ANNE OLMANIN ANLAM VE ÖNEMİ
Bir insanın yaratılması kadar muhteşem bir olay düşünülemez. Çünkü her şeyin kendisine hizmet için yaratıldığı insanın yaratılması, en büyük yaratma olayıdır. Böyle bir olayda bir numaralı role seçilmiş olmak şüphesiz o olayın muhteşemliği kadar muhteşemdir ve çekicidir. Anne olmanın adını, insanın yaratılmasına vesîle olmak diyeadlandırdığımızda, durup düşünürken sarsılacağımız bir durumla karşı karşıya kalırız. Anne olmak veya bir insanın yaratılması için tek alternatif olmak!
Böyle bir durum, baba olmakla bile karşılaştırılamaz. Hâlbuki baba da insanın yaratılması için zorunlu ikinci vesîledir. Babasız bir yaratılma da İsa (A.S.) dışında vâki’ değildir. Buna rağmen, babalık bile annelik kadar değildir. İnsanın yaratılmasında babalığın gücü anneliğe göre üçte bir oranındadır. Hadîs-i şerîfte Resulullah (S.A.V.), kendisine kime öncelikli bir yakınlık göstermesi gerektiğini soran şahsa verdiği cevap ‘annen' olunca, ikincisinin kim olduğu sorusuna tekrar ‘annen,' üçüncüsünün kimliğine de yine ‘annen' cevabını vermiştir. Baba dördüncü sırada zikredilmiştir. Bunun açık yorumu şudur: Üç baba bir anne hacmini doldurmaktadır. Burada babalığın değerinin yok sayılması söz konusu değildir elbette. Nihayetinde baba da iki elden biridir. Ancak sağ elin sol ele göre pratikliği daha yoğun olduğu gibi anne de babaya göre, insanın yaratılmasında sağ eldir. Babanın ellerden bir el olmasının tartışılmaz bir hakikat olduğu ise malumdur.
Anneyi kendi ağzından dinlediğimizde, her türlü ikrama ve izzete müstahak olduğunu kabulleniriz. Bunun için mütefekkir olmak da gerekmez; insan olmak anneyi takdir etmek için yeterlidir. Ancak, yaratan Rabbimizin anneyi bize tanıtırken, onunla ilişkimizin düzeyini belirlerken bize gösterdiği nokta çarpıcı sonuçlar ihtiva etmektedir. Cennet ki, nihai hedef ve emelimizdir, annelerin ayakları altına serilmiş durumdadır. Zira anne, doğurup büyütmekle cenneti hak etmiştir. Bu hak ediş, doğurduğu çocuğu sebebiyle olduğu için çocuğuna hitaben, cennetinin annesinin ayakları altında olduğu uyarısı yapılmıştır. Anneliğin zor bir iş olduğunu, doğuran bir kedinin üzerinde bile görüp anlamak mümkündür.
Anlaşılması gereken bir hakikat daha vardır. O da şudur: Annelik zor olmasına zordur. Anne ağır bir yüke tahammül etmektedir. Ancak, anneliği bir kanun olarak koyan Allah, anneyi çektikleriyle baş başa bırakıp ihmal mi etmiştir? Anneliğin getirdiği zorlukların karşılığında, bedellerin en büyüğünü vermemiş midir Allah? ‘Allah'ın rızası anne babanın rızasından geçer.' ne demektir? Anneliğin ve babalığın namaz, oruç, cihad gibi tutulmasından daha muhteşem bir ikram olabilir mi? Yıllarca süren annelik, yıllarca ara verilmeden devam eden bir namaz anı gibidir. Annelik, ara vermeden oruç tutmak gibidir. Annelik cihat etmek ve Kur'an okumak gibidir. Çünkü mücahitleri, kurraları, hacıları, mallarını Allah için infak eden zenginleri doğuran ve yetiştiren annelerdir. Bir şehit şehadetiyle Rabbi'ne kavuşurken, onu doğuran yok sayılarak şehit olmaz. Kur'ân'la ruhları coşturan bir hafız, annesi yok sayılarak var kabul edilemez. İnsan nerelere gelirse gelsin, nereden geldiği önemlidir. Anne ilk noktadır. Son nokta neresi olursa olsun, o hep ilk noktadır.Hz. Peygamber (S.A.V.)’in aşağıda mealleri arzedilen iki hadîs-i şerîfini dikkatle okuyup, dirayetle değerlendirmek gerekir:
· “Cennet kılıçların gölgesi altındadır.”
· “Cennet annelerin ayakları altındadır.”
Anne rızasına biçilen değerle kılıçların gölgesi altında şehit olmaya biçilen değer yan yana konduğunda, anne Uhud'da kılıç kuşanan mücahitlerin düzeyine doğum evinde ulaşmış olmaktadır. Doğum eviyle Uhud'u aynı sayfada anan bir dinin anneden, istihkakını üç günlük fani bir âlemde harcamamasını, Allah'ı ve rızasını elde edeceği ve anneliğinin bedeli olarak cennete gireceği günü beklemesini istemekle kazandırdığı yine anne değil mi? Anneliğin meşakkatini hamilelikten itibaren başlatmak doğru değildir. Bir kadının anne olmak için geçirdiği sürece, o kadının çocuğunun babası olacak kişiyi ararken geçirdiği süreci de ilave etmek gerekir. Çocuk uğruna, yabancı bir insanın meçhul bir geleceğine tahammül etmeye karşı nikâh masasında söylediği sözü ‘kabul ettim' bu açıdan ele alınabilecek bir süreçtir. Daha sonra ortaya çıkan hamilelik, hamileliği izleyen doğum, doğum sonrası çileler zincirin halkalarından bir halkadır. Anneliğin meşakkati, doğurup büyütmekle de bitmeyecek kadar uzun ve yerleşiktir. O kadar ki, doğurduğu çocuğu, artık kendisiyle ilgilenmesinden rahatsız olduğunu söyleyip, onu düşünmemesini istediği zamanlarda dahi anne, belki de kırk yaşındaki çocuğunu kırk günlük, himayeye muhtaç biri olarak görmeye devam eder. Annelik budur.
Belirtilen duygu ve düşünceleri genç kuşaklara anlatıp aktarmak ve anneleri onurlandırarak toplumda layık oldukları yere oturtmak amacıyla anneler günü dolayısıyla 12 Mayıs 2013 Pazar günü “Anne Olmanın Anlam ve Önemi” konulu bir kutlama programı düzenleyen YOYAV, dile getirdiği değerli düşüncelerle toplantıya katılan annelerle diğer konuklara unutulmaz bir gün yaşattı.
ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek ve A.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Hanım Halilova’nın konuşmacı olarak katıldıkları programın açılış konuşmasını yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer anneler, anneleri bu anlamlı günlerinde yalnız bırakmayan vefakâr babalar, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Dünya Anneler Günü dolayısıyla düzenlediğimiz “Anne Olmanın Anlam ve Önemi” konulu böylesine manalı ve muhtevalı bir toplantıya teşrif ederek başta bizleri doğurup dünyaya getiren muhterem annelerimiz olmak üzere yeryüzündeki annelerin tamamına sevgi ve saygılarımızı sunarak cümlesine sağlık ve saadet dileğinde bulunmamıza vesîle olan seçkin heyetinizi en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, şerefli varlığınızla törenimizi taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arzederek hoş geldiniz diyorum. Anneler gününüzü gönülden kutluyor, ilk ve en büyük anne olan Hz. Havva validemizden bu yana ebediyete intikal eden annelerin tamamına Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyor, hayatta olan annelere de sağlık, saadet ve huzurlu bir hayat temenni ediyorum.
Merhum sanat güneşimiz Zeki Müren’in büyük bir ustalıkla seslendirip gönül tellerimizi titrettiği:
“Ana başa tâc imiş
Her derde ilâç imiş
Bir evlat pîr olsa da
Anaya muhtâç imiş” dörtlüğünde dile getirilen düşünceye gönülden katılıyor, 60 yıl önce kaybettiğim rahmetli annemi ağlayarak aradığımı ifade ederek sözlerime başlarken, rahmet-i Rahman’a intikal eden annelerimizle ninelerimizin ruhlarının şâd, mekânlarının cennet ve makamlarının yüce olmasını niyaz ediyorum.
İnsan için hayat, anne ile başlar. Anneler, bir ömür boyu edindikleri deneyimleriyle yolumuzu aydınlatan, hayatı, insanları ve dünyayı sevmeyi öğreten, geleceğe umudla ve güvenle bakmamızı sağlayan, bizleri güçlü kılan yüce varlıklarımızdır. Bir bakıma annelerimiz, bizler için, küçük yaşlardan başlayarak hayat ve insan modeli olan toplumun en önemli aktörleridirler. Aileyi bir arada tutan en önemli unsur da annedir. Birey olarak bizler için anne, şefkat olduğu kadar sevgi ve huzurdur. En mutlu anlarımızda sıcacık yuvamız ve en darda kaldığımız anlarda tek teselli kaynağımız ve sığındığımız limanlardır.
Annelerin evlatlarına aşıladığı insani değerlerin, herkes için bir ömür boyu yol gösterici olduğu herkesin bildiği bir gerçektir. Bu bakımdan, kişilerin birey olarak toplumun içindeki yerini belirleyen en önemli faktör, aile içerisinde aldığı eğitimdir. Barış ve huzur dolu bir toplumu ancak, annelerin yetiştireceği dürüst, sağlıklı ve özgüvenli bireylerle kurabilmek mümkündür. Onlar, yetiştirdikleri sağduyulu, ilkeli ve özgüvenli bireylerle sağlıklı ve gelişmiş toplumların temelini oluştururlar.
Beni doğurup dünyaya getiren merhum ve muhterem annem, babamla hayatı paylaşıp onu mutlu eden mütevazi bir insandı. Ama benim manevi mimarımdı. Ben yaklaşık dört yaşımda iken vefat etmiş olduğu için onu tam manasıyla tanıma imkânını elde etmiş olmamakla beraber çok çalışkan, temiz ve misafirperver bir insan olup, benim için: “Sırtımdaki hırkamı satar, oğlumu okuturum” dediğini daha sonra arkadaşlarından öğrendim. Onun isteğini yerine getirmek için canımı dişime taktım çalıştım, ruhunu şâd etmenin gayreti içinde oldum ama onun gibi iyi bir insan olamadım.
Kıymetli konuklar!
Kadının en güzel vasfı anneliğidir. O, yuvanın özüdür, gerçeğidir. Kadını bir papatyaya benzetirsek, papatyanın ortasındaki koyu sarı ve canlı rengidir. Işığını Cenâb-ı Haktan ve O’nun desteğinden almıştır. Papatyanın her bir yaprağı annedeki özellikleri yansıtır.
Bir yaprak sevgiyi, biri şefkati, biri merhameti, biri hoşgörüyü, biri sabrı, biri inceliği, bir diğeri iman ve tevekkülü... Bu güzelliklerin en başta olanı iyi bir eş olmak, çocuklarını edep çerçevesinde topluma kazandırmaktır.
Rivayet edildiğine göre, birisi Resul-i Ekrem (S.A.V.)'e gelerek; "Ya Resulullah, ben çok kötü işler yapmışım, acaba benim tövbem kabul olur mu?" demiş. Resul-i Ekrem (S.A.V.); "Acaba annen veya baban yaşıyor mu?" diye sormuş. O da; "Babam yaşıyor." demiş. Resul-i Ekrem (S.A.V.); "Git ve ona iyilik et." buyurmuş. Adam çıkıp gittikten sonra, Resul-i Ekrem (S.A.V.) yanındakilere dönerek şöyle buyurmuş: "Keşke annesi olsaydı da, ona iyilik etseydi; tövbesi daha çabuk kabul olurdu."
Bir gün Hz. Musa (A.S.) Allah Teâlâ ile münâcât ederken, Hak Teâlâ'dan cennetteki arkadaşını kendisine tanıtmasını ister. Hak Teâlâ şöyle hitap eder: "Senin cennetteki arkadaşın filan nahiyedeki gençtir. Hz. Musa (A.S.) genci bulmak için oraya geldiğinde, onun kasaplık yapan biri olduğunu görür. Hz. Musa (A.S.) hangi amelle böyle büyük bir makamı elde ettiğini öğrenmek için çaktırmadan onu takip etmeye başlar. Akşama kadar bekler. Fakat ondan, onu böyle bir makama lâyık kılacak bir amel görmez. Akşam olunca, adam iş yerini kapatıp eve gitmek istediğinde, Hz. Musa (A.S.) kendini tanıtmadan ondan, o gece kendisini misafir etmesini ister. Hz. Musa (A.S.), bu vesîleyle gece boyunca da gencin iyi amellerini takip etmeyi amaçlamaktadır. Genç adam Hz. Musa (A.S.)'nın isteğini kabul edip onu evine götürür. Hz. Musa (A.S.) eve girdiğinde gencin her şeyden önce yemek yaptığını, daha sonra evde bulunan ve felç olan ihtiyar bir kadının yanına oturup büyük bir sabır ve şefkatle yemeği lokma lokma onun ağzına koyarak yedirdiğini, sonra onun elbisesini değiştirdiğini, ihtiyaç gidermesine yardımcı olduğunu; sonra da özel yerine yatırdığını görür. Hz. Musa (A.S.), o gece sabaha kadar gencin normal dinî vazifeleri dışında fevkalâde bir amel, ibadet, münâcât falanını görmez. Sabah olduğunda ise yine genç evden çıkmadan o kadının yemeğini yedirir ve diğer ihtiyaçlarını gidermede şefkatle ona yardımcı olur. Vedalaşırken Hz. Musa (A.S.) gence sorar: "Bu kadın kimdir ve sen ona yemek yedirirken, gözlerini gökyüzüne dikerek ne söylüyordu?" Genç şu cevabı verir: "Bu benim annemdir. Ben ona yemek yedirdiğim zaman hakkımda şöyle dua eder: "Allah'ım! Bu hizmetleri karşılığında oğlumu cennette Hz. Musa (A.S.)'nın yanına arkadaş eyle." Hz. Musa (A.S.) da gence annesinin duasının kabul olduğunu müjdeleyip Hak Teâlâ'yla yaptığı münâcâtı kendisine anlatır."
Allah Teâlâ’nın Rahîm sıfatının tecellîsi kadında annelik olarak zuhûr etmiştir. Annelik kadının ruhuyla bütünleşen ulvî bir duygudur. Şefkatin, fedakârlığın, cesaretin ve sevginin zirvesidir, ismidir annelik…
* Annelik ulvî bir vazifedir, öncelikle de mesuliyettir
* Annelik kadının yirmi dört saatini, hatta hayatının tamamını içine alan; hiç tatili, dinlenmesi, istifası olmayan, dünyanın en ağır, en mesuliyetli mesleğidir.
* Bütün mesleklerin bir okulu, bir eğitim öğretim kurumu olduğu halde, anneliğin yazık ki bir okulu yoktur. Bu durumda bizler, bu zorlu ve ulvî meslek olan ve bize diğer meslekler gibi deneme, yanılma şansı da bırakmayan anneliği nereden, nasıl öğreniyoruz?
* Annelik mesuliyetin yanı sıra bilgi isteyen bir sanattır
* Şüphesiz her konuda olduğu gibi çocuk yetiştirmede de bilgi yeterli değildir
* Annelik çocuğu büyütmek değil, yetiştirmektir
* İyi çocuk yetiştirmek, iyi anne olmakla mümkündür. Anne sabır, hoşgörü, erdemlilik, iyi niyet, fedakârlık gibi bütün güzellikleri yani güzel ahlakı önce kendisinde yerleştirmelidir
* Unutmayalım ki; sevgiyle, hoşgörüyle büyüyen çocuklar sevmeyi, hoşgörülü ve sabırlı olmayı öğrenirler. Nezaket ve ahlak kuralları anlatılarak değil, yaşanarak öğretilir
* Çocuklar öğüt değil örnek ister.
Çocuk sevgiyle yetişir. Çocuk eğitiminde, çocuğu sevmek ve sevgisini ona ifade edebilmek şarttır. Çocuklarımız kaç yaşında olursa olsunlar bizim tarafımızdan sevilmeye ve sevildiklerini bilmeye şiddetle muhtaçtırlar. Sevgi anne-babanın hatta eğitimcinin çocuk üzerindeki en tesirli gücüdür. Bunu kullanmasını bilmek de gerçek bir san’attır. Çocuğunu sevmeyen anne-baba yoktur. Ama sevgisini gösteremeyen anne-baba pek çoktur.
Değerli anneler!
Bir kadının “hakiki anne” olabilmesinin temel şartı, tabiatıyla aile kurması, yani evlenmesidir. Onun içindir ki geçirdiği her dönemin büyük önemi vardır. Bu dönemler, onun ileride omuzlarına yüklenecek olan “annelik” görevini hangi derecede başarabileceği konusunda birer ölçüdür. Onun çocukluğu, aldığı eğitim ve gördüğü terbiye çok önemlidir. Evlilikle başlayan aile hayatı, çocuğun olmasıyla mükemmelliğe ulaşır. Aileye katılan çocukla birlikte kadın bir anne, erkek de bir baba olarak yeni sorumluluklar almışlardır.
Yüce Allah, anaların yüreğine öyle derin bir sevgi ve şefkat koymuştur ki bununla isterlerse ailenin bütün fertlerini koruyup kollayabilirler. Yeter ki anne bu sevgi ve şefkatini lüzumsuz yerlerde kullanmasın. Kendine verilen bu nimeti layık olanlarla paylaşsın. Bunun için her şeyden önce annenin; görevinin, sorumluluğunun farkında olması gerekmektedir. Eğer bir ailede anne, vazifesini yerine getirmezse o aileden hayırlı şeyler beklemek fazla iyimserlik olur.
Cenab-ı Hakk’ın Rahmân ve Rahîm isimlerine âyinedarlık yapan ve İlahî merhametin dünyamıza yansıyan sürekli bir görüntüsü "anne"dir. Onun kutsal görevi olan "annelik" ise öyle bir meslektir ki başka hiçbir meslekte eşi görülmemiş şekilde günde yirmi dört saat mesaisi olan, üstelik hiçbir ücret talep edilmeyen, her türlü eza ve cefaya seve seve katlanılan bir meslektir.
Toplumun çekirdeği hükmünde olan ailelerin mihenk taşı, özü annelerdir. O anneler ki peygamberler, âlimler, şehitler doğurmuşlardır. En câhilinden, en âlimine kadar hepsi de hürmete layık kimselerdir. Sanırım hepimiz için annemizden daha kutsal, daha hürmete layık bir başka kimse yoktur. Zira biliriz ki o bizi, biz olduğumuz için, karşılıksız bir şekilde seven, olduğumuz gibi bağrına basan tek insandır.
Kur'ân-ı Kerîm'de analığın zorluğundan, çektiği zahmetlerden çok açık ve net olarak bahsedilmiştir. (Lokman 14, Ahkâf 15) Bunun sonucu olarak yine birçok ayet-i kerimede ana-babaya iyilik ve itaatten bahsedilerek, o muhterem insanlara, özellikle anneye nasıl davranacağımız açıklanmıştır. Hatta en olumsuz şartlarda bile onlara en ufak bir saygısızlığın yapılamayacağı belirtilmiştir. (İsra, 23-24) Kur'ân-ı Kerîm anne ve babaya karşı "öf " bile demeyi yasaklayacak derecede onlara saygı ve itaati emrederken, öte yandan da İslam'a aykırı emirlerine itaatten bizleri men etmektedir. (Ankebut 8 , Lokman 15)
Anne çektiği zorluk ve sıkıntıların karşılığını dünyevî olarak saygı ve itaat şeklinde aldığı gibi, kendisine uhrevî müjdeler de verilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) annelere buyurdular ki: "Razı değil misiniz ki, biriniz kocası kendisinden razı olduğu halde hamile kaldığında Allah yolunda gündüz oruç tutup gece ibadet eden bir kişinin sevabı kadar sevap alsın." "Doğum sancısına tutulduğunda, gök ve yer ahalisi dahi onun için Cennette ne sevindirici şeylerin hazırlandığını bilemesin. Doğum yaptığında çocuğun memesinden emdiği her yudum süte bir sevap yazılsın. Gece çocuk onu uykusuz bıraktığında Allah rızası için yetmiş köle azad etmiş gibi sevap kazansın."
Demek oluyor ki annelik zor ama çok kârlı bir meslektir. Yeter ki yapılan annelik, Kur'ân'ın ruhuna, Peygamberimiz (S.A.V.)’in sünnetine uygun olsun. Gerçekten de annelik, sorumluluğu çok ağır olan bir görevdir. Zira gelecek nesillerin yetiştirilip, yönlendirilmesinde; terbiye edilip topluma kazandırılmasındaki temel kaynak, en etkili makam annedir. Anneler çocuklarını sadece doğurup, yedirip, içirip, giydirmezler. Aynı zamanda o saf, temiz, yumuşacık beyaz bir hamura benzeyen çocuk fıtratını alıp işleyen, ona şekil veren insanlardır, beyin mimarlarıdır. Onun içindir ki; kendileri ne kadar eğitimli, hüsn-ü ahlak sahibi, mükemmel insan olurlarsa, yetiştirdikleri nesiller de o kadar mükemmel olacaktır.
Doğurup dünyaya getirdiği yavrusunu Yaradan’a yar ve yaratıklara yararlı bir insan olarak yetiştiren her annenin Allah katındaki yeri yücedir ama Yaradan’a yakınlık bakımından manevî mertebeleri ile sıralamadaki dereceleri değişiklik arz eder. Şöyle ki:
En büyük anne bilumum insanların annesi olan Hz. Havva validemizdir. Ondan sonra peygamberleri doğuran annelerdir. Ardından anne olan peygamber eşleri ve müminlerin anneleri olan Hz. Peygamber (S.A.V.)’in eşleri gelir. Onları peygamberlerin kızları ile torunlarından anne olanlar izler. Daha sonra ashâb-ı kirâmın eşlerinden anne olanlar, tâbi’în ve teba’i tâbi’înden anne olanlar, eimme-i müctehidînin, müfessirînin, muhaddisînin, ulemâ-i âmilînin, fukahâ-i kâmilînin, sulehâ-i salihînin anneleri ile onların eşlerinden anne olanlar, şehit anneleri, din ve devlet büyüklerinin anneleri gelir.
Bu vesîle ile binlerce şehit annelerinden biri olan Eşe Annenin yaklaşık bir ay gibi kısa bir süre önce gerçekleşen göz yaşartıcı örnek bir davranışıyla ilgili 9 Nisan 2013 tarihli Güneş Gazetesi’nde yayınlanan önemli bir haberi sizlerle paylaşmak istiyorum. “Helal Olsun Sana Anam” başlıklı bu haber aynen şöyledir:
Uşaklı Eşe Anne, 15 yıl önce şehit düşen oğlu için verilen maaşa ve tazminata el sürmedi. Şimdi biriken parayla okul yaptırıyor.
İşte şehit anası! 15 yıl önce oğlu Mustafa’yı Hakkari Yüksekova’da teröre şehit veren 67 yaşındaki Eşe Eğerci, “Oğlum zaten şehit olmak istiyordu” diyerek ne maaşına ne de verilen tazminata dokundu. Geçen süre içinde banka şubesinde 250 bin TL birikti.
Eşe Ana, geçtiğimiz günlerde Uşak Eşme’de İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nün kapısını çalarak, “Şehit oğlumun, biriken parasıyla okul yaptırmak istiyorum” dedi. Protokol dün imzalandı. Üzerine devlet de 500 bin lira koyacak, ilçeye 12 derslikli ek okul binası yapılacak.
İşte şehit, işte şehit anası ve her ikisi için hepimizin duası: “Allah onları ve benzerlerini rızasına erdirsin, cennetine girdirsin ve cemaliyle ödüllendirsin.”
Sözlerimi, Sadettin Kaplan’ın “Anneciğim” şiirinin baş ve son dörtlükleri ile noktalayarak hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum:
Anneciğim, okşa beni,
Sanma koçun kuzu kalır.
Gözyaşlarım kurusa da,
Yanağımda tuzu kalır.
Yüzün gözlerime perde,
Gülüşün devâdır derde.
Elinin değdiği yerde,
Ne ağrı, ne sızı kalır.”