Bursiyer Öğrencilerle Birliktelik
YOYAV, burs verdiği öğrencilere her ay burs günü sahasında uzman bir kişiyi davet ederek konferans verdirmektedir. Böylece aldığı burslarla bazı ihtiyaçlarını gideren öğrenciler, verilen konferanslarda aldığı bilgilerle de bilgi dağarcığına yeni bilgiler eklemektedirler.
Şubat ayının konuşmacısı YOYAV Onur Kurulu Üyesi ve Araştırmacı-Yazar N. Yücel Mutlu idi.
16 Şubat 2019 Cumartesi günü saat 13.30’da YOYAV Kültür Merkezinde düzenlenen konferansa öğrencilerle birlikte bazı öğrenci velileri de katıldı.
N.Yücel Mutlu konuşmasında öğrencilere şu tavsiye ve telkinlerde bulundu.
“YOYAV’dan burs alan sevgili gençler!
Konuşmama, besmele ile, ya’ni Allâh’ın yüce adı ile başlayacağım. Çünkü, hepinizin bildiği Mevlid’in başında da, Süleymân Çelebi şöyle demiyor mu: “Allâh adın zikredelim evvelâ / Vâcip oldur cümle işte her kula.”
Sevgili gençler. Hepinizi Allâh’ın selâmı ile selâmlar, öğrenim hayâtınızın hayırlarla geçmesini ve hayırlı sonlara ulaşmanızı dilerim. YOYAV’ın başkanı Sn.İbrahim Ateş bey, aylık çalışma programında, bugün, sizlerle benim konuşma yapmamı isterken, ismini de şöyle koymuş: “Deneyimlerimden bir Demet” ûtfetmişler. Elbetteki herkesin olduğu gibi benim de yaşım dolayısıyla bir takım tecrübelerim vardır. Ama bunları önemli göstermek gibi bir iddiada da kesinlikle değilim. Onun için sadece sizlerin dinleyebileceğinizi, dinlemekten sıkılmayacağınızı umduğum bir kaç konuya değinmek ve bugün sizlerle sohbet etmek istiyorum.
Dünyada araştırma konusunda en gayretli ve faal olan devlet, bana göre ABD’dir. Amerikalılar; dersler, konferanslar, seminerler konusunda yaptıkları araştırmalarda şunu belirlemişler: ‘Dinleyen bir insanın dikkati; en üst seviyeden, yirmi dakika içinde en alt seviyeye iniyormuş. Ve yine bir insan, çok çok zorunlu olmadıkça, karşısındakini ancak kırkbeş dakika dinleyebiliyormuş.’ Dolayısıyla, derslerin süresi 45 dakikayı geçmemeli ve öğretmenler, seminerlerde konuşanlar, konferans verenler, konularını 45 dakika içinde anlatmalı ve bu sürenin ilk yirmi dakikasından sonra, beş dakikalık bir hâfızayı toparlama süresi vermeli ve ancak bundan sonra, ikinci yirmi dakikaya geçmeli imiş. Bundan 60 sene önce ben İstanbul’da Yedeksubay Okulu’nda iken, bize de bu şekilde ders vermişlerdi. Ben de size aynı usûlü uygulayacağım. Siz de gelecekte en güzel yerlerde konuşmacı olarak görev aldığınız zaman, karşınızdakileri sakın sıkmayın. Dinlenilmesini istediğiniz konuları ele alırken, karşınızdakilerin dikkatini dağıtmadan konuşun. Bu konuşmalarda da nasıl göründüğünüz, ne söylediğinizden daha önemlidir. Konuşurken mutlaka rahat görünün.
Vaktiyle biz genç iken, tecrübeli bir ağabeyimiz demişti ki: “Bu memleketi, Nasreddin Hoca fıkraları ile atasözleri ile idâre etseler, bugünkünden güzel idâre olur.” Zamanla bu sözü çok düşündüm ve şimdi rahmetli olan bu ağabeyimizi çok haklı buldum. Meselâ, Nasrettin Hoca’ya bir komşusu demiş ki: “Hocam, insanlar neden, farklı farklı yönlere gidiyorlar, birisi o yana, diğeri bu yana?” Hazırcevap Hoca, hemen cevaplamış: “Komşum, herkes aynı tarafa gitse idi, dünya devrilirdi!” Bu cevaptaki bilgeliğe bakınız. Siz de biliyorsunuz ki, Allâh’ın yarattığı her kişi, birbirinden farklıdır. Boyları posları farklı olduğu gibi; görüşleri, düşünüşleri, davranışları da farklıdır. İşte siz de, “gelecekte karşılaştığınız kişileri; ırkları, milliyetleri, cinsleri, görüşleri, davranışları, fikirleri, düşünüşleri farklıdır diye, kesinlikle dışlamayınız.” Herkesi, Allâh’ın kulu olarak kabûl edip, farklı fikirleri taşıyanlarla birlikte yaşamayı kabûl ediniz. Yunus Emre bile ne diyor: “Yaradılanı hoş gör, Yaradan’dan ötürü.” Bu sözüm, kulağınıza küpe olsun. Ama bu hoşgörünün elbette bir de istisnâsı var: Birisi sizin yanınızda Allâh’a, dîninize ve Peygamberinize -hâşâ- küfrediyor ise onu hoşgörmek ve dinlemek yerine, Peygamber Efendimizin sözüne uyarak, kendisine sataşıp hakaret etmeyin ve fakat o kişinin de yanından uzaklaşın.
Sevgili gençler, hayatta sizin de muhakkak bir kırmızı çizginiz olsun. Benim kırmızı çizgim; karşımdakinin hiç utanmadan yalan söylemesi / maddiyat, ya’ni para-pul üzerinden, haklı olmadığı halde beni suçlaması / ve Allâh-Peygamber aleyhine konuşmasıdır. Ben, bana bunları yapanın yanında durmadığım gibi, çok ağır tepkiyi de gösteririm. Peygamberimizin, yalan söyleyen kişi için kullandığı ifâdeleri de, sanırım, biliyorsunuz.
Her zaman, ama her zaman; üzerinde çalıştığınız konuyu, bir kaynaktan öğrenmeyip, muhtelif kaynaklardan araştırma yaparak, o konuyu en az iki kaynaktan öğreniniz. Göreceksiniz ki bu araştırmanız, sizi, benzerlerinizden daha başarılı yapacaktır.
Günlük hayatınızın sonunda, yatarken, başınızı yastığa koyduğunuzda, muhakkak ve muhakkak, o gün neler olduğunu zihninizden geçirin ve gününüzün bir muhâsebesini yapın. Eğer bir yanlışınız olmuşsa, ya ertesi gün o yanlıştan dönmeye çalışın, veyâ Allâh’a karşı tövbe ederek, günahlarınızın affını dileyin. Günlük hayatın içinde de, zaman zaman, “Ben bir yerde hata yaptım ya, nerede ?” diyerek kendinizi düzeltmeye çalışın.
Güzel bir söz vardır: “Durmuş olan bir saat bile, günde iki def’a doğruyu gösterir”. O hâlde, günlük hayâtınızda karşılaştığınız olaylara, bu gözlükle bakınız ve sevmediğiniz, hatâlı bulduğunuz kişilerin de bâzen doğruyu söyleyebileceklerini kabûl edip, olaylardan ders almaya çalışın.
Herhangi bir konuda şöyle veya böyle karar vermeniz gerektirdiğinde, eğer yapabilirseniz, bir imkân bulup, o konunun Hz.Peygamber tarafından nasıl ele alındığını öğreniniz ve dînimizin öngördüğü şekilde kararınızı veriniz. Hiç şüpheniz olmasın ki bu davranışınız, sizi, millî birlik ve berâberlik içinde tutacaktır.
Peygamber Efendimizin her sözü, her yaptığı güzeldir, doğrudur ve mükemmeldir. Ama, bir sözü vardır ki, bunu her yerde söylerim. Buyururlar ki, “Hayrü’l-umûr, avsatûha!” Ya’ni, “işlerin en hayırlısı, orta kararda olanıdır, aşırı uçlara gitmeyenidir”. Dolayısıyla, hayatınızda herhangi bir işin, doğru veya yanlış olduğunu araştırarak hareket ediniz. Kezâ, dîni ve millî duygularınızda, dînî ve millî uygulamalarınızda bile, uç noktalarda olmayınız. Elbette ki idealleriniz, ideal sandığınız fikirleriniz olacaktır. Ama kesinlikle militan olmayınız. Çünkü bu görüş ve fikirleriniz, gelecekte değişebilir. Galatasaraylı iken Başakşehir’i tutabilirsiniz. Ama, Allâh’a inanmak, mü’min olmak, Peygamber sevgisini taşımak gibi idealler, hiç değişmez.
Elbette içinizde okuyanlar ve bilenler vardır ama, ben de hatırlatmak isterim. Lûtfen buradan ayrıldıktan sonra, bir Kur’an meâlinden, En’am sûresinin 151-152 ve 153’üncü âyetlerini okuyun, hâfızanıza nakşedin ve bunlara göre davranın, Allâh’ın bu emirlerini hayâtınızda hep uygulayın. Ve beni unutmayın.
Hayatınızda, az da kazansanız, çok da kazansanız; tasarruf içinde olunuz. Ve en önemlisi; âdil olunuz, içlerinde kardeşiniz bile olsa, herkese, ama herkese karşı adâletli davranınız. Okullarınız bitip de gelecekte küçük, orta veya büyük bir iş sâhibi olduğunuz zaman, o yıllarda, bugünkü sizler gibi, YOYAV’dan burs alacak olan kardeşlerinizi hatırlayıp, YOYAV’ı unutmayın ve en az bir kişiye yardımda bulununuz..
Cumhuriyetimizin kurucusu Yüce Atatürk’ün şu yüce sözünü kendinize rehber edininiz: “Türkiye Cumhuriyeti, mes’ut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.” Dışımızdaki, batıdan doğuya, kuzeyden güneye kadar, bütün devletler, bizim yıkılmamızı, bölünmemizi, birliğimizin bozulmasını istemektedirler. Onun için, “tek vatan, tek devlet, tek millet ve tek bayrak” idealinin üzerine asla toz kondurmayınız.
Yine Atatürk diyor ki: Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, her şeyden evvel ve en evvel, Türkiye’nin istiklâline, kendi benliğine ve millî geleneklerine düşman olan unsurlarla mücâdele etmek gereği öğretilmelidir.” O halde sizler de, Türkiye’nin geleceğine sâhip çıkınız ki Türkiye, sonsuza kadar yaşasın..
Sohbetimin sonuna geldik. Devletimizin, vatanımızın, milletimizin birliği ve bütünlüğü içinde, sizleri tekrar Allâh’ın selâmı ile selâmlar ve hepinizi Allâh’ın birliğine emânet ederim, değerli gençler.”
Konferans sonu öğrencilere ve diğer katılımcılara çorba, börek, sarma ve tatlıdan oluşan ikramda bulunuldu.