AYASOFYA’DA İLK CUMA
Önemli gün ve gecelerin yıldönümleri dolayısıyla toplantılar tertipleyerek mensuplarıyla dostlarını aydınlatmaya özen gösteren YOYAV, Ayasofya Camii’nde ilk cuma namazının kılınmasının 557. yıldönümü dolayısıyla 1 Haziran 2010 Salı günü örnek bir program düzenledi. Kurs Öğretmenlerinden Ayşe Doyuk’un öğrencilerinin hazırladığı YOYAV Sofrasında ikram edilen öğle yemeğinden sonra, konferans salonundaki yerlerini alan davetlilere hitaben bir konuşma yapan Dr. İbrahim Ateş şunları söyledi:
“Geçmişi şanlı ve gönlü imanlı olan kıymetli kardeşlerim!
İstanbul’u İslam topraklarına katarak müjde-i Muhammedîye mazhar olan Sultan Mehmet Fatih Han Hazretlerinin, fethin sembolü olan Ayasofya’da ilk cuma namazını kılmasının 557. yıldönümü dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine manalı ve muhtevalı bir toplantıda bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösteren güzîde heyetinizi en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, cami, cuma ve cemaate devam ederek dünya ve ahiret saadetine erenlerden olmamızı niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere İstanbul’un fethinden sonra şehre giren Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya'ya giderek Bizans'ın bu en büyük mabedinde ezan okutmuş ve şükür namazı kılmıştı. Doğu Roma İmparatorluğunun manevî merkezi ve Hıristiyanlık âleminin en büyük mabetlerinden biri olan Ayasofya'yı fethin sembolü, Osmanlının ihtişam ve hakimiyetinin göstergesi ve İslam dininin Hıristiyanlığa galibiyetinin bir nişanesi olarak camiye dönüştürmüştü.
Fethin ilk 3 günü şehirde savaş hukuku uygulanmıştı. Fatih Ayasofya'yı ganimet olarak kendi şahsî mülküne almış ve cami olarak vakfetmişti.
Fetihten sonraki ilk Cuma namazını, Ayasofya'da kılacağını ilan etmiş ve Ayasofya'nın derhal Cuma namazı için cami olarak hazırlanmasını emretmişti.
Üç günlük gece gündüz yoğun bir çalışma ile Ayasofya, Cuma namazına hazırlanmıştı. Ayasofya'nın ibadete hazırlanması sırasında Fatih, sanat değeri yüksek olan mozaik ve tasvirlerin kırılmasına müsaade etmemişti. Sadece namaza engel teşkil etmeyecek şekilde badana ile üzerleri kapatılmıştı. Kıble tarafına gelen tasvirler kaldırılmış, hemen mihrap, minber ve tahta bir minare yapılarak 3 günde Doğu Roma'nın en büyük kilisesi, muhteşem bir Osmanlı camiine dönüştürülmüştü.
İstanbul'un manevî fatihlerinden Fatih’in hocası Akşemseddin Hazretlerinin kıldırmış olduğu ilk Cuma namazı ile Hıristiyanlık dünyasının 900 yıllık "Büyük Kilise"si cami olmuştur.
İlk cuma namazını Ayasofya’da kılan Fatih parlayan kılıcı ile birlikte tevazu ile bütün galibiyetini askerine, Allah’ın yardımına, enbiya ve evliyaya bağlayarak benden değil sizdendir diyordu. Namaz esnasında tekbirini birkaç defa yineliyor. Namaz bitince sen niçin bizim gibi kılmadın namazı, biz bir defa tekbir aldık durduk. Sen ise birkaç defa tekbir aldın diye sorduklarında: “Buranın mihrabı uzun müddet doğuya çevrilmişti biz şimdi bu mihrabı kürreyi arz’ın kalbi olan Kâbe’ye çevirdik. Tekbiri alınca içime bir şüphe girdi, aceba tam cemaatla kıbleye doğru döndük mü, yoksa yanlış mı çevirdik diye. O şüpheyi gidermem icap etti tekbiri yineledim. O şüphe içimden çıkmadı yine tekbir aldım, şüphe ile namazın caiz olmayacağını bildim bir daha tekbir aldım. Şüphe yine izale olmadı. Ancak dördüncü tekbirde Kâbe’yi görür gibi oldum namaza devam ettim.” demişti.
Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya camiine çok önem vermişti. Yıllarca bakım onarım görmeyen, bakımsızlıktan adeta harabeye dönen Ayasofya'nın imarı ile yakından ilgilenmişti. Gerekli bakım onarımlar yapılarak Ayasofya kısa sürede mamur hâle getirilmişti.
Fetih'den sonra, savaş hukukuna göre ganimet olarak Fatih'in şahsî mülkü haline gelen ve mal sahibi (Fatih) tarafından cami olarak vakfedilen Ayasofya hakkında, Fatih Sultan Mehmet'in kayda değer bir hassasiyeti vardı. Evliyaullahtan olduğu bilinen Fatih Sultan Mehmet Hazretleri, şahsî vakfı olan Ayasofya Camiinin 20. yüzyılda ibadete kapatılacağını hissetmiş olmalı ki, Ayasofya Camii vakıf senedinin sonuna ilginç bir not eklemişti. Ayasofya Camii vakıf senedinde vakıf sahibi Fatih Sultan Mehmet şöyle demektedir:
“İşte bu benim Ayasofya Vakfiyem, dolayısıyla kim bu Ayasofya'yı camiye dönüştüren, vakfiyemi değiştirirse, bir maddesini tebdil ederse, onu iptal veya tadile koşarsa, fâsit veya fâsık bir tevil ile veya herhangi bir dalavereyle Ayasofya Camisi'nin vakıf hükmünü yürürlükten kaldırmaya kastederse, aslını değiştirir, füruuna itiraz eder ve bunları yapanlara yol gösterirse ve hatta yardım ederse ve kanunsuz olarak onda tasarruf yapmaya kalkıp, camilikten çıkarır ve sahte evrak düzenleyerek, mütevellilik hakkı gibi şeyler ister yahut onu kendi batıl defterine kaydeder veya yalandan kendi hesabına geçirirse ifade ediyorum ki huzurunuzda, en büyük haram işlemiş ve günahları kazanmış olur. Bu sebeple, bu vakfiyeyi kim değiştirirse, Allah'ın, Peygamber'in, meleklerin, bütün yöneticilerin ve dahi bütün Müslümanların ebediyen laneti onun ve onların üzerine olsun, azapları hafiflemesin onların, haşr gününde yüzlerine bakılmasın. Kim bunları işittikten sonra hala bu değiştirme işine devam ederse, günahı onu değiştirene ait olacaktır. Allah'ın azabı onlaradır. Allah işitendir, bilendir.”
Osmanlı, hem Devlet ricali hem de halk olarak Ayasofya'ya çok büyük önem vermişti. Ayasofya Doğu Roma imparatorluğunun resmî katedrali olduğu için; Osmanlı da fethin ve hâkimiyetin sembolü olarak bu en büyük kiliseyi cami yapmış ve tüm dünyaya karşı güç ve ihtişamının ifadesi saymıştır. Kilise olduğu dönemlerde imparatorların taç giyme törenlerinin yapıldığı yer olan Ayasofya, Osmanlı Devletinde de padişahların cülûs merasimlerinin yapıldığı mekân olmuştur. Fetihten sonra Müslüman İstanbul halkı şehirdeki iki camiye çok özel bir ilgi göstermiştir. Bunlardan Ayasofya Camii, dünyevî gücün, otoritenin, hakimiyetin ve İslam âleminin Hıristiyanlık âlemine üstünlüğünün sembolü olarak kabul edilmiş, adeta bir bayrak olarak algılanmıştır. Osmanlı da hem dünyevî işlerin hem de uhrevî işlerin önemli merkezlerinden biri olmuştur. Osmanlı da büyük ilgi gören diğer cami ise İstanbul'un fethi için gelen ve şehit olan Sahabe-i Kiramdan Ebu Eyyub el Ensari Hazretlerinin mezarının bulunduğu mekâna yapılan Eyyup el Ensari Camii’dir.
Osmanlı, her dönemde, Ayasofya’nın korunmasına, bakım ve onarımına büyük özen göstererek, camiyi hep mamur halde tutmuştur.
Osmanlı ilerleyen yıllarda Ayasofya'nın çevresinde ve müştemilatında yaptığı pek çok ilavelerle Camiyi tam bir Osmanlı külliyesine dönüştürmüştür. Muhtelif dönemlerde ilave edilen medrese, minareler, mahfeller, şadırvan, sebil, sıbyan mektebi, kütüphane, muvakkıthane padişah ve şehzade türbeleri vb. pek çok eser ile önemli İslamî külliyelerden birisi haline gelmiştir.