Müminlerin Arzusu Allah’ın Rızasıdır
Kandil gecelerini mana, mahiyet ve ehemmiyetlerine uygun olan duyarlı ve dirâyetli davranışlarla değerlendirip rıza-i Rahmân’a erdirecek iyilik ve güzelliklerle idrâk ve ihya etmeyi hedefleyen YOYAV, üç ayların içerdiği dört kandilin ilki olan Regâib Kandili münasebetiyle 26 Ocak 2023 Perşembe günü saat 14.00’de ‘Müminlerin Arzusu Allah’ın Rızasıdır’ konulu manalı ve muhtevalı bir kutlama programı düzenledi.
Davetlilerin salondaki yerlerini almalarıyla başlatılıp, haz ve huzur havası içinde sürdürülen bu programda, hazurunu sevgi ve saygıyla selamlayıp, kandillerini kutlayan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, toplantıya teşriflerinden dolayı takdir ve teşekkürlerini ileterek yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Maneviyat mevsimi olan mübârek üç aylara erip Regâib Kandilinin eşiğine gelmenin sevinç ve saadeti içinde olan muhterem misafirlerimiz!
Bugün bir kere daha idrâk etme bahtiyarlığına ereceğimiz mübârek Regâib Kandili münasebetiyle tertiplediğimiz bu kutlama programına teşrif ederek, gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla bu güzel birlikteliği gerçekleştirmemize katkıda bulunmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Malumunuz olduğu üzere üç aylar olarak bilinen Recep, Şaban ve Ramazan ayları rahmeti, mağfireti ve bereketi bol olan feyizli ve kutlu bir zaman dilimidir. Bu aylar, dinî duyguların yoğunluk kazandığı, merhamet, şefkat, yardımlaşma ve dayanışma duygularının doruk noktaya ulaştığı aylardır.
Tevbe etmenin, affın, manevî arınmanın ve kendini yenilemenin habercisi olan Regâib, Miraç, Berat ve Kadir geceleri ile Ramazan Bayramı gibi mübârek gün ve gecelerin içinde bulunduğu bir maneviyat mevsimidir.
Bu aylar; geçmişin muhasebesini yaparak, geleceğe daha bir azim ve enerji dolu olarak girmek için iyi bir imkândır.
Bu aylar; yaratılış gayemizi düşünmemiz, Yaradan ve yaratılanlarla olan münâsebetlerimizi değerlendirmemiz için bulunmaz bir fırsattır. Bu aylarda yapılacak dualar, tevbe-istiğfarlar, kalıcı iyilik ve hayırlar, sevinç ve kederlerin gönülden paylaşılması, Rabbimizin katında karşılığını fazlasıyla bulacaktır.
Regâib Kandili, Recep ayının ilk Cuma gecesi olmakla birlikte, üç ayların başlangıcı olarak bilinen ve mübârek kabul edilen bir zaman dilimidir.
Recep ayı girdiği zaman Peygamberimiz (s.a.v.): “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübârek eyle ve bizi Ramazan ayına kavuştur.” diye dua etmiştir.
Nitekim Regâib, Allah’a yaklaşmak, rağbetini O’na yöneltmek ve kulluğu yalnızca yüce Mevlâ’ya hasretmek için vesîleler arayan Müslümanların, hâlis niyetlerle ortaya koyduğu arınma ve ibâdet mevsiminin giriş kapısıdır. Tek tek kıymetlerini saymakla bitiremeyeceğimiz bu zaman dilimine gerçek manada kıymet atfetmek, ancak o vakit dilimini ihyâ etmek ile tahakkuk eder.
Regâib Kandilinde ferdî ve toplumsal olarak yapılan güzel amellerimizin korunmasına ve devamlılığına gayret etmeli, ibâdetlerimizi belirli zamanlarla sınırlandırmamalı, hayatımızın her gününde az da olsa devamlı olarak yapma gayreti içinde olmalıyız.
Bu gayretle bugün bir araya gelen bizler de, Peygamberimiz (s.a.v.)’in yaptığı dua ile sohbetimize başlayarak bir sünneti îfâ etmenin yanında, benzeri dua ve dileklerle Yaradan’a yalvarıp yakararak cümlemizi rızasına erdirdiği, Cennetine girdirdiği ve Cemalini gördürdüğü müstesnâ ve mümtaz kişilerden kılmasını niyaz ediyoruz.
Eşiğine geldiğimiz Regâib Kandili bizleri rıza-i Rahmân’a erdirecek ibâdet ve ta’atlarda bulunmamız için ihsân edilen kandillerin ilkidir. Müslümanlar olarak başta ibâdetlerimiz olmak üzere her iş ve uğraşımızda Allah rızasını gözeterek tüm davranışlarımızı o doğrultuda dizayn etmenin dikkat, dirâyet ve gayreti içinde olmamız îcâp eder.
Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İnşirah Suresi’nin 7-8. ayet-i kerîmelerinde: “Boş kaldın mı hemen başka bir işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” buyurulmaktadır. Bu ayet-i kerîmedeki ilahî emre uyarak Müslümanlar, devamlı Hakk’a yönelmeyi ve O’nun rızasına ermeyi hedeflemelidirler. Kasas Suresi’nin: “Allah’ın sana verdiğinden (onun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsân ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah bozguncuları sevmez.” mealindeki 77. ayet-i kerîmesindeki ilahî uyarıların ilki olan ahiret yurdunu arzulama, tüm isteklerden önde gelmelidir.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran büyüklerimiz Yaradan’a yakarışlarında devamlı: “İlahî Ente Maksûdî ve Rıdâke Matlûbî. Allah’ım! Maksudum Sensin ve Matlubum rızandır.” diyegelmişlerdir.
Bu yakarışın fazileti, Hz. Muaviye (r.a.)’nin Peygamber (s.a.v.)’den naklettiği bir hadîs-i şerîfte şöyle ifade edilmektedir:
“Bir gün Peygamberimiz (s.a.v.)’in zevcesi Ümmü Habibe (r.anha)’nin evine geldim. Allah’ın Resulü (s.a.v.) de geldi. Biraz sohbetten sonra, alnından pırıl pırıl nur tanesi indi, benzi sarardı, beyazlaştı. Ondan sonra gözünü açtı. Kız kardeşim Ümmü Habibe (r.anha) terlerini sildi. Terini kurutmak için ateşe götürdü. Ateş ne terini kuruttu, ne de mendilini yaktı. Odanın içi Miski Amber gibi kokuyordu. Acele yürüdü. Ben de arkasından yürüdüm. İçlerinde Selman-ı Fârisî (r.a)’nin de bulunduğu Ashâb-ı Suffe’nin olduğu yere geldi. Dört yüz kişi kadar vardı. ‘Allah, Allah’ diyerek zikr-ü tesbih ediyorlardı.
Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurdular:
– Allah için size and veririm, yemin ederim, ne yapıyorsunuz?
Onlar da:
-Allah’ı zikrediyoruz. ‘İlahî Ente Maksûdî ve Rıdâke Matlûbî’ diyoruz.
Ya Resûlallah! Maksadımız Allah’ın rızasıdır. Bizi karadaki, denizdeki mahlûklar gibi değil; en güzel şekilde “ahsen-i takvîm” olarak yarattığı ve Habîbine ümmet eylediği için biz O’nu tesbih ediyoruz” dediler.
Resûlullah (s.a.v.) Efendimiz:
– Size, zikrullahın değerini anlayın diye yemin vererek söyledim. Şimdi Cebrail kardeşim geldi. Cenâb-ı Allah meleklere şöyle hitap ediyor:
(Ey meleklerim!) Görüyor musunuz bu kullarımı? Onlar, katımda sizden çok sevimlidir. Melekler cevaben:
-Ya Rabbi! Biz Sana hakkıyla zikredici, şükredici değil miyiz? derler.
Allah Teâlâ:
-‘Evet! Sizler bana şükredicilersiniz. Fakat onların zikri bana daha hoş geliyor. Onların kalbine nefis verdim, mal sevgisi, makam sevgisi, evlat sevgisi, her türlü sevgiyi verdiğim halde; kalplerindeki sevgileri tevhid nuruyla attılar. Mâsivâ kalmadı kalplerinde. Kalpleri nazargâhım oldu. Yere göğe sığmam, mümin kullarımın kalbine sığarım. Onlar benden rızamı istiyorlar. Onun için sizden çok üstündürler.’ buyurur.
O halde devam ediniz. Ben üzerinize rahmetin indiğini gördüm ve size ortak olmak istedim.” buyurdular.
Bu hadîs-i şerîfte belirtildiği gibi Müslümanların en önemli meziyetleri Allah’ın rızasını dileyerek devamlı O’nu zikretmeleridir.
Allah rızası; yaptığımız tüm ibâdet ve işlerimizde Allah’ın emir ve yasaklarına göre hareket etmek ve amellerin neticesinde de sadece ve sadece Allah’ın hoşnutluğunu gözetmek demektir. İslâmî literatürde buna ‘ihlâs’ denir.
İhlâs; yapılan işin sadece ve sadece Allah rızası için yapılmasıdır. Sadece Allah rızasının gözetilmesi, o amelin sadece Allah tarafından bilinmesinin bize yetmesi anlamına gelmektedir. Çünkü bir kul, amelinin sadece Allah tarafından bilinmesi ile yetinebilme seviyesine gelmişse, halklara ve onların nazar ve alkışlarına itibar etmeyecektir. Böylelikle riyâ ve teveccüh-ü nâs (insanların beğenisi) gibi fena hasletlerden de kurtulmuş olacaktır.
Öyleyse gerek hayırlı bir ameli işlerken, gerekse kötü, fena bir amelden sakınırken gayemiz, niyetimiz ve hedefimiz; sadece Cenâb-ı Hakk’ın rızası olmalıdır. O razı olsa ve kabul etse yeter, diyebilmektir.
Zira insanın fıtratında derç edilmiş olan beğenilme, alkışlanma, takdir edilme ve onaylanma arzusu ile makam ve şöhret düşkünlüğü gibi şiddetli duyguların baskısı altında yaptığı amellerinin sadece ve sadece Allah tarafından bilinmesini, takdir edilmesini ve beğenilmesini en büyük bir saadet ve zevk bilmek, ancak kâmil bir kul olmakla mümkündür.
Demek ki ihlâs; sözlerimizin, yaşantılarımızın, fiillerimizin ana unsuru ve temelidir. İbâdet ve iyilikleri riyâdan ve çıkar kaygılarından arındırıp, sadece Allah için yapmak, demektir. Amellerimizin ruhu, esası, özü, madeni, nuru ve temelidir ihlâs. Bu hususla ilgili bir çok ayet-i kerîme ve hadîs-i şerîf vardır.
Allah'ın bir kulundan razı olması, o kul için dünya ve âhirette en büyük bahtiyarlık ve en büyük nimettir. Kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in Bakara Suresi’nin 272. ayet-i kerîmesinde: “(Ya Muhammed!) Onları doğru yola iletmek sana ait değildir. Lâkin Allah dilediğini doğru yola iletir. Hayır olarak harcadıklarınız kendi iyiliğiniz içindir. Yapacağınız hayırları ancak Allah'ın rızasını kazanmak için yapmalısınız. Hayır olarak verdiğiniz ne varsa, karşılığı size tam olarak verilir ve aslâ haksızlığa uğratılmazsınız.” buyurulmuştur.
Neml Suresi’nin 19. ayet-i kerîmesinde Hz. Süleyman (a.s.)'ın: "Rabbim! Bana ve ana-babama lütfettiğin nimete şükretmemi ve senin razı olduğun sâlih ameller işlememi bana nasip eyle ve beni rahmetinle sâlih kullarının arasına dâhil et." diye dua ettiği bildirilmektedir.
Mâide Suresi’nin 119. ayet-i kerîmesinde müminler, Allah’ın rızasını kazanmaya teşvik edilmiş, rıza mertebesine ermenin en büyük saadet ve huzur olduğu şöyle beyan buyurulmuştur: “Bugün doğrulara doğruluklarının fayda vereceği gündür. Onlar için, ebedî kalacakları ve altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan hoşnuttur, onlar da O’nun rızasını kazanmaktan ötürü mutludurlar. İşte büyük kurtuluş budur.’’
Mücâdele Suresi’nin 22. ayet-i kerîmesinde Allah’ın razı olduğu kulların kurtuluş ehli oldukları ise şöyle bildirilmiştir: “Onları (orada ebedî kalmak üzere) altından ırmaklar akan cennetlere yerleştirecektir. Allah onlardan razı olmuştur, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah’tan yanadırlar; iyi bilinmeli ki kurtuluşa erecek olanlar da Allah’tan yana olanlardır!”
Bu hususla ilgili onlarca ayet-i kerîmeyi Kur’ân-ı Kerîm’de görmek mümkündür.
Arz edilen açıklamalardan anlaşılacağı üzere, niyet bir ruhtur. O ruhun ruhu da ihlâstır. Öyleyse, necat (kurtuluş), halâs, ancak ihlâsladır.
Niyet; yapılan amelin hem mahiyetini, hem de akıbetini tayin eden büyük bir güç ve öneme sahiptir. İbâdetlerimizi sadece Rabbimiz emrettiği için yapıp neticesinde de sadece Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu gözetirsek, o zaman o amelimiz ihlâslı bir amel olur ve bu şekilde Allah’ın rızasını kazanmış oluruz.
Ve biliriz ki, Allah bizden ve yaptıklarımızdan razı ise bütün dünya küsse, bütün insanlar reddetse, hiçbir kıymeti yoktur. O razı olsa ve kabul etse yeter. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir hadîs-i şerîfinde beyan buyurulduğu gibi: “Ameller, niyetlere göredir.”
Niyeti Allah rızası olan, kaybetse de galip, niyeti başka olan kazansa da mağlup olur. Allah’ın rızasını arayan ve gözeten bir mümin için hiçbir sıkıntı, zorluk ve üzüntü yoktur. Yalnızca Allah’ın dünyada bir imtihan olarak yarattığı ve müminin tevekkül, sabır ve teslimiyetini denediği olaylar vardır.
Hz. Ömer (r.a.): “Ölçünüz daima Allah rızası olsun.” demiştir.
Allah Teâlâ katındaki derecesinin ne olduğunu bilmek isteyen, Allah rızasını ne kadar gözettiğine bakmalıdır.
Abdulkadir Geylânî Hazretleri: “Yaptıklarınızı Allah için yapmıyorsanız, boşuna yorulmayın.” demiştir.
İmâm-ı Gazâlî: “Kulluğun temeli üç şeyledir. Birincisi, şer’i hükümleri korumak, ikincisi Allah Teâlâ’nın taksimi ile kaza ve kaderine razı olmak, üçüncüsü Allah Teâlâ’nın rızası için nefsinin rızasını terketmek.” demiştir.
İmâm-ı Rabbânî de: “Allah Teâlâ’nın rızasını kazanmak için, O’nun emirlerini, O’nun emrettiği gibi yapmak gerekir. Böyle yapan kimse, Rabbine kul olur. O’nun emirlerini kendi istediği gibi yapan ise, nefsinin kulu olur. Nefsine kul olanlar Cehenneme, Rabbine kul olanlar ise Cennete gider.” demiştir.
Yüce Rabbimiz kıyamet günü: “Ey kulum! Ben dünyada seninleydim, sana şah damarından daha yakındım; fakat sen kiminleydin?” diye sorduğunda ne cevap vereceğiz?
Allah’ın rızasına ermeyi dileyen her Müslüman kendi kendine yukarıdaki bu ve benzeri soruları sorup, doğru cevabı vermeye özen göstermelidir.
Hz. Ömer (r.a.)’in: ‘Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekiniz. Amelleriniz mizanda tartılmadan önce siz onları vicdanınızda tartınız. Allah’a arz olacağınız büyük hesap günü için kendinizi sâlih amellerinizle süsleyiniz.’ mealindeki uyarılarına uyarak her gün kendini hesaba çekerek rıza-i Rahmân’a erdirecek duyarlı ve dirâyetli davranışlarda bulunmanın gayret ve kararlılığı içinde olmalıdır.
Büyüklerimizden öğrendiğimiz ‘Allah’ım! Senden rızanı ve Cennetini istiyorum.’ duasını dilimizden düşürmeyip, rızasına erdirecek, Cennetine girdirecek ve Cemalini gördürecek samîmî ve ihlâslı iş ve uğraşlarda bulunarak, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Beyyine Suresi’nin: “İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır. Onların Rableri katındaki mükâfatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O'na saygı gösterenler) içindir.” mealindeki 7 ve 8. ayet-i kerîmelerinde beyan buyurulan evsâf-ı hâiz ve onlar için vaad edilen nimetlere nâil olmayı niyaz etmeliyiz.
Bu dilek ve temennilerle sözlerimi noktalarken Fecr Suresi’nin: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O'ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) kullarım arasına katıl ve cennetime gir!” mealindeki 27-30. ayet-i kerîmelerinde beyan buyurulan hitâb-ı ilahînin muhatabı olmamızı diliyor ve mübârek Regâib Kandilinizi tebrik ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Program, okunan hatm-i şerîfler ile süveri şerîfelerin duasının da Dr. İbrahim Ateş tarafından yapılması ve sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Hatim Duasından Görüntüler
İkramdan bir görüntü.