Regâib’in Râğıbları
Hicrî takvime göre her yıl Recep ayının ilk Cuma gecesi idrâk ve ihyâ edilen Regâib Kandili, bu yıl 3 Recep 1441 H. tarihine tevafuk eden 27 Şubat 2020 Perşembe gününü 28 Şubat Cuma gününe bağlayan gece idrâk edildi. Dolayısıyla Regâib Kandili üç ayların üçüncü günü ülke genelinde gerçekleştirilen çok ve çeşitli etkinliklerle kutlandı. Toplantılar tertiplendi, hatim duaları yapıldı, mevlid-i şerîfler kıraet edildi. Dar gelirliler gözetildi, tebrik teâtîsinde bulunuldu, büyükler ziyaret edilip elleri öpüldü ve duaları alındı. Dostlar arandı ve iyi dileklerde bulunuldu. Sohbet programları düzenlendi ve üç ayların estirdiği huzur havasıyla kandillerin kazandırdığı manevî kazanımlar hakkında önemli açıklamalar yapıldı, değerli düşünceler dile getirildi.
Bu cümleden olarak 27 Şubat 2020 Perşembe günü YOYAV Kültür Merkezi’nde tertiplenen toplantıya çok sayıda davetli katıldı. Program dolayısıyla okunan 37 hatm-i şerîf, 973 Yâsîn-i şerîf, 510 Feth-i şerîf, 260 Mülk-ü şerîf, 300 Nebe’i şerîf, 250 Ayet’el Kürsî, 48 bin Fâtiha-i şerîfe, 29 bin 500 İhlâs-ı şerîf, 430 bin Kelime-i Tevhîd, 420 bin Salavât-ı şerîfe, 105 bin Tekbir, muhtelif surelerle tesbihatın duasını yapan Dr. İbrahim Ateş, salonu dolduran misafirlerin kandillerini kutlayıp, teşriflerinden dolayı takdir ve teşekkürlerini ileterek kandil sohbetine başladı. Regâib Kandilinin feyiz ve faziletiyle içerik ve yüceliği hakkında önemli açıklamalarda bulunduğu mesaj yüklü konuşmasında şunları söyledi:
“Üç aylar denilen maneviyat mevsiminin eşiğine gelmenin manasını müdrik olan kıymetli konuklar, üç ayların içerdiği kandillerin ilkini idrâk etmek üzere olmanın haz ve huzuru içinde olan değerli dostlar, Regâib Kandili dolayısıyla salonumuzu şereflendiren sevgili kardeşlerim!
Dinî duyguların doruk noktaya erdiği ve manevî hayatın yoğun bir şekilde yaşandığı mübârek üç ayların ilki olan Receb-i şerîfin içerdiği iki kandilin ilki olan Regâib Kandili vesîlesiyle tertiplediğimiz toplantıya katılarak gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, kandilin kadrini bilen ve layıkı veçhiyle ihyâ edip içerdiği inceliklerle getirdiği yüceliklerin feyiz ve fazîletine eren dirâyetli, duyarlı ve dindar insanlardan olmamızı temenni ediyorum.
Kalbimizi imana, beynimizi irfâna, hayatımızı Kur’ân’a açmamız ve rağbetimizi Rahmân’a yönlendirmemiz temennisiyle sözlerime başlarken, bir kere daha idrâk ettiğimiz üç ayları ibâdet ve tâ’atla dolu dolu değerlendiren bilinçli ve basîretli Müslümanlardan olmamızı diliyorum.
Sohbetimize sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in üç aylara girerken yaptığı bir dua ile başlamak istiyorum. Böylece hem bir sünneti yaşatmış olmayı, hem de Efendimiz (s.a.v.)’in fem-i saâdetinden sâdır olan yakarış cümlelerini ayniyle tekrar ederek O’na ihsân edilen kabule mazhar olmayı niyaz ediyorum: “Allahümme bârik lenâ fî Recebe ve Şa’bân ve belliğnâ Ramadân.” Yani: “Allah’ım! Recep ve Şa’ban’ı bizlere mübârek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.”
Rabbimiz cümlemizi bu önemli ve özlü duanın feyiz ve faziletiyle bereketine erdirsin ve hepimize hayırlı sonuçlarını gördürsün.
Hepimizin ezberleyip, hayat boyu her yıl Recep ayı girerken okumamızı dilediğim bu mübârek duayı içeren bu hadîs-i şerîfi dikkatimize getirdikten sonra, Regâib Kandilinin manâ ve mâhiyetiyle muhtevâsına geçmeden önce Recep ayının fazîletinin beyan buyurulduğu hadîs-i şerîflerden üçünün mealini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Deylemî’nin Ebu Ümâme (r.a.)’den naklettiği bir hadîs-i şerîfte sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Beş gece vardır ki, onlarda (yapılan) hiçbir dua geri çevrilmez. Receb’in ilk gecesi, Şa’ban’ın yarısı (Berat) gecesi, Cuma gecesi ve iki bayram geceleri.”
Ebu Hureyre (r.a.)’den rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte de: “Kim Receb’in yirmi yedinci günü oruç tutarsa, ona altmış ay oruç tutma (sevabı) yazılır.” buyurulmuştur.
Enes (r.a.)’den rivayet edilen bir hadîs-i şerîfte ise: “Kim bir harâm (saygın) ayda üç gün oruç tutarsa, ona dokuz yüz yıl ibâdet (etme) sevabı yazılır.” Hz. Enes (r.a.): “Eğer bu hadîsi Resûlullah (s.a.v.)’dan duymadımsa kulaklarım sağır olsun.” demiştir.
Ulemâdan işaret ehli şöyle demişlerdir: “Recep kelimesi üç harftir. Ra, cim ve be. Ra Allah’ın rahmetine, Cim kulun cürmüne (suçuna), Be de Allah’ın iyilik eden anlamındaki “Berr” ism-i şerifine işaret eder. Sanki Allah Teâlâ kulun cürmünü rahmetiyle iyiliği arasına almıştır.
İlim ehlinin başka bir ifadesine göre, Allah Teâlâ ayları dört ayla süslemiştir. Bunlar Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları olup, ilk üçü ard arda, Receb ise tek gelmektedir.
Harâm aylarla ilgili olarak Tevbe Suresi’nin 36. ayetinde şöyle buyrulmaktadır. “Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah'ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü harâm aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah'ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin…”
Hicrî takvime göre üç ayların ilki Recep ayıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de Receb kelimesi geçmemekle birlikte muhtelif ayetlerde harâm aylardan söz edilerek bu aylara saygı gösterilmesi emredilmektedir. Receb ayının ilk Cuma gecesi ise halk arasında Regâib Kandili olarak bilinmektedir. Regâib, kelime anlamı olarak rağbet edilen, arzu ve talep edilen şey demektir. Receb ayının ilk Cuma gecesinde veya herhangi bir gecesinde belirli bir namaz kılmaya teşvik eden sahih rivayetler bulunmamaktadır. Bununla birlikte Müslümanlar üç ayların girmesini fırsat bilerek bu gecede camilerde bir araya gelmeyi, birlik ve beraberliğin getirdiği manevî havayı teneffüs etmek için bu geceyi ibâdetlerle ihyâ etmeyi âdet edinmişlerdir. Regâib gecesi ve üç ayların diğer geceleri Müslümanın kendisini yeniden muhâsebeye tâ’bi tutması, dünyaya geliş maksadına ne kadar uyumlu bir hayat yaşayıp yaşamadığı üzerinde düşünmesi için önemli bir fırsattır.
Eşiğine geldiğimiz bu gece, Müslümanlar için tevbe etmenin, affın ve manevî arınmanın habercisi olan rahmet ve mağfiret mevsimi üç aylara girdiğimizi müjdeleyen Regâib Kandilidir. Üç aylar, mübârek gün ve geceler, yüce Rabbimiz tarafından bizlere lütfedilen asla dönüş, manevî diriliş ve yükseliş fırsatlarıdır.
Üç ayların manevî iklimine girildiği müjdesini taşıyan Regâib Kandili de Cenâb-ı Hakk’a yürekten yöneliş ve yakarışın, günahlardan arınmanın, nefsimizin yanıltıcı arzularından uzaklaşmanın imkânıdır.
Bu gecede Rabbimizle, yakınlarımızla ve çevremizle bağlarımızı yeniden gözden geçirir, bu vesîleyle olgun dindarlığın iman, ibâdet, ahlak bütünlüğünü sağlamaktan geçtiğini bir kez daha hatırlarız. Doğruluk ve dürüstlüğün, paylaşımın, hak ve hukuka riayetin, barış içinde yaşamanın, kutsala saygının insanî erdemler bağlamında ulaşılabilecek en üstün değerler olduğunu hissederek ahlakımızı bu erdemlerle donatma irademizi yenileriz.
Her yıl Receb ayı geldiğinde müminleri tarifsiz bir heyecan sarar. Zira Receb ayı, Allah’ın rahmet ve mağfiretinin müminleri kuşattığı üç ayların başlangıcıdır.
Üç ayların başında yer alan Regâib Kandili ile adetâ hayata yeni bir başlangıç yaparız. Bu kutlu gece, aynı zamanda her şeyin bir evveli bir de sonunun bulunduğunu hatırlatır bizlere. Şu fâni dünyada, her bir nimetin, imtihanın bir parçası olduğunu haber verir. Regâib gecesi, dünyaya dâir arzularımızı, tutkularımızı gözden geçirmemiz gerektiğini, çabucak geçip giden bu hayatta asıl kazancın Rabbimize rağbetimiz olduğunu bildirir.
Her yıl tekerrür eden bu özel zaman dilimlerinde bizlere düşen, kendimizi bir kez daha hesaba çekmektir. Rabbimizin ikramı olan böylesi anları dünyamız ve ahiretimiz için kazanca dönüştürebilmektir. Herkesin büyük kalabalıklar içerisinde yalnızlığı yaşadığı bu dünyada adımlarımızı, sevgiye, dostluğa ve kardeşliğe doğru atabilmektir. Başta ailelerimiz olmak üzere, mahallerimizde, beldelerimizde ve ülkemizin her köşesinde birliğimizi ve dirliğimizi pekiştirmektir.
Kıymetli kardeşlerim!
Regâib’in tekili ragîbe’dir. O da istek ve istenilen şey demektir. Dolayısıyla Regâib, Allah’tan istenilen iyilik ve güzelliklerle rahmet ve mağfiretin ihsân ve ikrâm edildiği müstesnâ ve mübârek bir zaman dilimi demektir.
Receb ayının ilk Cuma gecesi olan bu mübârek gecede yapılan duaların geri çevrilmeyip, hayırlı olan isteklerin ihsân edileceği ümit edilir. Müslüman bu ümitle isteklerini Allah’a arz edip saadet-i sermediyeyle rıza-i Rahmân’a ermeyi niyaz etmelidir. Yaradan’a yakarışlarında: “Yâ Rabbi! Beni Cennetine girdirdiğin, Cemâlini gördürdüğün ve rızana erdirdiğin müstesnâ ve mümtâz kullarından eyle” demelidir.
Bunun da ötesinde Hak dostu velîler gibi: “İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî” yani “Allah’ım! İstediğim Sensin, talep ettiğim de rızandır” diyebilmelidir. Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Cennet cennet dedikleri,
Birkaç hûri, birkaç gılman.
İsteyene ver Sen ânı.
Bana Seni gerek Seni.” demelidir. Hakk’ı talep etme yüceliğine ermeyi niyaz etmelidir. Dünyevî dileklerden geçip, uhrevî isteklerde bulunma erdemine ermenin gayreti içinde olmalıdır. Dünyaya dalanlardan değil, ukbaya yönelenlerden olmayı dilemelidir.
Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İnşirah Suresi’nin son iki ayetindeki ilahî uyarıya uymaya çalışmalıdır. Bu Sure-i celîlenin son iki ayetinin birini bir kulağına, diğerini öbür kulağına küpe etmelidir. Onları sık sık okumalı, anlamalı ve îcâbının îfâsı cihetine gitmelidir.
Bu ayet-i kerîmelerin mealleri şöyledir: “Boş kaldın mı hemen başka işe koyul ve yalnız Rabbine yönel.” (İnşirah, 7-8)
Bu ilahî talimatı duyan Müslüman, hayat boyu her zaman ve her hâlükârda Rabbine yönelmeyi ilke edinmeli, dileğini, derdini ve her türlü ihtiyacını O’na iletmelidir. O’na boyun eğmeli, O’ndan başka kimsenin önünde eğilmemelidir. Ben, bu inanç ve anlayışla yıllar önce yazdığım bir şiirimde:
“Allah’tan gayriye eğmem başımı
O’dur veren ekmeğimi, aşımı.” demiştim. Bir başka şiirimde de:
“Ölsem de, solsam da, pulsuz kalsam da,
Kula kul olmak yok, benim dünyamda.” demiştim. Sizlerin de aynı düşünce ve duyguyu paylaştığınıza inanıyorum.
Sevgili kardeşlerim!
Regâib Kandilinde kişinin kazanımlarının başında, rağbetini Rabbine yöneltmesi gelir. Dolayısıyla ibâdet ve tâ’atlarıyla, düşünce, duygu ve davranışlarında Rabbinin rızasına ermeyi hedeflemeli, istek ve ihtiyaçlarını O’na iletme cihetine gitmelidir. İsteksiz olmamalı ama isteklerini fânî olanlara değil, Bâkî’ye yöneltmelidir. Arzularını Allah’a arz etmeli ve O’na yalvarıp yakarmada dâim olmalıdır. Tevbe ve istiğfar edip, kabulü niyazında bulunmalıdır. Kendisi ve bilumum müminlere rahmet ve mağfiret kapılarının açılmasını dilemelidir.
“Bizi bağışla İlâhî Habîbin hürmetine.
Gidecek bir yerimiz yok, kapına geldik yine.
Âsî, mücrim kuluz amma bağlıyız biz bu dîne.
Suçumuz çok, yüzümüz yok, kapına geldik yine.
Lütf u ihsânına muhtaç kulunuz, kapını aç.
Herşeye Kadir-i mutlak, her derde Sensin ilâç.” diye Yaradan’a yakarmalıdır.
Öte yandan Allah Teâlâ’ya dua ve niyazlarında, dünya ve ahiret saadeti dilemelidir. Bakara Suresi’nin 201. ayet-i kerîmesinde yer alan ve her namazın nihâyetinde selamdan önce okunan: “Rabbenâ âtinâ fi’d-dünyâ haseneten ve fi’l-âhireti haseneten ve kınâ azâbe’n-nâr.” Yani: “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru!” duasını devamlı okumanın gayreti içinde olmalıdır. Bu duayı dilinden düşürmeyecek şekilde çok çok okumalı ve hem dünyası, hem de ahireti için iyilik ve güzellik niyazında bulunmalıdır.
Ne dünyaya darılmalı, ne de ona sarılmalıdır. Dünyasını ahireti, ahiretini de dünyası için terk etmemelidir. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in: “Sizden, ahireti için dünyasını, dünyası için de ahiretini terk eden hayırlı (iyi) olanınız değildir.” mealindeki hadîs-i şerîfini esas almalıdır. Ebedî yaşayacakmış gibi dünyası, yarın ölecekmiş gibi de ahireti için çalışmalıdır. Başka bir ifadeyle dünyada kalacağı kadar dünyası, ahirette kalacağı kadar da ahireti için çalışmalıdır. Dünya ahiret dengesini iyi kurmalı ve korumalıdır.
Unutulmamalıdır ki, dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ekilen orada biçilir. Tarla tımar edilmeli ve faydalı tohumlar ekilmelidir. Boş ve bor bırakıp, yaban otlarıyla zararlı bitkilerin yeşermesine yol açacak ihmalden kaçınmalıdır. Buğday ekenin buğday, diken ekenin de diken biçeceği bilinmeli ve faydalı şeyler ekmenin gayreti içinde olunmalıdır. Kişi ahirette, dünyada ektiğinden başkasıyla karşılaşmayacağını bilmeli, diken ekip buğday beklemenin ya da kötülük ekip iyilik beklemenin anlamı olmadığını idrâk etmelidir.
Dünyaya dalan ve geride kalanlardan olmamalıdır. Sadece dünyayı ve zînetini dileyip, ahiretini akla getirmeyen akılsız kimselerden olmamalıdır. Bu tür basîretsiz kimselerin dünyada dilediklerini elde etseler de, ahirette cehennem ateşinden başka bir payları olmayacağı unutulmamalıdır.
Bu gerçeğin dikkatimize getirildiği Hûd Suresi’nin: “Kim (yalnız) dünya hayatını ve zînetini istemekte ise, işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve orada onlar hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir. Yapmakta oldukları şeyler (zaten) batıldır.” mealindeki 15 ve 16. ayet-i kerîmeleriyle, Bakara Suresi’nin: “… İnsanlardan öyleleri vardır ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.” mealindeki 200. ayet-i kerîmesini dikkatle ve dirâyetle okumalı ve bu tür bedbaht kimselerden olmamaya çalışmalıdır.
Kasas Suresi’nin: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma…” mealindeki 77. ayet-i kerîmesinde beyan buyurulan ilahî uyarıya uymalı ve ona uymanın huzurunu hayatının her safhasında duymanın gayreti içinde olmalıdır.
Netice olarak meşru ölçülerde dünyadan nasibini almalı ama dünyalıkları elinde bulundurmalı, kalbine koymamalıdır.
Kalbimizi Kur’ân ve imana, beynimizi ilim ve irfana, hayatımızı islam ve ihsâna açmamız, rağbetimizi de Rabbimizin rızasına yönlendirmemiz temennisiyle sözlerimi noktalarken, bugün için kaleme aldığım beş dörtlükten oluşan “Regâib’e Rağbet” başlıklı şirimle sizleri selamlayarak, kandilinizi kutluyor, üç ayların hepimiz için hayırlara vesîle olmasını diliyor, hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmanızı niyaz ediyorum.
Var olmanın gayesi,
Allah’a ibâdettir.
İbâdetin özü de,
Tâ’at ve itaattir.
Kullukta kâim olmak,
Sebeb-i saadettir.
Saadeti sağlayan,
İbâdet ve tâ’attir.
Regâib Kandilinde,
Hedef Hakk’a rağbettir.
Yapılan ibâdetler,
Günaha mağfirettir.
Camilere doluşmak,
Regâib’e rağbettir.
Buradaki buluşmak,
Vesîle-i rahmettir.
Regâib’e rağbet et.
Davete icâbet et.
Camiye, cemaete,
Hayat boyu devam et.”
Program davetlilere dağıtılan kandil simidi, lokum, gofret ve mandalinadan oluşan ikramla noktalandı.
HATİM DUASINDAN GÖRÜNTÜLER
İKRAMDAN GÖRÜNTÜLER