Yaradan’a Yâr ve Yakin Olmanın Yolu
Vakfımızın yıllardır yürüte geldiği etkinliklerden biri de her ayın ilk Çarşamba günü gerçekleştirdiğimiz ‘Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü’ programı olup, dili Kur’ânlı ve kalbi imanlı olan dost ve kardeşlerimizle bir araya gelerek Yaradan’a yalvarıp yakardığımız önemli ve anlamlı bir programdır. Bu programın 48.si ve Ocak 2023 ayı halkası 4 Ocak 2023 Çarşamba günü çok sayıda üyelerimiz, öğrencilerimiz ve davamıza destek veren dostlarımızın katılımıyla gerçekleştirildi.
Toplantıya teşrif eden misafirleri hürmet ve muhabbetle selamlayarak ibâdetlerinin makbul ve dualarının müstecâb olması dileğinde bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, okunan 57 hatm-i şerîf, 3683 Yâsîn, 3 bin 456 Mülk, 3 bin 456 Nebe’, 350 Fetih, 200 Vakıa, 306 Cuma, 9 bin 500 Ayet’el Kürsî, 72 bin 500 Fatiha, 35 bin 700 İhlas, 6000’er Felak, Nass, 280 Amenerresulü, 446 La Yestevi, 855 bin Tevhid, 481 bin Salavat, 131 bin 300 istiğfar, 106 bin Besmele, 20 bin Esma’ül Hüsna, 10 bin Sübhanallahi ve bi hamdihi, 100 bin Yâ Şâfî, 3 bin Yâ Fettah’ın duasını yapıp sevabını din ve devlet büyüklerimizle, şehitlerimiz ve katılımcıların yakınlarından ebediyete intikal edenlerin ruhlarına bağışladıktan sonra yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Kıymetli kardeşlerim!
Yeni yılın ilk ayında, bugün tekrar sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, rızâ-i Rahmân’a eren, Cennet-i â’laya giren ve Cemâlullah’ı gören duyarlı ve dirâyetli kullardan olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olup, dünya ve ahiret saadetine ermenizi diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere Allah Teâlâ bize bizden daha yakındır. Ama biz O’na yakın mıyız? Yüce Rabbimizin bizlere şah damarımızdan daha yakın olduğunu ifade eden ayet-i kerîme Kâf Suresi’nin: “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.” mealindeki 16. ayet-i kerîmesidir.
Her nerede olursak olalım, O bizimledir. Bize herkesten ve her şeyden daha yakındır. Ama biz O’na yakın mıyız ve O’na yaklaşmanın yollarını biliyor muyuz? Her Müslüman bu soruyu kendi kendine sormalı ve cevabını bulmaya çalışmalıdır.
Şunu hemen ifade etmek isterim ki, kulu Rabbine yaklaştıran, kullukta kâim, ibâdet ve tâ’atta dâim olmasıdır.
Alak Suresi’nin 19. ayet-i kerîmesinde: “Allah'a secde et ve (O'na) yaklaş!” buyurulmuştur. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de bir hadîs-i şerîfinde: ‘Kulun Rabbine en yakın olduğu an, secde de olduğu zamandır.’ buyurmuştur.
Buna göre, kişiyi Rabbine yaklaştıran yolların en sevimlisi, farz ibâdetlerini îfâ etmesi ve nafilelerle de o yolda devam etmesidir.
Ebu Hureyre (r.a.)’dan rivâyet edilen bir hadîs-i kudsîde şöyle buyurulmuştur:
“… Kulum bana, kendisine farz kıldığım şeylerden daha sevgili olan bir şeyle yaklaşamaz. Kulum bana nafile ibâdetlerle de yaklaşmaya devam eder. Nihayet ben onu severim. Ben kulumu sevince de artık onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı mesabesinde olurum. Diliyle de her ne isterse muhakkak onları da kendisine ihsan ederim. Bana sığınmak isteyince de muhakkak kulumu sığındırır, korurum…”
İnsan Allah’ın emrettiği işleri işleme istikâmetinde ilerlediği ve O’nun rızasını gözettiği nispette Yaradan’a yakınlığının arttığını bilmelidir. Namaz, niyaz, tevbe, istiğfar, tilâvet-i Kur’ân ve zikr-i Rahmân ile iştigal edeni Allah aslâ kendinden uzaklaştırmaz.
Buyurun Bakara Suresi’nin 186. ayet-i kerîmesini birlikte okuyalım: “Kullarım sana, beni sorduğunda (söyle onlara): Ben çok yakınım. Bana dua ettiği vakit dua edenin dileğine karşılık veririm. O halde (kullarım da) benim davetime uysunlar ve bana inansınlar ki doğru yolu bulalar.”
(Rivayete göre bir bedevî Resûlullah (s.a.v.)’a ‘Rabbimiz yakın mıdır yoksa uzak mıdır? Yakınsa ona fısıltı şeklinde dua edelim, uzaksa bağıralım’ dedi. Bunun üzerine ayet indi. Allah’ın istediği iman ve itaattir. Allah, iman edip itaat edenlerin dualarını kabul edeceğini vadetmiştir. Gerçek manada iman edip Allah’a kulluk edenlerin duası kabul olunur.)
Unutmayalım ki, Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarına katılarak okudukları hatm-i şerîflerle süver-i şerîfelerin duasını Yaradan’a yalvarıp yakararak yapan sizler inşallah O’na yâr ve yakin olan kullardan olursunuz.
Bugün 48.sini gerçekleştirdiğimiz bu programa katılan kardeşlerimizden ebediyete göçenler olmuştur. Başta o kardeşlerimiz olmak üzere bu yolda bizimle birlikte yola çıkan kardeşlerimizin tamamının Yaradan’a yâr ve yakin olmaları samîmî dileklerimiz arasındadır. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’i cümlemize kabrimizde karîn ve huzurunda şefaatçi kılsın inşallah.
Kıymetli kardeşlerim!
Kur’ân ehli olmak, Kur’ân yolunda yol almak, Kur’ân okumak ve okutmak müstesnâ ve mümtâz meziyetlerdendir. Hepinizin bu meziyete sahip olmanızı temennî ediyorum. Bilhassa Kur’ân öğrenen ve öğretenlerden olmanızı tavsiye ve telkin ediyorum.
Bir hadîs-i şerîfinde: “Ben ancak öğretici olarak gönderildim.” buyuran sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), başka bir hadîs-i şerîfinde: “Sizin en hayırlı olanınız, Kur’ân öğrenen ve öğretendir.” buyurmuştur.
Bu müjde-i Muhammedîye mazhar olarak Kur’ân öğrenen ve öğretenlere ne mutlu!
Onları cân-ı gönülden tebrik ve takdir ediyorum.
Hepinizi de Kur’ân-ı Kerîm’den bir şeyler öğrenmeye ve öğretmeye davet ediyorum.
Bu bakımdan ashâb-ı kiramın öncülerinden ve Kur’ân muallimi olan ilk iki kişiyi özet olarak sizlere arz edip, örnek almanızı diliyorum. Biri zengin, diğeri fakir olan bu iki kişinin biri ilk Kur’ân muallimi olan Mus’ab b. Umeyr (r.a.)’dir.
Diğeri de Kur’ân-ı Kerîm’i Ka’be civarında müşriklerin bulunduğu sırada ilk defa açıkça okuyan Abdullah b. Mes’ud (r.a.)’dur.
Mus’ab b. Umeyr (r.a.) Kureyşli zengin bir ailenin çocuğu olup, ilk iman edenlerden biriydi. Babası ve annesi O’nun Müslüman olduğunu öğrenince İslam’dan döndürmek için çok uğraştılar ancak başarılı olamadılar.
Mus’ab (r.a.) 615 yılında ilk kafile ile Habeşistan’a hicret etti. Bir süre sonra geri döndü ve Birinci akabe Biatı’na kadar (621) Mekke’de kaldı. Aynı yıl Resûlullah (s.a.v.),O’nu İslam tarihinin ilk muallimi olarak Medine’ye gönderdi. Mus’ab (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.)’in tebliğ tarzını çok iyi kavraması ve etkili konuşmasıyla Medine’de önemli bazı isimlerin Müslüman olmasını sağladı. Medine’de Es’ad b. Zürâre (r.a.) ile birlikte Cuma ve vakit namazlarını kıldıran Mus’ab (r.a.), İslam’a hizmetleriyle Resûlullah (s.a.v)’in takdirini kazandı.
Mus’ab (r.a.), Uhud Gazvesi’nde (625) Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yanından hiç ayrılmayıp sancaktarlık görevini yerine getirirken şehit düştü. Sahâbe, Mus’ab (r.a.)’ın şehit olduğu gün O’nu saracak bir kefen bulamadıklarını, bu nedenle baş kısmını hırkasıyla örttüklerini, ayaklarının üstüne de kokulu bir ot demeti koyduklarını ifade etmiştir.
Fakir bir aileye mensup olan Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) da, İslamiyeti ilk kabul edenlerdendir. O, müşriklerden korkmadan ve onlardan gelecek baskılara aldırmadan, Ka’be’de aşikâr olarak Kur’ân okuyan ilk sahibidir. Mekke’de diğer Müslümanlarla birlikte O da müşriklerin işkencelerine maruz kaldı ve bundan kurtulmak için Habeşistan hicretlerine katıldı.
Kendisini Resûlullah (s.a.v.)’in hizmetine adamış olan Abdullah (r.a.), Hz. Peygamber (s.a.v.) bir yere gitmek istediği zaman ayakkabılarını çevirip hazırlar, yolda önünde yürürdü. Resûlullah (s.a.v.), sesi güzel olan İbn Mes’ûd (r.a.)’un Kur’ân okuyuşunu zevkle dinlerdi. O, sahâbe arasındaki Kur’ân hafızlarının önde gelenlerinden biriydi ve yetmişten fazla Sureyi Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’den bizzat öğrenmişti.
İbn Mes’ûd (r.a.) sahâbe arasında ahlak ve yaşayışı bakımından Resûlullah (s.a.v.)’a en çok benzeyen kimselerdendi. Hz. Peygamber (s.a.v.)’in hayat tarzını, kıyafetini, ahlak ve tavırlarını örnek almaya gayret gösterirdi. Hz. Osman (r.a.) döneminde Medine’de vefat etmiştir.
Allah Teâlâ O’nların sahip oldukları inanç ve bilince sahip olup, yollarında gitmeyi cümlemize nasip eylesin.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in meali arz edilen hadîs-i şerifinden esinlenen ve muallim-i Kur’ân olan ashâb-ı kirâmın hizmetlerinden etkilenen bizlerin ilim-irfan edindirdiğimiz ve ta’lîm-i Kur’ân hizmetinde bulunduğumuz hizmetin sayısı on bini aşmıştır. Öğrencilerimizin öğrettikleriyle elli bin kişiye ulaşmıştır. Dolayısıyla diyorum ki:
‘İlkemiz ilim ve irfan,
İşimiz ta’lîm-i Kur’ân,
Eserimiz on bin insan,
Yeter bize bu kadar can.’
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken sizleri, 35 yıl önce yazdığım ve Yakarış adlı şiir kitabımda yayınladığım dört dörtlükten oluşan “Kur’ân Sesi” başlıklı şiirimle selamlıyor, Kur’an yolunun müdâvimlerinden olmanızı diliyorum.
Dur, dinle kardeşim Kur’ân sesini!
Dünya O’nu okur, duy nağmesini.
Ecel geldiği an, son nefesini
Kur’ân okuyarak teslim-i ruh et.
Seni var eyleyen yüce Yezdân’ı
Duymak istiyorsan, oku Kur’ân’ı
Budur mü’minlere Allah fermânı
Fermânı derman et, teskin-i kalb et.
Kurallara uygun Kur’ân okuyan
Gönül yapısını O’nla dokuyan
Seherde bülbüller gibi şakıyan
Kari-i Kur’ân ol, zikr-i Rahmân et.
Derde dermân, sadra şifa O’ndadır.
Rûha gıda, kalbe cila O’ndadır.
Ahde vefa, abde sefa O’ndadır.
Kendini O’nda bul, doğru yola gir.”
Duadan Görüntüler
İkramdan Görüntüler
Organizatör, Kurs Öğretmeni Ayşe Doyuk