Allah’ı Anmanın Anlam ve Önemi
Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı’nın yürütegeldiği aylık dinî ve ilmî programlardan biri olan “Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü” programının 2017 Mart ayı halkası, 80 civarında davetlinin katılımıyla 1 Mart 2017 Çarşamba günü gerçekleştirildi.
Okunan 28 hatim, 1831 Yasîn, 586 Mülk, 647 Nebe’, 13bin 333 Fetih, 617 bin Fatiha, 302 bin İhlas, 5 bin Kalem Sureleri ile 896 bin 500 kelime-i tevhid, 771 bin salavât-ı şerîfe, 9 milyon besmele, 800 bin Ya Mukaddim ism-i şerîfi, 246 bin esma-i hüsna, 3 bin istiğfarın duasını yapıp sevabını ebediyete intikal eden din ve devlet büyükleriyle şehitlerimizin ruhlarına ve toplantıya katılanların ölmüşlerinin ruhlarına armağan eden YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, dua öncesi yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Kıymetli kardeşlerim, değerli dostlar! İlk defa salonumuzu şereflendirmiş olan muhterem misafirlerimiz, hepinizi en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, dünya ve ahiret selametine erip, Cennet-i a’lâya giren ve Cemalullah’ı gören basîretli, bilinçli ve bahtiyar Müslümanlardan olmanızı diliyorum.
Bu toplantımızla Mevlâ-i Müte’âl Hazretleri lütfetti bir seneyi doldurup, ikinci senenin Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü toplantılarımıza girmiş olacağız. Allah bizi ömür boyu dua edenlerden eylesin. Yekdiğerimizin yanında, yakınında ve yardımında olması gereken duyarlı davranışlarını kardeşlerine karşı esirgemeyen samîmî dostlardan eylesin.
Elektrik kesilse de ortam karanlık olsa da okunan ayet-i kerîmenin nuru ile gönlümüzü ve kabrimizi nurlandırsın. Yıllar önceydi. Bir samîmî dostum ve ağabeyimin babası rahmetli hacı amca ile sohbet ederken, bir şey söylemişti bu karanlık onu hatırlattı bana.
Kabir karanlık gayet dar,
Birazcık geniş yapsalar ne var? Öyle diyor.
Hayatında karanlık yüzü görmeyenler, kabrin karanlığını bilemezler. Ömür boyu mezar ziyaretine gitmeyenler, oradaki mevtaları unuturlar. Bir gün kendilerinin de oraya girecekleri akıllarına gelmez. Oysa Efendimiz (s.a.v.): “Dünya lezzetlerini kıran ölümü çok anın.” buyurmuştur. Mezara gireceğimiz günü unutmamak için ölüler yurdunu çokça gidip görmemiz, ziyaret etmemiz lazım. Mezarın karanlığında aydınlık ortamı yakalayabilmemiz için Kur’ân’ın nurunu, ışığını yakalayıp, depolamamız lazım. Allah kabrimizi aydınlık eylesin.
Benim güzel kardeşlerim!
Her şey de bir hikmet vardır. Bir insan nimeti yitirmeden kadrini bilmezmiş. Elektrik açık olduğunda her yerin ışıklarını yakar, bu enerji bu milletin her bir bireyine lazımdır demeyiz. Olabildiğince israf ederiz. Böyle elektrik kesilip karanlıkta kaldığımızda da, benim gibi bir iki mumla iktifa edip, şükredersiniz. İşte nimeti ne zaman kaybeder, elimizden çıkarırsak, o zaman kıymetini biliriz ki, o vakitte kıymet bilmenin pek fazla değeri olmaz. Nimete nail olduğumuzda onu insan gibi kullanmayı bileceğiz. Onu bize veren Allah’ı unutmayacağız. ‘Ya Rabbî! Sen bizi yarattın, yaşattın, bizi kendi halimize bırakmadın. Sana şükürler olsun’ demesini bileceğiz. Hani bazıları çocuklarını dünyaya getir bırakıverir. Saldım çayıra Mevlam kayıra derler ya, Allah öyle demiyor. “Ben kullarımı yarattım, onlarla beraberim” diyor. “Siz her nerede olursanız olun, Allah sizinledir.” Evinizde olun, dağda bayırda olun, bizimledir. Ama biz O’nunla mıyız? İnşaallah öyleyiz. Onu düşünmek lazım.
Dün biz Vakfımızdan 45 arkadaşımızla birlikte Ilgaz Dağı’nın tepelerindeydik. Bugün buradayız. Bu ne nimettir, bu ne lütuftur. Zannediyorum arkadaşlarım, kardeşlerim, karın üzerinde gezip, dolaşıp, kayarken, Allah’ı anmayı unutmadılar. Her nerede olursak olalım, Allah’ı anacağız. Nimetlerine şükürle mukabelede bulunmayı aslâ ihmal etmeyeceğiz. Bu aciz kardeşiniz çocukluğunda henüz elektrik yok, fener de yok. Çoğunuz hatırlarsınız idare denilen ve gaz yağıyla yakılan ilkel bir aydınlatma cihazı vardı. O idareyi yakar, gece onunla ders çalışırdık. Şimdi evimizde, şehrimizde, ülkemizde Mevla’ya şükürler olsun, her yeri gündüz gibi aydınlatan ışıklar var. Mevla gündüz güneşle ışıtıyor, gece de ayla, o da yetmediğinde işte bugün kesilmiş olan elektrikle bizleri aydınlatıyor. Kur’ân’la da aydınlatsın inşallah. Kur’ân’ın nuruyla kabrimizi aydınlatsın niyaz ediyorum yüce Rabbimizden.
Hangi şartta, hangi zaman ve zeminde, nerede olursak olalım, lütfen Allah’ı unutmayalım. İnsanın müptela olacağı en büyük musibet ve felaket, Allah’ı unutmasıdır. Allah’ı unutana şeytan musallat olur. Allah’ı zikredenden de dünya ve şeytan uzaklaşır. Mukâşefetü’l Kulûb adlı kıymetli eserde okumuştum. Orada deniyor ki: “Mümin kullar Mevla’yı zikrederken dünya ve şeytan ikisi birden ondan uzaklaşıyorlar. Şeytan biraz daha tedirgin ki dünya ona diyor ki korkma, endişe etme. O topluluk zikir ortamından ayrılıp dağıldıklarında onları birer birer boyunlarından yakalar sana getiririm.” Zikir halindeki mümini yakalamak şöyle dursun, ona yaklaşma imkânına dahi sahip olamıyor. Şimdi size soruyorum: İçinizden kim dünyanın tuzağına düşmek ya da kim iblisin esiri olmak ister? Hiç kimse istemez. İstemiyorsak Allah’ı zikir hâlini sürekli sürdüreceğiz.
Zikir deyince, sadece Allah Allah demeyi kastetmiyorum. Bununla birlikte Allah’ın diğer isimlerini, bize verdiği nimetlerini, bizi yaratmasını, kuşatmasını, korumasını ve doğduğumuz günden öldüğümüz güne kadar yararlandığımız ne varsa, onları bize Allah’ın verdiğini hatırlayarak Allah’ı anmayı da kastediyorum. Bunun için namazımızda, Kur’ânımızda zaten zikir halindeyiz. Kur’ân’ı okurken Allah ile konuşuyor gibiyiz. Bu zikrin en güzellerindendir. Namaz da zikrin en güzellerindendir. Hatta Ankebût Suresi’nin 45. ayetine göre zikir namazdan da üstün, bütün ibadetlerin en büyüğüdür. Okuyum ayetin meailini size: “(Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.”
Allah’ı zikretmek, Kur’ân’ı okumaktan ve namaz kılmaktan daha büyüktür. Ayet-i kerîmenin bu cümlesini Abdullah İbni Abbas (r.a.) iki şekilde yorumluyor: 1- Allah’ın bizi anması, bizim O’nu anmanızdan daha büyüktür. Yani Biz Allah’ı anıyorsak Allah da bizi anıyor. Allah’ın bizi anması, Bizim O’nu anmamızdan çok daha büyüktür. 2- Müminin Allah’ı zikretmesinin ecri, diğer ibadet ve ta’âtların ecrinden daha büyüktür. Her iki yoruma göre de, Allah Teâlâ’yı anmamız bize neler sağlıyor? Gafil olmayıp ona dikkat etmemiz gerekir.
Tabiinden Sabit Bennani bir gün arkadaşlarıyla otururken diyor ki: “Ben Allah’ın beni ne zaman andığını bilirim.” Gördünüz mü güveni? Onu duyanlar tedirgin oluyorlar. Bu çok büyük bir söz. Bu sözü kim diyebilir? Kişi, Allah’ın kendini andığını nasıl bilir? Endişeye kapılıyorlar. Nasıl olur Sabit, Allah Teâlâ’nın seni andığını her anışında nasıl bilirsin? diyorlar. Sabit Bennani: “Ben Kur’ân’a dayanarak söylüyorum. Bana bunu Kur’ân söylüyor” diyor. Allah Teâlâ, Bakara Suresi’nin 152. ayetinde: “Siz Beni (ibadetle) anın ki, Ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin!” buyuruyor.
Ben ayet-i kerîmeye dayanarak Allah Teâlâ’yı her anışımda, O’nun da beni andığını anlıyorum. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın beni ne zaman andığını biliyorum. Bu ne saadettir. Allah dediğinde ‘buyur kulum’ diyor Mevla. Allah’ı anan ve Allah tarafından anılan insanlardan olmak için zikirden uzak durmamalıyız. Her halukarda yemek pişirirken, ütü ütülerken, temizlik yaparken, arabada ya da yaya giderken ve saire Allah’ı zikredelim, Allah da bizi ansın.
Bazıları uykusu gelmeyene ne tavsiye ediyorlar biliyor musunuz? Hani bazen yatağınızı garipsersiniz, akşam üzeri çayı, kahveyi çok içersiniz, uykunuz gelmediği zaman, nasıl uykunuz gelsin diye sorduğunuzda, koyun say, bir koyun, iki koyun, üç koyun, yüz tane koyun say. Ne kadar aptallık bu. Yüz koyun derseniz o sizi düşünce halinden alıp götürebilir. Ama siz Allah Allah diye diye uyursanız sabaha kadar Mevla’yı zikretmiş gibi olursunuz. Allah’ı anarak uykuya dalarsanız, bismillahirrahmanirrahîm diyerek uykudan kalkarsanız, uykuda geçirdiğiniz süre uzun veya kısa olsun, bu sureyi zikirle geçirmiş gibi olursunuz. Bu kaçırılacak fırsat mı? Kaçırılmamalıdır.
Ayetin devamında: “Bana şükredin; sakın Bana nankörlük etmeyin.” Ne kadar nankörüz. Bizde olmayan bir nimeti başkasında gördüğümüzde ne verdi ki bana deyiveriyoruz. Allah korusun. Ne vermedi ki? Ömür boyu Allah’ın bize verdiği nimetleri saymaya kalkışsak, sayamayız. Bakınız Ahzâb Suresi’nin 41 ve 42. ayetlerinde Mevlâ bu konuda bize nasıl bir talimat veriyor: “Ey iman edenler! Allah’ı çokça zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin.” Sabah-akşam deyimleri bütün vakitleri içine almaktadır. Dolayısıyla bir iki defa değil, her zaman Allah’ı zikretmemiz gerekir. Bir başka ayette: “Ananızı babanızı hatırladığınız gibi Allah’ı hatırlayın.” buyrulmaktadır. Seneler önce ölen anamızı, babamızı hatırlıyoruz. Bizi yaratıp yaşatan Rabbimizi yeteri kadar anmıyoruz. Allah unutanlardan eylemesin. Anamızı, babamızı, eşimizi, kardeşimizi hatırlamamız fevkalade güzel bir şey. Ama onların hepsinden önce Allah’ı anmamız gerekir. Müslüman Allah’ı her şeyden, herkesten çok anmalıdır ki, Allah katında o kadar değer görsün. O’ndan sonra kimi anacağız? Tabii ki, Resûlullah’ı, enbiyaullah’ı, ana-babayı, ecdadı, atalarımızı Âdem Aleyhisselam’a kadar kardeşlerimizi, eşlerimizi, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, komşularımızı, yakınlarımızı hep hayırla anacağız.
Bu hususta Vakfımızda başlatılan güzel bir gelenek bir yıldır yürütülüyor. Bakıyorum bazı kardeşlerimiz her toplantıda dua edilmesini istedikleri yakınlarının adlarını organizatör kardeşimize yazdırıyorlar. Kendileri gelmeseler dahi yazdıranlar var. Her ne kadar bugün dua isteğinin türü biraz farklı olsa da, hatta iş, eş ve sınava girecek öğrenciler için dua isteyenler de oldu. Bu da güzel. Burada okunan hatimlerle yapılan duaların sevabı, toplantıya katılanların tümünün ebediyete göçen yakınlarının ruhlarına gider. Bu topluluktan olmayıp da böyle geçerken uğradım, ilk defa geldim, buranın üyelerinden değilim ama geldim diyenler de bu topluluğa katılanlar gibi, aynı ilahî lutfa mazhar olmaktadırlar.
Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere, hiçbir kavim yoktur ki, onlar bir mekânda bir araya gelir zikreder, şükreder, ilim öğrenir, Kur’ân okur, birlik ve beraberlik ruhunu yaşama ve yaşatmaya çalışır, din-i mübini islamın gerektirdiklerini birbirine aktarır öğrenir, öğretir, bir mümine nasıl destek vermenin önemini yansıtmanın gayreti içinde olurlarsa, Allah’ın bir takım gezgin melekleri vardır. Onlar böyle bir topluluğu gördüklerinde hemen koşuşurlar ve onların etrafını sararlar. Arkadan gelenler, önce gelenler onların etrafını doldurduğu için üst üste o topluluğu sararlar göklere kadar. O topluluk dağıldığında da Mevlâ-i Müte’âl onlara der ki: ‘Benim kullarımı hangi halde bıraktınız? Siz onları bıraktığınızda hangi pozisyondaydılar? Ne yapıyorlardı?’ ‘Yâ Rabbî! Sana hamd-ü senâda daimdiler. Sana hamd ediyor, şükrediyor, ta’zimde bulunuyorlardı. Senin kulun olduklarını dile getiriyorlardı.’ derler. Allah Teâlâ: ‘Daha başka ne yapıyorlardı?’ der, melekler de: ‘Yâ Rabbî! Cehennemden Sana sığınıyor, Senin rahmetinin bolluğunu arzederek rahmetin ve mağfiretinle Cehennemden kurtulmalarını niyaz ediyorlardı.’ derler. Allah Teâlâ: ‘Onlar Cehennemi gördüler mi?’ der. Melekler: ‘Hayır, görmediler.’ derler. Allah Teâlâ: ‘Görseler ne yaparlardı?’ der, melekler de: ‘Daha dikkatli, daha gayretli olurlardı.’ derler. Allah Teâlâ: ‘Şahit olun ki, ben onların tümünü bağışladım.’ buyurur. Melekler: ‘Yâ Rabbî, onların içinde onlardan olmayanlar da vardı’ dediklerinde Allah Teâlâ: ‘Onlar öyle bir kavimdir ki, o zikir, fikir, şükür, ilim ortamında buluşup bir araya gelen o insanlar öyle topluluktur ki, onlara katılanlar onlara verilenlerden mahrum olmazlar.’ buyurur.
Ben niye diyorum size şu sayıları biraz arttırın diye. Hepinizi çok seviyoruz, hepinizi sık sık görmekten mutluluk duyuyoruz. Ne olur daha fazla yakınlarınızı getirseniz. Ben ona inanıyorum ki, böylesi bir toplantıda yakınlarınızdan biri bir defa bulunsa, vallahi ve billahi yüzde yüz dönüş yapmaya yöneleceklerdir. Siz onları bu yola kazandırmakla ne kazanacaksınız biliyor musunuz? “Allah Teâlâ’nın sizin aracılığınızla bir kişiyi doğru yola getirmesi sizin için kızıl deveye sahip olmanızdan daha hayırlıdır.” Kızıl deve nasıl bir deve biliyor musunuz? Bu hadîs-i şerîfin söylendiği dönemlerde Araplarda en değerli varlıktı kızıl deve. Ya da “dünya ve dünyadakilerden daha hayırlıdır.” Ben gençleri aramıza getirmenizi istirham ediyorum, rica ediyorum. Siz de kazanırsınız, biz de kazanırız. Size bir kırmızı deve verilsin ister misiniz? Ben deveye binemem ki demeyin kıymetli varlıktır. Dünya ve dünyadakilere sahip olmak istemez misiniz? İstersiniz. Öyleyse bu fırsatları fevt etmeyin. Fırsatı fevt eden, hayatı mevt eder. Fırsatı kaçıran yaşarken ölen demektir. Yaşarken ölenlerden olmamalıyız. Mevlâyı zikre devam etmeliyiz.
Kur’ân-ı Kerîm’i açıp okuduğunuzda göreceğiniz gibi, zikrullah ile ilgili bir çok ayet-i kerîmede ilahî uyarı ve emirler dikkatimize getirilmektedir. Kur’ân-ı dikkatle ve dirayetle okuyan kendini zikir ortamından alıkoyamaz. Lütfen biraz mealini de okuyun. Şurada Kur’ân Denizinden Damlalar dersini veriyor ve boğazımızı yırtıyoruz. İçinizde otuz senedir bu derse devam edenler var. Ama öğrencilerimiz arasında işlerinin çok olduğu bahanesiyle katılmayanlar da var. Çok bahane gösteren, çok faydayı kaçırır. Kaçırmamanızı tavsiye ediyorum.
Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîfinde: “Ben ve benden önceki bütün peygamberlerin söyledikleri en faziletli söz, ‘Lâ ilâhe illallahu. Vahdehû lâ şerike leh. Lehu’l mülkü velehu’l hamdu ve hüve alâ külli şey’in kadîr.’ Yani, Allah’tan başka ilah yoktur. O birdir, ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd de O’nadır. O her şeye kadirdir. Kim bunu yüz defa söylerse, on köleyi azat etme sevabına erer. Ona yüz hasene (iyilik) yazılır, yüz kötülüğü bağışlanır ve o gün şeytan ona yaklaşamaz.” Şeytanı sizden uzaklaştırmak için elinizde böyle bir zikir silahı varken niye kullanmıyor sunuz? Kullanın. Ben size duyurdum. Allah bana sorduğunda: ‘Yâ Rabbî! Ben bu insanlara söyledim.’ derim. Bu zikirleri yapıp dua ettiğimizde birbirimize dua edelim.
Efendimiz (s.a.v.) bizi Allah’a yaklaştırmak için o kadar cazip şeyler söylemiş ki, o kadar bizi seviyor ki. Allah O’na öğretti, O da bize öğretiyor. “İyi bir mecliste bulunmak, iki milyon kötü mecliste bulunmaya keffaret olur.” İsterseniz gelmeyin. Getirmeyin isterseniz de. Şu müjdeye bakın. Bu kaçırılacak bir fırsat mı? Hayat boyu ne kadar kötü ortamda bulunsanız da, iki milyon kadar tutar mı acaba? Allah sizleri ve bizleri böylesi salih meclislerden uzak eylemesin.
Allah’ı analım ki, Allah tarafından da anılalım. Ana-babamızı rahmetle, mağfiretle, hayırlı dua ile analım ki, bizden sonra gelen yavrularımız da bizi ansınlar. Allah unutan ve unutulanlardan eylemesin. Duamızı, niyazımızı kabul buyursun. Dua talep eden kardeşlerimizin ne tür istekleri varsa iş ve eş de dahil olmak üzere, başta Allah’ın rahmet ve mağfiretini, ardından ana babamızın cennette yer almasını, kabir hayatının kolay geçmesini, kabirlerinin Kur’ân nuru ile aydınlanmasını dileyeceğiz. Allah’a duadan geri durmayacağız.
Bir kudsî hadiste: “Kim Beni zikretmek kendini Benden istekte bulunmaktan alıkoyarsa, Ben ona benden isteyenlere verdiğimin en değerlisini veririm.” Yâ Rabbî, bizi zikreden kullarından eyle. Bizi Sana şükreden kullarından eyle. Bizler için yarattığın eserlerine bakıp, fikreden kullarından eyle. Ne kadar şükretsek azdır. Durmadan şükretsek de son şükrümüz de Allah’ın bize bir nimetidir. Onun için de bir şükür gerekir, yine borçluyuz. Biz Allah’ın dilediği kadar şükretmekten aciziz. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Yâ Rabbî! Senin kendini övdüğün gibi, ben Seni övmekten acizim.” buyurmuştur. Biz de Efendimiz (s.a.v.) gibi dua ediyoruz. Yâ Rabbî dualarımızı kabul eyle.
İlahî yâ Rabbe’l-âlemîn! Bizleri, elleriyle birlikte gönüllerini de Sana açan, her türlü hayırlı muradını Sana ileten, lutfunu ve ihsanını dileyen, nimetlerine nail olan, Sana yakin ve duası müstecap olan kullarından eyle.
Okuduğumuz hatm-i şerîflerle diğer süver-i şerîfeleri, civâr-ı Beytullah’da ve Efendimiz (s.a.v.)’in Ravzasında okunan gözü yaşlı, gönlü imanlı mümin kullarının okudukları hatm-i şerifler, salavât-ı şerîfeler, yaptıkları dualar, zikirler ve şükürlere dahil eyle yâ Rabbî. Onları ödüllendirdiğin gibi bizleri de ödüllendir yâ Rabbî. Kur’ânî birlikteliğimizi ömür boyu daim eyle. Bizi Kur’ân’dan, Kur’ân’ı bizden ırak eyleme yâ Rabbî. Efendimiz (s.a.v.)’in Kur’ân’a yaklaşımı gibi bizi Kur’ân’a yaklaştır. Kemâl-i edep ve hürmet ile anlayarak anlatmanın, yaşayarak yaşatmanın gayreti içinde eyle.
İlahî yâ Rabbe’l-âlemîn! Bizleri Kur’ân’ın sahip çıkacağı, şefaat edeceği kullarından eyle. Kur’ân herkesten bize yakin, varlık olsun diliyoruz. Dünyada da, kabirde de, ahirette de, cennette de Kur’ân’ın yakınlığını bizlerden esirgeme yâ Rabbî. Bizleri sevdiğin, sevdirdiğin ve sevindirdiğin kullarından eyle. Cennetine aldırdığın, rahmetine daldırdığın mutlu ve bahtiyar kullarından eyle yâ Rabbî. Okunan hatm-i şerifler ve diğer süver-i şerîfelerle, salâvât-ı şerîfeler ve kelime-i tevhidleri nezd-i uluhiyetinde ahsen-i kabul ile kabul buyur yâ Rabbî. Beher harfine sayamayacağımız kadar bol ecir ihsan eyle. Öncelikle Efendimiz (s.a.v.)’in mübarek ruh-u şerîflerine armağan eyliyoruz, ruh-u şerîflerini bu dileğimizden ve bu meclisimizden haberdâr eyle yâ Rabbî. Bizi dünyada ziyaretiyle, ahirette de şefatiyle şereflendir, Cennette civarında eyle yâ Rabbî. Bilumum enbiyâ-i izâm ve rusulî fihâmın da ruhlarına armağan eyliyoruz, ulaştır yâ Rabbî. Onların şefaatine erdir bizleri yâ Rabbî.
İlahî yâ Rabbe’l-âlemîn! Efendimiz (s.a.v.)’in zevcât-ı tâhirâtının, mübarek ashâb-ı kirâmının, ahfâdının, evlâdının, ulemânın, sülehânın, fukahânın, tâbi’înin, tebai tâbi’înin, bilumum müminîn ve müminâtın ruhlarına da armağan eyliyoruz, ulaştır yâ Rabbî.
İlahî yâ Rabbe’l-âlemîn! Az önce isimleri okunarak kendileri için rahmet, mağfiret ve hayırlı dua dileğinde bulunulması istenilen kardeşlerimizle, böyle bir dilek belirlemeyip ama gönüllerinde tüm yakınları için bu hatm-i şerîfin sevabının ulaşması niyazında bulunan kardeşlerimizin ebediyete irtihâl eden ana-babalarından, kardeşlerinden, eşlerinden, Hz. Âdem babamıza ulaşıncaya kadar atalarımızın tümünün ruhlarına armağan eyliyoruz, ulaştır yâ Rabbî. Bizden dünyaya gelen çocuklarımız, torunlarımız, torunlarımızın torunlarını da Kur’ân’ın hıfz-ü himayesinde eyle ömür boyu yâ Rabbî. Kur’ân’ı okuyan, anlayan, yaşayan, yoluna baş koyan inançlı ve bilinçli Müslümanlardan eyle yâ Rabbî.
İlahî yâ Rabbe’l-âlemîn! Üzerinde yaşadığımız bu cennet vatanı ve bizleri korumak için ruhlarını seve seve feda eden bilumum şehitlerimizin ruhlarına da armağan ediyoruz, ulaştır yâ Rabbî.
Yâ Rabbî! Çatısı altında bulunduğumuz bu mübarek müesseseyi kıyamete kadar Senin rızan doğrultusunda, muhtaç olan kardeşlerimize el uzatmada, ilim ve irfan talebiyle buraya gelen kardeşlerimize Kur’ân-ı Âzîmüşşânı öğretmede, sevdirmede, ilim ve irfan sahibi edindirmede muvaffak ve muzaffer eyle yâ Rabbî. Her türlü kötü girişimde bulunan ve bulunacak olanların kötülüklerinin şerrinden hıfz-ü himaye eyle yâ Rabbî. Devletimizi, milletimizi ve bizleri yöneten yöneticilerimizi düşmanlarımızın kötülüklerinden koru yâ Rabbî. Din ve vatan düşmanlarına karşı, milletimizi, memleketimizi ve yöneticilerimizi mansur ve muvaffak eyle yâ Rabbî.”
Bu kare kod ile haberi ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.