Müslümanların Müstesnâ Zaferi: Mekke'nin Fethi
11 Ocak 2020 Cumartesi günü Mekke'nin Fethi'nin 1390. yıldönümüdür. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in komutasında, Miladı tarihe göre 1390 yıl önce gerçekleştirilen bu fetih, Müslümanların medâr-ı iftihârı olan, müstesnâ ve mübârek bir zaferdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine'den Ramazan-ı şerifin 10. Pazartesi günü on bin kişilik kahraman bir ordu ile (1 Ocak 630) günü yola çıktı. Harp etmeden Mekke-i Mükerreme'yi Hicretin sekizinci senesinde Ramazan-ı şerîfin 20. Perşembe günü (11 Ocak) teslim aldı. Düşmanlarına da: "Sizin hiçbirinizi sorguya çekecek değilim. Gidiniz, hepiniz serbestsiniz." buyurdu. Kâbe putlardan temizlendi ve Hazreti Bilâl, Kâbe'de ilk ezanı okudu. Müslümanlar, önceden göç ederek ayrıldıkları Mekke, Kabe ve vatanlarına, böylece yeniden kavuşmuş oldular.
Hicretin sekizinci yılı bir Ramazan günüydü. Allah Resûlü (s.a.v.) sefer hazırlığındaydı. Hz. Aişe (r.anhâ) validemiz bile haberdar değildi bu seferden. Müslümanların sonradan, müşriklerinse ancak Mekke etrafında yanan ateşlerden haberdar olduğu bir seferdi bu. Değil kan dökmek, kimseyi incitmekten bile imtina ediyordu Allah Resûlü (s.a.v.).
Sa'd b. Ubade'nin "Bugün büyük harp günüdür. Bugün Kâbe'de kan dökmek helâl kılınmıştır. Bugün Allah Kureyş'i zelil kılmıştır." sözüne karşılık Allah Resûlü (s.a.v.) "Sa'd yanlış söylemiştir. Hayır, bugün merhamet günüdür. Bugün Allah'ın Kâbe'yi yücelteceği gündür. Ve bugün Kâbe'nin (tevhid elbisesine) bürüneceği bir gündür." diyordu. Merhamet yüklü Hz. Peygamber (s.a.v.), Mekke'den ziyade gönülleri fethe gidiyordu. "Ey şehir, senden çıkarılmasaydım vallahi seni terk etmezdim!" dediği şehre girerken Fetih Suresini okuyor ve Allah'a tazimde bulunuyordu.
Şehrin fethi gerçekleşmiş, sıra gönüllerdeydi. Ve gönülleri de şu sözlerle fethediyordu: "Ben de Hz. Yusuf'un kardeşlerine dediği gibi, 'size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.' diyorum.Haydi, gidiniz! Artık serbestsiniz."
Bu mübârek zaferin yıldönümü günü olan 11 Ocak 2020 Cumartesi günü YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’in öğrencilerinin ikram ettikleri kahvaltının akabinde gerçekleştirilen “Ayın Konferansı” serisinin Ocak ayı halkası olarak saat 12.00'de YOYAV Kültür Merkezi'nde tertiplenen toplantıda "Müslümanların Müstesnâ Zaferi: Mekke’nin Fethi" konulu konuşmasında önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yeni yılın ikinci sohbet programında böyle bir konuyu ele almanın haz ve huzuru içinde, toplantıya teşrif eden davetlilere takdir ve teşekkürleriyle hürmet ve muhabbetlerini ileterek başladığı konuşmasında şunları söyledi:
"Kıymetli kursiyerlerimiz, muhterem misafirlerimiz, sevgili kardeşlerimiz!
2020 yılının Ocak ayının ilk günlerinde, Mekke-i Mükerreme'nin fethinin 1390. yıldönümünde Cumartesi günü düzenlenen böylesine önemli ve anlamlı bir programda sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, yeni yılda millet ve memleketimizin refah, huzur ve mutluluk içinde olması temennisiyle sözlerime başlarken, yüce Rabbimizden Hz. Peygamber (s.a.v.) komutasındaki onbin kişilik İslam ordusuna ihsân ettiği Mekke'nin Fethi gibi bir zaferi, teröristlere karşı savaşan kahraman ordumuza da ihsân etmesini niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere Hz. Peygamber (s.a.v.) yönetiminde Müslümanların elde ettikleri zaferlerin başta gelenlerinden biri Bedir Savaşı'ndaki zafer, diğeri de Mekke'nin Fethi’ndeki zaferdi. Her ikisi de Ramazan ayında gerçekleştirilen bu zaferleri elde eden Müslümanlar, savaş ve sefer esnasında oruçlu idiler.
1 Ocak 630 Pazartesi günü başlayıp 11 Ocak 630 günü Fetihle noktalanan bu zaferin kahramanlarını minnet, mağfiret ve şükranla anıyor, şefaatlerine nâil olmamızı niyaz ediyorum.
Mekke'nin Fethiyle ilgili özet tarihi bilgileri ıttıla'ınıza arz etmeden önce Mekke-i Mükerreme hakkında kısa bir açıklama yapmada fayda mülahaza ediyorum.
Mekke, Hz. Adem'den itibaren tevhîd inancının merkezi ve Müslümanların kıblesi Kâbe'ye ev sahipliği yapan şehirdir. Mekke, alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in ve geçmiş peygamberlerin İslam uğruna verdikleri mücâdelelere sahne olmuş, Arap yarım adasının kuzeyinde, Batnı Mekke adı verilen vâdî üzerinde kurulmuştur. Kur'ân-ı Kerîm'de şehirlerin anası "Ümmü'l Kur’a" (Enâm 92, Şûrâ 7), Beledü'l Emin (Tin, 3),"Me'âd" (Kasas, 85) isimleriyle anılan Mekke, Allah Teâlâ tarafından harem kılınmış ve bu durum şehrin emîn bir yer yapılması için dua eden (Bakara, 126) Hz. İbrahim tarafından ilan edilmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'de, Kâbe'nin içinde bulunduğu Mescid-i Haram'ın her türlü tecavüzden korunmuş, güvenli bir yer ve insanların manen temizlenip arındığı bir mahal olduğuna işaret edilmiş, bu alanla ilgili bir takım özel hükümler konularak çevresi alemlerle sınırlandırılmıştır. Bugün araştırmalar da göstermektedir ki, dünya merkezinde Kâbe’nin yer aldığı bir daire şeklinde olup, üzerindeki memleketin her biri Kâbe'nin bir cephesine bakmaktadır.
Dolayısıyla Mekke, dünyanın merkezi, Kâbe de Mekke'nin kalbi mahiyetindedir. Başka bir ifadeyle Mekke, dünya mescidinin mihrabıdır. Bu mihrabın, müşrikler tarafından konulan putlarla kirletilmesine sessiz kalacak bir hâl değildi. Fetih seferiyle bu hâl izâle edildi. Hz. Peygamber (s.a.v.)'in komutasındaki İslam ordusunun gerçekleştirdiği fetihle, Mekke-i Mükerreme tarihî tevhîd misyonuna kavuştuğu gibi, Kâbe-i Muazzama da putlardan arındırıldı.
Allah'ın evininin etrafında gerçekleşen tavaf, dünyanın kendi çevresindeki dönüşünü sembolize etmektedir.
Kur'ân-ı Kerîm'in 37 ayetinde fetih kökenli kelimeler geçmektedir. Ayrıca 29 ayetten oluşan 48. sure de "Fetih Suresi"dir. İçinde İslamın elde edeceği fetih, başarı ve zaferden bahsedildiği için Fetih Suresi, adını alan bu Sure, Hicretin 6. yılında Hudeybiye Antlaşması dönüşünde Mekke ile Medine arasında inmiş ve Medine'de inen surelerden sayılmıştır.
Bu Surenin ilk ayetinde: "Biz sana doğrusu apaçık bir fetih ihsan ettik." buyrulmuştur. Fetih Suresiyle Nasr Suresi'nin ilk ayetlerinde, Mekke'nin fethine işaret edilmiştir.
"Allah'ın yardımı ve zaferi gelip de insanların bölük bölük Allah'ın dinine girmekte olduklarını gördüğün vakit, Rabbine hamd ederek O'nu tesbih et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul edendir." mealindeki üç ayetten oluşan Nasr Suresi'nde Allah Teâlâ'nın Hz. Peygamber (s.a.v.)'e yardım ederek fetihlere kavuşturulduğu ifade edilmiştir.
Bu sure, Mekke'nin fethi sırasında inmiş olmakla beraber, Medine döneminde yani, hicretten sonra indiği için, Medenî (Medine'de inen) surelerdendir.
Günümüze kadar Mekke'nin fethinin ma'na, mahiyet ve muhtevasıyla sağladığı saadeti dile getiren pek çok yazı kaleme alınmıştır. Birbirine benzer nitelikte ve yer yer tekrarlamaları içeren bu yazılardan biri de Mustafa Mirza Demir tarafından yazılıp, Diyanet Aile Dergisi'nin Aralık 2018 sayısında yayınlanan 'Mekke'ye Dönüş: Kutlu Fetih' başlıklı muhtasar ve müfîd olan kıymetli yazıdır. Dolayısıyla biz burada onu sizlerle paylaşmakla yetineceğiz:
Hicretin altıncı yılında, Müslümanlar ile Mekkeli müşrikler arasında bir antlaşma yapıldı. İsmini, yapıldığı beldeden alan Hudeybiye Antlaşması'na göre sulhun müddeti on yıl olmasına rağmen, müşrikler bu ahde sadık kalmadılar. İslam'ın Arabistan'da adım adım ilerlemesinden, Arap kavimleri arasında dalga dalga yayılmasından büyük hoşnutsuzluk duyan Kureyşliler, kendilerine bağlı bulunan Benî Bekir kabilesini Müslümanlara karşı kışkırtmayı başardılar. Halbuki antlaşmaya göre her iki taraf da kendilerine sığınan kabileierin birbirleriyle savaşmasına müsade etmeyeceklerdi. Antlaşmanın üzerinden henüz iki yıl bile geçmemişti ki, bu kışkırtma sonucu Benî Bekir kabilesi Medineli Müslümanların himâyesinde olan Huzâ’a kabilesine hunharca saldırdı. Cânilerin namaz esnasında katlettiği Müslümanlar secdede, kıyamda, rükûda iken şehâdet şerbetini içtiler. Kaçmayı başarabilenler ise Harem'e sığındılar. Müslümanları takip eden katiller, yaptıkları kıyıma burada da devam ettiler. Meşum saldırıdan haberdar edilen Allah Resûlü (s.a.v.), aralarındaki sözleşmeyi ağır bir şekilde ihlâl eden Kureyşlilere bir elçi gönderdi ve onlardan Benî Bekir kabilesi ile ittifaklarını bozmalarını ya da öldürülen Müslümanların diyet bedellerini ödemelerini istedi. Aksi takdirde aradaki antlaşma bozulacak ve Müslümanlar Mekke'ye doğru ilerleyecekti. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in iki teklifini de reddeden müşrikler, Allah'ın Peygamberine ve O'nun yoldaşlarına vadettiği büyük zafer ve kutlu fethe davetiye çıkardıklarını bilmiyorlardı. Kureyşliler, sonradan pişman olup Müslümanlara yeniden barış teklifi iletseler de artık çok geç kalmışlardı ve Mekke'nin fethi kaçınılmazdı.
Medine'de fetih hazırlıkları başlamıştı. Hazreti Peygamber (s.a.v.), yakın civarda bulunan kabileleri, orduya iştirâk etmek üzere davet ediyor; uzaklardaki kabilelerin de oldukları yerde teyakkuzda beklemelerini irade buyuruyordu. Fetih harekâtının gizliliğine ehemmiyet veren Hz. Muhammed (s.a.v), iki taraftan da kan dökülmeden bu fethin gerçekleşmesini murat ediyor, bu hususta çok hassas hareket edilmesini istiyordu. Hicretin sekizinci yılında, Ramazan'ın onuncu günü, on bin kişilik muazzam İslam ordusu ile Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Medine'den hareket ettiğinde aksi istikametteki müttefik kabilelere uğramış, daire çizerek yoluna devam etmiş, asıl hedefin müşriklerce anlaşılmaması için belirsizliği artıracak taktikler uygulamıştı. Yine aynı maksatla, mîkat yeri olan Zülhuleyfe'de ihrama girilmeyerek seferin yönü hususundaki gizliliği korunmuştu. Allah'ın Elçisi (s.a.v.), Mekke yakınlarına vardıklarında askere ayrı ayrı yerlerde büyük ateşler yakmalarını emretmişti ki bu taktikle de görkemli bir ordu hazırlandığı izlenimi uyandırarak düşman üzerinde psikolojik baskı kurmuştu. Gördükleri manzara karşısında dehşete kapılan müşrikler, henüz ne olduğunu anlayamadan İslam ordusu, Hazreti Peygamber (s.a.v.)'in komutasında, dört kola ayrılmış vaziyette Mekke'ye giriyordu. Yer gök tekbir sesleriyle yankılanıyor; alem, tarihin en kutlu fethine şahit oluyordu. Müslümanlar karşısında eli kolu bağlı, hayretler içerisinde kalan müşrikler, hiçbir mukavemet gösteremeden sadece neticeyi merakla beklediler. Hazreti Peygamber (s.a.v.)'in murat ettiği üzere, fetih kan dökülmeden gerçekleşmiş, Hâlid bin Velid'in komutasındaki kolda karşılaşılan direnişle küçük bir çatışma yaşanmışsa da hemen bastırılmıştı. Sekiz yıl önce, doğup büyüdüğü yurdundan, anavatanından mahzun ve buruk bir şekilde koparılan Hazreti Peygamber (s.a.v.); şimdi, muzaffer bir ordunun kumandanı olarak geri dönmüştü. Herkes, mağrur komutan edasıyla değil de tevazudan sakalının ucu devesinin semerine değecek kadar başı önünde; boynu bükük, fethi nasip kılan Rabb'ine şükür eder halde şehre giren Allah Resûlü (s.a.v.)'nün bundan sonra ne yapacağını merak ediyordu. Muhacir ve Ensar'ın etrafını çevrelediği Nebîler Sultanı, Fetih Suresi'ni okuyarak Kâbe'ye yöneldi. Hacerü'l-esved'i selamlayarak Kâbe'yi tavaf ettikten sonra, anahtar sorumlusu Osman b. Talha'yı çağırtarak Kâbe'nin kapısını açtırdı ve içeri girdi. "Hak geldi, batıl zail oldu. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur." diyerek bazı putları bizzat devirip, Allah'ın evinin bütün putlardan ve suretlerden temizlenmesi emrini buyurdu. Müminler derhal bu emri yerine getirdiler. Bilal-i Habeşî'nin ezan okumasının ardından öğle namazını eda ettiler ve tekbirlerle Kâbe'yi tavaf ettiler.
Müslümanların yanı sıra Mekkeli müşrikler de merak içinde Kâbe'nin avlusunda toplanmış, başları önlerinde, Rahmet Peygamberi (s.a.v.)'nin iki dudağı arasından çıkacak sözlere dikkat kesilmişti. Zamanın muharebe hukuku gereği muzaffer olan bir ordunun kumandanı olarak, bütün Mekke halkının ölüm emrini verebilir, mallarına el koyabilir ve bu malları ganimet olarak ordusuna pay edebilirdi. Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın alemlere rahmet kıldığı elçisi, daha sonra herkesin biat etmesine ve yüzlerce kişinin Müslüman olmasına ve böylece Mekke'nin kutlu fethinin tam manasıyla gerçekleşmesine sebep olacak mübârek sözlerini buyurdu:
"Ben, size Hz. Yusuf'un kardeşlerine dediğini söyleyeceğim: 'Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur.' Gidin, serbestsiniz!"
Mekke-i Mükerreme'yi fethedip yeniden tarihî misyonuna kavuşturan Müslümanların, gönülleri de fethettikleri gibi günümüzdeki Müslümanların da, Filistin topraklarının büyük bir kısmını ele geçiren ve Kuds-ü şerifte Müslümanların kanını akıtan Yahudilerden bu mübârek mekânları kurtarmaları ve gittikleri her yerde gönülleri fethederek, insanları İslama ısındıracak duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmaları temennisiyle sözlerimi noktalarken, Mevla-i Müteâl Hazretlerinden, Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere ve Kuds-ü şerife birlikte defalarca ziyaretlerde bulunmayı bizlere nasip etmesini niyaz ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum."
KAHVALTIDAN GÖRÜNTÜLER