19 MAYIS’IN ANIMSATTIKLARI
Millet ve memleketimizin medâr-ı iftihârı olan milli bayramlarımızdan
biri de “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”dır.
19 Mayıs 1919 tarihi, Türk milletinin tarihinde bir büyük geleceğin ve
inkılâbın ilk adımı ve başlangıcı olması münasebetiyle bayramlaşarak
ölümsüzleşmiştir.
19 Mayıs 1919, Şark Meselesi adı altında yok edilmek istenen Türk
milletinin adeta yeniden var oluş destanının yazılmaya başlandığı bir tarihtir.
19 Mayıs 1919, Milli Mücadeleyi milli bağımsızlığa dönüştüren, geri
kalmışlığı, sömürüyü, bağımlılığı kıran, Türk milletini tam anlamıyla
bağımsızlaştırma, geliştirme, çağdaşlaştırma ve demokratikleştirmeye sevk
edecek olan sürecin bir başlangıcıdır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihindeki önemli olaylardan biri, Atatürk’ün
Samsun’a çıkmasıdır. Türk milleti, Birinci Dünya Savaşı sonrasında kötüleşen
koşullar içinde kurtuluş çareleri ararken, büyük bir lider olan Mustafa Kemal
Atatürk ortaya çıktı ve Samsun’a ayak basarak “kurtuluş” yolunu açtı.
Dolayısıyla 19 Mayıs günü, 20.06.1938 tarih ve 3466 sayılı kanunla Gençlik ve
Spor Bayramı olarak kabul edildi.1981 yılında ise, çıkarılan yeni bir kanunla
“Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak değiştirildi.
Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da yurt sathında coşkuyla kutlanan bu
bayramda, birbirinden güzel törenlerle gösteriler gerçekleştirildi. Bu cümleden
olarak YOYAV Kültür Merkezi’nde örnek bir kutlama programı düzenlendi. Bazı
YOYAV üyeleri ve bursiyerleri ile çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen
bu programda duyarlı davranışlarla duygulu dakikalar yaşandı.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı ile başlayan kutlama programında günün
anlam ve önemiyle ilgili konuşmalar yapıldı ve şiirler okundu. Tören sonunda
YOYAV’dan burs alan öğrencilere Mayıs ayının bursları da verildi.
Törende ilk konuşmayı yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş şunları
söyledi:
Yurdumuzun kurtarılması ve Cumhuriyetimizin kurulması yolunda atılan ilk
ve önemli adımlardan biri olan 19 Mayıs 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla
başlatılan diriliş ve direnişin sağladığı sevinç ve saadet havasını bugün bir
kere daha teneffüs etmenin haz ve huzuru içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle
selamlıyor, bayramınızı en iyi dileklerimle kutluyorum. Hayat boyu yaşadığınız
her anın bir bayram sevinci içinde geçmesi dileğiyle sözlerime başlarken,
Cumhuriyetin nimetleri ile ülkemizin bugünkü konuma gelmesini sağlayan ve bugün
bir kere daha kutlama bahtiyarlığına erdiğimiz bu bayramı bizlere armağan eden
büyük önder Atatürk ile silah arkadaşlarını rahmet, minnet ve mağfiretle anarak
ruhlarının şâd, mekanlarının cennet ve makamlarının yüce olmasını niyaz
ediyorum.
Bireylerin bilinçlendirilmesinde, kimsesizlerin sevindirilmesinde, dar
gelirlilerin düşünülmesinde ve topyekûn yurttaşların yüreklendirilmesinde
bayramların önemli yeri ve rolü vardır. Dolayısıyla bayramlar, değerini
bilenler için büyük anlam ifade ederler. Farkında olmayanlar için de sıradan
günler gibi gelir geçerler.
Milletimizin motivasyonunda müessir olan milli bayramlarımızdan biri de
bugün birlikte kutladığımız “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı”dır.
“23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı”nı çocuklara armağan eden büyük
Atatürk, bu bayramı da gençlere armağan etmiştir.
İsminden de anlaşılacağı üzere bu bayram, üç önemli hususu dikkatimize
getirmektedir. Bunların birincisi Atatürk’ü anma, anlama, anlatma ve eserlerine
sahip çıkıp yaşatma yönünde çaba ve çalışmalarımızı yoğunlaştırarak
sürdürmemizdir. İkincisi de gençliğin değerini bilmemiz ve gençlerimizi çağın
icabına göre yetiştirmenin gayreti içinde olmamızdır. Üçüncüsü ise spor ve
beden eğitimi çalışmalarının yurt sathında yaygınlaştırılarak hantallık ve
uyuşukluğa son verip, herkesi hareketli, dinç, dinamik ve verimli kılacak
aktivitelerde bulunmamızdır.
Dolayısıyla bu bayramda göz önünde bulundurmamız gereken önemli
hususlardan biri, hayatını millet ve memleketine adayan Atatürk’ü aslâ
unutmayıp, O’nu rahmet ve mağfiretle anmamız, direktiflerini duymamız ve
uyarılarına uymamızdır. Diğeri de geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizi,
yaşayacakları yılların gereğine göre yetiştirmemizdir.
Atatürk, milli mücadele sıralarında Türk milletini ileri götürecek
olanların genç fikirler olduğunu görmüştür. Bu nedenle de “gençlik” kavramı
Atatürk için ayrı bir önem taşımıştır. Atatürk gençlerden sık sık bahsederken,
yaş sınırı dışında fikrî olarak gençliği yani fikirde yeniliği ifade etmiştir.
O’nun şu sözü çok anlamlıdır: “Genç fikirli demek, doğruyu gören ve anlayan
gerçek fikirli demektir.”
Atatürk: “Gençler! Benim gelecekteki emellerimi gerçekleştirmeyi
üstlenen gençler! Bir gün bu memleketi sizin gibi beni anlamış bir gençliğe
bırakacağımdan dolayı çok memnun ve mesudum.” derken, Türk gençliğine olan
güvenini de anlatmıştır.
Atatürk’ün şu sözleri hepimiz için rehber olmalıdır: “Beni görmek demek,
mutlaka yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı
anlıyorsanız ve hissediyorsanız, bu kâfîdir.” demiştir.
Atatürk’ü anlamak, yaşadıklarını ve fikirlerini bilmekle mümkündür.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında yaşanan zorlukları her zaman
gözönünde bulundurarak 19 Mayısları Atatürk’ün emanetine daime sahip çıkarak
kutlamalıyız.
Vakfımızdan burs alan sevgili öğrencilerimiz!
Atatürk’ün ülkeyi emanet etmek istediği gençlerden olmanız temennisiyle
bayramınızı tekrar yürekten kutluyor, başarılarınızın devamı dileğiyle
gözlerinizden öpüyorum.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen YOYAV Onur Kurulu Üyesi N. Yücel Mutlu
da yaptığı konuşmada şu cümlelere yer verdi:
Okullarımızda, Türk Millî Mücâdelesi'nin başlangıç târihi olarak 19
Mayıs 1919 gösterilir. Ancak Mondros Mütârekenâmesi ile parçalanmak istenen
Türk-İslâm birliğinin ve bölünerek sömürge yapılmak istenen Türk vatanının,
emperyalist Batılıların bu aşağılık düşüncelerinden kurtulmasının mücâdelesi,
denebilir ki, Mütârekenin ertesi günü, yani, 31 Ekim 1918'de başlamıştır. Bu
konuda vatanını seven her Türk, değişik bir şekilde, kimisi yerel milis
kuvvetleriyle, kimisi fikirleriyle, kimisi de geleceğe yaygın bir plânlama
yaparak bu mücâdeleyi harekete geçirmişlerdir. İşte, İstanbul’da 1919 yılının
başlarında Mustafa Kemal Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Rauf Bey, Albay İsmet Bey
ve bunlar gibi bir kısım yüksek rütbeli Osmanlı subayının başbaşa görüşmeleri
ile Millî Mücâdele hareketinin Anadolu'dan başlaması gerektiği kararına
varılmış, bunun sonucunda da Kâzım Karabekir Paşa, Erzurum'daki 15.Kolordu'nun
komutanlığına tâyinini yaptırarak Nisan ayı içinde hareket etmiş, Mustafa Kemal
Paşa da, 9.Ordu Kıtaları Müfettişliği ünvânı ile Samsun üzerinden Anadolu'ya
geçmiştir. İşte 19 Mayıs 1919, Mustafa Kemal Paşa'nın, vatanın kurtuluş
mücâdelesindeki hareketinin Anadolu'daki başlangıç târihidir.
Ben bu yazım ile sizlere, Millî Mücâdele'nin başarıya ulaşmasındaki iki
önemli noktayı vurgulamak istiyorum. Bu
iki husustan birincisi, mükemmel bir kurmay subay olan Mustafa Kemal Paşa'nın,
bu yeni görevinde başarılı olması için, istediği yetkiler ile donatılması
gerektiğini hesap ederek bunu Pâdişâh'tan ve o gün için emrinde olduğu Osmanlı
Hükümeti’nden çıkarmasıdır. Bu konuda, o günün Erkânı Harbiye Nâzırı, yani,
Genelkurmay Başkanı Cevat Paşa'nın, bu yetkilerin Mustafa Kemal Paşa'ya ne için
lâzım olacağını bilerek ve isteyerek, Hükümet nezdinde yardımcı olmasının da
büyük rolü vardır. Bu yetkiler olmasa idi, o günün ortamında Mustafa Kemal
Paşa'nın, bir süre sonra hareketsiz kalması mümkün idi. İşte geleceğin
Atatürk'ü, o mükemmel kurmay dehâsı ile, bu yetkileri alarak, Anadolu'da
görevlendirildiği bölgedeki askerî ve idârî bütün yetkililerin üzerinde söz ve
hüküm sâhibi olmuş ve buna dayanarak Ankara'dan Van'a kadar olan bölgede, Millî
Mücâdele için gerekli olan askerî ve sivil birliği sağlayabilmiştir. Millî
Mücâdele târihinin bu yetkilerle ilgili bölümünü okumanızda mutlaka yarar
vardır.
Millî Mücâdele'de Mustafa Kemal Paşa'nın ikinci hareket noktası, askerî
kişiliğindeki üstün kumanda vasıflarıdır. Benim için tartışılmaz mahiyette olan
bu husus için, iki örnek vermek isterim. Birisi, 7/8 Temmuz 1919'da Mustafa
Kemal Paşa, askerî görevlerinden ayrıldığını, yani, Osmanlı Ordusundan istifa
ettiğini, Pâdişâha ve Hükümete Erzurum'dan çektiği telgraf ile bildirdikten
sonra, fevkalâde büyük bir sıkıntı içinde Rauf Beyle beraber oturup Kolordu
Kumandanı Kâzım Karabekir Paşayı beklerler. Kumandan Paşa'nın biraz sonra odaya
girip, istifayı bildiği halde hiç bir şey konuşmadan, "Emrinizdeyim
Paşam" demesi, Millî Mücâdelemizin dönüm noktası olmuştur. Çünkü Osmanlı
Ordusu'nun, Millî Mücâdeleye inanmış olan yüksek rütbeli subayları, makam ve mevki
hırsı olmaksızın, birbirleri ile fevkalâde sınırsız bir dayanışma içinde
idiler. İkinci örnek şudur. 1922 Ağustosunun son günlerindeki Büyük Taarruz'un
hemen öncesinde, Başkumandan Mustafa Kemal Paşa, TBMM Ordularının kumandanları
ile yaptığı son toplantıda, harekât plânları hakkında açıklamalar yapar ve
paşaların görüşlerini alır. İki Ordu Kumandanı, bu anlatılan harekât plânının
aleyhindedir, birisi çekimser kalır. Buna rağmen, işte o yüksek askerî dehâya
sâhip olan Mustafa Kemal Paşa, bu plânın uygulanacağını kendilerine tebliğ
eder. Öte yandan, ordumuzun pek yüksek seciyeli olan kumandanları da,
düşünceleri aksi yönde de olsa, Başkumandanlarının çizdiği harekât plânına
aynen uyarlar ve sonuç, bildiğiniz gibi, Ordularımızın zaferi ve Anadolu'nun
batı bölgelerinin düşmandan temizlenmesi olur.
İşte, Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a ayak basışının 90'ıncı yılında bu
yukarıdaki olayları hatırladım ve bu aziz vatanın düşman çizmeleri altından
hangi şartlarda kurtulup hangi sıkıntılarla bugüne eriştiğimizi düşündüm. Bu
duygular ile, bu ülkenin bağımsızlığının tekrar kazanılmasında emeği ve hizmeti
geçen, başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere, asker-sivil her seviyede
insanımızı minnet ve rahmetle anar, azîz ruhlarına fâtihalar gönderirim.”
N. Yücel Mutlu’nun konuşmasından sonra çocukluk yıllarında Atatürk’ü
gören şair Faruk Oray yazmış olduğu “19 Mayıslarda Samsun ve Ata’yı Anış”
başlıklı şirini okudu:
1919’daki gibi...
Bugün yine öyle mağrursun,
Şerefli bir tarihin ilk sahifesinde olmak
Kolay mı Samsun?
Kucak açtığın zaman ona
Bir şehir değil, bir bayraktın,
Tüm ulusun kalbi sende çarpıyordu.
Bugün Karadeniz’e bakan gözlerin
O’nun gibi mavi mavi dalıyor ufuklara,
Yaptığın iş büyük,
Tabii ki mağrursun,
Kolay mı Samsun?
Ulusça eleleydik seninle o zamanlar,
Çıkmıştık açık alınma her savaştan,
Mümkün müydü koca bir dünya
Bizim karşımızda dursun?
Ne günlerdi o günler
Değil mi Samsun?
Bugün içimde onun sönmeyen meş’alesi yanıyor
Bak tutamıyorum gözlerimdeki yaşı,
Karadeniz’in lacivert serinliğine
Göğsümü açarak...
Sana koşacağım Samsun, sana!
Ve öpeceğim rıhtımındaki
“O”nun ilk ayak bastığı taşı.
Birlik ve beraberliğe
O kadar muhtacız ki şimdi,
Ne olursun...
O günlerin ruhunu bize geri ver Samsun?
........................
Şu an huzurundayım Anıtkabir’de...
Gözlerimdeki yaşlar nasıl olmasın?
Şöyle bir bak bıraktığın ulusuna,
Tut yakamızdan sars bizi
Ve ne olursun, kalk da çık Atam...
Çık bir kere daha Samsun’a!
Toplantıda dile getirilen duygu ve