BABAMIZ BAŞ TACIMIZ
İş ve ilişkilerinde bilgi ve ilgiyi ilke edinen YOYAV, sosyal hayatta sevgi ve saygıyı esas almakta ve kadir-kıymet bilir yaklaşımlarda bulunmaktadır. Bu cümleden olarak büyüklere hürmet ve küçüklere şefkate özen göstermektedir. Aile büyükleri ve ebeveyn ile toplumun takdirini toplayan yöneticiler, eğitimciler ve düşünürlere karşı daha duyarlı davranarak takdir ve taltif edilmelerini tavsiye ve telkin etmektedir. Bu çerçevede millî ve dinî bayramlarla ulusal ve uluslar arası düzeyde kutlanan anneler, babalar, öğretmenler ve sevgililer günü gibi genel kabul gören günlerde düzenlediği toplantılarda sergilediği samîmî ve sevecen tavırlar, katılımcıların memnuniyetine vesîle olmaktadır.
Önceki yıllarda babalar günü dolayısıyla düzenlediği programlarda önemli düşünceleri dile getirmenin yanında, değişik dallarda yılın babalarını seçip ödüllendiren YOYAV, bu yıl da Babalar günü dolayısıyla anlamlı bir toplantı tertipledi.
Bazı bürokrat ve sivil toplum örgütü başkanları ile çok sayıda davetlinin katıldığı toplantıda duygulu dakikalar yaşandı ve değerli düşünceler dile getirildi. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayan toplantıda konuşan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmada şunları söyledi:
“Saygı değer babalar, babaları bu anlamlı günlerinde yalnız bırakmayan vefakâr anneler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Yurdumuzda ve dünyamızda coşkuyla kutlanan babalar günü dolayısıyla düzenlediğimiz toplantıya teşrif ederek sevinç ve saadetimizi paylaşan seçkin heyetinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, şerefli varlığınızla törenimizi taçlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Başta beşeriyetin babası Hz. Adem olmak üzere ebediyete göçen babaları rahmet ve mağfiretle anıyor, hayatta olan babalara da sağlık ve saadet diliyorum. Salonumuzu şereflendiren siz saygı değer babalarla yurdumuzdaki ve dünyamızdaki tüm babaların babalar gününü gönülden kutluyor, cümlesine Cenâb-ı Hak’tan huzurlu ve mutlu bir hayat niyaz ediyorum.
Değerli dostlar!
Dünyaya gelmemize vesîle olan iki insandan biri olan babamız; baş tacımız, besleyenimiz ve büyütenimiz olan değerli bir varlığımızdır. Babamız bizim için güçtür, güvendir ve arkamızdaki ağaçtır. Baba; ailenin başı, ekmeği, aşı, ana da; evin kalbi ve temel taşıdır. Dünyaya gelmemizi, hayatımızı ve sahip olduğumuz her şeyi Allah’tan sonra onlara borçluyuz. Dolayısıyla ömür boyu Allah’a şükür ve ebeveynimize teşekkür etmeliyiz.
Her şeye muhtaç olduğumuz bir dönemde uykusundan, işlerinden, hayatından feragat ederek bizleri yetiştiren ve bu konuda titiz davranan, çocukluğumuzda bize ilk terbiyeyi veren, gençliğimizde tecrübelerinden faydalandığımız, dünyadan ayrıldıkları vakit kıymetlerini daha iyi anladığımız ana-babamıza karşı saygılı olmamız öncelikle insanlığımızın bir gereğidir. İnsanlığını kaybetmemiş her birey vefakâr anne ve babasına gerekli muhabbeti gösterecektir.
Ana-babaya saygı ayrıca Yüce Rabbimizin bir emridir. Bu sebeple onlara karşı iyi davranmamız bizlere dünya ve ahiret saadeti kazandıracakken, onlara karşı takındığımız kötü tavırlar Yüce Rabbimizin bize karşı gazaplanmasına sebep olacaktır.
Anne-babanın arzu ve istekleri, Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı olmadıkları -ve yerine getirilmesinde dünyevî bir zarar bulunmadığı- sürece onları yerine getirmek ve gönüllerini almak zorunluluğu vardır. Bunun yanında anne-baba için dua edip günahlarının bağışlanmasını dilemek de evlada düşen önemli görevlerden biridir. Zira bir insan kendisinden sonra dua eden bir çocuk bırakırsa, amel defterleri hiç kapanmaz, kendisine vefatından da sonra sevap yazılmaya devam eder. Dolayısıyla anne ve babamıza hayatlarındayken iyilik yaptığımız gibi vefatlarından sonrada onlara hayır duada bulunmak suretiyle iyiliklerimize devam etmeliyiz. Efendimize Yâ Resûlallah! Anamla babam öldükten sonra onlara yapabileceğim bir iyilik var mı? diye sorulunca, Resûl-i Ekrem: “Evet, onlara dua eder, günahlarının bağışlanmasını dilersin; vasiyetlerini yerine getirirsin; akrabasını koruyup gözetirsin; dostlarına da ikramda bulunursun.” buyurmuştur.
Kur’ân-ı Kerîm’de bir evlâdın ana babasına dua etmesini bildiren ayetler vardır. Bu ayetlerden ikisinin anlamı şöyledir: “Onları esirgeyerek alçak gönüllülükle üzerlerine kanat ger ve: "Rabbim! Küçüklüğümde onlar beni nasıl yetiştirmişlerse, şimdi de sen onlara (öyle) rahmet et!" diyerek dua et” (İsra, 24) Ayrıca beş vakit namazımızın son oturuşlarında Hz. İbrâhim’in ana ve babası için yaptığı, “Ey Rabbimiz! (Amellerin) Hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve mü’minleri bağışla!” (İbrahim, 41) duasını, namazlarımızda hep okuruz. Namazlarımızın dışında da bu duayı devamlı dile getirmeliyiz.
Öte yandan anne ve babamızın vasiyetlerini de imkânlarımız nispetinde yerine getirmeye özen göstermeliyiz. Çünkü bizim onlar için yapmış olduğumuz iyilikler sebebiyle, günahları var ise affedilebilir, makamları yücelere ulaşabilir. Ayrıca hac ibadeti yapamayıp da vefat eden ve bizlere bu ibadeti yapmayı vasiyet eden ebeveynlerimizin yerine bu ibadeti yerine getirebilir, onların bu sorumluluktan kurtulmalarına vesîle olabiliriz. Keza onlar adına sadaka vermekle kendilerine fayda sağlayabiliriz. Nitekim Ashâb-ı Kirâm’dan Sa'd bin Ubâde, anasından uzak bir yerde bulunduğu hâlde anası ölmüş, bunun üzerine Sa'd: Yâ Resûlallah! Ben anamdan uzakta iken anam vefat etti. Şimdi ben onun adına bir şey sadaka etsem, bu sadaka yapacağım şey ona fayda verir mi? deyince, Resûlullah: “Evet (onun adına yapacağın hayır, ona fayda verir)” buyurmuştur.”
Ana ve babamızın dostlarını da unutmamalıyız. Anne ve babamızın dostluk kurdukları insanlar bizlere kendilerini hatırlatmaktadır. Nitekim, Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) ana-baba dostlarını da hiçbir zaman unutmamış, gerekli ilgi ve alakayı hayatı boyunca devam ettirmiş, onlara da saygı göstermiştir. Bir hadislerinde şöyle buyurmuştur. “En makbul iyilik, baba dostunu koruyup gözetmektir.”
Abdullah b. Ömer (R.A.) Medine’den Mekke’ye yolculuk yaparken deveye binmektedir. Fakat, devesi yorulduğu zaman binmek üzere bir merkebi de yanında bulundurmaktadır. Bir de (belki de sıcaklık dolayısıyla fazladan) bir sarığı başına sarmaktadır. Yolda bedevi bir adamla karşılaşınca ona “Sen filanca adamın oğlu değil misin?” diye sorar ve “evet” cevabını alınca da “Şu merkebe bin ve al şu sarığı da başına sar” diye onları adama verir. Yanında bulunan bazıları “bu adama bir-iki dirhem verseydin bile yeterli olurdu.” deyince, İbn Ömer, bu adamın babası babam Ömer’in dostuydu. Resûlullah şöyle demişti: “Babanın sevgisini koru; onu kesip atarsan Allah da senin nurunu/ışığını söndürür.”
Bu mana doğrultusunda hadisin anlamını şöyle bir ifadeyle özdeşleştirmek ve de vecizeleştirmek mümkündür: “Babanın çırasını söndürürsen, Allah da senin çıranı söndürür.”
“Ana-babaya ihsan etmek; nafile namaz kılmak, haccetmek, sadaka vermek ve harbe gitmekten üstündür.”
“Bir kimse ana ve babasının yüzlerine merhamet ve sevgi ile baksa, her bakışında ona bir hac ve umre sevâbı ihsan olunur.” Günde yüz defa baksa da böyle mi yâ Resûlallah? Suâline: “Yüzbin kere baksa da bu ecre nâil olur” buyurdular.
“Bir kimse anasının ayağını öpse, cennetin eşiğini öpmüş gibidir.”
“Cuma günü ana-babasını veya onlardan birini ziyâret eden kimsenin küçük günâhları affolunur.”
“On misli karşılığı olan sadaka, sağlam fakire; 70 misli karşılığı olan sadaka sakat fakire; 700 misli karşılığı olan sadaka, din talebesine, 70.000 misli karşılığı olan sadaka, din ilmi öğretene; sayılara sığmayan sadaka sevâbı da ana-baba ve akrabadan ölenler için verilenedir.”
Mekke’nin fethinden sonra bir zât huzûr-u Resûlullah’a gelip:
“- Yâ Rasûlallah! Mekke’nin fethi zât-ı Risâletinize müyesser olursa, Kâbe’nin eşiğini öpüp yüz sürmeyi adamıştım. Şimdi fetih müyesser oldu, gidip öpeyim mi?” dediğinde Hâtemü’l Enbiyâ Efendimiz: “- Git annenin ayağını öp” buyurdular. Başka bir hadîs-i şerîfinde:
“Ana-babası kendisinden râzı olmayan evlât, Allah Teâlâ’yı kendisine gazaplı olarak bulacaktır. Ana ve babası kendinden râzı olmadığı halde ölen evlâtla şeytan arasında, cehennemde bir derece fark vardır.” buyuran sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) başka bir hadîs-i şerîfinde de:
“Mirac’da bana gösterildi; bir takım insanlar cehennemde ateşten çengellere takılmış, azap olunuyordu. Kimler olduğunu Cibril’den sordum. ‘Ana babasına âsi olanlardır’ dedi.” buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîfinde ise:
“Kim ana-babasına kötü söz söylerse, cehennemde başına dünyada yere düşen yağmur taneleri kadar azap iner.” buyurmuştur.
Her müslümanın, Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ana-babaya iyilik, ilgi ve ihsanla ilgili bunlar ve benzeri hadîs-i şerîflerini kulaklarına küpe edinip, emirlerine itaat, isteklerine icabet ve aşağıda özetlenen haklarına riayet edip onları incitecek söz ve davranışlardan kaçınması iyi bir kul, saygılı bir evlat ve inançlı bir insan olmasının icabıdır.
Ebeveynin evlat üzerindeki haklarını dört başlık altında özetlemek mümkündür. Şöyle ki:
A- Bedenle Olan Hakları:
1. Evlâdın ana-babasına hizmet etmesi,
2. Hürmette kusur etmemesi,
3. Günâh olmayan emirlerini yerine getirmesi,
4. Hac, cihad ve ilim öğrenmek gibi nâfile ibâdetlere onların rızâsı olmadan gitmemesi,
5. Günâh olan emirlerini yapmaması,
6. Gördüğü vakit ayağa kalkıp yanlarına gitmesi, onlardan izinsiz veya onlar oturmadan oturmaması,
7. Zarûret olmadıkça önlerinde yürümemesi,
8. Sert bakmaması, güler yüz göstermesi,
9. Çağırınca hemen huzurlarında hazır olması,
10.Onları râzı etmeye gayret etmesidir.
B- Dille Olan Hakları:
1. Evlâdın ebeveyne tevâzû ile tatlı ve yumuşak söz söylemesi,
2. Yanlarında sesini edep dışı yükseltmemesi,
3. Çok konuşmaması, kaba ve dokunan söz söylememesi,
4. Onları isimleriyle çağırmaması,
5. Sözlerini kesmemesi, söz arasına girmemesi,
6. Bir şey istediklerinde reddetmemesi,
7. Onlarla konuşurken emir şeklinde “Yap” “Yapma” gibi ifâdeler kullanmaması,
8. Sert sesle seslenmemesi,
9. Hizmetlerinde son derece titiz davranması, aslâ kaba karşılamaması,
10. Âyet-i Kerîme’de buyurulduğu üzere onlara öf bile dememesi,
Hasan-ı Basrî Hz.: “Âlim biri, kâfir ana-babasına hizmet için kuyudan su çekerken bezginlik gösterip de “Öff” dese, ondan hâsıl olan kötü kokudan bütün amelleri yok olur” demiştir.
C- Kalple Olan Hakları:
1. “İkisine de acıyarak tevâzû kanadını indir” âyet-i kerîmesinde beyan buyurulduğu üzere, evlâdın ana-babasına karşı dâimâ merhametli olması,
2. Her zaman, her hususta yapmış oldukları ihsan ve iyilikleri unutmayıp sevgilerini muhafaza etmesi, bu hususta Peygamberimiz (S.A.V.): “Kalpler kendilerine iyilik edeni sevmek üzere yaratılmıştır” buyruğunu göz önünde bulundurması,
3. Sevinçlerine iştirak etmesi,
4. Üzüntülerine ortak olup, dertlerini paylaşması,
5. Her hususta konuşmalarına tahammül göstermesi,
6. Cefâlı hareketleri ve sitemli davranışlarına katlanması,
7. Her haklarını gözetip ve onları kırmaktan korkması,
8. Hiç bir zaman incitmeyi kalbinden geçirmemesi,
9. Kendilerinden sıkıntı görse dahi, çok yaşamalarını arzû edip, onlar sâyesinde dünya ve âhirette şerefli şeylere ulaşmayı elde etmenin gayreti içinde olması,
10. Kendine dua ederken onlara da dua etmesidir.
D- Vefatlarından Sonraki Hakları:
1. Sünnet üzere ehil kimse tarafından yıkanıp helâl parasından alınan kefende, sünnete dikkat etmek sûretiyle dinî hükümler uyarınca defnetmekte erken davranması,
2. Borcu varsa hemen ödemesi,
3. Yüksek sesle, yaka paça yırtarak ağlayıp feryat etmemesi, bu gibi hallerden başkalarını da men etmesi,
4. Velisi olması hasebiyle cenâze namazını kendisinin kıldırması evlâ olduğundan imkân dahilinde bu görevi kendisinin yapması,
5. İsrâ Sûresi 24’de: “Ey Rabb’im! Onlar beni küçükken terbiye edip yetiştirdikleri gibi, sen de onlara merhamet et” buyurulduğu üzere dua etmesi,
6. Sünnet-i seniye üzere kabir kazıp lâhit yapmakta dikkatli olup, kabil olursa kabre kendisi koyması, bir zarûret olursa vârislerini râzı etmesi, hasım olanların yakınına defnetmemesi, mümkün oldukça iyi ve sâlih kimselerin arasına defnedip kötülerden uzak bulundurmaya çalışması,
7. Mezar kazan ve sâir hizmetlerinde çalışanların ücretlerini kısmayıp, onları memnun etmesi, kabrin üzerini balık sırtı gibi yüksekçe yapması, pişmiş tuğla kullanmaması, güneşte kurumuş tuğla veya tahta kullanması, ev ve civârına değil, kabristana defnetmesi,
8. Kabri başında sadaka verip, dua etmesi, borçlarını ödemesi, vasiyetinin tamamını yerine getirmesi,
9. Nâfile namaz ve oruçlarında, sevâbını onlara hediye etmek üzere niyetlenmesidir.
Ana-babamızın hukukuna riayet edip, emirlerine amade ve hizmetlerine hazır olmanın yanında, diğer yakınlarımızla çevremizdeki büyüklerimize de ebeveynimize gösterdiğimiz sevgi ve saygıyı göstermemiz dinimizin direktifleri cümlesindendir. Dolayısıyla biz bir arada yaşadığımız hemşehrilerimizle aynı ülkeyi paylaştığımız vatandaşlarımızın büyüklerini ana-babamız, yaşıtlarımızı kardeşlerimiz, küçüklerimizi de çocuklarımız gibi görüp, büyüklerimize ebeveynimiz gibi hürmet, yaşıtlarımıza kardeşlerimiz gibi muhabbet, küçüklerimize de çocuklarımız gibi şefkat gösteririz. Bu itibarla toplumumuzda ilgi, destek ve bakıma muhtaç olan insanlara ilgisini esirgemeyip babacan yaklaşımlarda bulunan yöneticilerle yardımseverlere takdir ve teşekkürlerimizi iletmeyi, îfâsı icap eden önemli bir insanlık görevi kabul ederiz.
Bu inanç ve anlayışla hepinizin babalar gününü gönülden kutluyor, bu anlamlı günümüzde bizimle birlikte olma inceliğini göstermenizden dolayı şükranlarımızı sunuyor, sağlık ve saadette daim olmanızı diliyorum.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen Abdullah Satoğlu ve Faruk Oray okudukları şiirlerle törene renk kattılar.
Tören, toplantıya katılan babalarla diğer konuklara dondurma ikramı ve birer gül sunulmasıyla noktalandı.