buluşmuş, ‘sidretü’l-müntehâ’ denilen madde âleminin sona erdiği ve mana âleminin başladığı yedinci kat semaya ulaşmıştır. Resûlullah (s.a.v.), Mirac’da Cenneti, Cehennemi, sayısız şeyleri görmüş, yaratılmışlara takdir edilenleri yazan kalemlerin seslerini bile işitmiştir. O âlemlerdeki nice manevî güzelliklere tanık olmuş, Kürsî, Arş ve Ruh âlemlerini geçip, bilinmeyen, anlaşılamayan, anlatılamayan şekilde, mekânsız, zamansız, cihetsiz, sıfatsız olarak Allah Teâlâ’yı görmüştür. Hiçbir mahlûkun bilemeyeceği, anlayamayacağı nimetlere kavuşup bir anda, Kudüs’e ve oradan da Mekke-i Mükerreme’ye gelmiştir.
O gece Allah Teâlâ sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e ümmetine hediye edilmek üzere günde beş vakit namazı farz kılmıştır. Mirac’dan önce yalnız sabah ve ikindi namazı bulunmaktaydı. Mirac Gecesi, akşam namazı 3 rekat, öteki namazlar 2 rekat farz olmuştur. Medine-i Münevvere’de ikinci emirle sabah ve akşamdan başkası 4 rekata çıkarılmıştır. Hicretin 4. yılında bunlar, misafir için, yine 2’ye indirilmiştir. Ezan okumak da hicretten önce Mekke’de, Miraç gecesi başlamıştır.
Mirac hadisesiyle Müslümanların imanı kuvvetlenmiş, kâfirlerin düşmanlığı artmıştır. Peygamberimiz (s.a.v.)’e kâfirler inanmamış, ‘Mescid-i Aksa’nın kaç kapısı, kaç penceresi var?.’ gibi sorular sormuşlardır. Mirac’da bunlara dikkat etmeyen sevgili Peygamberimiz, Cebrail Aleyhisselamın Mescid-i Aksa’yı gözünün önüne getirmesiyle cevaplamıştır.
Resûlullah (s.a.v.)’in miraçla ilgili anlattıklarına inanmayan bazı kimseler, hemen O’nun yakın arkadaşı Hz. Ebu Bekir (r.a.)’ın yanına koşmuşlar:
Ey Ebu Bekir! Muhammed’in söylediklerinden haberin var mı? Güya bu gece Mecsid-i Aksa’ya gitmiş, namaz kılmış ve dönmüş, dediler Hz. Ebu Bekir (r.a.):
Bunu kendisi mi söyledi, yoksa siz mi uyduruyorsunuz? diye karşılık vermiş. Onlar:
Hayır, bunu kendisi söylüyor. Şimdi Kâbe’de ve insanlara anlatmaya devam ediyor, demişler. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekir (r.a.):
Vallahi, O bunu söylediyse muhakkak doğrudur, demiş ve bunun üzerine inanmayanlar tekrar:
Sen O’nu doğruluyor ve Kendisinin bir gecede Mescid-i Aksa’ya gidip döndüğüne inanıyor musun? demişler, Hz. Ebu Bekir (r.a.):
Evet, bunda şaşacak ne var? Gecenin, gündüzün herhangi bir saatinde Kendisine semadan haber geldiğini bana haber veriyor; ben buna inanıyorken, Mescid-i Aksa’ya gittiğine mi inanmayacağım, demiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a.) Resûlullah (s.a.v.)’in ‘Sıddîk’ iltifatına mazhar olmuş, o günden sonra ‘Sıddîk’ olarak anılmaya başlamıştır.
İsra ve Miraç gecesi Peygamberimiz (s.a.v.)’in bütün insanlığı temsilen Allah Teâlâ’nın yüksek huzuruna kabulü anlamına gelen mübârek gecedir.
Recep ayının 27. Ggcesinin tanık olduğu bu büyük buluşma, bizlere, insanın ilahî rızaya ve desteğe ulaştığında akıl ve idrâki zorlayan nice üst derecelere ulaşabileceğini gösterdiği gibi, mana âleminde yükselip ilahî rahmet ve huzura erişmenin, öncelikle gönül ve ruh temizliğinden, ahlâkî erdemlere yükselişten, her şeyin sahibi olan yüce Allah’a bağlılık ve boyun eğmeden geçtiğini de hatırlatmaktadır. Bu gecede farz kılınan ve bizzat Peygamberimiz (s.a.v.) tarafından müminlerin miracı olarak nitelenen namaz da, iç dünyamızdaki yükselişi ve arınmayı ifade eder.
Mirac, göklere olduğu kadar, insanın kendi semasına yani kalbine ve iç dünyasına doğru da yapması gereken bir yolculuktur.
Şevket Okyay, bu gerçeği yazdığı ‘Mirac Gecesi’ başlıklı şiirinde şöyle yansıtmıştır:
Dünya yaratılalı benzersiz bir olayı,
Yaradan düzenledi sevdiğinden dolayı,
Büyük Peygamberine lütfetti bir gül ayı,
Yer-Gök ayağa kalktı, güzel Miraç Gecesi!
Cebrâil’den bu emri alan eşsiz Peygamber,
Sevinçten, heyecandan vücudu doldu kan-ter,
Çünkü hiçbir Nebi’ye gelmemişti bu haber,
Gizli sırlara oldu, çözüm Miraç Gecesi!
Göz açıp-kapayınca, hemen Kudüs’e geldi,
Kutsal Mescid’i-Aksa hareketin yeriydi,
Önce namaz kıldırdı, Enbiya’yla eğildi,
Artık ondan öteye, hız’al Miraç Gecesi!
Rabbi onu tüy gibi semâlara uçurdu,
Mümtâz misafirini âlemlerden geçirdi,
Bu ki; şanlı Resûle, müstesnâ bir ecirdi.
Berâat sevincini, seç al Miraç Gecesi!
Göğün her -bir katında durup- durup seyretti,
Birçok Peygamberlerle görüştü, sohbet etti,
Her biri kendisine ümmetinden bahsetti,
Dediler, hediyeni tez-al Miraç Gecesi!
Yolculuğu bir süre Cebrâil ile geçti,
Fakat büyük meleğin görevi son bulmuştu,
Sidre’i-Müntehâ’dan sonrası kendi uçtu,
Çağrı yücelerdendi, tez-ol Miraç Gecesi!
Kimsenin ermediği bir taltife ulaştı,
Tahiyyat duâsıyla Rabbiyle selâmlaştı,
Melekler de şehâdet kelâmını paylaştı,
Müslüman! Sen de oku, haz al Miraç Gecesi!
Ümmetine mağfiret, namaz niyâz eyledi,
“Ümmetimi bağışla, onları affet” dedi,
Rabbimizin lütfunu, keremini yeğledi,
Ve namaz oldu Haktan, nâzil Miraç Gecesi!
Rabbimizin affını sağlayan Resûlullah,
Şefaatin de bize nâsip olur İnşaallah.
Her bir kutsalımızı korusun büyük Allah,
El açıp yalvar-yakar, yücel Miraç Gecesi!
Miraç gecesinde Resûlullah (s.a.v.)’ın ümmetine getirdiği hediyelerden biri 5 vakit namaz, diğeri de Kur’ân-ı Kerîm’in 286 ayetten oluşan Bakara Suresi’nin “Amenerresulü” diye anılan ve bu mübârek gecede Peygamberimiz (s.a.v.)’e vasıtasız şekilde vahyolunan son iki ayet-i kerîmesinde beyan buyurulan iman esaslarıyla yakarışlardır.
Resûlullah (s.a.v.) Miraç gecesi huzûr-u Hakk’a yüceltilerek değeri dünyaya duyurulduğu gibi, ümmeti de günde kıldığı 5 vakit namazla huzûr-u Hakk’a varmanın bahtiyarlığına ermektedir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) bu özellik ve güzelliği: “Namaz, müminin miracıdır.” mealindeki hadîs-i şerîfiyle beyan buyurmuştur. Bu hadîs-i şerîften esinlenen bir şair de:
‘Ey birader! Kıl namazı çün saadet tacıdır.
Sen namazı öyle bil ki, müminin miracıdır.’ demiştir.
Müslümanların namazla ilgili ortak bilinci bu hadîs-i şerîfte özetlenmiş ve bu şiirle yansıtılmıştır.
Mümin için özlemle beklenen bir buluşma anıdır namaz. Yüce Allah’ın huzuruna O’nun daveti ile çıkmanın ve kabul edilmenin ifadesidir. Namaz miracıdır müminin ve vuslat zamanıdır Rabbine. Müminin kapısının önünden akıp giden bir nehir gibidir o. Mümin günde beş kez o nehre dalar ve her türlü manevî kirlerden arınarak çıkar.
Teslimiyettir namaz. Yüzünü ve yönünü Mevla’ya dönmek, sırtını Rabbine dayamak ve böylece en sağlam kaleye sığınmaktır. O’na sığınan her türlü hayasızlıktan ve kötülükten korunmuş olur. (Ankebût, 45)
Allah’ı anıştır namaz. Bütün uzuvlarla Yaratanı zikirdir. Gönülden eda edilen her namaz, huzur iklimine açılan bir kapıdır. Günün belli vakitlerinde mümin, kendini sadâkat ve samîmiyetle bu iklimin esintilerine bırakır. Namaz Resûlullah (s.a.v.)’ın gözünün aydınlığıdır.
Namaz kılmak için kıbleye yönelmek, tekbirden sonra ellerin önde bağlanması, rükuya eğilmek ve secdeye varmak, Allah Teâlâ’nın yüce huzurunda yaşanan tevazu ve teslimiyet ruhunu yansıtır. Beş vakit namazın farz kılındığı miraç olayı sırasında Resûlullah (s.a.v.) yüksek makamlara ulaşmıştır. Mümin de miraçta farz kılınan namaz ibâdetini yerine getirerek bir anlamda miraç yapmış, yüksek dereceler elde etmiş olur. Bedenin en şerefli kısmı sayılan alnın secde için yere konması, Allah Teâlâ’nın kudret ve azametine teslimiyeti sembolize eder.
Namaz, mümin için nur ve aydınlıktır. Namazlarını derin bir saygı ile eda eden bir mümin olmanın gerektirdiği inanç, söz, fiil ve davranış içerisinde olan ve namazı hayatına hâkim kılan kişi, doğru yolu bulmuş ve kurtuluşa ermiş, demektir.
Namaz, insanı kötülüklerden, çirkinliklerden ve taşkınlıklardan alıkoyar, ilgi ve temayüllerin başıboş ve kontrolsüz bir şekilde tatmin edilmesini engeller. Çünkü hakkıyla kılınan namaz, sahibine ruhî bir olgunluk kazandırır ve kalbinin huşû ile dolmasını sağlar. Kalbi huşû ile dolan kişi de Allah Teâlâ’nın razı olmadığı şeylerden büyük bir titizlikle sakınır ve böylece günahlardan arınır. Mümin, namaz kılarken, aynı zamanda kötülüklerden ve nefsin arzularından da muhafaza olunarak hem dünya, hem de ahiret hayatını ıslah etmiş olur.
İnsan, beşer olması hasebiyle hatasız ve kusursuz olmaz. Günlük hayatında günah işler; hem bedenen, hem de ruhen kirlenir. Tevbe etmeyi gerektiren büyük günahlar hariç namaz; günah, kusur ve hataların bağışlanmasına vesîle olur. Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki: “Beş vakit namaz ve Cuma namazı diğer Cuma namazına kadar büyük günahlar işlenmediği sürece aralarında işlenen günahlara kefarettir.”
Günde beş vakit namazını kılan mümin, manevî kirlerden temizlendiği gibi, dış çevre ile sürekli temas hâlinde olan organları, günde beş defa yıkandığı için maddî kirlerden ve bulaşıcı mikroplardan temizlenmiş olur. Evet vücut, elbise ve namaz kılınacak yeri temizlemek namazın şartı olduğundan dolayı namaz; kişiyi temiz olmaya mecbur eder. Her namazı vaktinde kılan mümin, hayatını düzen ve tertibe koyar. Bütün bunlarla beraber namaz, kişiyi yalnızlık psikolojisinden kurtaran en tesirli ilaçtır.
Bakara Suresi’nin, Miraç gecesinde sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e vasıtasız şekilde vahyolunduğu belirtilen son iki ayetinin meali şöyledir:
“Peygamber, Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah'ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik, itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır’ dediler.
Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlâmızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, bu dualarla dua ettiği zaman, Allah Teâlâ tarafından ‘Peki yaptım.’ buyurulduğu Müslim ve Tirmizî’de rivâyet edilmiştir. Kütüb-ü Sitte’de Abdullah b. Mes’ud’dan rivâyet olunan bir hadîs-i şerîfte: “Her kim geceleyin Bakara Suresi’nden bu iki ayeti okursa ona yeter.” buyurulmuştur.
Hâkim ve Beyhakî’nin Ebu Zer (r.a.)’den naklettikleri bir diğer hadîs-i şerîfte de sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah Teâlâ, Bakara Suresi’ni iki ayetle sona erdirdi ki, bunları bana arşın altındaki bir hazineden verdi. Bunları öğreniniz, kadınlarınıza, çocuklarınıza belletiniz, öğretiniz. Çünkü bunlar hem salâttır, hem duadır, hem Kur’ân’dır.” buyurmuştur.
Hz. Ömer ile Hz. Ali (r.anhüma)’dan rivâyet edilmiştir ki: “Her biri aklı başında bir adam görmezdim ki, Bakara Suresi’nin sonundaki bu ayetleri okumadan uyusun.” demişlerdir.
Cebrail Aleyhisselam, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e: “Bakara Suresi’nin sonunda amin demeyi telkin etti.” diye Ebu Meysere (r.a.)’den gelen bir rivâyet bulunmaktadır.
Allah Teâlâ, biz kullarını da daima bu duaların manalarını duyan, anlayan ve gereğini yerine getirerek vaad ettiği icâbetinin feyzinden büyük büyük nasiplerle pay alan kullarından eylesin.
Bu ayet-i kerîmeler, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hadîs-i şerîflerinde övülmüş, her zaman ve özellikle yatmadan önce okunması tavsiye edilmiştir. Bir hadîs-i şerîfte: “Bu ayetlerin geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter.” buyurulmuştur.
Hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olan Hz. Peygamber (s.a.v.) İsrâ ve Miraç gecesinde huzûr-u Hakk’a getirilip götürülürken de Allah Teâlâ’nın korumasında olmuştur. Yer çekimi, havasızlık, soğukluk, sıcaklık ve benzeri olumsuz etkenlerden korunarak salimen ve huzur içinde götürülüp getirilmesi sağlanmıştır. Uzak mesafeler kısa bir zamanda katedilmiştir.
Hârikulâde böyle mucizevî bir olayın olamayacağını düşünüp bu hâdiseyi celîleyi başkalarıyla karıştırıp inkârcı tavır takınan kişilere söylenecek söz, merhum Ziya Paşa’nın seneler önce söylediği şu tarihî cümledir:
‘İdrâk-i me’âlî bu küçük akla gerekmez.
Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez.’
Bir başka söz de Ketencizade Hacı Mehmet Rüştü Efendi’nin söylemiş olduğu:
‘Hak tecellî eyleyince her işi âsân eder.
Halk eder esbâbını bir lahzada ihsân eder.’ beytidir. Yani, Allah Teâlâ kudretini tecelli ettirirse, her işi kolaylaştırır. Bir işin olmasını murad ederse, sebepleri yaratır, bir anda o işi ihsân eder.
Habibini huzuruna aldırmayı dileyen yüce Rabbimiz, olamayacağı düşünülen halleri kolaylaştırarak oldurmuş ve bir gecede bu mucizeyi gerçekleştirmiştir. Müminlerin imanını ve münkirlerin de inkârını arttıran bu gerçek İsrâ Suresi’nin 1. ayet-i kerîmesinde şöyle dikkatimize getirilmiştir: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Harâm'dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah noksan sıfatlardan münezzehtir; O, gerçekten işitendir, görendir.”
Hz. Peygamber (s.a.v.)’den başka hiçbir kimseye sağlanmayan bu saadet vesîlesi mucizenin yıl dönümünü iman ve ihlâsla bir kere daha kutlarken, onu ihsân eden yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar, sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e de sayısız salât ve selamlarımızı arzediyor, müminlerin miracı olan namaz ibâdetini huzûr-u Hak’da bulunmanın bahtiyarlığı içinde îfâ etmede dâim olmamız dileğiyle sözlerimi 2017 yılında kaleme almış olduğum beş dörtlükten oluşan ‘Miraç Mucizesi’ başlıklı şiirimle noktalıyor, bu gecenin feyiz ve faziletinden faydalanmanız temennisiyle hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Miraç mühim bir mucize.
Değerli ders verir bize.
Düşmanı getirir dize.
Kutlu olsun hepimize.
Cibril gelip selam verdi.
Hak’tan Sana davet dedi.
Peygamberi alıp gitti.
Burak’la Kudse iletti.
Bir binit ki adı Burak.
Işıktan hızlı, kardan ak.
Aç gözünü gerçeğe bak.
Göremez isen gözlük tak.
Yedi kat gökleri aştı.
Kabe Kavseyn’e ulaştı.
Ve Yaradan’a yaklaştı.
İnkârcılar buna şaştı.
Hızıyla gökleri yardı.
Hakk’ın huzuruna vardı.
Saadet ruhunu sardı.
Hakk’a yalvarıp yakardı.”
Toplantı, okunan hatm-i şerîflerin duası ve ikramın alınmasıyla sonlandı.
Hatm-i Şerîflerin Duasından Görüntüler
İkramdan Görüntüler