Muallim ve Müteallimlerin Toplum Terakkîsindeki Yerleri
İlim ilerlemenin ilkesi ve yücelmenin yörüngesidir. İlme ermenin yolu da ta’lîm ve teallümden geçer. İlme ermek isteyen ise bu yolu seçer. Başka bir ifadeyle ilim ışık, âlim ışık saçandır. Cehâlet karanlık, cahil de karanlığa kaçandır. Şuurlu bir şairin dediği gibi:
‘Âlimin her bir kelamı, lâl ü mercan incidir.
Câhilin her bir kelamı, günde bin can incitir.’
İnciten ve incinen olmamak için, öğreten ve öğrenen olmak gerekir. Öğreten ve öğrenen olmak için de gayret etmek ve zahmete katlanmak îcâp eder. Büyüklerimizin dediği gibi, ilmin evveli soğandan daha acı, sonu da baldan daha tatlıdır. Balın lezzetini tatmak için, bir gram balı üreten arının kaç çiçeğe konduğunu bilmek ve bal arısı gibi yoğun bir çaba sarfetmek gerekir. Unutulmamalıdır ki, öğrenmenin bir anlık zahmetine katlanmayan, hayatı boyunca bilgisizliğin ızdırabını çeker. Öğrenmeyen öğretemez. Öğretemeyen de ilim üretmenin erdemine eremez.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran YOYAV, öğrenip öğretmeyi ve üretip ikram etmeyi ilke edinmiş, mensuplarıyla dostlarına bilgiyle beyin bilemeyi ve ilgi ile iyilik dilemeyi tavsiye ederek:
‘Bilgilen, bilgilendir.
İlgilen, ilgilendir.
İlerlemek ilimden,
Yücelmek ilgidendir.’ diyegelmiştir.
Öte yandan öğretmenler günlerinde düzenlediği kutlama programlarında çevresindeki ve yöresindeki öğretmenlerle öğrencileri buluşturarak aralarındaki hürmet ve muhabbetle şefkat ve merhamet duygularını canlı tutmaya çalışmıştır. Böylece ilim üretmeye ve ilim ehline hürmet etmeye özen gösteren bir Vakıf olduğunu ispat etmiştir.
Bu inanç ve anlayışla geçen yıllarda öğretmenler günlerinde düzenlediği programlarda öğretmen ve öğrencilerle ilgili çeşitli konuları gündeme getirmiştir. Bu yıl da 24 Kasım 2021 Öğretmenler Günü dolayısıyla düzenlediği programda ‘Muallim ve Müteallimlerin Toplum Terakkîsindeki Yerleri’ konusunu gündeme getirmeyi düşünmüştür.
Vakfımızın mensuplarıyla dostlarından öğretmen olanlarla bazı akademisyenlerden oluşan konukların günlerini kutlayıp, öğrencilerinden hak ettikleri sevgi ve saygıyı sürekli görmeleri temennisinde bulunarak, onurlarına tertiplenen törene teşriflerinden dolayı teşekkürlerini ileten YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı kutlama konuşmasında şu cümlelere yer vermiştir:
“Kıymetli konuklar, değerli öğretmenler, muhterem muallimler, saygıdeğer akademisyenler, sevgili öğrencilerimiz!
Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediğimiz kutlama programına katılarak onlara karşı duyduğumuz sevgi ve saygı hislerimizi yineleyip, ebediyete intikal edenleri rahmet ve mağfiretle yâd etmemize, hayatta olanları da minnet ve şükranla anarak sağlık ve saadette dâim olmaları dileğinde bulunmamıza katkı sağlayan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla toplantımızı taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hoşgeldiniz diyor, cümlemize Cennet ve Cemalullah’ı niyaz ediyorum.
Bizlere sahip olduğumuz bilgileri öğreten yüce Rabbimize sonsuz hamd ü senâlar ve: “Ben ancak muallim (öğretmen) olarak gönderildim.” buyurarak ümmetine imanı, islamı ve Hz. Kur’ân’ı öğreten sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e sayısız salât ve selamlarımızı arz ediyor, eğitim ve öğretimde O’nu örnek alıp, yolunda giden duyarlı ve dirâyetli Müslümanlardan olmamızı diliyorum.
Başta beşeriyetin babası, ilk insan, ilk peygamber ve ilk öğretmen olan Hz. Âdem (a.s.) olmak üzere ebediyete intikal eden öğretmenlere Allah’tan rahmet, mağfiret ve hayatta olan öğretmenlere de sağlık ve saadet-i sermediye temenni ediyorum.
Kıymetli konuklar!
Malumunuz olduğu üzere ilmi veren Allah Teâlâ, alan da insanlardır. İnsanlar, ne kadar bilgi edinseler de bildikleri bilmediklerinin yanında hiç denecek kadar azdır. Dolayısıyla devamlı bilgilerini arttırma cihetine gitmeli, hangi yaşta olurlarsa olsunlar, öğrenip öğretmeyi ihmal etmemelidirler. Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İsrâ Suresi’nin: “… Size ancak az bir bilgi verilmiştir.” mealindeki 85. ayet-i kerîmesi, her hâlükârda ilmimizin az olduğunu hatırlatmaktadır. Bunun için bildiklerimizle yetinmeyip, yeni bilgiler edinmeye ve bilmediklerimizi öğrenmeye yönelmeliyiz. Bilginin kaynağını, bilgi veren insanı ve bilgi edinilecek mekânı bilmeliyiz.
Her şeyden önce şunu ifade etmek isteriz ki, islamî ilimlerin kaynağı Kur’ân ve Sünnettir. İlmi arttırma ve âlimleri çoğaltmada başka bir ifadeyle bilgiyi geliştirme ve bilginleri yetiştirmede üç önemli unsur vardır. Bunlar: Muallim (öğretmen), Müteallim (öğrenen) ve Mekân-ı ta’lîm (mektep, medrese ve üniversite gibi öğretme yeri) dir.
İlmin çoğalması ve yayılması için en önemli unsur, muallim ve müteallimin (öğreten ve öğrenenin) bulunmasıdır. Bunlar bulunursa her yerde ilim tahsil edilebilir. Muallim; ilim öğreten, müteallim de ilim öğrenen demektir.
Muallim; insanın zîyneti hâline gelen bütün üstün meziyetlerini ve şahsiyetini süsleyen, güzel ahlakını kuşandıran kimsedir.
Muallim tevazuyu, ta’zîmi kazandırandır. Terbiye edendir, ta’lîm edendir ve ta’lîm ettirendir. Yaptığı iş ile hayatın tamamını kuşatan, yaşantımızın tüm aşamalarına yön veren, bir ömür sürecek istikametini belirleyen, şahsiyetlerin manevî cephesine şekil ve vücut verendir.
Muallim temiz görüşlü, duru bakışlı, sade ve anlayışlı, sağlam kavrayışlıdır. Söylenmeden söyleyen, gönülleri keşfedendir. Sühûletli, sükûnetli, sehâvetlidir.
Muallim, maârifin baş mimarıdır. Öğrenci olarak önüne gelen insanı işleyen, şekillendiren, bir ömür taşıyacağı ruhu veren kimsedir. Sabrını, sebâtını, şahsiyet duvarının taşlarını tane tane işleyendir. Sanatkâr edasıyla eserini gergef gergef işleyen, Allah’ın yarattığı en güzel varlık, eşref-i mahlûk olan insanı yüreğiyle, ruhuyla, aşkıyla yetiştirendir.
En büyük terbiye edici olan Allah’ın “Rabb” sıfatını yeryüzünde temsil eder. Muallim, insanları terbiye eden mürebbîdir. Öğrencinin kalbini, aklını, fikrini, bedenini ve ruhunu terbiye eder. Akleden, fikreden, şükreden ve kanaat eden olarak yetiştirir.
Muallim, okuma yazma sevgisini kendi ruhundan aşk damlalarıyla öğrencisinin benliğine damlatır. Her insanın bu dünyadaki ‘olma’ hâlinde muallimin mayası, hamuru, tuzu, hâsılı kelam dokunuşu vardır. Bir dokunuşu ile binlerce oh işitilendir.
Muallim, marifetli, arif, iltifatı ve ikramı bilen insanı yetiştirendir. Öğrencisinin hafızasını yenileyen, düşünce ufkunu genişleten, tefekkürün derinliklerine doğru yol aldırandır.
Muallim; tarihini, medeniyetini, kültürünü ve kimlik değerlerini bütün sırrı ile yüreklere işleyen erbâb-ı insandır. Bütün insanî güzellikleri kendi şahsiyetinde toplayan, sonrada dönüp öğrencisinin şahsında sembolleştiren adamlık numunesidir.
Muallim, ilmin tâliplisi olan öğrencinin tâ kendisidir. Muallim tâlip yetiştirir, ilim tâliplisi yetiştirir, öğrenci yetiştirir!
Muallim, aşk adamıdır. İşini adanmış bir ruh hâli ile yapar. Hesâbî değil, hasbî olandır. Çabası, zaman mekân ile sınırlı değildir. Her zaman ve her yerde öğrencilerine bir mektep olmaya devam eder. Onun dâimî meşgalesi, dâimî meş’âlesi olduğu öğrencisidir.
Muallim, bir tomurcuk olarak önüne gelen öğrenciyi; irfanı, sesi, nefesi, bakışı, gülüşü ve tebessümü ile olgunlaştıran insanın adıdır.
Muallim; hakkı bilen, hakkı tutan, hakkı gözeten, hakkı teslim eden, mesleğinin hakkını verendir.
Muallim öğrenciyi seven, öğrenciyi sevindiren, insanımızı sevdirendir!
Muallim hem kendini, hem de dünyayı bilendir. Hem haddini, hem de hakkı ve hakikati bilen, bunu aşk ile öğrencisine intikal ettirendir.
Muallim öğrenciye aklını kullanabilmeyi, akl-ı selîmi öğretendir. Keşfeden, yapan, inşa eden, faaliyete geçirendir. Öğrencisine, her hâdiseye farklı nazarlarla bakmayı gösteren, olaylara basîretle yaklaşan, dâimâ zihnî yenilenme ve hakikate ulaşma çabası içerisinde olan ve bu hâli ile öğrencisini terbiye eden insandır.
Muallim güçlü sezgileri olan, soran, sorgulayan ve en doğru soruyu sorabilen öğrenciyi yetiştirendir.
Yüreğinde gerçeği arama sızısı ve sancısı taşıyabilen, öğrenci yetiştirmede en vefalı yol arkadaşıdır.
Muallim adamdır ve bir cemiyet adamıdır.
Muallim doğru sözlü, gönül gözlü, has özlüdür.
Muallim görüş, bakış ve duruşuyla hür yaşayan ve hür düşünceyi temsil edendir.
Muallim, mümtaz bir şahsiyettir.
Nurettin Topçu: ‘’Kırk yıl öğretmenlik yaptım, mektebe giderken mabede gider gibi gittim, dâimâ abdestli gittim.” demiştir.
Kilis’li Muallim Rif’at ta:
‘Okumaya kanmadım.
Geçen ömre yanmadım.
Kırk yıldır muallimim,
Çok şükür usanmadım.’ demiştir.
“Bir muallim olarak gönderildim.” buyuran Peygamberimiz (s.a.v.)’in varisi olmanın yanında mesuliyetini müdrik hareket etme sorumluluğunu hissetmeliyiz yüreğimizde. Muallimlik biraz da aşk işidir. Bu aşk yolunda yürekle yürünür. Ancak aşkla taşınır bu ağır yük, omuzlarda ve sinelerde. İşte kahramanlar bu yüreklere sahip olanlardır ve eser onlarındır.
Sevgili öğretmenler!
Sizler dünyanın en değerli işini yapıyor, en değerli mesleğini icrâ ediyorsunuz. Çünkü eğitim, öğretim ve öğretmenlik her şeyden önce nebevî bir iştir.
Öğretmenlik Rabbânî bir iştir. Çünkü Allah Teâlâ, “Rab” sıfatının sâhibidir. Rab, terbiye eden, eğiten, aynı zamanda besleyen, yetiştiren ve büyütendir. Kâinâtta yarattığı bütün varlıkları, görünen ve görünmeyen âlemleri terbiye eden, nizâma koyan Rab olan Allah Teâlâ, ilk mürebbî ve ilk muallimdir.
Öğretmenin ilâhî vasfı insanları hem maddî, hem de manevî olarak eğitmektir. Öğretmenlik ilâhî vasfı itibariyle Rabbânî özellikler taşır. Öğretmen, mesleğinde fânî olmalı ki, öğrencisi onunla aynîleşebilsin.
Bilmemiz gereken şudur ki, muallim sözü ile değil, özü ile değerli, aynı zamanda değer katandır. Sözü değil, örnekliğidir öğreten. İşte muallim ile öğretmenin farkı buradadır.
Öğretmeninden ürküp annesine sığınan çocuğu, tecrübeli bir muallim nasıl şefkatle bağrına basarak, kendine güvendirir ve okula ısındırdığı gibi, bir ömür boyu muallim, öğrencilerine güven verir ve şefkat gösterir.
Öğretmenlik nebevî bir iştir. Çünkü bütün peygamberler, Allah Teâlâ’nın mesajını insanlara taşıyan ve bu mesajları davranış ve sözleriyle onlara öğreten rehberlerdir. Peygamberlerin fıtratlarında bulunan en önemli vasıfları merhamet yâni şefkat ve sevgidir. Peygamberler bu özellikleri sâyesinde insanlara karşı hoşgörülü davranmışlar, yanlışlarını yerine göre görmezden gelmişler ve ümmetlerinin kendilerine güvenini kazanmışlardır. Böyle bir güven ortamı tesis etmeden müessir olmuş muallim yoktur. Sevmeyi bilmeyen muallim olamaz.
Vasfı merhamet ve sevgi olan öğretmen, öğrencilerinin önce kalbine ulaşır, oradan da beynine ulaşma imkânı elde eder. Çünkü kalbine ve gönlüne giremediğiniz insanların beynine ulaşamazsınız.
Öğretmen hedefleri ve derdi olan insandır. Kendisine emanet edilen öğrencileri kendi zamanının şartlarına göre değil, onların yaşayacakları dönemin şartlarına göre yetiştirir. Onları eğitmenin derdine düşer. Nasıl çiftçi ektiği tohumun derdine düşerse, öğretmen de öğrencilerinin derdine düşer ve onları kurda kuşa yem etmez. Eğitimci, öğrencisinde sağlam bir vicdan inşa etmeye çalışır. Eğitimcinin kalitesi, yetiştirdiği öğrencilerinde görülür.
Gerçek eğitimci düzgün karakteri, hikmetli sözleri ve erdemli yaşantısı ile insanların gıpta ettiği, güvendiği, arkasından yürümenin bahtiyarlığını hissettirendir.
Kanaatimizce öğretmen yetiştiren fakültelere, tıpkı tıp fakültelerine alınan öğrenciler gibi en yüksek puanla öğrenci alınmalı ve mezun olan öğretmenlere de en üst düzeyde ücret ödenmelidir. Zira sağlığımız kadar geleceğimiz olan çocuklarımızın eğitimi de önemlidir.
Muallimlerin mesuliyetleri çoktur ve cemiyet hayatının her sahasına uzanmaktadır. Bir memlekette ticaret ve alışveriş tarzı bozuksa, bundan muallim mesuldür. Siyaset, millî tarihin çizdiği yoldan ayrılmış, milleti tarihî karakterini kaybetmişse, bundan mesul olan yine muallimdir. Gençlik âvâre ve dâvasız, aileler otoritesizse bundan da muallim mesul olacaktır. Memurlar rüşvetçi, mesul makamlar iltimasçı iseler muallimin utanması îcâp eder. Din hayatı bir riya veya taklit merasimi hâline gelerek vicdanlar sahipsiz ve sultansız kalmışsa, bunun da mesulü muallimlerdir. Yüreklerin merhametsizliğinden, hislerin bayağılığından ve iradelerin gevşekliğinden bir mesul aranırsa; o da muallimdir. Yalnız kaldığımız yerde yalnızlığımızın mesulü o, imanların zayıfladığı devirlerde bu gevşemenin mesulü yine onlardır.
Arz edilen açıklamalardan da anlaşılacağı üzere öğretmen, bir toplumun temel taşlarından bir tanesidir. Çünkü öğretmen toplumu eğiten, küçük yaşlardan itibaren toplumun bireylerine yol gösteren kişidir. Öğretmenlik çok kutsal bir meslektir. Öğretmenler günlük hayatlarında birçok zorluk yaşamaktadırlar. Buna rağmen onlar öğrencilerini aksatmamakta, onları gerekli bilgilerle donatarak işlerini, görevlerini hakkıyla yerine getirmektedirler. Bazen onların da bireysel sorunları olur ama iyi bir öğretmen kendisini unutup tüm gücünü ve enerjisini öğrencileri için harcar. Öğretmenler olmasa hepimiz bilgiden yoksun olur, okuma ve yazma bile öğrenemezdik. Bu nedenle öğretmenler bir toplumda çok önemli bir yere sahiptir. Öğretmenlerimize her zaman gerekli önemi ve değeri vermek gerekmektedir. Biz onları anlar ve onlara hak ettiği değeri verirsek, onlar da bizi aydınlatmaya devam edeceklerdir. Başarılı bir toplum ancak başarılı öğretmenlerle meydana getirebilir.
Hepimiz öğretmenlerimizin eserleriyiz. Onların emekleriyle bir şeyler öğrendik ve bir yerlere geldik. Şöyle ki ülkemizdeki Cumhurbaşkanları, Başbakanlar, Bakanlar, doktorlar, bilim insanları, mühendisler, iş adamları, vekiller, valiler, profesörler, mimarlar, hakimler, savcılar, avukatlar, cerrahlar, polisler, hemşireler, pilotlar ve daha nice meslekler öğretmenlerin birer gurur verici eserleridir.
Hz. Ali (r.a.): “Bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum.” demiştir. O’nun bu sözünden de anlaşılacağı üzere, hepimizin mensup olduğu İslam dini de ilme, eğitime, öğretime ve öğretmene çokça değer vermiştir ve bizim de vermemizi istemiştir.
Devletimizin Kurucusu Atatürk’ün öğretmene verdiği değer de oldukça önemli bir yer tutar. O, öğretmenlerle ilgili bir sözünde şöyle demiştir:
"Öğretmenler! Yeni nesli, cumhuriyetin fedakâr öğretmen ve eğitimcileri, sizler yetiştireceksiniz. Ve yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır. Eserin kıymeti, sizin maharetiniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı bulunacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister! Yeni nesli, bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır."
Atatürk’ün bu sözünü çoğumuz duymuşuzdur. Kim olursa olsun herkes öğretmenlerin eseridir, demek istiyor.
Unutmayalım ki bir ülkeyi ancak öğretmenler kurtarır. O yüzden öğretmenlerimizin değerini bilmeliyiz. Hangi dersin öğretmeni olursa olsun hiç fark etmez. İster matematik, ister Türkçe, ister sosyal, ister din, ister fizik, isterse müzik öğretmeni olsun. Ülkeyi ancak bütün derslerin öğretmenleri kurtarır. Unutmayalım ki, saygıyı, hoşgörüyü ve sevgiyi en çok hak eden kişilerin başında öğretmenler gelir.
İmam Gazâlî bir sözünde şöyle demiştir. “Hocana ta’zîm ve hürmet et. Çünkü hoca hakkı ana-baba hakkından fazladır. Ana-baba dünyanı mamur ederken, hocan ahiretini mamur eder. Onun içindir ki, hocaya hürmet, ana-babaya hürmetten efdaldir.”
Öğrencisini ilim ve irfanla donatmanın yanında, şefkat ve merhametiyle de kuşatan öğretmenin, koruyup kollamada ve onun uygunsuz davranışlarını önleyip, iyiliklere yönlendirmede ebeveyninden geri kalmayacak kadar duyarlı ve dirâyetlidir.
Bir arkadaşımın whatsappla bana gönderdiği bir mesajda ifade ettiği bir olayı da önemine binaen burada sizlerle paylaşarak sözlerimi noktalamak isterim. ‘Muallim olmak başka bir şey’ başlıklı bu mesaj aynen şöyledir:
Dört yıllık eğitim fakültesine giriyorsunuz. Öğretmenlik diplomasını alıyorsunuz, bir okula da atanıyorsunuz. Derse de girip öğretmenlik yapıyorsunuz ama Muallim olmak başka bir şey. Bizim yaşlarımızda bir beyefendi bir yerden geçerken bakıyor ki güzel bir alanda (bahçede, bankta) oturmuş olan ilkokul öğretmenini görür ve yanına gider oturur. Selamünaleyküm hocam, beni tanıdınız mı? der. Öğretmen yaşlı, aradan 40 yıl geçmiş, ‘tanıyamadım evladım’ der. ‘Hocam ben falanca okuldan falanca talebenizim, hatırlamadınız mı?’ der. Hoca ‘Hatırlamadım evladım.’ ‘Hocam hatırlıyor musunuz, sınıfta bir gün bir arkadaşımızın saati kaybolmuştu. Siz dediniz ki herkes tahtaya kalksın yüzünü tahtaya dönsün ve gözlerini kapatsın. O an perişan oldum çünkü o saati ben almıştım, eyvah dedim. Şimdi o saat benim üzerimden çıkacak ve ben bütün arkadaşlarıma ve Hocama rezil olacağım diye düşündüm. Siz tek tek arkadaşlarımın cebine baktınız o ara benim cebimden sessizce saati aldınız son öğrenciye kadar tek tek herkesin cebini yokladınız ve kimin aldığını söylemeden saati sahibine iade ettiniz. O gün siz benim gururumu incitmediniz hocam. Ben yıllar oldu her o olay aklıma geldiğinde sizin gururumu incitmemenizi, bana verdiğiniz o dersi her hatırladığımda irkilirim hocam, hayatımda bir dönüm noktasıdır.’ der. Hoca: ‘Evladım! Ben ertesi günü onu unutmuştum ama sen şimdi söyleyince hatırladım. Ama emin ol sen olduğunu bilmiyordum size gözünüzü kapatın deyince ben de gözlerimi kapatmıştım. O yaş grubunda bu tür olaylar normaldir. O öğrencimle ilgili bir önyargı sahibi olmayayım diye ben de gözlerimi kapatmıştım hangi öğrencide olduğunu inan ki ben de bilmiyordum.’ der.
İşte bu mualimdir. Kıymetli hoca, fizik, matematik, Türkçe, en harika kimya dersini anlatan değil, öğrencisinin kalplerini avucunun içinde hissedip, gözlerinin içine bakarak gönüllerine dokunabilen, bir ufuk, bir vizyon, bir mesaj, bir değer bırakabilendir.
Bu mesajda ifade edilen şekilde öğretmenlerin öğrencilerine örnek olmaları, öğrencilerin de öğretmenlerini örnek almaları temennisiyle sözlerimi noktalarken, öğretmenler gününüzü tekrar tebrik ediyor, sağlık ve saadette dâim olmanızı diliyorum. Saygılarımla.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen YOYAV Mütevelli Heyet Üyelerinden 22, 23, 24. Dönem Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Emekli Başkanı Prof. Dr. Gürcan Yülek, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nusret Çam, DPT Emekli Daire Başkanı Recep Dumanlı ve Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Yahya Efe birer konuşma yaparak YOYAV’ın yürüte geldiği eğitim ve öğretim hizmetlerinden övgü ile söz ettiler ve tüm öğretmenlerin günlerini kutlayıp iyi dilek ve temennilerde bulundular.
Tören, öğretmenlere hediye takdimi ve sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Konuşmacılar
Hüseyin Tanrıverdi
Prof. Dr. Gürcan Yülek
Prof. Dr. Nusret Çam
Recep Dumanlı
M. Yahya Efe
Program Sunucusu Yasemin Aras
Programa katılanlar toplu halde.
İkramdan Görüntüler