ANA OLMANIN ANLAM VE ÖNEMİ
Her ailenin üç önemli öğesi vardır. Anne, baba ve çocuk. Anne yuvanın yüreği, baba evin direği, çocuk da ailenin bileğidir. Hanede huzur ve mutluluğun teminatı niteliğinde olan bu üç önemli unsurun yekdiğerinin yanında ve yardımında olması büyük önem arzeder. Dolayısıyla yüreği sıkılmaktan, direği yıkılmaktan, bilediği de bükülmekten korumak gerekir. Aksi takdirde hayatta huzursuzluklarla sıkıntı ve çöküntüler birbirini izler. Aile ve toplumu böylesi olumsuzluklardan korumayı hedefleyen yüce dinimiz, insanî ilişkilerde sevgi ve saygının esas alınmasını öngörmüştür. Bilhassa büyüklere hürmeti, küçüklere de merhameti tavsiye etmiştir. Bu çerçevede ana-babaya iyilik ve itaatı, çocuklara da sevgi ve şefkati emretmiştir. Ebeveyne ihsanın, insanî bir görev ve islamî bir vecibe olduğunu defalarca vurgulayan kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in İsra Suresi’nin 23-24. ayetlerinde çocukların ana-babalarına karşı davranışlarını dizayn etmede uymaları gereken hususlar şöyle beyan buyurulmuştur:
“Rabbin sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine “öf” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. Onları esirgeyerek alçak gönüllükle üzerlerine kanat ger ve: ‘Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!’ diyerek dua et.”
Ebeveynin evlat üzerindeki hukuku ile onlara gösterilmesi gereken hürmet ve muhabbeti müteaddid hadîs-i şerîfinde dilegetiren sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de bir hadîs-i şerîfinde: “Allah’ın rızası, ana-babanın rızasındadır.” buyurmuştur.
Bunlar ve benzeri ayet ve hadislerde dikkatimize getirilen dinî direktiflerle islamî ilkelerden esinlenen YOYAV, yıllardır anneler günü dolayısıyla düzenlediği kutlama programlarından birini de 8 Mayıs 2011 Pazar günü sergiledi.
Çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirilen “Ana Olmanın Anlam ve Önemi” konulu kutlama programına Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Halkın Sesi Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ve ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan birer kutlama ve başarı mesajı gönderdiler. Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Ana olmanın anlam ve önemi konulu kutlama programına nazik davetiniz için teşekkür ediyorum.
Bizleri doğuran, son nefeslerine kadar her türlü sorumluluğumuzu üstlenen, iyi ve kötü günümüzde yanımızda olan, bizleri canından bir parça olarak gören annelerimizin hakkını asla ödeyemeyiz. Anneler sadece evlatlarını doğurmakla kalmazlar aynı zamanda bir toplumu doğrururlar. Bir toplumu inşa ederler. Bizi millet yapan, bizi birbirimize kenetleyen değerlerin yaşatılmasında kültürümüzün, geleneklerimizin devam ettirilmesinde en büyük pay annelerimize aittir. Geleceğe umutla bakan çalışkan, idealist bir neslin yetişmesine en büyük katkıyı değerli annelerimiz yapmaktadır. Dünyanın neresinde olursa olsun, hangi sosyal statüde yaşarsa yaşasın tüm anneler, yüreklerinde taşıdıkları merhamet, iyilik, güzellik, sabır, adalet ve eşitlik gibi erdemlerle hayatlarımıza ışık tutmaktadır. Dramlardan en çok canı yananlar da annelerdir. Bu şuurla yola çıkan bizler, annelerin daha mutlu, daha güler yüzlü olduğu bir Türkiye’yi inşa etmek için canla başla çalıştık. Ülkemizdeki şiddete son verecek girişimlerde bulunduk. Zira bir ülkenin gerçekten mutlu olabilmesinin yolu annelerin yüreklerini kazanmaktan, annelerin yüzünü güldürmekten geçer.
Annelerinin yürekleri huzurla dolu olan bir ülke, dünyanın en müreffeh ülkesidir. O yüzden annelerimizi mutlu etmek, annelerimizin yüreklerini sevgiyle doyurmak, nefes aldığımız her gün annelerimizin merhametine, şefkatine ve ilgisine layık olmaya çalışmak hepimizin görevi olmalıdır. Bu özel günlerinde cennetle müjdelenen annelerimizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, sadece anne olan değil, yüreği annelik hisleriyle dolu olan tüm kadınların anneler gününü kutluyorum.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan”
Başbakanın bu mesajının okunmasından sonra okunan aşr-ı şerif ve hatim duasını takiben kürsüye gelen YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmasında şunları söyledi:
“Saygıdeğer anneler, kıymetli konuklar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Yurdumuzda ve dünyamızda coşkuyla kutlanan anneler günü dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine anlamlı ve önemli bir toplantıda siz muhterem misafirlerimizle biraraya gelmenin haz ve huzuru içinde güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, Allah’ın rızasını ana-babanın rızasında görüp, gerçek mutluluğu onları memnun ederek yaşayan ve ömür boyu ebeveyninin emir ve hizmetinde olmanın gayreti içinde hayır dualarını almaya çalışan duyarlı ve dirayetli insanlardan olmamızı diliyorum.
Tüm annelerin bu anlamlı gününü en içten ve en hâlisâne duygularımla kutlayarak sözlerime başlarken, başta beşeriyetin annesi Hz. Havva validemiz olmak üzere, ebediyete göçen annelere Allah’tan rahmet ve mağfiret, hayatta olanlara da sağlık ve saadet niyaz ediyorum.
Karşılıksız sevgi ve sonsuz özverinin simgesi olan anneler, dünyadaki hiçbir değerle karşılaştırılmayacak ve yerleri hiç bir zaman doldurulamayacak olan kutsal varlıklardır. Bizi millet yapan değerlerin her birimizde hayat bulmasında ve yaşatılmasında en çok annelerin payı vardır. Tarih boyunca milletine yol gösteren önderlerin, kahramanların yetişmesinde de bilge anneler çok ayrı bir yere sahiptirler. Annelerimiz hoşgörünün, merhametin ve saf bilginin tükenmez kaynağıdırlar. Annelik başka hiçbir duyguyla karşılaştırılamayacak kadar yüce ve karşılık beklemeden verilen tek sevgidir. Dolayısıyla anne karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Yağlı bile olsa tiksinmeden saçını okşayan, kucağına yatıran, öpüp koklayan tek varlıktır.
Göbek bağı kopsa da yürek bağı aslâ kopmayan, sevgi dolu fedâkâr insandır.
Yavrularını yol tarafından değil kaldırım tarafından yürütendir.
Dünyanın en güzel kucağına sahip olan ve en güzel kokan hârikulâde bir varlıktır.
Olmadık yerlerde "İyi ki doğurmuşum yavrum seni!" diyen ve evlatlarını ayırmayan, aynı zamanda birbirinden koruyan güç abidesidir.
Oğlunun damat - kızının gelin olduğunu görünce, çocuğu mezun olunca, çocuğu hasta olunca, çocuğu askere gidince, velhâsıl buna benzer bir sürü şeye ağlayabilen, ağlamaya meyilli bir yapısı olan duygu pınarıdır.
Uzakta dursa da yakın hissedilen, canı hep istenen, aslâ vazgeçilmeyen, dizinin dibinde olmak istenen, evlatların varlığını varlığına armağan edebileceği varlıktır!
Annelik hamilelik ile başlasa da aslında doğumla birlikte bu rol resmîlik kazanır. Daha önce anne-babasının biricik kızı, eşinin sevdiği kadınken şimdi bunlara ek olarak ve belki daha öncelikli olarak annedir. Koruyup kollayacağı, besleyip büyüteceği, sevip öğreteceği bir bebeğin annesidir. Hamilelik süresince fiziksel olarak bir bütün olduğu bebeği ile bundan sonra duygusal bir bağ kuracak, bebeği ağladığında neye ihtiyacı olduğunu ilk o anlayacak, özveri, sağduyu ve sabırla hemen hemen tüm ihtiyaçlarını o karşılayacaktır.
Anne olmak birçok zorluğu beraberinde getirse de hayatı zenginleştiren bir deneyimdir. Annelik yapmak-yapabilmek için doğuştan getirdiğimiz kişilik özellikleri önemli olsa da çevremizden öğrendiğimiz bilgiler de bizi destekler. Ama yine de annelik öğrenilen bilgilerden (bebeğin altını nasıl değiştirileceği gibi) çok hissedilen duygular (bebek ağladığında neye ihtiyacı olduğunu anlayabilmek gibi) ile ilgilidir.
Birçok anne daha önce bebek bakımı ile ilgili çok fazla bilgileri olmamasına rağmen, bebeklerini kucaklarına aldıkları ilk andan itibaren aralarında kurulan güçlü bir bağ sayesinde onun ihtiyaçlarını herkesten daha iyi anlayabilir.
Anne olmak sabırlı davranmayı, kriz durumlarında sâkin kalıp sorunu çözebilmeyi (hiç bitmeyecekmiş gibi duran ağlamaların ne anlama geldiğini anlamak), empati kurmayı, özverili olmayı (az uyku ile çok iş yapabilmek), bebeğin tüm ihtiyaçlarını anlayarak (beslenme, sevgi öncelikli olarak) bunları karşılamayı gerektiriyor.
Tüm bunlar tabi ki bir anda gerçekleşmiyor, ama eninde sonunda anneler bunları başarabiliyorlar.
Anneliğin birçok farklı yönü olmasına rağmen en etkileyici tarafı sizin bir parçanız olarak hayata başlayan daha sonra tüm ihtiyaçlarının karşılanması için size muhtaç olan bir bireyi her yönü ile hayata hazırlamak ve sonunda bağımsız bir birey olarak kendi hayatını kurmasına yardımcı olacak tüm becerileri (özgüven, sevgi, hayat ile ilgili tüm değerler vb.) ona kazandırarak onu yetiştirebilmek.
Anne olmak başta fiziksel ve duygusal olarak oldukça yorucu ve yıpratıcı bir süreç olarak başlasa da acemilik dönemini atlattıktan sonra hayatı zenginleştiren, bebeği büyütürken aslında anneyi de geliştiren bir deneyimdir. Birçok anne bebeklerini büyütürken aslında kendilerini de yetiştirirler. Hayat ile ilgili değerleri, öncelikleri farklılaşabilir. Bir bebeği büyütmenin sorumluluğu ve keyfi hayata bakış açısını değiştirebilir.
Bir bebeğe hayat vermek ve onu büyütürken attığı her adımda yanında - arkasında olmak, ilk başlarda onun her ihtiyacını karşılamak daha sonraki yıllarda da kendi ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için gerekli becerileri öğretmek, kaç yaşına gelirse gelsin onu her zaman ilk günkü gibi karşılıksız ve koşulsuz olarak sevmek anne olmanın anlamı ve güzelliği bunlarla belki özetlenebilir.
Bir birey yetiştirmek, ona iyiyi - doğruyu öğretmek, kendi kişiliğini ortaya koymasına fırsat vermek ama aynı zamanda kural ve sorumlulukları kazandırmak, hata yapmasına zaman zaman izin vermek ama büyük tehlikelere karşı onu korumak, ne hissettiğini o anlatmadan anlamak ama kendini anlatması için onu dinlemek, ihtiyaç duyduğunda onu desteklemek ama kendi ayakları üzerinde durmayı öğretmek, bu benim çocuğum, onu ben yetiştirdim diye gurur duymak ama onun bağımsız bir birey olduğunu kabul edebilmek anneliğin en keyifli ve zor yanlarıdır aslında.
İlk "anne" kelimesini duymak, korktuğunda, üzüldüğünde sizin kollarınızda rahatlamak, ilk anneler günü hediyesini almak ve sonraki her anneler gününü paylaşmak, onun için her şeyi yapabilirmişsiniz duygusunu hissetmek, onun size olan sonsuz güvenini fark etmek tüm bunlar sadece annelerin yaşayabileceği mutluluklardır.
Yaratılan her şeyin birbiriyle irtibatı vardır. Fakat anneyle evladın irtibatı gibi başka bir irtibat düşünülemez.
Güneş her canlının üzerine doğar. Bir insan güneşe küsüp perdeleri çekçe, güneş yıllarca onu bekler; ne zaman perdeyi açsa güneşi hazır bulacak, aynı şekilde anne şefkati de böyledir.
İnsan olsun, hayvan olsun bütün anneler yavrusuna bakıyor. Hiçbir yılan yavrusunu zehirlememiştir. Hiçbir aslan yavrusunu parçalayıp yememiştir. Hiçbir fil yavrusunu çiğnememiştir. Rahman ve Rahim olan Rabbimiz annelere öyle bir şefkat vermiş ki yavrularına bakmaktan zevk alırlar.
Çocuk, annenin organik bir parçasıdır. Çünkü rahimdeki çocuk ağzından değil, göbeğinden beslenir. Göbek, annenin kan sistemine bağlı. Yani annenin kan dolaşımı çocuğun da vücudunda dolaştıktan sonra vazifesini bitirir. Anneyle çocuk, bir kişidir. “İki can” derler ama tek insanda iki can... Yavrusuna bakan anne, aslında kendisinin bir parçasına bakıyor. Bir gövdeden ne kadar dal çıkarca çıksın, o dalların hepsi aynı ağaca bağlıdır. Bir dal kesilse, ağacın dalı kesilmiş olur.
Anne aynı zamanda sabır küpüdür. Onların sabrı buzdağlarını bile eritir. Nasıl anlatalım anneyi? O büyük bir âlemdir, biz çekirdeğiz. O başı karlı bir dağdır, biz o dağdan akan bir suyuz. Meyve, ağacı nasıl anlatsın? Dereler dönüp dağa nasıl baksın? Çocuk bir damladır, ana denizdir. Damla, denizi ne kadar anlatabilir?
Annelik, bir kadının en güzel ziyneti ve adeta başında taşıdığı nurdan bir taçtır. Anne bir şefkat kahramanıdır. Analar, Allah’ın ahlâkıyla bezenmiş varlıklar olduklarından istemeden verir, yaptıklarından ötürü yavrularından karşılık beklemez ve Allah’ın kullarını düşündüğü gibi yavrularının üzerine titrer, onlarla sevinir ve onların başlarına gelen dertlerle iki büklüm olurlar.
Hayatını şefkat ve fedakârlık dantelâsı üzerinde ören bu yüce varlığa Allah Teâlâ Kur’ân’da çok müstesna bir yer ayırmış ve kendisine ortak koşulmasını yasakladıktan sonra anne-babaya saygı ve hürmette kusur edilmemesi emrini vermiştir. Annesini razı edenin Allah’ı da razı etmiş olması kuvvetle muhtemeldir.
Zira Peygamberimiz (S.A.V.) cennete ulaşmak isteyenlere yol gösterirken bir defasında “Cennet annelerin ayakları altındadır” demiş, bir başka seferinde babayı cennetin orta kapısı olarak nitelemiş ve çocukların o kapıyı iyi kullanıp cennet ülkesine kavuşmalarını önemle tavsiye etmiştir.
Annelerimiz Allah’ın bizlere emanet ettiği en değerli varlıklardır. Onların bizi küçüklüğümüzde yüksünmeden beslemeleri ve ihtiyaçlarımızı gidermelerine mukabil biz de onlara hayırla mukabele etmeli, gönüllerini hoş kılmalı ve hayır dualarını almayı başarmalıyız. Zira annelerin duaları makbuldür. Bize ettikleri samîmî dualar Allah huzurunda güveneceğimiz en önemli referanslardan olacaktır. Kucağımıza bırakılmış böylesine değerli bir hazineyi zayi etmemeli ve bu sermayeyi iyi kullanabilmeliyiz.
Bir gün Ebül Hasan-ı Harkânî Hazretlerinden nasihat istediler. Cevap olarak: “Allah’ın kullarına yardım edin. Anne babanız muhtaçsa onlara hizmet edin ki, bu büyük devlettir” buyurdu. Ve şunu anlattı:
İki kardeş bir evde yaşıyorlardı. Hizmete muhtaç bir de anneleri vardı. Biri annesinin hizmetlerini yapıyor, öteki bir köşeye çekilip Rabbini zikrediyordu. Bu her gece böyle devam ediyordu. Bir gece, zikirle meşgul olan kardeş rüyasında bir nidâ işitti. Şöyle ki: “En filan! Kardeşini bağışladık. Seni de onun hatırı için affettik!” diyordu. Çok şaşırdı. “Nasıl olur, ibâbet eden benim ama ben kardeşimin hatırı için affediliyorum. Hikmeti nedir acaba?” diye düşündü. O böyle düşünürken: “Ey filan! Allah Teâlâ’nın senin ibadetine ihtiyacı yok. Ama anneniz muhtaç. Ona yapılan hizmet, Allah indinde daha kıymetlidir” denildi.
Bir gün Hz. Musa Allah Teâlâ ile münâcât ederken Hak Teâlâ'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını istiyor. Hak Teâlâ şöyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz Musa genci bulmak için oraya geldiğinde onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa onu çaktırmadan takip etmeye başlar ki hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmiş olsun. Akşama kadar bekler; fakat onun için önemli olan ve böyle bir makama onu layık kılacak bir ameli göremez. Akşam olunca genç, iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde Hz Musa kendini tanıtmadan adamdan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz Musa bu vesîleyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç Hz. Musa'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını, daha sonra evde bulunan ve eli ayağı felç olan ihtiyar bir kadının yanına gelerek büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (a.s) o gece sabaha kadar gencin normal dînî vazifeleri dışında fevkalade bir amel, ibadet, münâcât falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gökyüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç şu cevabı verir: "Bu benim annem" der. Ben ona yemek verdiğim zaman hakkımda şöyle dua ediyor: "Allah'ım! Bu hizmetlerin karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip, Hak Teâlâ'yla yaptığı münâcâtı kendisine anlatır."
Şefkat ve merhamet, en güzel bir şekilde anaların gönlünde yerini bulur. İnsandaki analık husûsiyeti, hiçbir mahlûkûn analık mefhûmuyla mukâyese edilemeyecek derecede üstündür. Çünkü insan yavrusunun yalnız fizikî varlığına değil, aynı zamanda rûhuna sunulacak ilk gıdâ da, anada tezâhür eder. O ana ki, kâinâtın Rabb'ine en yakın olmak istî’dâdıyla mücehhez olan insanı doğurmaktadır. Peygamberlerden en âciz ferdlere kadar beşer olan her varlık, hem fizikî, hem de mânevî olarak ilk gıdâsını anadan alır. Analar, yaratıcının ilâhî merhametinden en fazla nasîb almış varlıklardır.
Ancak analık mefhûmu, tek başına numarasız bir gözlük gibidir. Bir akrep bile yavrularını sırtında taşırken, doğurduğu çocuğunu herhangi bir sâikle götürüp yol kenarına bırakan, vicdânını yitirmiş ana da anadır; buna mukâbil sakat doğmuş bir evlâdını yaşadığı müddetçe şefkat ve merhametiyle kuşatıp üzerine titreyerek koruyan ana da anadır! Onun için hanımların saâdet saltanatı, fazîletli birer anne olmaları ile başlamaktadır. Bilhassa: "Cennet annelerin ayakları altındadır!.." hadîs-i şerîfi, sâliha anneler hakkında en yüksek bir şehâdet-i Muhammediyye'dir.
Anne, ilâhî kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır. Anneler, Rabb'in Rahmân ve Rahîm isimlerinin dünyadaki müstesnâ ve mûtenâ bir tecellîgâhıdır.
Yüce Rabbimiz'den annelerimiz hakkında görevlerimizi en iyi şekilde yerine getirmeyi ve bacılarımıza Hz. Fatıma'yı örnek alan anneler olmayı nasip buyurmasını diliyoruz.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen şair Faruk Oray da bugün için özel olarak yazdığı, aşağıdaki “Anne Sevgisi” başlıklı şiirini okuyarak annelere duygulu dakikalar yaşattı.
Anne Sevgisi
Kullandığım her sözcük ayrı mana taşıyor,
Yalnız bir tane var ki anıldıkça yaşıyor.
Emsalsiz bir sevgi bu kutsal bir anlamı var,
Uzanıyor doğuştan ebediyete kadar.
Söyleyeyim bu kutsal kelimenin adı ne?
Fedakârlık timsali, sevgi misali: ANNE!
Sevgi öyle bir şey ki gönüllerde başlıyor,
Yalnız “anne sevgisi” her sevgiyi aşıyor.
Çok sıcaktır yavrusuna annesinin sevgisi,
Evladına hayat verir o annenin öpmesi.
Ben aldığım bu tadla yılları aşıyorum,
Annemin sevgisini bugün de yaşıyorum.
Anne olmak kadını kutsal bir varlık yapar,
Onların kalbi artık doğan yavruyla çarpar.
Rüyalarımda seni göre göre yaşlandım,
Kavuşacağız bir gün, anne sana yaklaştım.
Program annelere sunulan çiçeklerle çeşitli hediyeler ve dondurma ikramıyla noktalandı.