Orucun Ana Amacı
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Ramazan-ı şerîfin özellik ve güzelliklerini beyan buyurduğu hadîs-i şerîflerinden birinde: “Ramazan’ın evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.” buyurmuştur. Bu hadîs-i şerîften anlaşılacağı üzere Ramazan’ın ilk on günü rahmet, ikinci on günü mağfiret, üçüncü on günü de cehennemden kurtuluş dilimidir.
Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarımızın 42.sini gerçekleştirdiğimiz bu gün (6 Nisan 2022) Çarşamba günü, Ramazan-ı şerîfin beşinci günüdür.
YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş rahatsızlığı nedeniyle hastanede olduğu için toplantımıza katılamadığından dolayı aşağıdaki ‘Orucun Ana Amacı’ konulu konuşmasını sizlere iletmek üzere Mütevelli Heyet Üyelerimizden Sayın Ayşe Doyuk’u görevlendirmiştir. Hocamızın bu konuşmasını siz muhterem misafirlere arz ediyor, amellerimizin makbul ve dualarımızın müstecab olmasını diliyoruz.
“Kıymetli kardeşlerim!
Ramazan’ın rahmet diliminde siz muhterem misafirlerimizi sevgi ve saygıyla selamlamanın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi sunuyor, sağlık ve saadette dâim olmanız temennisiyle sözlerime başlarken, rahmet-i Rahmân’a ermemizi, Cennet-i a’lâya girmemizi ve Cemalullah’ı görmemizi niyaz ediyorum.
Dinimizin temeli tevhîd, tavanı da takvâdır. Mü’min de muvahhid ve muttakî insandır. Temeli sağlam olmayan bina çökmeye, tavanı olmayan da yıkılmaya mahkûmdur. İslam binasının temelini koruyan iman, hayatını himaye eden de sâlih amellerdir. Dolayısıyla Müslüman için ihmal edilmemesi gereken en önemli husus, sağlam temel ve sâlih ameldir. Bunun içindir ki, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de imanla sâlih amel genelde birlikte zikredilir. Önce iman, akabinde sâlih amel ifade edilir. Örneğin Asr Suresi’nde şöyle buyrulur: “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.”
Millî şairimiz Mehmet Âkif Ersoy’un bu sure ile ilgili bir manzumesi şöyledir:
‘Hâlikın nâ mütenâhî adı var en başı ‘Hakk’.
Ne büyük şey kul için, hakkı tutup kaldırmak.
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken,
Mutlaka sure-i ve’l Asr’ı okurlarmış, bu neden?
Çünkü meknûn o büyük surede esrâr-ı felâh,
Başta iman-ı hakikî geliyor, sonra salâh.
Sonra hak, sonra sebât, işte kuzum insanlık,
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.’
Tîn Suresi’nin 6. ayet-i kerîmesinde de: “İman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.” buyurulmuştur.
Öte yandan 249 ayet-i kerîmede takvânın önemine dikkat çekilmiştir. Bu cümleden olarak orucun farziyyetinin beyan buyurulduğu Bakara Suresi’nin 183. ayetinde: “Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki, (muttakî olursunuz) kurtulursunuz.” buyurulmuştur.
Bu ayet-i kerîmenin son cümlesi olan ‘umulur ki kurtulursunuz’ ifadesi, orucun farzıyyetindeki hikmetin takvâ sıfatı ile muttasıf olduğuna vurgu yapılmıştır.
Aynı Surenin 2. ayetinde de: “Bu kitap (Kur’ân); O’nda aslâ şüphe yoktur. O, muttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” buyurulmuştur.
Âl-i İmrân Suresi’nin 133-134 ve 135. ayet-i kerîmelerinde, muttakîlere hazırlanan nimetlerle, onların özelliklerinin neler olduğu şöyle beyan buyurulmuştur:
“Rabbinizin bağışına, genişliği göklerle yer arası kadar olan ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun.”
“Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever.”
“Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları, yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenler -ki Allah’tan başka günahları kim bağışlar- ve bile bile işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmeyenlerdir.”
İncelendiğinde de anlaşılacağı üzere bu üç ayet-i kerîmede İslam ahlakının bir özeti verilmiştir. Şöyle ki, 133. ayet-i kerîmede, Rabbimizin bağışına, gökler ve yer genişliğinde cennetine kavuşmanın, bütün ahlakî davranışlarımız için temel gaye olduğu; iyiliği, bir takım dünyevî menfaatler kaygısıyla değil de, sırf Allah’a saygı ve sevgi demek olan takvâ sâiki ile ve sadece uhrevî saadet uğruna yapmak gerektiği hatırlatılmıştır. 134. ve 135. ayet-i kerîmelerde ise, İslamda ideal ahlak tipi olan muttakî insanın temel ahlakî nitelikleri olarak sayılan her halde cömert olmak, öfkeyi yenmek, insanları bağışlamak, hatasını görerek kabul etmek ve vazgeçmek gibi vasıflar, ancak ihtirasları ve bencil duyguları karşısında hürriyetine kavuşmuş üstün ruhların faziletleridir.
Belirtilen ayet-i kerîmeleri izleyen 136. ayet-i kerîmede muttakîlere ihsân edilecek mükâfat da şöyle beyan buyurulmuştur:
“İşte onların mükâfatı Rab’leri tarafından bağışlanma ve içinden ırmaklar akan cennetlerdir ki, orada ebedî kalacaklardır. (Allah yolunda) çalışanların mükâfatı ne güzeldir!”
Bu Sure’nin 102. ayet-i kerîmesinde de: “Ey iman edenler! Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkun ve ancak Müslümanlar olarak can verin.” buyurulmuştur.
Müfessirlere göre “Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkmanın anlamı, Müslümanın, bütün varlığı ile Allah’ın emirlerini yerine getirmeye ve yasaklarından kaçmaya çalışmasıdır. Nitekim Abdullah b. Mes’ud (r.a.) ayet-i kerîmenin bu kısmını şöyle açıklamıştır: ‘O’na âsî olmayıp itaat etmek, nankör olmayıp şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak’tır.”
Allah katında insanların değer ve derecelerinin takdiri takvâ iledir. Bu gerçek Hucurât Suresi’nin 13. ayet-i kerîmesinde şöyle beyan buyurulmuştur: “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.”
Takvâ, aşk ve muhabbet duygularıyla kişiyi Allah’tan korkmaya iten, onu her davranışında ölçülü olmaya, kalp kırmamaya, Allah’ın sevgisini kazanmak için hayır yollarını aramaya sevk eden bir sakınma hâlidir. Takvâya tâlip olan kul, her türlü kötülüğü, haksız kazancı ve kalp kırmayı terk eder.
Takvâ zorlukları kolaylıklara dönüştürür, günahları siler, bereket kapılarını açar. İnsanları, sorumlu oldukları aileleriyle beraber cehennem ateşinden korur. Allah’ın sevgisine ve rızasına ulaştırır. Oruç, insanın kötülüklere karşı oluşturduğu manevî korunma hâli olan takvâyı, sağlam bir kalkana dönüştüren ibâdettir. Allah Resûlü (s.a.v.) “Oruç kalkandır” derken, mü’minlerin takvâ zırhına bürünmesini kastetmiştir. Belki mü’min oruçla belli bir vakit dünyanın fânî nimetlerinden mahrum kalmıştır ama Allah’ın “Azıklanın, en iyi azık takvâdır” (Bakara, 197) emrinin sırrına ermiştir. Oruç sayesinde ruhunu ve gönlünü takvâ ile beslemiştir. Ne mutlu oruçla takvâya erişenlere!
İlk Müslümanlardan olan Hz. Bilâl (r.a.), Habeşli siyah bir köle idi. Müslüman olduğu için türlü işkencelere maruz kalan annesi de öyleydi. Bir gün Bilâl ve Ebû Zer (r.anhüma) tartışmışlar, bu esnada Ebû Zer (r.a.), (siyahî olan) annesinden dolayı Bilâl (r.a.)’i ayıplamıştı. Buna üzülen Hz. Bilâl de Allah Resûlü’ne gidip durumu haber vermişti. Hz. Ebû Zer’in bu davranışında câhiliye zihniyetinin izlerini fark eden sevgili peygamberimiz (s.a.v.), onu gördüğünde şöyle uyarmıştı: “Ey Ebû Zer! Onu anasından dolayı mı ayıplıyorsun? Demek ki sen, kendisinde hâlâ câhiliyeden izler bulunan bir kimsesin.” Bunun üzerine Ebû Zer (r.a.) çok üzülmüş ve Hz. Bilal’le helalleşmiştir.
Dinimizde üstünlük ırk, ten rengi, dil veya coğrafyada değil, her an Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımada ve insanı insan yapan evrensel ahlâkî erdemlere bağlılıktadır. Allah Resûlü (s.a.v.) bu gerçeği Veda Hutbesi’nde şöyle dile getirmiştir: “Ey insanlar! Şunu iyi biliniz ki, Rabbiniz birdir, atanız birdir. Arab’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arab’a, kızıl tenlinin siyaha, siyahın kızıl tenliye, takvâ dışında bir üstünlüğü yoktur.”
Irkçılık, mezhepçilik, meşrepçilik insanlığa zarar veren davranışların başında gelmektedir.
Hiçbirimiz ailemizi, ırkımızı kendimiz seçmedik. Siyah, beyaz, sarı şu veya bu ırktan olmak kimsenin elinde değildir. Allah’ın murad-ı ilahîsi böyle tecellî etmiş, insanları farklı ırklarda ve renklerde yaratmıştır.
Tercih imkânının olmadığı bir hususta birbirine üstünlük kurmaya çalışmak, ârızî kazanımları üstün ve seçkin olma sebebi kabul etmek, Kur’ân ve sünnetin bu husustaki mesajlarını, uyarılarını dikkate almamaktır. Oysa bir ırka, bir mezhebe, bir aileye mensubiyetimiz asıl ve büyük aidiyetimizi, İslam’a mensubiyetimizi ve İslam kardeşliğimizi gölgelememelidir.
Müslüman, Kur’ân-ı Kerîm’de zikredilen takvâ ile ilgili 249 ayet-i kerîmenin hangi surelerde geçtiğini inceleyip irdelemeli ve içeriğini öğrenip uygulamaya özen göstermelidir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in: “Nerede olursan ol, Allah’tan kork…” mealindeki hadîs-i şerîfini kulağına küpe edinmelidir.
Takvânın sahibine sağlayacağı saadeti dikkatimize getiren ayet-i kerîmelerden bir kaçının mealini tetkîkinize takdim ederek, üzerinde durup düşünmeniz temennisiyle sözlerimi noktalamak istiyorum.
“… Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Âl-i İmrân, 120)
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve doğru söz söyleyin.
(Böyle davranırsanız) Allah işlerinizi düzeltir ve günahlarınızı bağışlar. Kim Allah ve Resûlüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.” (Ahzab, 70-71)
“… Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.” (Âl-i İmrân, 76)
“… Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O’ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 13)
“Açın gözünüzü! Allah’ın dostları üzerine ne korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.”
“Onlar ki, iman etmişler ve Allah’a karşı gelmekten sakınmışlardır.”
“Onlara dünya hayatında da, ahiret hayatında da müjdeler vardır. Allah’ın sözlerinde değişiklik yoktur. İşte bu en büyük kurtuluştur.” (Yunus, 62, 63, 64)
“Sonra Allah’dan korkup, sakınanları kurtaracağız ve zalimleri de toptan cehennemde bırakacağız.” (Meryem, 72)
“… Kim Allah’tan korkarsa Allah ona bir çıkış yolu yaratır.
Ve onu ummadığı yerden rızıklandırır. Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter. Allah, emrini yerine getirendir. Allah her şey için bir ölçü koymuştur.
… Kim Allah’tan korkarsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir.
Bu, Allah’ın size indirdiği buyruğudur. Kim Allah’tan korkarsa Allah onun kötülüklerini örter ve onun mükâfatını büyütür.” (Talâk, 2-3-4-5)
Mealleri arz edilen bu ayet-i kerîmelerde muttâki olup Allah’a isyandan sakınan kişilere sağlanacak saadetlerle, ilahî ihsân ve himayeler dikkatimize getirilmiştir.
Hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmamız için takvâ sıfatıyla muttasıf olan muttakilerden olup, idrak ettiğimiz mübârek Ramazan ayının feyiz ve faziletinden faydalanarak birbirimize iyi dilek ve dualarda bulunmamız temennisiyle sözlerimi noktalıyor, hepinizi tekrar hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Programdan Görüntüler
YOYAV kurs öğretmenleri Ayşe Doyuk ve Afet Tan, Kur'ân-ı Kerîm tilâvet ederken.
Okunan hatm-i şerîflerin ve süver-i şerîfelerin duasını Ayşe Doyuk yaptı.