ALLAH’A SIĞINMANIN ANLAM VE ÖNEMİ
Düzenlediği dinî sohbetler, yürütegeldiği fikrî faaliyetler ve gerçekleştirdiği kültürel hizmetlerle insanları aydınlatmayı ve müminleri Mevla’ya yaklaştırmayı hedefleyen YOYAV’ın ilgi ile izlenen sohbet toplantılarından biri de 14 Mayıs 2011 Cumartesi günü gerçekleştirilen “İsti’aze; Allah’a Sığınmak ve Şeytanı Geri Püskürtmektir” konulu sohbet toplantısı idi. Vakıf üyelerinden Gülsen Gözalıcı’nın ikram ettiği öğle yemeğinden sonra salonda yerini alan davetlilere hitap eden Dr. İbrahim Ateş yaptığı yönlendirici konuşmada şunları söyledi:
“Hayat boyu Hakkın hidayet ve himayesinde olmasını dilediğim kıymetli konuklar, Yaradan’a yar olmanın gayret ve kararlılığı içinde olduğuna inandığım değerli dostlar, kurtuluşun Kur’ân’a sarılmakta, Allah’a sığınmakta ve Resûlullah’a uymakta olduğuna inanan inançlı ve bilinçli kardeşlerim, basınımızın değerli temsilcileri!
Günahlardan kurtulup korkulardan emin olma ve kötülüklerden korunup iyiliklere yönelmede Allah’a sığınmanın önemini arz ve ifade etmek amacıyla düzenlediğimiz bu sohbet toplantısına teşrif ederek gördüğüm bu güzel birlikteliğin gerçekleşmesine vesîle olan güzîde heyetinizi sevgi ve saygılarımızla selamlıyor, dünya ve ahirette korku ve üzüntü görmeyen Hak dostlarından olmanızı diliyorum. Yaratıkların yaramazlıklarından Yaradan’ın yardımına sığınıp huzur, güven ve mutluluk içinde güzel bir hayat yaşamanızı niyaz ediyorum.
İnsan ne kadar güçlü de olsa zayıftır. Daha güçlü olanların saldırısından ve düşmanların desîselerinden korunmak için sürekli tetikte olması, savunmasını güçlendirmesi ve daima korunma önlemlerini alması gerekir.
Peki inanan insan kimden ve neden kime sığınmalıdır derseniz, bugünkü sohbetimizde bu sorunun cevabını bulacağınızı belirtmek isterim. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayet-i kerimeleriyle Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in müteaddid hadîs-i şerîflerinde belirtildiği üzere, müslüman hayat boyu her zaman ve her yerde maddî ve manevî düşmanlarına karşı uyanık, duyarlı, dikkatli, bilinçli ve basîretli olmalıdır. Nefis ve iblis başta olmak üzere kişiyi kötülüklere sevk eden herşeyden kaçınmalı ve onların şerrinden Allah’a sığınmalıdır. Şekden, şirkden, şikakdan, nifaktan, kötü ahlakdan, inkardan, isyandan, hasedden, fesaddan, kinden, kederden, bilgisizlikten, ilgisizlikten, sevgisizlikten, saygısızlıktan, haksızlıktan, hayasızlıktan, mağdur ve mazlum olmaktan, hayatı değersiz davranış ve uğraşlarla çarçur etmekten, tembellikten, ataletten, işsizlikten, açlıktan, yoksulluktan, başkalarına el açma zilletine düşmekten ve benzeri kötülüklerle insanı Allah’tan uzaklaştıracak hâl ve hareketlerden Allah’a sığınıp, O’na yar olma ve yardımını dileme cihetine gitmek gerekir.
Yaradan’a yaklaşmanın yollarından biri de yasaklarından uzaklaşmak, her zaman ve her yerde Hakkın himayesinde olmaya çalışmaktır. Nefis ve iblisten, heva ve hevesten, hâsılı zararlı olan herşey ve herkesten Allah’a sığınmaktır. Dolayısıyla kişi kim ve hangi manevî mertebede olursa olsun, kendisinden ve geleceğinden emin olmamalı, her zaman Hak Teâla’nın himayesinde olmaya çalışmalıdır. Başta insanların baş düşmanı olan şeytan olmak üzere her türlü kötü kimselelerle kötülüklerden Allah’a sığınmalıdır. Kimse kendine, çevresine ve korumalarına güvenip ihtiyat ve isti’azeyi ihmal etmemelidir. Malına, makamına ve mevkiine mağrur olup Mevlayı Müteâl Hazretlerine ilticadan geri durmamalıdır. Hısımların çokluğuna kanıp, hasımların yokluğuna kapılmamalı az da olsa düşmanların darbelerine karşı uyanık olmalıdır. Hadiselere karşı temkinli ve tehlikelere karşı tedbirli olmalıdır. Su uyusada düşmanın uyumayacağını bilmeli, alabileceği önlemlerin tümünü almalı ve Allah Teâlâ’nın kendisini koruması için yalvarıp yakarmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in muavvezeteyn diye bilinen son iki suresi olan Felak ve Nas Surelerini beş vakit namazda okumanın yanında sık sık okuyup içeriğini anlayarak her türlü kötülükten sürekli Allah’a sığınma hâli içinde olmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’in 113. suresi olan Felak Suresi’nin meali şöyledir: “De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığın çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfleyip büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve kıskandığı vakit kıskanç kişinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım.”
Kur’ân’ı Kerîm’in 114. ve sonuncu suresi olan Nâs Suresi’nin meali de şöyledir: “De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan (insan Allah’ı andığında) pusuya çekilen cin ve insan şeytanın şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine (mutlak sahip ve hakimine), insanların İlahına sığınırım.”
Araf Suresi’nin 200. ayetinin meali de şöyledir: “Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın. Çünkü O işitendir, bilendir.”
Benzeri ifadelerin yer aldığı Fussilet Suresi’nin 36. ayetinin meali ise şöyledir: “Eğer şeytandan gelen kötü bir düşünce seni dürtecek olursa, hemen Allah’a sığın. Çünkü O, işiten, bilendir.”
Müminun Suresi’nin 97-98. ayetleri de şeytanın kışkırtmasından ve kişiye yaklaşmasından korunmak için Allah’a sığınmayı amirdir. “Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım.” (Fussilet, 97) “Onların (şeytanların) yanımda bulunmalarından da sana sığırım Rabbim.” (Fussilet, 98)
Müslüman kendisini boş bırakmayacak olan şeytanın şerrinden her zaman Hakkın himayesine sığındığı gibi, Kur’ân-ı Kerîm’i okurken de onun şerrinden Allah’a sığınarak “E’uzü billahi min-eş şeytân-ir Racîm” der. Bu hususla ilgili olarak Nahl Suresi’nin 98. ayetinde:
“Kur’ân okuduğun zaman o kovulmuş şeytandan Allah’a sığın.” buyurulmaktadır. Dolayısıyla Kur’an okumaya başlaken isti’aze ihmal edilmemelidir. Zira Allah’a sığınmak demek olan isti’aze şeytanı geri püskürtme vesîlesidir.
Unutulmamalıdır ki şeytanın mühim bir desisesi, insana kusurunu itiraf ettirmemektir -tâ ki istiğfar ve isti’âze yolunu kapasın. Hem nefs-i insaniyenin enâniyetini tahrik edip, tâ ki nefis kendini avukat gibi müdafaa etsin, adeta taksirattan takdis etsin.
Evet, şeytanı dinleyen bir nefis, kusurunu görmek istemez. Görse de yüz te’vil ile te’vil ettirir. Nefsine nazar-ı rıza ile baktığı için, ayıbını görmez. Ayıbını görmediği için itiraf etmez, istiğfar etmez, isti’aze etmez, şeytana maskara olur. Hazret-i Yusuf Aleyhisselâm gibi bir peygamber-i âlîşan; “Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder...” dediği halde nasıl nefse itimad edilebilir?
Nefsini itham eden, kusurunu görür. Kusurunu itiraf eden, istiğfar eder. İstiğfar eden, isti’âze eder. İsti’aze eden, şeytanın şerrinden kurtulur.