Telefon ve Televizyonun Tehlikesi
Teknolojisinin tekeri dönmekte ve insanların istifadesine çağdaş ürünler sunmaya devam etmektedir. İletişimde, ulaşımda, haberleşmede, sağlıkta, sanayide ve benzeri birçok alanda çağ aşan teknoloji, hayata hız ve ivme kazandıran kıymetli gelişmeler kaydederek geçmişte günlerce süren zor ve yorucu çalışmalarla elde edilen sonuçlar, günümüzde saniyeler içinde sağlanmaktadır.
Yürüyerek bir ayda gidilen yere otobüs veya otomobille bir günde, uçakla bir saatte gidilir oldu. PTT’de sıraya girip yurt içindeki bir yerle telefonla görüşmek için gün boyu beklerken, elimizdeki telefonla ânında dünyanın dört bir yanındaki yakınlarımızla dakikada görüşebilir olduk.
Posta ile gönderdiğimiz mektuplar haftalar süren zaman içinde gönderildiği yere ulaşırken, yazılan mesajlar bir dakikadan az bir zaman diliminde yazılı, sözlü ve hattâ görüntülü olarak istenilen yerlere ve binlerce kişilere ânında ulaşır oldu.
Dünyanın her tarafında meydana gelen olaylar ânında evimizdeki televizyon ve elimizdeki akıllı telefonla bizlere ulaştırılmaktadır.
Teknolojinin takdire şâyân olan kaydettiği hızlı gelişmeyle sağladığı bu sağlıklı imkân, günümüz insanlarına ihsân edilen büyük bir nimettir. Bu nimet, insanların hayrına olacak yararlı iş ve uğraşlarla, hayırlı hizmetlerde kullanılırsa, fevkalade faydalı olur. Kişinin kendine, ailesine, çevresine, ülkesine ve dünyasına zararlı olacak yön ve yöntemlerle kullanılırsa da felâket faktörü olan musîbetlere dönüşür.
Günümüzde zaman isrâfına, imkân itlâfına, ilişkilerin ifsâdına ve görevlerin ihmâline yol açan çağdaş araç gereçlerin başında telefon ve televizyon gibi iletişim cihazları gelmektedir. Bu cihazların tutkunluk hâline getirilerek saatlerce ve dikkatsizce kullanılması, ömür servetinin çarçur edilmesine, aile bireyleri, akrabalar ve arkadaşlarla ilgilenmenin azalmasına ve îfâ edilmesi îcâp eden iş ve uğraşlarla, yerine getirilmesi gereken görevlerin ihmal edilmesine yol açmaktadır.
Dikkatsiz ve dirâyetsizce kullanılmasından doğacak zararlar, değişik kişiler tarafından kaleme alınarak internette herkesin tetkîkine takdim edilmekte, ama zamanının çoğunu televizyon izlemek ve telefon programlarıyla geçirenler, bu tür düşünceleri dile getiren yazılarla, yayınlara vakit ayırmazlar.
Bunun için mensupları ile dostlarını aydınlatmaya özen gösteren YOYAV, ‘Telefon ve Televizyonun Tehlikeleri’ konusunu gündeme getirerek, herkes için hayatî ehemmiyet arz eden bu önemli konuda aydınlatıcı açıklamalarda bulundu.
25 Nisan 2019 Perşembe günü, Mütevelli Heyet Üyelerinden ve Kurs Öğretmenlerinden olan Meymenet Şahin ile öğrencilerinin ikram ettikleri kahvaltının akabinde, konferans salonunu dolduran mensuplarıyla konuklarını sevgi ve saygıyla selamlayıp, en değerli varlıkları olan ömür servetlerini dünya ve ahiretleri için faydalı iş ve uğraşlarla değerlendirmeleri dileğinde bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Allah’ın insanlara ihsân ettiği ve insanların îcât edip ürettiği her şeyi Hakk’ın iradesi istikametinde yerinde, yeterince ve yararlı yönlerde kullanmanın gayret ve kararlılığı içinde olduklarına inandığım kıymetli konuklar, sahip oldukları imkânlardan zorunlu ihtiyaçlarını sağlamakla yetinmeyi yeğlemelerini dilediğim değerli dostlar, sohbetimizi şereflendiren sevgili kardeşlerim!
Telefon ve televizyon, herkesin evinde ve elinde bulunan çağdaş iletişim, ulaşım ve haberleşme aletlerinin önde gelenlerindendir. Haberleşmeyi hızlandıran ve dünyanın dört bir yanında olup biten olayları ânında ulaştıran bu teknoloji hârikası aletler, iletişimi hızlandırmanın yanında, ilişkileri de azalttığı malumunuzdur. Çağımızın önemli imkânlarından olan bu cihazları çağdaş ihtiyaçları temin etmede kullanıp, tutkunluğa varan aşırılıklardan kaçınmanın zaruretiyle ilgili düşüncelerimizi paylaşmak için tertiplediğimiz bu toplantıya teşrif ederek, bizimle birlikte olma inceliğini gösteren güzîde heyetinizi samîmî duygularımızla selamlıyor, sağlık ve saadette dâim olmanız dileğiyle sözlerime başlarken, vaktimiz, sağlığımız, sosyal ilişkilerimiz, aile bireylerimiz ve yakınlarımızla münasebetlerimizi olumsuz yönden etkileyecek aşırı telefon ve televizyon takibinden kaçınmanızı tavsiye ve temenni ediyorum.
Bizi bizden, ailemizden, dostlarımızdan, yakınlarımızdan uzaklaştıran ve hayır işleriyle uğraşmaktan alı koyan felaketlerden biri de telefon ve televizyon tutkunluğudur. Saatlerce televizyon izlemek ve telefon programlarıyla uğraşmak, günümüz insanını namaz kılmaktan, Kur’ân okumaktan, zikretmekten, faydalı bir kitap okumaktan, hayırlı bir iş yapmaktan alıkoymaktadır. Dolayısıyla birinin elinden akıllı telefonunu almak, canını almak gibi ona ağır ve acı gelmektedir. Akıllı telefon akılları çekmekte ve sahiplerini esir almaktadır. İşe, eşe ve akrabaya vakit ayırmaya engel olmaktadır.
Diyebiliriz ki; evimize televizyon geldiğinde okumayı unuttuk. Araba kapımıza geldiğinde yürümeyi unuttuk. Elimize telefon aldığımızda mektup yazmayı unuttuk. Bilgisayar kullanmaya başladığımızda hecelemeyi unuttuk. Klima aldığımızda serinlemek için ağaçların altına gitmeyi unuttuk. Şehirlerde kaldığımızda çamurun kokusunu unuttuk. Bankalarla, kartlarla uğraşırken paranın değerini unuttuk. Çeşitli parfümleri kullanmak suretiyle taze çiçeklerin kokusunu unuttuk. Hazır yemeklere alışarak millî yemekleri pişirmeyi unuttuk. O kadar çok koşturduk ki, durmayı unuttuk ve whatsApp’ı indirdiğimizde konu komşuyu unuttuk. Kolaylığa alıştık, koşturup yorulmanın ve terleyip terakkî etmenin değerini unuttuk. Teknolojinin tekerine takıldık, hayatın rehavetine kapıldık ve tembelliğe tevessül eder olduk.
Kıymetli konuklar!
Hayatımızı kolaylaştırdığına inandığımız her şeye karşı özel bir ilgimiz var. Çünkü teknolojinin ikiyüzlü olduğunu, tüm teknolojik yeniliklerin aynı zamanda beden ve ruh sağlığımızı olumsuz etkileyen bir karanlık yüzünün de bulunduğunu biliyoruz.
İlk çıktıkları zaman sadece iletişim amacıyla yapılan cep telefonları, günümüzde dünyayı bir dokunuşla parmaklarımızın ucuna getirmiş durumdadır. Aklımıza gelebilecek her şey, akıllı telefonlarla yapılabilmektedir. Eşi dostu arama, mesaj atma, film seyretme, oyun oynama, alış veriş yapma, adres sorgulama ve hattâ kıble bulma. Bunlar sadece ilk akla gelenlerdir.
Hayatımızın her alanına giren telefonların olumlu yönleri olduğu kadar, maalesef olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Gündemi ve sosyal medyayı takip etme adına cep telefonları hayatın vazgeçilmezleri arasına girince aile içi sorumluluklar ikinci plana atılmaktadır. Bunların içinde en önemlisi de iletişim için îcât edilen bu aletin aile içinde iletişimsizliğe neden olmasıdır.
İletişim çağında iletişimsizlik. Günümüz anne babalarının en büyük sorunu da iletişim çağında çocuklarıyla iletişimsizlik yaşamalarıdır.
Geçmişe şöyle bir dönüp baktığımızda konuyu daha iyi anlayacağız. Cep telefonları yoktu fakat ortak paylaşım adına da olsa iletişim kurulabiliyordu. Şimdi ise çocuklarımızla iletişim kuramıyoruz. Çünkü herkes kendi dünyasında yaşıyor.
Eskiden evlerde tek telefon vardı ve herkes aynı telefonla iletişim kurar ve eşe dosta aynı numarayı verirdi. Ev telefonlarında bağımlılık yoktu. Çünkü ev telefonları sadece iletişim için kullanılırdı. Günümüzde ise herkesin bir cep telefonu var ve bu benim numaram diye verilmektedir.
Eskiden evlerde tek televizyon vardı. Herkes aynı televizyonun başında aynı şeyleri seyreder, aynı anda sevinir aynı anda heyecanlanır ve aynı anda üzülürdü. Birlikte olan aile üyeleri bu şekilde duygularını paylaşırdı. Şimdi ise her odada bir televizyon ve herkesin seyredeceği bir programı var.
Eskiden bireysel oyunlar yoktu. Grup oyunları vardı. Okuldan gelen çocuklar sokağa çıkar ve oyunlarını akranlarıyla oynardı. Günümüzde ise bireysel ve sanal âlemde oynanan oyunlar var. Çocuklar okuldan geldiklerinde telefon ya da internet aracılığıyla sanal âlemde oyunlar oynamaktadır. Eskiden çocukların iletişim kurabileceği bir arkadaş grubu vardı. Şimdi ise sadece sosyal medyadaki sanal arkadaşları var.
Eskiden kendilerine güvensiz çocuklar arkadaş grubuna katılmak yerine, evde oturup televizyon izlerken, günümüzde ya telefonda ya da sanal âlemde tanımadığı insanlarla oyun oynamaktadır.
Eskiden bağımlı çocuklar kendilerini güvende hissedebilmek için anne babalarının yanlarından ayrılmazlarken, günümüzün bağımlı çocukları ise bağımlılıklarını telefonla devam ettirmektedirler.
Yeni neslin bebeklikleri oyuncak telefonlarla geçtiği gibi, çocuklukları da anne babalarının telefonlarıyla oyun oynayarak geçti. Bu çocuklar gençlik çağında da tabi ki cep telefonu bağımlısı olacaktır. Düne kadar lise çocuklarının okula telefon getirmesi yasakken, bugün ilkokul çocuklarının dahi cep telefonlarıyla okula geldiklerini görüyoruz.
Bu yaşlardaki çocukların telefonu muhafaza etmesi bir dert iken, arkadaşlarına hava olsun diye çıkarması, arkadaşlar arasında konuşmaların telefon üzerine olması, çocuğun derste zihin ve gözünün telefonda olması, sosyo-ekonomik seviyeleri farklı olan çocukların içinde kullanması yine ayrı bir dert olmaktadır.
Cep telefonları sadece önemli verileri değil, mikropları da taşırlar. Sıradan bir cep telefonu kullanıcısı, telefonunu mikropların bulunduğu çeşitli yerlerle temas ettirir. 2011 yılında, Londra Üniversitesi Queen Mary’deki Londra Hijyen ve Tropik Tıp Okulu’ndan araştırmacılar, altı cep telefonundan birinin farklı dışkı maddeleriyle kirlendiğini buldular. Bunun sebebi, telefon sahiplerinin tuvaletten sonra ellerini sabunla yıkamamaları olabilir. Bazı telefonların vücuda girdiğinde ateş, kusma ve ishale neden olabilen E.coli bakterilerini barındırdığı bulunmuştur.
Son zamanlarda, Colombia’da bulunan Güney Üniversitesi Çevre Yönetimi dersinde öğrenciler, öğrencilere ait 60 adet cep telefonunda yaptıkları mikrop taramasında, telefonların sıklıkla metisiline dirençli, tehlikeli bir bakteri olan Staphylococcus aureus (MRSA) ile kontamine (kirlenmiş) olduğunu tespit ettiler. Bu bakterinin sebep olduğu cilt enfeksiyonları hızla derin ve ağrılı apselere dönüşebilir. Ayrıca kemikler, eklemler, cerrahi yaralar, kan dolaşımı, kalp kapakçıkları ve akciğerlerde yaşamı tehdit eden enfeksiyonlara neden olabilir.
Eğer elleriniz çok kirliyse, telefonunuz da aynı tipteki bakterilerle de kirlenir. Dolayısıyla Ellerimizi sabun ve su ile yıkamayı ihmal etmemeliyiz.
Akıllı telefonların en olumsuz yönlerinden biri de, sosyal bir varlık olan insanı, giderek asosyalleşme sürecine götürmesidir. Siz de birçok defa bir kenarda yalnız başına sürekli cep telefonuyla uğraşan etrafıyla ilgisiz insanlara tanık olmuşsunuzdur. Hattâ bir ortamda birlikte oturan arkadaşların, birbirleriyle sohbet yerine sürekli cep telefonları ile uğraştıklarını, oyun oynadıklarını ya da mesajlaştıklarını görmüşsünüzdür.
İsveç Göteborg Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, araştırmacılar genç yetişkinlerde cep telefonu kullanımının psiko-sosyal yönleri ve ruh sağlığı belirtileri arasında doğrudan bir bağlantı olup olmadığını incelediler. 20-24 yaş arası gençlerden oluşan araştırma katılımcıları, bir yıl boyunca izlendiler ve bunun yanında bir anketi cevapladılar. Bu araştırma sonunda cep telefonunun fazla kullanımının kadınlarda stres ve uyku bozuklukları ile, erkeklerde ise uyku bozukluğu ve depresyon belirtileri ile ilişkili olduğu bulundu. Bunun sonucunda diyebiliriz ki, aşırı cep telefonu kullanımı genç yetişkinlerde ruh sağlığı sorunları için bir risk faktörü olabilir.
Cep telefonlarıyla özellikle mesaj ve e-posta gönderirken ellerinizi sürekli kullanmak zorunda kalırsınız. Mesajlara hızlı bir şekilde cevap vermek, eklemlerinizdeki ağrı ve yanmalara neden olabilir. Ayrıca sırt, boyun ve omuz ağrısı, cep telefonunun kullanımının artmasıyla yaygınlaşmıştır. Uzun süreli cep telefonu kullanımı boynunuzu ve vücudunuzu tuhaf bir duruşa sokmanıza neden olur. Bu da sırt ağrısına yol açabilir. Her gün düzenli olarak yapacağınız sırt ve boyun egzersizleriyle ve cep telefonunuzla daha az zaman geçirerek bu ağrıları engelleyebilirsiniz.
Küçük yazılar ve parlak ekranlar, cep telefonu kullanıcılarının gözlerini zorlayabilir. Tablet bilgisayarlar ve akıllı telefonlar yakın mesafeden okumak için tasarlandığından, kullanıcıların gözleri sürekli olarak yeniden odaklanmalı ve ekrandaki grafik ve metinleri işlemek için yeniden konumlandırılmalıdır.
Dijital kullanım arttıkça, göz yorgunluğu dâhil olmak üzere potansiyel görme problemleri de artar. Dijital göz yorgunluğunun belirtileri arasında göz kızarıklığı veya tahriş, göz kuruluğu, bulanık görme, sırt ağrısı, boyun ağrısı ve baş ağrıları bulunur.
Cep telefonlarımızı kulaklıkla, eğer bu mümkün olmazsa hoparlör açarak kullanmalıyız.
Cep telefonları, özellikle ilk arama yaparken en yoğun radyasyon yaymaktadır. Birini aradığınızda iletişim sağlanmadan kulağımıza götürmemeliyiz.
Cep telefonlarını belimizde ya da cebimizde değil, çantamızda taşıyıp bedenimizden uzak tutmalıyız.
Cep telefonlarımız ile diğer elektronik cihazları, yatak odamızda bulundurmamalıyız.
Cep telefonu görüşmelerimiz günde yarım saati aşmamalıdır. Mümkünse kablolu telefonları tercih etmeliyiz.
Öyle ki, ölümü bile tüketim nesnesine dönüştürmek üzereyiz. Paylaşılan videolar, fotoğraflar. İnsanlar, başka türlü de, yani ölümün mahremiyeti zedelenmeden de, gelişmelerden haberdar edilebilir. Bunun bir yolu mutlaka vardır, yoksa bile, bulunmalıdır. Unutmayalım ki, iyilik değil, kötülük yayılmacıdır. Paylaşılan her görüntü, evvela, düşmanlığı ve nefreti çoğaltmaktadır.
Cep telefonu teknolojisinin bugün geldiği durum birçoğumuz için mutluluk verici olabilir. Yararlarının yanı sıra cep telefonun zararları da yadsınamaz. Cep telefonu radyasyon yayan cihazlar içinde en çok kullanılanı ve en çok zarar göreceğimiz cihazdır.
Ülkemizde cep telefonlarıyla 1990’ların ortasında tanıştık ve yeniliklere kolayca ayak uyduran bir toplum olarak onu çok çabuk benimsedik.
Öte yandan yirminci yüzyılın en önemli îcâtlarından biri olan televizyon, “sihirli kutu” olarak biliniyor. Gerçekten de yıllardır insanları büyülüyor. Sosyo-ekonomik, kültürel, siyasî ve teknolojik birçok gelişmeye öncülük yapan televizyon, bunca yararına rağmen insanlardan bir şeyler de götürüyor. Maddî ve manevî zararlarını sıralamak için sayfalar yetersiz kalabilir.
Televizyonun cihaz olarak zararlarının yanında yayınlanan programların içeriklerinin zararları da yabana atılır gibi değil. Toplumu dönüştürme özelliği var. Yetişkin insanlar, farkında olmadan televizyon programlarının etkisinde kalıyor. Ardından içinden çıkılmaz kültürel ve toplumsal sorunlar ortaya çıkıyor. Diziler, filmler, magazin ve eğlence programları, haber programları insanlara aynı pencereden çok sayıda duyguyu aynı saat diliminde yaşatabiliyor. Öyle ki, televizyon kumandası, hayatımızı kumanda ediyor diyebiliriz.
Televizyon her şeyden önce kültürel ve ahlâki değerlerden koparır. Televizyon başında geçen bir hayat, tipik bir “sedanter yaşam” yani “hareketsiz yaşam” örneğidir. Televizyon, yetişkin insanları fiziksel aktiviteden uzak bir yaşama alıştırır ve tembelleştirir.
Magazin ve eğlence programları adı altında yayınlanan kültürel ve ahlâki seviyesi düşük programlar, özellikle boşluktaki insanları hayal dünyasında yaşatır ve ulaşamayacakları hayatlara özendirir.
Kadın ve evlilik programlarındaki olumsuz diyaloglar, toplum arasında önyargılara, ilişkilerde güvensizliğe yol açar.
Abartılı ve gerçekten uzak reklamlar, insanları tüketime yönlendirir.
Kültürel ve ahlâki değerleri dikkate almayan reklam ve programlar, toplumun değer yargılarını olumsuz etkiler.
Şiddet ve cinsel içerikli yayınlar, özellikle gençleri toplum ve aile gerçeklerinden kopararak olumsuz eğilimlere yönlendirir, yetişkinlerde psikolojik sorunlara yol açar.
İnsanlar genellikle stres atmak veya kafasındaki düşünceleri dağıtmak için televizyon izler. “Sihirli kutu” maalesef stresin önemli bir kaynağıdır.
Kutuplaştırıcı ve ayrımcı görsel haberler, insanlar arasında ayrımcılığı ve farklı kesimler arasındaki çatışmaları körükler.
Reyting uğruna insanların zaaflarını kullanan televizyon kanalları, acıma ve merhamet duygularını olumsuz etkiler, öfkelenmelerine yol açar.
İnsanları hayattan koparır, hayalciliğe yönlendirir.
Görsel içerikler izlerken beyinin tek lobu çalışır ve düşünmeye fırsat vermez; zekâyı verimli kullanmayı engeller.
Göz rahatsızlıkları, uykusuzluk, dikkat dağınıklığı, unutkanlık gibi sorunlara yol açar.
Televizyon izleyerek zamanımızı, paramızı ve belki de hayatımızı kaybederiz. Nasıl mı?
Günde 2 saat televizyon izleyen bir insan 1 yılda 730 saatini televizyon başında geçirir. Yani yılda 45 gün televizyon izliyor anlamına geliyor. 4 saat televizyon izleyen bir insan yılda 3 ay televizyon başında kalıyor. Yani ortalama ömrünün neredeyse yüzde 10’u televizyon izleyerek geçiyor!
Bu istatistikî bilgi ışığında şu gerçeği belirtelim; Türkiye’de insanlar günde ortalama 3 saatini televizyon başında geçiriyor.
Bazı istisnalar dışında intihar haberlerinin televizyonlarda sürekli yayınlanmasının intihar vakalarını özendirdiği ve artırdığı tespit edilmiştir.
Türkiye’de bir dönem İstanbul Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar eden insanlarla ilgili çok sayıda haber yapılırdı. Hemen hemen her gün bir intihar haberi yayınlanırdı. Bazı televizyon yayıncıları ve haber ajansları, uzmanların da tavsiyesi ile köprüde intihar haberlerini vermemeye başladı. Günümüzde artık “köprüde intihar” haberi hemen hemen hiç duymuyoruz. Yani televizyonlar intiharı körüklüyor.
Telefon ve televizyonların kötülükleri körükleyen tahribatını görüp çocuklar, gençler ve yetişkinlerin korunması için gerekli önlemleri vakit geçirmeden almamız ve bu tahribata karşı uyanık olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Suresi’nin 195. ayetinde yer alan: “… Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın…” mealindeki ilahî uyarıyı devamlı göz önünde bulundurmanızı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Kahvaltıdan Görüntüler