Kur’ân ve Gufrân Zamanı Ramazan
Üç ayların başlamasıyla birlikte manâ, mahiyet ve muhtevasıyla feyiz ve fazileti farklı olan bir zaman dilimine girmenin bilinç ve sevinciyle davranışlarını dizayn etmenin dirayet ve duyarlılığı ile Recep ve Şaban aylarını geride bırakıp, Ramazan’a ermenin haz ve huzuru içinde 6 Mayıs 2019 Pazartesi günü Ramazan’ın birinci günü bir araya gelen YOYAV’lılar, bu mübârek ayı birlikte karşılayarak tebrik te’âtîsinde bulundular ve yapılan hazırlıkları gözden geçirdiler. Ramazan ayının ilk günü öğle namazının akabinde, konferans salonunu dolduran konuklarına hitap eden YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, Ramazan-ı şerîfe bir kere daha kavuşmanın heyecan ve mutluluğu içinde sabır ve vakarla sohbetin başlamasını bekleyen misafirlerine selam, sevgi ve saygılarıyla iyi dileklerini ileterek yaptığı konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Yolun en doğrusunda yürüyen ve yılın en hayırlı dilimine gelen kıymetli konuklar, Kur’ân ayı Ramazan için hazırlıklarını tamamlayıp O’nun manevî iklimine giren değerli dostlar, kıymetini Kur’ân’dan alan Ramazan gibi Kur’ân’dan kıymet kazanmalarını dilediğim sevgili kardeşlerim, basınımızın değerli temsilcileri!
Üç ayların üçüncüsü ve on bir ayın incisi olan Ramazan-ı şerîfe girdiğimiz böylesine önemli ve anlamlı bir anda bir durum değerlendirmesi yaparak hazırlıklarımızı gözden geçirmemize ve bilgilerimizi tazeleyerek eksiklerimizi gidermemize vesîle olacak bu toplantıya teşrif ederek gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, toplantımıza gösterdiğiniz ilgi ve ihtimamdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
İdrâk ettiğimiz Ramazan-ı şerîfi, Resûlullah (S.A.V.)’ın ta’lîmat ve tavsiyelerine uygun bir şekilde değerlendirerek feyiz ve faziletlerinden faydalanmamız temennisiyle sözlerime başlarken, Cennet kapılarının açıldığı, Cehennem kapılarının kapatıldığı ve şeytanların zincire vurulduğu bu mübârek ayda Cennete girdirecek, Cehennemden koruyacak ve Hakk’ın rızasına erdirecek duyarlı davranışlarda bulunan basîretli Müslümanlardan olmamızı diliyorum.
Hatırlayacağınız üzere üç aylara girerken düzenlediğimiz bir sohbette, sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bu aylara girerken yaptığı: “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübârek kıl ve bizi Ramazan’a kavuştur.” mealindeki duasıyla söze başlayarak yüce Rabbimizden bizleri Ramazan-ı şerîfe erdirmesi niyazında bulunmuştuk. Allah’a şükür Ramazan-ı şerîfe kavuştuk. Dün akşam ilk teravihi kıldık. Bugün ikinci teravihte camileri dolduracak Müslümanlar, yarın ikinci sahurda Yaradan’a yalvarıp yakaracaklar ve iftarda da dualarının kabul olunması niyazında bulunacaklardır. Bu huzur ve yakarışla iftar sevinçleri Ramazan boyu devam edecek ve Ramazan’ın son akşamında oruç tutan Müslümanlar, Mevla-yı Müte’âl Hazretlerinin ihsan edeceği mükâfata mazhar olmanın sevinç ve saadeti içinde bayram havasını teneffüs etmeye başlayacaklardır.
Bizlere bu mübârek aya ermeyi bir kere daha nasip ettiği için yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar ediyor, O’nu ibâdet, tâ’at, hayır, hasenât ve benzeri iyiliklerle değerlendirmede tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum. “İman ederek ve sevabını yalnız Allah Teâlâ’dan bekleyerek Ramazan orucunu tutan kişinin geçmiş günahları bağışlanır.” mealindeki müjdesiyle Müminleri motive eden sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’e sayısız salât ve selamlarımızı arz ederek idrak ettiğimiz Ramazan-ı şerîfi, irşâdı istikâmetinde ibâdet, istiğfar, iyilik ve güzelliklerle dolu dolu geçirip mağfiret-i Mennân’a mazhar olan mutlu Müslümanlardan olmamızı temenni ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Ramazan-ı şerîfin birinci gününde düzenlediğimiz bu bilgilendirme toplantısıyla bilgi dağarcığımıza yenilerini eklemenin yanında, önemli bir sünneti de ihya etmenin sevinç ve saadetini yaşamaktayız. Rabbimiz bizleri ömür boyu sünnet-i seniyyeye sarılan, sahip çıkan ve uyarınca güzel bir hayat yaşayan samîmî ve sâdık Müslümanlardan eylesin.
Malumunuz olduğu üzere Ramazan orucu hicretin ikinci yılı içinde, kıblenin Kâbe’ye çevrilmesinden sonra, Bedir Savaşı’ndan bir ay ve birkaç gün önce Şaban ayında farz kılındı. Dolayısıyla bu yıl Müslümanlar inşallah 1439. Ramazan ayında oruç tutacaklardır.
Selmân-ı Fârisî (R.A.) Resûlullah (S.A.V.)’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:
“Resûlullah (S.A.V.) Şaban ayının son günü bize bir hutbe okudu ve buyurdu ki: Ey insanlar! Büyük bir ayın gölgesi üzerinize düşmüş bulunuyor. Bu ay içinde bulunan Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Allah Teâlâ, bu ayda oruç tutmayı farz, geceleri ibadet etmeyi de nâfile kılmıştır. Kim bu ayda hayırlı bir haslet (amel) ile Allah Teâlâ’ya yaklaşırsa, diğer aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap kazanır. Yine bu ayda bir farzı yerine getiren diğer aylarda yetmiş farzı yerine getirmiş gibi sevap kazanır.
Bu ay sabır ayıdır. Sabrın karşılığı ise cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ayda müminin rızkı artar. Kim bu ayda bir oruçluya iftar ettirirse bir köle azat etmiş gibi (çok) sevap kazanır ve günahları mağfiret edilir. Yine ona benim Kevser havuzumdan su içirir ve ondan sonra hiç susuzluk çekmez. Oruç tutan kişinin sevabından bir şey eksilmeden, kendisinin kazandığı sevap kadar da iftar ettiren kişiye sevap verilir.
Bu ay öyle bir aydır ki evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden âzad olmaktır. Bu ayda kölesinin (hizmetçisinin, işçisinin) işini hafifleten kişiyi Allah Teâlâ ateşten âzad eder.
Bu ayda şu dört haslete sıkıca sarılın; iki haslet ile Rabbinizin rızasını kazanır, diğer ikisine de her zaman ihtiyaç duyarsınız. Rabbinizin rızasını kazandıracak iki haslet şudur: Allah’tan başka ilah bulunmadığına şehadet getirmek ve Allah’tan günahların bağışlanmasını dilemek. Her zaman ihtiyaç duyduğunuz iki haslet ise Rabbinizden cenneti istemek ve cehennemden O’na sığınmaktır.”
Kıymetli kardeşlerim!
Biz, bu salonda sizlerle birlikte iki sünneti yaşadık ve yaşatma yolunda iki örnek adım attık. Bunlardan üç aylara, Resûlullah (S.A.V.)’in yaptığı bir duayı yaparak girmemiz, diğeri de Ramazanı karşılarken Resûlullah (S.A.V.)’in yaptığı bir toplantının benzerini yaparak O’nun izinde olmaya çalışmamız oldu. Allah bizleri Efendimiz (S.A.V.)’in nurlu yolundan ayırmasın.
Ramazan ayı; Allah’ın sonsuz rahmet, mağfiret ve affına erişmek için kaçırılmaz bir fırsattır.
Ramazan ayı; af ve bağışlanma ayıdır. Toplumsal bir uzlaşmaya, on bir ayın yanlışlarını gözden geçirip, onları bırakmaya doğru yol almaktır. Ramazan ayı, Cennet kapılarını aralamaktır.
Ramazan, ibâdetlerin, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın yoğunlaştığı, nefislerin terbiye edildiği, fakir ve yoksulların gözetildiği, sevap ve mükâfatın, af ve mağfiretin zirveye ulaştığı bir aydır.
Bu mübârek ay, teravih namazlarıyla, sahurdaki güzellikleriyle, mukabelelerde okunan Kur’ân-ı Kerîm tilâvetleriyle, hatimleriyle, sahurdan evvel kalkıp kılınan teheccüd namazlarıyla, iftar anının heyecanıyla, Kadir gecesindeki manevî coşkusuyla, hayır ve hasenâtıyla, fitre ve zekâtıyla, bayram sabahı neşesiyle yaşadığımız bir ömrün hasat vaktidir.
Ramazan başladı. O’nunla bir kere daha karşılaştık. O’nu nasıl, ne şekilde ve ne ile karşıladığımızı düşündük mü? Ya da Ramazan bizi umduğu şekilde buldu mu? Geçen yıl bizden nasıl ayrılmıştı, bu yıl nasıl buldu? Bizimle karşılaşınca memnun mu oldu yoksa mahzun mu? O’nu ağırlamaya hazırlandık mı? Yaptığımız hazırlığı gözden geçirdik mi? Bunlar ve benzeri soruları kendi kendimize sorup durum ve davranışlarımıza münasip cevaplar bulmaya çalışmalı, varsa eksiğimiz, daha fazla vakit geçirmeden derhal telafisi cihetine gitmeliyiz.
Yaklaşık iki hafta önce kutladığımız Berat Gecesi’nin bize verdiği mesajlardan biri de Ramazan’a çok az bir zamanın kaldığıdır. Berat bize hâl diliyle, Ramazan’a kısa bir süre kaldı. Bir aylık yoğun ibadet mevsimi seni bekliyor. Ramazan’a hazır mısın?” demişti. Berat’tan bu mesajı alan bizlere düşen davranış, maddeten ve manen kendimizi Ramazan’a hazır hâle getirmek ve önümüzdeki günleri dikkatle değerlendirmenin gayreti içinde olmaktır.
Bugün İslam âleminin idrâk edeceği 1439. Ramazan-ı şerîfe “Hoş geldin” dedik. Böylece muhteşem bir manevî atmosferin içinde kendimizi bulduk.
Ramazandan ayındaki ilk durak bu gündür. Bu günde hayatımızın geride kalan kısmının muhasebesini yapmalıyız. Geçen sene ibâdet karnemiz nasıldı? Yüce Allah'ı razı edebildik mi? Kendi hâlimize baktığımızda "vicdanen" rahat mıyız? Yoksa eksiklerimiz, gevşekliğimiz devam mı etti?
Bir an için "Tûl-i Emel" (Sonsuz ve sınırsız aç gözlülük ve beklenti) hastalığından sıyrılıp dünyamızı sorgulayalım. Gideceğimiz yeri biz belirleseydik acaba cennete mi cehenneme mi karar verirdik? Nereyi hak ediyoruz? Nimeti, Allah'ın lütfunu, cennetini hak ediyor muyuz?
Yoksa ateşi, azabı, huzurdan kovuluşu mu hak ediyoruz? Vicdanınıza danışın. Âdilce karar verin. İnanınız ki yüzde doksanımız cenneti hak etmiyoruz. Öyle değil mi? Nice kalp kırdık, nice beddua aldık, nice dedikodu yaptık, nice gönül yıktık, nice günah işledik, nice haram yedik, nice güzelliği çiğnedik... Bu kadar kötü bir karnemiz varken sizce cenneti hak ediyor muyuz?
“Bütün bir ömür dışarıdan gelecek tehlikeleri beklerken anladım ki, en büyük düşmanım içerdeymiş. Kapımda bekleyen nefsimden büyük düşmanım yokmuş.” diyen Allah dostu doğruyu söylüyordu. Herkesi cehennem ehli bellerken kendini cennetin firdevsine layık gören kişiler acaba umduklarına mı varacaklar, yoksa hesaba katılmadık şeylerle mi karşılaşıp hesap verecekler.
Kuşların sesini dinliyor musunuz? Ağaçlar çiçekler ve otlarla kaplı yemyeşil bir alana girdiğinizde bir an için gözlerinizi kapatıp dinleyin. Muhteşem bir ses ahengini duyacaksınız. Kuşların, böceklerin sesini.
Güneşe bakın batarken. Nasıl pembemsi veya kıpkızıl bir renk aldığına bakın. Veya gözlerinizi yeşilin yüzlerce tonuna çevirin. Denizin içindeki milyonlarca balık türünü düşünün. Denizin derinliklerindeki manzarayı düşünün.
Şu yürüyen kız, ya şu yürüyen çocuk, yaşlı, genç, şu ağlayan, gülen, koşuşturan, düşünen, tedavi olan, uyuyan, yemek yiyen veya başka iş yapan 7 milyar insanın her birinin dünyasını düşünün. Hepsini idare eden sadece 'O', Yüce Rabbimiz.
O, her şeyin ayrıntısını biliyor. Bir anda trilyonlarca hâdiseyi idare ediyor. Ne kadar büyük bir güç. Kâinâtı düşünün, ne kadar güzel, ne kadar muhteşem. Bu denli ayrıntılı, bu denli düzenli, bu denli karmaşık. Bütün bunları idare eden sadece 'O'. Biz iki olayı idare edemezken, yaratılanı yaratan ve sonra insanı, cinleri, melekleri, gökleri, yerleri hatta toprağın altındaki böceğin rızkını bile idare eden sadece 'O'.
İnsanların ömrü eskiden çok uzun olurdu. Nuh Aleyhisselamın 950 sene peygamberlik yaptığı âyet-i kerime ile sabittir. Şit Aleyhisselam 500 sene çadırda yaşamış, demişler ki: "Böyle rahatsız oluyorsunuz size bir ev yapalım." Demiş ki: "Ömrümüzün yarısı geçti, şurada kaldı bir 500 senemiz, onu da burada geçiririz..."
Ona demişler ki: "Âhir zamanda insanların ortalama ömrü 60 sene olacak, buna rağmen köşkler, villalar, saraylar inşa edecekler..."
Mübarek zat buna çok hayret etmiş ve demiş ki: "Benim ömrüm 60 sene olsa, onu da bir secdede geçirirdim..."
Diğer ümmetlerin ömürlerinin uzunluğu, bizim ömrümüzün de kısalığı sevgili peygamberimizi çok üzdü. Uzun yaşamaları ile daha çok ibâdet etmiş olmaları ve sevapta bizi geçeceklerini düşünüyordu.
Rabbimiz, Habîbini üzmek istemedi, bizlere öyle mübârek gün ve geceler ihsan buyurdu ki bir ömre bedel!..
Mesela, Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Bu Kur'ân-ı Kerîm’de açıkça beyan edilmiştir. Bin ay, 80 küsur seneye tekabül ediyor. Bir mümin 10 Kadir Gecesini ihya edebilse 800 seneden fazla ibadet etmiş olmanın sevabını kazanır. Bu kazanç, Ramazan ayında Müslümanlara sağlanan saadetlerin başında gelir.
Aklı başında olan Müslüman, kıymeti bu kadar büyük ve kazancı bu kadar bol ve bereketli olan bir geceyi içeren ve her anı harika bir zaman dilimi olup, hayatî ehemmiyet arz eden böylesine mübârek bir ayı boş geçiren basîretsizlerden olmamalıdır. Bu ay için Resûlullah (S.A.V.) ve ashabının hazırlıkları ile hâl ve hareketlerini örnek almalıdır. Yaradan’a yan bakanlardan değil, yalvarıp yakaranlardan olmalıdır. Çatışanlardan değil, çalışanlardan olmalıdır. Yan gelip yatanlardan değil, yürüyüp yol alanlardan olmalıdır. Yıkanlardan değil, yapanlardan olmalıdır. Kıranlardan değil, koruyanlardan olmalıdır. Sövenlerden değil, sevenlerden olmalıdır. Günahta ısrar edenlerden değil, tevbe ve istiğfar edenlerden olmalıdır.
Ramazan’da yapmak istediği iyilik ve güzellikleri gözden geçirirken, aklından geçmesi gereken iş ve uğraşlar arasında kendi kendine şu soruları sorup uygun cevaplar vermeye ve gereğini yapmaya çalışmalıdır:
-Ramazanda kaç kitap okuyacağım ve hangisine öncelik tanıyacağım?
-Kaç ayet ve kaç hadîsi öğrenip, ezberleyeceğim?
-Kaç kişiyi Kur’an okumayı öğrenmeye teşvik edeceğim?
-Kaç hatim okuyacağım ve kaç mukabeleye katılacağım?
-Kaç yaşlıya kol-kanat gereceğim?
-Kaç garibi barındıracağım?
-Kaç işsize iş bulacağım?
-Kaç fakiri sevindireceğim?
-Kaç açı doyuracağım?
-Kaç yoksulun yüzünü güldüreceğim?
-Kaç dar gelirlinin elinden tutacağım?
-Kaç kuruş zekât ve sadaka vereceğim?
-Kaç oruçluya iftar ettireceğim?
-Kaç öğrenciye burs temin edeceğim?
-Kaç hastayı ziyaret edeceğim?
-Kaç yetimin başını okşayacağım?
-Kaç yardım kuruluşuna yardımda bulunacağım?
-Kaç iyiliği iş ve ilke edineceğim?
-Kaç kötülüğü terk edeceğim?
-Kaç küskünü barıştıracağım?
-Kaç dargının arasını bulacağım?
Öte yandan günah deryasına dalanlardan değil, onlardan arınanlardan olmalıdır. Tevbeyi tehir edenlerden değil, ta’cil edenlerden olmalıdır. Kötülüklerden kaçınmayı ve günahlardan korunmayı ilke edinmelidir. Bağışlanmak için tevbe ve istiğfarı, rahmet ve mağfirete mazhar olmak için de istirhamı esas almalıdır.
Tabii aslolan günah işlememektir. Günah işleyince de derhal dönüş yapıp tevbe ve istiğfar etmektir. Hayatımızın her döneminde ve yaşadığımız her zaman içinde tevbe ve istiğfarı ihmal etmemeliyiz. Bilhassa Ramazan ayında daha dikkatli davranmalıyız. Ramazanın mahiyet, muhteva ve mesajlarıyla bağdaşmayan düşünce ve duygularla hâl ve hareketlerden kaçınmalıyız. Ramazanın feyiz ve fazileti ile onda ifa edilen oruç ibâdetinin sahibine sağladığı saadeti dile getiren hadîs-i şerîfleri öğrenip îcâbının îfâsı cihetine gitmeliyiz.
Biz, sohbetimizin bu noktasında Ramazan ve oruçla ilgili bazı hadîs-i şerîfleri sizlerle paylaşarak davranışlarımızın dizaynında göz önünde bulundurmamızı tavsiye edeceğiz.
“(Ramazan) Büyük ve mübârek bir aydır.”
“(Ramazan) Müminin rızkının arttırıldığı bir aydır.”
“(Ramazan) İçinde bin aydan hayırlı bir gece bulunan bir aydır.”
“(Ramazan) Sabır ayıdır. Sabrın sevabı da cennettir.”
“(Ramazan) Yardımlaşma ayıdır.”
“(Ramazan) Evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden kurtuluş olan bir aydır.”
“Ramazan gelince cennet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar zincire vurulur.”
“(Ramazan) Bereket ayıdır. Allah onda sizi kuşatır.”
“Beş vakit namazlar, Cuma’ya kadar Cuma ve Ramazan’a kadar Ramazan, büyük günahlardan kaçınılması hâlinde aralarındaki günahlara keffarettirler.”
“Eğer ümmetim Ramazan’da ne olduğunu bilselerdi, yılın tamamının Ramazan olmasını temenni ederlerdi. Çünkü onda iyilikler toplu halde bulunmakta, tâ’atlar makbul ve dualar müstecab olmakta, günahlar da bağışlanmaktadır.”
“Size bereket ayı Ramazan geldi. Allah onda sizi kuşatır, rahmetini indirir, hataları giderir, duaları kabul eder, ondaki yarışınıza bakar ve sizinle meleklerine övünür. Allah’a iyiliğinizi gösterin. Şakî onda Allah’ın rahmetinden mahrum edilendir.”
“Ramazan’ın ilk gecesi olunca, Allah onlara (oruç tutan Müslümanlara) bakar ve Allah kime bakarsa ona ebediyen azap etmez.”
“Cennet Ramazan’ın girişi için yıldan yıla donatılır ve tezyin edilir.”
“Allah Teâlâ Ramazan ayının her gecesinde bir münâdîye ‘var mıdır isteyen ona istediğini vereyim, var mıdır tevbe eden tevbesini kabul edeyim, var mıdır bağış dileyen onu bağışlayayım’ diye üç defa nidâ etmesini söyler.”
“Allah Teâlâ, Ramazan ayının her günü iftar anında, cehennemi hak edenlerden bin bin (bir milyon) kişiyi âzad eder.”
“Kadir Gecesi’nde Cibril, melekleri her ayakta olan, oturan, namaz kılan ve zikredene selam vermelerine, onlarla musâfaha etmelerine (el sıkışmaya) ve dualarına ‘âmîn’ demelerine teşvik eder.”
“Kim inanarak ve karşılığını Allah’tan umarak Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”
“Oruç sabrın yarısıdır.”
“Sabır imanın yarısıdır.”
Bu iki hadisin birlikte değerlendirildiğinde orucun imanın dörtte biri olduğu anlaşılacaktır. Dolayısıyla Efendimiz (S.A.V) bir hadîs-i şerîfinde: “Orucun dengi yoktur” buyurmuştur. Başka bir rivayette ise “Orucun benzeri yoktur” buyurmuştur.
“Oruç kalkandır ve cehennemden koruyan sağlam bir kaledir.”
Resûlullah (S.A.V.) bir gün Muaz bin Cebel (R.A.)’e: “Sana hayır kapılarını göstereyim mi?” buyurmuş, O da: “Evet yâ Resûlallah” demiş. Bunun üzerine Resûlullah (S.A.V.): “Oruç kalkandır, sadaka da suyun ateşi söndürdüğü gibi hatayı giderir.” buyurmuştur.
“Oruçlunun iftarı anında geri çevrilmeyen bir duası vardır.”
“Üç kişinin duası geri çevrilmez. İftarı ânında oruçlunun, adaletli devlet başkanının ve mazlumun duası. Allah onu bulutların üzerine yüceltir, ona göklerin kapılarını açar ve ‘izzet ve celâlime yemin ederim ki bir süre sonra da olsa mutlaka sana yardım edeceğim’ buyurur.”
“Oruçlunun iki sevinci vardır. (Biri) İftarı ânındaki sevinci, (diğeri de) Rabbine kavuştuğu andaki sevincidir.”
Yüce Rabbimizin her iki sevinci de hepimize ihsan buyurarak dünya ve ahiret saadetine erdirmesi dileğiyle sözlerimi noktalarken, bir kere daha idrâk etme bahtiyarlığına erdiğimiz Ramazan-ı şerîfi ağırlamaya özen gösterip, mealleri arz edilen hadîs-i şerîflerde belirtilen önemini idrâk ederek feyiz ve fazîletinden fazlasıyla faydalanmayı nasip etmesini niyaz ediyor, hepinize hayırlı Ramazanlar temenni ediyorum.”