Anadolu, Ana Dolu
İnsanın doğup dünyaya gelmesinde ve beslenip büyümesinde annenin büyük rolü vardır. Allah Teâlâ, anneyi evladını dünyaya getirme imkânı ile donatmıştır. Anne, insan üreten insandır. Allah yaratır, anne üretir. Herkes iş üretebilir, fikir üretebilir, eser üretebilir ama çocuk üretemez. Ancak anne, Allah’ın inayeti ile çocuğunu üretir. Tabii ki, çocuğun dünyaya gelmesinde babanın da önemli rolü vardır ama cenînin ana rahminde gelişmesinde ve doğup dünyaya gelmesinde annenin rolü babanınki ile kıyaslanamayacak kadar büyüktür.
İnsanı yaratan ve yaşatan Allah Teâlâ, doğurup dünyaya getiren anne, besleyip büyüten baba, iman ve islama davet eden de Hz. Peygamber (S.A.V.)’dir. Dolayısıyla her insan Allah’a ibadet, Peygamber’e itaat ve ebeveyne ihsan ile yükümlüdür.
Dinimiz, anne ve babaya itaatin üzerinde durmakla birlikte, anneye özel bir önem atfetmektedir. Zira annelerin çocukları üzerinde herkesten fazla emeği bulunmakta, yavruları üzerinde en derin şefkat ve merhamet hissini anneler taşımaktadır. İnsanlar içinde iyilik etmeye en layık olan kişi sorulduğunda Hz. Peygamber (S.A.V.)’in üç defa anneyi, dördüncüsünde ise babayı zikretmesi bunun bir göstergesidir. Lokman Suresi’nde de annelerin ayrıcalığı şöyle ifade edilmektedir: “Biz insana, annesine babasına iyi davranmasını emrettik. Annesi onu her gün biraz daha güçsüz düşerek karnında taşımıştır. Onun sütten kesilmesi de iki yıl kadar sürer.”
Ayette de işaret edildiği üzere, anneler yavrularını dünyaya getirmeden önce türlü zorluklara katlandıkları gibi, dünyaya getirdikten sonra da onları şefkatle beslemişler, büyütmüşlerdir. Onları bu emeklerine karşılık olarak annelerimize iyi davranmak hem dinî, hem de insanî görevimizdir.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran YOYAV, yıllardır yürüte geldiği kültürel etkinliklerde annelerin ailedeki yerleri ile evlat üzerindeki haklarını detaylı bir şekilde dile getirmenin yanında, anneler günü dolayısıyla düzenlediği programlarda, annelerle ilgili önemli bilgiler vererek çocuklarla torunların, anneleri ile ninelerine saygıda kusur etmemelerini tavsiye ve telkin etmektedir.
10 Mayıs 2015 Pazar günü ülke genelinde coşku ile kutlanan anneler günü dolayısıyla düzenlediği “Anadolu, Ana Dolu” konulu kutlama programında da annelere gösterilmesi gereken sevgi ve saygı hisleri ile sunulması icap eden hizmet ve hürmet hakkında detaylı açıklamalarda bulundu.
Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayıp Figen Çalışkan’ın sunumuyla devam eden programda annelere sevgi ve saygı hislerini dile getiren dört konuşma yapıldı. İlk konuşmayı yapan YOYAV Kurs Öğretmenlerinden Fatma Yılmaz duygu ve düşüncelerini şu cümlelerle ifade etti:
“Saygıdeğer hocalarım, değerli misafirlerimiz, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Annelerimiz hiç izne ayrılmadan, emekli olmadan çalışan varlıklarımızdır. Hep vermenin ve içtenlikle sevmenin sembolüdürler. Başımızı dizlerine dayadığımız, dualarıyla ayakta durduğumuz, haklarını asla ödeyemeyeceğimiz meleklerimizdir. Bu duygu ve düşüncelerle anneler gününüzü kutluyor, her günlerinin özel gün tadında geçmesini temenni ediyorum. Hayatta olmayan annelerimize de yüce Allah’tan rahmet niyaz ediyorum.
İnsan, elindeki kıymetlerin, servetlerin değerini bazen bilemiyor. Ancak onu kaybedince anlıyor. Ama kaybedilen insansa, anaysa onu yerine koyamıyor. Hele bu dünyadan ebedî âleme göçüp gitmişse, işte o anda evlat yüreği, dayanamaz ana ayrılığına…”
Fatma Yılmaz bu kısa konuşmasından sonra “Sol Yanım Acıyor Anne” başlıklı şiiri okudu.
Fatma Yılmaz’dan sonra kürsüye gelen Prof. Dr. Hanım Halilova da yaptığı selamlama konuşmasında şunları söyledi:
“Bugün çok güzel bir gün. Hepimizin anneler günü kutlu olsun. Sayın Dr. İbrahim Ateş’e çok teşekkür ediyorum. Hiç kıramam onu. Bugün çocuklar, torunlar bana gelecekti. Dedim ben YOYAV’a gideceğim o güzel yüzleri görmek için. O kadar temiz kalbiniz var ki, ben bugünlerde Ermeni meselesinden dolayı memleketi dolaşıyorum.. Biliyorsunuz hiçbir Türk soykı
rım yapmaz. Çünkü bizim annelerimiz çocuklarını öyle yetiştirmiyor. Bizim annelerimiz evlatlarını sevgi ile büyütmüşler. Bizim insanlarımızda kötü duygu yoktur. Bana göre o bir yalandır. Bizi, özellikle Türkiyemizi bölmek, parçalamak için bunları yaptılar. Yine de başaramayacaklardır. Büyük devletlerin desteği ile bunlar yapılıyor. Biliyorsunuz ben Azerbaycan’da Kadın Tabur Komutanıydım. Elçibey ile birlikte Sovyetlere karşı bir mücadele verdim. O zaman bana devlet bakanlığı teklif etti. Ama ben reddederek kadın taburu kurdum. Sizin gibi güzel kadınlarımızla birlikte mücadele verdik. Onlar suçludur ama güçlüdür. Niye? Ermenilerle değil Ruslarla savaştık. Ruslar çekilsin biz o kadınlarla gidip o toprakları almazsam ben şerefsizim. Bizim annelerimiz bizi vatan sevgisi, millet sevgisi, bayrak sevgisi ile büyütmüşlerdir. Bu çok önemlidir. Benim başka milletlere de saygım var. Ama doğduğum toprakları öz milletimi seviyorum. Onun için boşuna demiyorlar “Ana vatan”. Vatan için ölüme gideriz. Evlatlarımızı da öyle büyütüyoruz. Peygamberimizin çok güzel bir sözü var: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” Çok güzel bir söz.
Dede Korkut’ta da çok güzel bir söz var: “Ana hakkı Tanrı hakkı” Çok enteresandır bu.
Hepinize çok teşekkür ediyor, anneler gününüzü kutluyorum. Sağolun var olun.”
Prof. Dr. Hanım Halilova yaptığı bu kısa konuşmanın ardından yeni çıkan “Kahraman Türk Kadını” adlı kitabını YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’e armağan etti.
Programda üçüncü konuşmayı yapan YOYAV Kurs Öğretmenlerinden Gültekin Alkan da, annelerin günlerini kutladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Sayın başkanım, sevgili YOYAV’lılar, elleri öpülesi çok değerli anneler, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, tüm annelerimizin anneler gününü kutluyor, hayatta olmayan annelerimize de yüce Allah’tan rahmet diliyorum.
Bugün anneler günü. Hani o canımız yandığı zaman “Yandım Anne” diye haykırdığımız, hani o geceleri yattığımız zaman gelip yorganı üstümüze koyan ve odadan çıkarken bile dönüp evladına bakan, hani o duygu seli konumlarında hep evladını düşünen ve aklından çıkarmayan, cennet ayağının altında olan annelerimizin günü bugün.
Dünyanın en kutsal varlıklarıdır anneler. En duygusal, en vefalı, en çok değeri bilinen ve haklarının ödenmesi imkânsız olan, baş tacımızdır. Ailenin temel direği olan anneler, evladının yetişmesi uğrunda kendi hayatını, gençliğini, güzelliğini güç ve kuvvetini harcamıştır. Onu nice zorluklarla dünyaya getirmiş ve bağrına basarak, geceleri yavrusunun uyuması için kendi istirahatını seve seve feda etmiş, çocuğunun ağladığında, kalbinin en derin yerinde acılar hissederek kıvranmış, onu mutlu gördüğünde en büyük saadeti tatmıştır. Çünkü anaların çocuklarına sevgileri karşılıksızdır. Gerçek sevgi ve merhameti görmek isteyenler annelerimize bakmalıdırlar. Onların her bakışında sevginin ayrı bir yanı keşfedilir.
Hayatta en değerli varlığımız annelerimiz için ne yapılsa azdır. Onlar her şeyin en güzeline layıktırlar.”
Gültekin Alkan yaptığı bu veciz konuşmadan sonra okuduğu bir anne-evlat hikayesi ve “Anam” başlıklı şiirle programa renk kattı.
Toplantıya katılan annelerle onları yalnız bırakmayan babaları sevgi ve saygı ile selamlayarak günlerini kutlayan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş yaptığı konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer anneler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Yurdumuzda ve dünyamızda coşku ile kutlanan anneler günü dolayısıyla düzenlediğimiz bu güzel toplantıya teşrif ederek sevinç ve saadetimizi paylaşan siz kıymetli konuklarımızı en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, anneler gününde annelerimize gösterdiğimiz ilgi, ihtimam, sevgi, saygı ve samîmî yakınlığı hayat boyu yılın her gününde göstermemiz temennisi ile sözlerime başlarken, anneler gününüzü gönülden kutluyor, sağlık ve saadette daim olmanızı diliyorum.
Bilindiği üzere her yıl Mayıs ayının ikinci Pazar günü, başka ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de anneler günü olarak kutlanmaktadır. Anneler fedakârlığın, cömertliğin, karşılık beklemeden vermenin ve sevginin sembolüdür. Yüce dinimiz, anneye ve anne sevgisine özel bir yer vermiş, mutluluğun en üst noktası olan cenneti, annelerin ayakları altına sermiştir. Vaktinde kılınan namazdan sonra en sevimli işin, anne-babaya iyilik yapmak olduğunu, Allah’ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın yollarından birinin, anne sevgisinden ve anneye hizmet edip gönlünü hoş tutmaktan geçtiğini bildirmiştir. Bu konuda Kur’ân-ı Kerîm’in İsra Suresi’nin 23-24. ayetlerinde şöyle buyurulmaktadır: “Rabbin, kendisinden başkasına asla ibadet etmemenizi, ana-babaya iyi davranmanızı kesin olarak emretti. Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve deki: Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara acı.”
Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadislerinde: “Allah’ın rızası, ana-babanın rızasında; Allah’ın gazabı da ana-babanın gazabındadır.” buyurulmuştur.
Anne-babaya görevlerimizi sadece bir gün için değil, senenin bütün günlerinde yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Onlara iyilik ve ihsanda bulunmak, söz ve tavırlarımızla onları rencide etmemek, bıkkınlık ifade edecek hareketlerden kaçınmak, yüzlerine sert ve öfkeli bakmamak, İslâm’a ters düşmeyen isteklerini yerine getirmek, kısacası onları hoşnut edip memnun etmek dinimizin bizden istedikleri görevler cümlesindendir.
Çocukların dünyaya gelişine vesîle olan anne-baba, insanın çocukluk devresinde, muhtaç olduğu bir zamanda en büyük hâmidirler. Çocukları için her çileye katlanırlar, her zorluğa göğüs gererler. Karşılığında hiçbir şey beklemeden hizmet ederler. Böylesine feragat ve fedakârlık timsali anne ile babanın insan üzerindeki hakları büyüktür.
Ailenin ilk temeli anne ile babadır. Cenab-ı Hak, kendisine şirk koşulmasını istemediği gibi anne-babaya karşı itaatsizliği de istemediğinden onlara ihsanı emir buyurmuştur.
Dolayısıyla anne ve babaya karşı sözle ve hareketle kalpleri kırılıp incitilmemeli, güler yüzlü olunmalı, daima hizmet ve yardımlarına koşulmalı, hoşnutlukları kazanılmalıdır. Anne-babaya şefkatli, saygılı, alçak gönüllü, edepli ve terbiyeli davranılmalı, hayatta bulundukları sürece hayır duaları alınmaya çalışılmalıdır.
Biz evlatlara düşen vazife onları daima saygı ile anmak, her türlü ihtiyaçlarını tevazu ile karşılamaya çalışmaktır. Hayırlı evlatlar yalnız hayattayken değil, vefatlarından sonra da anne ve babalarına hürmeti unutmayanlardır.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in annelere ihsan, itaat ve ihtiramı emreden müteaddid hadîs-i şerîfleri vardır. Bunların başında: “Cennet annelerin ayakları altındadır.” mealindeki hadîs-i şerîfi gelir. Arapçası da Türkçesi de dört kelimeden oluşan bu hadîs-i şerîf, anneler hakkında söylenen dört dörtlük bir sözdür.
Herkes bu hadîs-i şerîfi bilir ama çoğu kimse içeriğini inceleyip derinlemesine düşünmez. Nâçizâne kanaatımızca Allah Teâlâ inşallah, cenneti ayakları altına serdiği anneleri cehenneme atmaz. Tersine onlara eziyet ve işkence edenler azaba dûçar olurlar. Kişi, sadece kendini doğuran anneye değil, çocuğunu doğuran anneye de yani karısına, torununu doğuran anneye yani kızına ve gelinine de anne oldukları için saygı göstermelidir.
Öte yandan meali arz edilen bu hadîs-i şerîfle zımnen meşru evlilik ve çocuk edinmek teşvik edilmiştir. Zira nikahla meşru evlilik sonucu çocuk doğuran kadın, meşru anne olup, belirtilen müjdeye mazhar olur. Gayri meşru evlilikten çocuk edinen kadın ise, dünyaya getirdiği çocuğun annesi olsa da söz konusu müjdeye mazhar olan annelerden olamaz.
Kıymetli konuklar!
Sevgi sembolü ve merhamet dolu olan anneler, şefkat şahikasıdırlar. Yavrularını yabancılardan korumak için kendilerini siper ederler. Çocuklarına toz kondurmamak için canlarını tehlikeye atarlar. Bu şefkat ve hassasiyet sadece insanlarda değil, bütün canlılarda böyledir. Yavrusunu korumayan hiçbir yaratık yoktur. Allah Teâlâ anne olan her canlı varlığın kalbinde bu duyguyu var etmiştir.
Bunun içindir ki, annelerle dünyaya getirdikleri yavruları arasındaki göbek bağı kopsa da gönül bağı kopmaz. Çocuklarını dokuz ay karınlarında taşıyan anneler, doğurunca kucaklarında, büyüyünce de kalplerinde taşırlar.
Ancak çocukların annelerine yaklaşımları, annelerinki kadar yoğun ve sürekli olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü hepimiz biliriz ki, anneler çocuklarını büyüsünler diye taşırlarmış, çocuklar da ebeveynlerini ölsünler diye. Ebeveyn evladını görmeden duramaz, evlat ise ebeveynini onlar kadar aramazmış. Anne çocuğunun ağzından çıkardığını yermiş ama evlat annesinin kaşığı ile yemek yemekten hoşlanmazmış. “Baba evladına bir bağ vermiş, evlat babasına bir salkım üzüm vermemiş” sözü de bu gerçeği ifade eden bir atasözüdür.
Tabii, bu sözle çocukların tamamının ebeveynine karşı böyle nankör tavır takındıkları kastedilmemiştir. Büyük çoğunluğunun öyle olduğuna işaret edilmiştir. Yoksa geçmişte ve günümüzde anne-babasına kol-kanat gererek örnek davranışlar sergileyen evlat olduğu herkes tarafından bilinmektedir. Dileğimiz böylesi vefakâr evladın çoğalması ve toplumda ilgisizliğe terk edilen ana-baba kalmamasıdır. Çocukların kendilerini dünyaya getiren, besleyip büyüten ve eğitip öğreten büyüklerine karşı daha duyarlı davranmaları, onlara kol-kanat gerip şefkatle, hürmetle ve samîmîyetle her zaman hizmetlerinde olmalarıdır.
Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi noktalarken bugün buraya gelmeden önce yazdığım beş dörtlükten oluşan “Anadolu Ana Dolu” başlıklı şiirimle sizleri selamlayarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum.
Anadolu, Ana dolu.
Hakk’ın kulu, halkın kolu.
Bağı, bahçesi ve yolu,
Ana ve nineyle dolu.
Ebeveyne karşı ihsan
İle yükümlüdür insan.
Böyle diyor bize Kur’ân.
Oku, öğren, olma nâdân.
Seni karnında taşıyan,
Yaşatmak için yaşıyan,
O anaya ol âşiyân.
Sev, say, nankör olma aman.
Hayat boyu her gün, her an,
Ananı hürmet ile an.
Unutursan iflah olman.
Onu ihmal etme aman.
Her gün uğra yüzünü gör.
Hâlini, hatırını sor.
Haykırışını hayra yor.
Saygı göster, hiç bakma hor.”
Program, annelere birer gül takdimi ve sunulan dondurma ikramın alınması ile noktalandı.