Mutlu Aile Motifleri
2019 yılının sonuna doğru YOYAV’da gerçekleştirilen etkinliklerden biri de kurs öğretmenlerinden Afet Tan’ın öğrencilerinin 23 Aralık 2019 Pazartesi günü ikram ettikleri kahvaltıdan sonra düzenlenen “Sorun Söyleyelim” sohbet toplantılarının Aralık ayı halkası idi. Kahvaltıya katılanlarla haricen gelenlerin konferans salonunu doldurduklarında saat 12.00’de programı başlatan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, önceden planlanan “Mutlu Aile Motifleri” konusunda davetlilere doğru ve doyurucu bilgiler vermek üzere kürsüye gelip besmele ve selamla kelama başlayarak konuklarına hürmet ve muhabbetlerini iletip sağlık ve saadette dâim olmaları dileğinde bulunduğu kıymetli konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Yılın son kahvaltı programında sizlerle bir araya gelip, ikram edilen leziz yemeklerle midelerimizi doyurup beynimizi de bilgi besini ile doyurmak için salondaki yerimizi aldık. Kahvaltıyı hazırlayıp ikram eden kardeşlerimize takdir ve teşekkürlerimizi, yemeğe katılan konuklarımıza da afiyet olsun dileklerimizi iletip, akabinde düzenlenen “Mutlu Aile Motifleri” konulu bu sohbet programında dilimizin döndüğü, aklımızın erdiği ve vaktimizin elverdiği nispette bilgi ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşarak bilgi birikimimize yenilerini eklemenize vesîle olacak açıklamalarda bulunmaya çalışacağız. Yüce Rabbimizden bana anlatıp aktarmada, sizlere de dinleyip değerlendirmede tevfîkini refik etmesini niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere hepimiz bir ailenin mensubuyuz. Bireyi veya başkanıyız. Ailesiz insan olmaz. Aile eşlerle başlar, çocuklar, torunlar, ebeveyn ve kardeşlerle genişler. Toplumlar da ailelerden oluşur. Boylar, kabileler hâlinde çoğalır, ülkeleri meydana getirir ve nihayet insanlık ailesini teşkil ederler.
Beşeriyetin babası ilk insan ve ilk peygamber olan Hz. Adem (a.s.) yalnız kalmaması için, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Nisa Suresi’nin: “Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının…” mealindeki 1. ayetinde beyan buyurulduğu üzere O’na eş olarak kendinden Hz. Havva yaratılmıştır.
Karı-kocadan oluşan bu ilk ailenin bireyleri yekdiğerinin yanında, yakınında ve yardımında olmaları için hayatı paylaşmaları istenerek Bakara Suresi’nin 35. ayetinde de Hz. Adem (a.s.)’e: “Ey Adem! Sen ve eşin (Havva) beraberce Cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde Cennet nimetlerinden yeyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikinizde kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik.” buyurulmuştur.
Bu ayet-i kerîmenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere eşlerin birbirinin yanında ve yakınında olup, Rum Suresi’nin: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” mealindeki 21. ayetinde de eşlerin yek diğerine huzur unsuru olması, ailenin temelini teşkil eden eşlerin ilişkilerinde esas alınmalıdır.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e, Hira’da ilk vahiy gelmiş, Kur’ân-ı Kerîm nâzil olmaya başlamıştı. İlahî buyruğun ağırlığıyla yüreği titreyerek evine dönmüş, muhterem eşi Hz. Hatice validemize “Beni örtün” demişti. Eşine, sırdaşına sığınmış, ondan destek almıştı. Hz. Hatice (r.anhâ), güven veren ve teskin eden hâliyle Peygamberimiz (s.a.v.)’e o gün şunları söylemişti: “Korkmana gerek yok! Çünkü sen her zaman doğruyu söyler, akrabanı gözetirsin. Muhtaçlara yardım eder, misafire ikramda bulunursun. Allah, hiçbir zaman seni utandırıp üzmez.”
Aile; güvendir, dayanaktır, sığınaktır. Tüm varlığıyla iyilikte yardımlaşmak, el birliğiyle kötülüğe engel olmaktır. Hz. Hatice (r.anhâ)’nin sevgisini ve desteğini aslâ unutmayan Peygamberimiz (s.a.v.), vefatından yıllar sonra bile O’nu hasretle anmıştır. Zira aile; vefadır, sadâkattir. Eşleri birbirine güven ve sadâkatle bağlayan en kıymetli bağdır. Aile fertleri, hayatın zorluklarını aşmak ve güzelliklerini paylaşmak üzere birbirlerinin yanında olurlar. İffet, izzet ve mahremiyetlerini muhâfaza ederler. İşte ailedeki bu sadâkat, dünyada şeref, ahirette ise kurtuluştur.
Allah Resûlü (s.a.v.)’nün ailesinde istişare hâkimdi. Peygamberimiz aile fertlerinin fikirlerine değer verir, aile içinde yaşanan sorunların sabır ve ferâsetle çözülmesini sağlardı. Çünkü istişâre, şiddete başvurmadan akl-ı selîm ile sıkıntıları aşmayı sağlar. Eşlerin ve çocukların ortak aklı sayesinde hatâ yapılmasını engeller. Ailede hakların ve sorumlulukların dengeli biçimde dağıtılmasını sağlar. Çünkü erkeklere ailede adaleti öğütleyen Allah Resûlü (s.a.v.)’nün ifadesiyle, “Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır.”
Ailede şefkat ve merhametin varlığı, Rabbimizin “Rahmân” isminin tecellîsidir. Merhamet sadece acıma hissi değil, muhatabımıza değer vererek onu anlama çabasıdır. Merhamet, aile fertlerine ihsanla, insafla, iyilikle, güzellikle ve şefkatle davranmaktır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ailesinde vazgeçilmez olan değerlerden biri de şefkatti. Rahmet Elçisi (s.a.v.), ailesine karşı son derece müşfik davranırdı. Ailede kimsenin gönlünü kırmaz, kaba ve incitici konuşmaz, bağırıp çağırmaz, ağzından kötü söz çıkmazdı. Eli aslâ şiddete kalkmaz, kadının ve çocuğun hırpalanmasına kesinlikle izin vermezdi. Nitekim Allah Resûlü (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde şöyle buyurmuştur: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır. Ben de aileme karşı en iyi olanınızım!”
Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in ailesi sevgi doluydu. Hane-i saadetin her ferdi, yüreğinde derin bir muhabbet ve ülfet hissederdi. Peygamberimiz, eşlerine, çocuklarına ve torunlarına sevgi sunmaktan çekinmezdi. Onları takdir eder, meselâ sevgili kızı Hz. Fatıma (r.anhâ) geldiğinde ayağa kalkarak kendi yerini kızına verirdi. Her akşam hâne halkını toplayıp onlarla sohbet ederdi.
Hayatın yükünü bizimle birlikte taşıyan en yakınlarımız, sevgimizi duymayı en çok hak edenlerdir. Güler yüzümüz, gönül alıcı bir çift sözümüz, ailede sevgiyi çoğaltır. Bu yüzden Peygamberimiz (s.a.v.), “Büyüklerimize saygı, küçüklerimize sevgi ve şefkat göstermeyen bizden değildir.” buyurmuştur.
Yüce Allah, Kur’ân-ı Kerîm’in Âl-i İmrân Suresi’nin 31. ayetinde Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben şöyle buyurur: “De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.’” Bir mümin için Allah Resûlü’nü sevmenin anlamı, O’nun yolundan gitmek yani O’nun hayat tarzını benimsemektir. Mutlu bir aile yuvası için de O’nun örnekliğine ve yaşattığı ahlakî değerlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız vardır.
Sahabeden biri, hanımıyla yaşadığı tartışma esnasında öfkesine yenik düşerek onu dövmüş, kolunu kırmıştı. Bu durum Efendimiz (s.a.v.)’e ulaştırılınca sahabiyi çağırtarak onu uyarmış ve eşini boşamasını emretmişti. Allah Resûlü, kadınlara karşı acımasız bir toplumda yetişmesine rağmen, ‘ailede olur böyle şeyler’ diyerek bu tür mağduriyetleri görmezden gelmemiş ve gerekli gördüğü yerlerde müdâhele etmiş, ashâbını da kadınlar hakkında Allah’tan sakınmaları gerektiği hususunda uyarmıştır.
Bir erkeğin hayatını paylaştığı eşine el kaldırmasını hayretle karşılayan rahmet Peygamberi, gönderiliş amacına uygun olarak insanlara, aile de dâhil bütün toplum içerisinde huzurlu bir yaşam sürmesi için gerekli tavsiyelerde bulunmuş ve bunu da fiilî örnekliğiyle bizlere göstermiştir. İslam medeniyeti inşasında kadınlara gereken değeri göstermiş ve kendi eşlerine karşı nazik tutumuyla da, hem câhiliye bedevîlerine hem de kıyamet gününe kadar kendi yolunu takip eden mü’minlere, ailelerine nasıl davranmaları gerektiğinin mesajını vermiştir.
Dünyadan uzaklaşıp kendini ibâdete adayan sahabîlerden Osman b. Maz’un. Bakımlı ve güzel bir hanım olan eşi, Hz. Aişe (r.anhâ)’ye: ‘kocam ne dünyayı istiyor ne de hanımını görüyor’ diye dert yanmıştı. Bunu duyan Allah Resûlü (s.a.v.), hemen Osman (r.a.)’ı çağırtarak şunu hatırlattı: “Ben biraz uyur, biraz namaz kılarım. Bazen oruç tutar, bazen tutmam. Eşimle de beraber olurum. Allah’tan sakın ey Osman! Eşinin sende hakkı var, misafirinin sende hakkı var, nefsinin bile sende hakkı var.”
Bizlere en güzel örnek olan Allah Resûlü (s.a.v.), bu hususta da uygulamasını bildirmişti. Evlilik, helal bir birliktelikti ve eşler arasında riayet edilmesi gereken hak ve sorumluluklar içermekteydi. İbâdet dâhi olsa aşırıya giderek eşlerin hakları ihlal edilemezdi.
Allah’ın insanın fıtratına koymuş olduğu bir takım ihtiyaçlar vardır. Bunlardan biri de cinselliktir. Fıtrî olan cinsellik, insan neslinin devamı için zorunlu olmakla birlikte bu, helal yoldan karşılanmalıdır. Bunun evlilik yoluyla giderilmesi sevap vesîlesi sayılırken, haram yollardan giderilmesi (zina) ise büyük günahlardan sayılmış ve yasaklanmıştır.
Malum olduğu üzere insanoğlunun arzu ettiği şeylerden biri de yanına yoldaş olacak, yalnızlığını paylaşacak bir hayat arkadaşına sahip olmaktır. Aile kurulur ama insanın arzuları bitmez. Bu sefer de bir evladı olsun, nesli devam etsin ister. Çocuk sahibi olmayı istemek Peygamber dualarında da yer almıştır. Bunun en güzel örnekleri Hz. Zekeriya ve Hz. İbrahim (a.s.)’dir.
Enbiya Suresi’nin 31. ayetinde: “Zekeriya’yı da hatırla. Hani o, Rabbine, ‘Rabbim! Beni tek başıma bırakma. Sen vârislerin en hayırlısısın.’ diye dua etmişti.” buyurulmuştur.
Âl-i İmrân Suresi’nin 38. ayetinde: “Orada Zekeriya Rabbine dua etti: ‘Rabbim! Bana katından temiz bir nesil bahşet. Şüphesiz sen duayı hakkıyla işitensin.’ dedi.” buyurulmuştur.
Enbiya Suresi’nin 90. ayetinde de Allah Teâlâ: “Biz de onun duasını kabul ettik ve kendisine Yahya’yı bağışladık. Eşini de kendisi için (doğurmaya) elverişli kıldık. Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua edelerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” buyurmuştur.
Hz. İbrahim (a.s.)’in Rabbine ‘sâlih çocuk’ duasına karşılık da Cenâb-ı Hak ona halîm bir evlat, Hz. İsmail (a.s.)’i bahşetmiştir.
Değerli kardeşlerim!
Çocuklar melek gibidir. Tertemiz, günahsız olarak dünyaya gözlerini açar ve içinde yaşadıkları çevrenin etkilerine göre şekillenirler. Bundan dolayı çocukların, günahsız ortamda yetişmeleri ve Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşınan bir atmosferi teneffüs etmeleri, gelecek hayatlarında doğru bir yol üzere olmaları açısından büyük önem taşır. Allah’ın anıldığı ortamlar, meleklerin ziyaret ettiği ve ilahî rahmetin indiği yerlerdir. Kuşkusuz bir müminin en çok sevineceği hususlardan biri, evinin meleklerin ziyaret ettiği bir yer olmasıdır. Hanemizin meleklerin misafir olduğu kutlu mekânlar olabilmesi için, içinde Allah’ın anıldığı, Kur’ân okunan ve ibâdet edilen bir yer olması, iyi insanlarla oturup kalkılması ve masiyet ortamı olmaktan uzak bulunması gerekir. Bu nitelikteki bir ortam çocuklarımızın istikâmetinin olumlu şekillenmesinin de güvencelerindendir.
Kur’ân-ı Kerîm insanın, ailenin, toplumun nasıl huzurlu ve mutlu olacağının yollarını göstermiştir. Çocuklarımızı bu huzur ikliminde tutabilirsek, hiçbir kötü eğitim onları doğru yoldan çıkaramaz.
Mutlu aile modelinin esasları şunlardır:
1-Herşeyden önce aile, karşılıklı anlayış, sevgi ve hoşgörü üzerine kurulmalıdır.
2-Evlenmede dindarlık önemli bir esastır.
3-Aile bireyleri birbirlerine daima dua etmelidir.
“(Müminler): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (Furkan, 74)
4-Aile fertleri birbirlerine daima iyiliği tavsiye etmeli, kötülüklerden de sakındırmalıdır. “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…” (Tahrim, 6)
5-Aile içi problemler dua, sabır, karşılıklı anlayış ve kanaatle çözülmeye çalışılmalıdır. “Eşlerinizle iyi geçininiz. Şayet onlardan hoşlanmayacak olursanız, olabilir ki bir şey sizin hoşunuza gitmez de Allah onda birçok hayır takdir etmiş bulunur.” (Nisa, 19)
6-Kadınların kendi mal ve servetini İslamî ölçüler içerisinde dilediği gibi değerlendirme ve tasarruf etme yetkisine sahip olduğu bilinmelidir.
7-Ailede boşanma en son müracaat edilecek husustur. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’e göre, “Boşanma, Allah’ın hoşlanmadığı helâllerden biridir.”
Ailenin teşkilinde belirtilen hususlara dikkat ve ailede huzurun temininde bireyler arası hukuka riayet edilmesi temennisiyle sözlerimi noktalarken, dünya ve ahirette aile bireylerimizle birlikte huzur, sükûn ve mutluluk içinde birlikteliğimizin devamını diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
KAHVALTIDAN GÖRÜNTÜLER