Page 21 - 4322765931-tiras-ocak-2018.compressed
P. 21

Bunun üzerine Ziya Bey;                          - Benim musikiye istidam yoktur. Bir kere Mu-
             - Aksaray’da Sineklibakkal’da bizim ev var sen   sullu Hafız Osman Efendi’den musiki dersi almak
          bana sabahları gelirsin. Öğleye kadar birlikte oku-  istedim. Bana:
          yalım, düşünelim. Dedi.                             -  Bakalım  kabiliyetin  var  mı?  Sana  bir  şarkı
             Kabul ettim. Bir hafta kadar Ziya Bey’in evinde   vereyim, anlayayım, dedi. Sonra:
          okuduk,  her  kelimesini  düşündük.  Neticede  Ziya   Hâb-gâh-ı yâre girdim arz için ahvâlimi
          Bey yazdığım nüshayı aynen kabul etti. 332 (1916)   Bir perişan halini gördüm unuttum halimi.
          senesinde matbaaya verdik, basılmaya başladı.       Şarkısını öğretmek istedi. Bir ay her gece bir
             Encümen  bana  kitabın  içindeki  eski  Türkçe   saat  benimle  meşgul  oldu.  Bir  ay  sonra  kararını
          kelimelerinin hali ile kitabın sonuna konulmasını da   vermek  için  tekrar  söyletti.  Herhalde  birçok  falso
          havale etmişti. Fakat uğraştım, uğraştım, tamamıy-  yapmış olduğum için kızdı haykırdı:
          la halledemedim. Aczimi söyledim, zaman istedim.    -  Bu  yaşıma  geldim,  yüzlerce  insanlara  ders
             Encümen beni mazur gördü:                    verdim fakat senin gibi kabiliyetsiz görmedim. Allah
             - Pekâlâ, sonraya kalsın denildi ve kitap o su-  seni taş yaratmış adam. Defol cehennemin dibine
          retle çıktı.                                    kadar git, bir daha yanıma yurduma uğrama, sesini
                                                          duyarsam sana hakaret ederim, diye beni kovdu.
             Ben o zaman kitabın başına adımı Müstensih   İşte ben böyle bir adamım. Ağzımda kabiliyet olma-
          diye gösterdim. Şimdi anlıyorum ki kelime kâfi de-  dığı gibi parmağımda da yoktur. Ne vakit elime bir
          ğildir. “Müstensih ve mürettip” yahut “halis Türkçe   saz aldımsa tellerini kırdım, vazgeç azizim. Rifat,
          olarak biçime koyan” demeliydim.                yazıcı olur, fakat kopuzcu olamaz. İstersen verdiğin
             Kitabı  bu  şekle  koymakla  iyi  bir  şey  yapıp   adı geri al, dedim.
          yapmadığımı bilmiyorum. Şu var ki, aradan şu ka-    Ziya Bey güle güle katıldı:
          dar sene geçtiği halde, başkaları değişik bir biçim   - Adını ben verdim yaşını Tanrı versin! Dedi.
          vermemiştir.                                        Ben de “Amin dedim”.
             Kitapta  satırlar,  satır  araları,  hece  itibariyle
          birbirine müsavi ve oldukça kafiyeli iken üzerinden                     *
          zaman geçerek cahillerin elinde bozula bozula bu    Dede Korkut kitabı hakkıyla dindarlık üzerine
          hale mi gelmiştir? Buna da imkân görüyorum.     yazılmıştır. Cenab-ı Hakk’a, Peygambere son de-
             Kitabı  nazım  ve  nesir  kısmına  ayırdığım   rece  merbutiyet  taşıyor.  İçinde  öyle  sözler  var  ki,
                                                          insan o sözlere karşı derin bir hürmet duyar.
          zaman isabet ettim mi, etmedim mi? Diye düşün-
          mekte idim. O sırada kitapçıların birisinde bir risale   Mesela 90. Sayfadaki yedi heceli:
          şeklinde Tepegöz hikâyesini almış, başka bir ibare   “Yücelerden yücesin
          ile yazılmış ve nesirlerin aralarına hece hesabı ile   Kimse bilmez nicesin”
          koymuştu.                                           Beyti  Hekim  Senayi,  Şeyh  Ata,  Mevlana  Ce-
             Bu eseri görünce isabet ettiğime kail oldum.   laleddin,  Sultan  Veled,  Abdurrahman  Cami,  Âşık
             Fakat  şu  günlerde  kitabı  bir  daha  gözden   Yunus gibi ariflerin sözlerine benziyor.
          geçirim.  Nazım  ve  nesri  ayırmada  yanıldıklarını   Bütün  bu  dediğim  şeylerden  anlaşılıyor  ki,
          gördüm.  Binaenaleyh  şu  kitabı  bir  daha  yazmak   ozanlar okumuş, olgunlaşmış değerli insanlar imiş-
          mecburiyetindeyim.                              ler. Onların kopuzu Mevlana’nın neyi yerinde imiş.
             Kitap basılıp çıktıktan sonra bir gün Ziya Bey   Kitapta dört şeye çok önem verilmiştir. Birincisi
          bana şöyle dedi:                                yiğitlik, kahramanlık. Şöyle ki: her Türk’ü kahraman
                                                          yapmak  için  birçok  kıymetli  misaller  getirilmiştir.
             - Rifat bundan sonra senin adın Dede Korkut   Kitap  bu  noktada  birçok  hamaset-namelerin  fev-
          olsun. Sana bir kopuz alalım, ustasını da bulalım,   kindedir. Bundan dolayı kitaba Kahramanlar Kitabı
          çalmasını öğren, sana memleketimizin her tarafını   yahut Kahramanlık Kitabı desek olabilir. Evet, her
          gezmek,  Dede  Korkut  hikâyelerini  söylemek  için   Türk için kahramanlığı gaye bilmek ve kahraman
          bol  tahsisat  verelim.  Kopuzu  koluna  tak,  ilden  ile   olmağa  çalışmak  bir  vazifedir.  Türk  öyle  bir  fikir
          şardan şara gez. Hikâyeleri anlat, kopuzu çal, soy-  beslemelidir ki: “Kurda rast gelsem ağzını yırtarım,
          lamalarıyla, gel şu hizmeti kabul et.           karşıma aslanlar çıksa bir yumrukta kafasını eze-
             Bu teklife şöyle cevap verdim:               rim.” demelidir.

 18                                                                                                  19
   16   17   18   19   20   21   22   23   24   25   26