Başımızın Tâcı Annelerimiz
Günümüzde taç denince, hemen akla saltanat ve kraliyet taçlarıyla güzellik tacı gelir. Oysa, krallar ve sultanlarla güzellerin başlarına takılan taçların dışında, aklı başında olan herkesin başında bulunması gereken üç önemli taç daha vardır. Tabii ki bu taçlar, öncekiler gibi maddî taçlar değil, sahibine saadet vesîlesi olan manevî taçlardır. Bu taçlar, insanları doğurup dünyaya getiren annelerle, onların çocuklarına edindirdikleri edep ve ibâdet tâcıdır. Merhum sanat güneşimiz Zeki Müren’in yorumladığı bir şarkıda ifade edildiği gibi:
“Anne başa taç imiş,
Her derde ilaç imiş,
Bir evlat pîr olsa da,
Anneye muhtaç imiş.”
Bu güzel dizeyi yazan ne güzel yazmış, söyleyen de ne güzel söylemiş. Her ikisi de hepimizin duygularına tercüman olmuşlardı. Nur içinde yatsınlar.
Öte yandan yavrularını fizikî yönden yetiştirip güçlü ve gürbüz olmalarına özen gösteren anneler, edebî, ahlakî ve dinî yönlerden güçlü ve mükemmel olmalarına da azamî itinayı göstermelidirler. Böyle bilgili, edepli ve dindar bir nesil yetiştirmeleri hâlinde onlara diğer iki tâcı kendi elleriyle takmış olurlar. Bir şair edep tâcı ile ilgili olarak:
“Edep bir tâc imiş nur-i Hudâ’dan
Gey ol tâcı emin ol her belâdan.” demiştir.
Diğer bir şair de namaz ibâdeti ile ilgili olarak:
“Ey birader! Kıl namazı çün saadet tâcıdır,
Sen namazı öyle bil ki müminin mirâcıdır.” demiştir.
İlki Allah’a ibâdet, ikincisi anneye hürmet, üçüncüsü de âdâb-ı mu’âşerete riâyetle kazanılacak olan bu üç tacı takınmayı hak eden bireylerden oluşan toplumların, mutlu toplumlar olacağı inancıyla çaba ve çalışmalarını bu yönde yoğunlaştıran YOYAV, mensupları ile hizmetlerine ilgi duyan vatandaşları belirtilen özelliklerle donatmanın gayreti içindedir. Bu cümleden olarak ebeveyne itaat, ihtiram ve ihsânda bulunmayı sürekli tavsiye ve telkin etmektedir. Tertiplediği toplantılarla yaptığı yayınlarda anne-babaya sevgi ve saygının önemini dile getiren açıklamalara geniş yer vermektedir.
Öte yandan takdîre şâyân olan özellikleri ile temâyüz eden anneleri farklı yönlerden yılın annesi seçerek taltif etmek suretiyle, benzeri meziyetlere sâhip olan annelerin sayısını arttırmayı hedeflemektedir. Başlattığı bu güzel geleneği sürdürerek bu yıl, Başbakanımız Prof. Dr. Sayın Ahmet Davutoğlu’nun değerli eşleri Sare Davutoğlu hanımefendiyi “Yılın Yoksul Annesi” seçti.
Bu vesîleyle 8 Mayıs 2016 Pazar günü, YOYAV Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen “Başımızın Tâcı Annelerimiz” konulu kutlama programı dolayısıyla Dr. Sare Davutoğlu ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’e birer başarı ve iyi dilek mesajı gönderdiler. Dr. Sare Davutoğlu mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim Ateş
Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı tarafından düzenlenen “Yılın Yoksul Annesi” ödül törenine nazik davetiniz için teşekkür ederim.
Bu ödül törenini düzenleyen ve mazisi 1988’e kadar uzanan köklü bir soyla yardım-eğitim vakfı olan YOYAV’da üstün hizmetleriyle bugüne kadar birçok ödüle layık görüldü.
Bugün ise verdikleri ödülle şahsımı onurlandırıyorlar. Ben bu çok değerli ödülü hayırsever milletimiz adına kabul ediyorum.
Milletimiz darda olan, zorda olanın daima yanında olmuş, tarih boyunca mazlumlara kapısını açık tutmuştur. Benim de gösterdiğim tüm çabanın kaynağı, milletimizin örf ve adetleri, kadim değerlerimiz, hayrı ve iyiliği emreden İslam dinidir.
Aynı zamanda bu ödülü izninizle tüm YOYAV çalışan ve gönüllüleri adına da almak istiyorum.
Çünkü bizim sosyal yardımlaşma konusunda rehberimiz her zaman sivil toplum kuruluşlarımızı ayakta tutan insanımız oldu. Sizlerin de bu çabayı aynı iştiyakla gerçekleştirdiğinizi biliyorum.
İnşaallah hep birlikte, daha büyük gayretle milletimiz için çalışmaya devam edeceğiz.
Beni bu ödüle layık gördüğünüz için tekrar teşekkür ediyorum.
Ülkemize yaptıkları hizmetlerinden dolayı tüm YOYAV gönüllülerini tebrik ediyorum.
Organizasyonda görev alan tüm YOYAV mensuplarına şükranlarımı sunuyorum. Sizleri sevgiyle selamlıyorum.
Sare Davutoğlu”
Toplantıda duygu ve düşüncelerini dile getiren YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmasında şunları söyledi:
“Saygıdeğer anneler, kıymetli konuklar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Yurdumuzda ve dünyamızda coşku ile kutlanan anneler günü dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine anlamlı ve önemli bir toplantıda siz saygı değer misafirlerimizle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde, güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, Allah’ın rızasını ana-babanın rızasında görüp, gerçek mutluluğu onları memnun ederek yaşayan ve ömür boyu ebeveyninin emir ve hizmetinde olmanın gayreti içinde hayır dualarını almaya çalışan duyarlı ve dirâyetli insanlardan olmamızı diliyorum.
Tüm annelerin bu anlamlı gününü en içten ve samîmî duygularımızla kutlayarak sözlerime başlarken, başta beşeriyetin annesi Hz. Havva validemiz olmak üzere, ebediyete göçen annelere Allah’tan rahmet ve mağfiret, hayatta olanlara da sağlık ve saadet niyaz ediyorum.
Kıymetli konuklar!
İnsan üreten insanlar olan anneler, Allah nezdinde yeri yüce ve değeri büyük olan kıymetli varlıklardır. Cennet ayakları altına serilen bu değerli varlıklar, yavrularını dünyaya getirmekle kalmayıp, onları ömür boyu taşıyarak yaşayan yüce ruhlu insanlardır. Cenîn olarak karnında, çocuk olarak kucağında, evlat olarak kalbinde taşıyan insanlardır. Dünyaya getirdikleri çocuklarıyla aralarındaki göbek bağlarını koparsalar da, gönül bağlarını ömür boyu sürdüren şefkat şâhikası, merhamet mihrâkı ve sevgi seli olan örnek insanlardır.
Onlara saygı, Allah’a saygının îcâbıdır. Bir hadîs-i şerîfte beyan buyurulduğu üzere, Allah’ın rızası ana-babanın rızasındadır. Ana-babaya iyilik, Allah’a ibadetin ardından gelen önemli bir görevdir. Bu gerçek, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in dört ayet-i kerîmesinde (Bakara 83, Nisa 36, En’am 151, İsra 23) dikkatimize getirilerek islamî bir vecîbe ve insanî bir vazîfe olduğu vurgulanmıştır. Üç ayet-i kerîmesinde de (Lokman 14, Ankebut 8, Ahkaf 15) onlara karşı iyi davranmamız tavsiye buyurulmuştur. Hz. Peygamber (S.A.V.) de ebeveyne ihsân (iyilik), ikrâm, itaat ve ihtirâmla ilgili birçok hadîs-i şerîfinde benzeri emir, uyarı ve tavsiyelerde bulunmuştur.
Bu ayet-i kerîmelerle hadîs-i şerîflerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere hepimiz varlığımızı önce Allah’a, sonra ana-babamıza borçluyuz. Çünkü bizleri Allah yarattı, ana-babamız dünyaya getirdi. Dolayısıyla Allah’a şükür ve ebeveynimize teşekkür etmekle yükümlüyüz. Bu yükümlülük kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde beyan buyurulmuştur. Özellikle Lokman Suresi’nin: “Biz insana, ana-babasına iyi davranmasını tavsiye etmişizdir. Çünkü anası onu nice sıkıntılara katlanarak taşımıştır. Sütten ayrılması da iki yıl içinde olur. (İşte bunun için) Önce bana, sonra da ana-babana şükret diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş ancak banadır.” mealindeki 14. ayetiyle perçinleştirilmiştir.
Kıymetli konuklar!
Anne-baba sevgisi Allah ve Peygamber sevgisinden sonra gelen yüce bir duygudur. Az önce işaret edildiği üzere Allah’ın rızası anne ve babanın rızasına bağlıdır. Onları razı etmek, Allah’ın rızasına ermeye vesîle olur. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde Allah’a kulluktan hemen sonra ana-babaya ihsân emredilmiştir.
İhsân demek, iyilik yapmak yani iyi davranmak demektir. Güler yüzlü, tatlı sözlü olup, saygılı davranıp, ebeveynin gönlünü kırmayacak türden aklınıza gelen ne kadar iyilik ve güzellik varsa onları ana-babanın önünde sergilemek ve seferber etmek demektir. Dolayısıyla gerek Kur’ânî ifadeyle, gerekse insanî ilişkiler açısından bir kimseye iyi insan diyebilmek için, Yaradan’a kul ve ana-babaya iyi davranan insan olması gerekir.
Allah’a iman ve ibadetten sonra en büyük iyilik ana-baba ile sevdiklerine yapılan iyiliktir. İyi olmanın yolu, ana-babaya iyi davranmaktan geçer. Ana-babanın razı olmadığından Allah da razı olmaz. Dolayısıyla ana-babanın iyi demediğine Allah da iyi demez.
Saygıdeğer anneler ve kıymetli konuklar!
Saatlerce konuşulsa ve sayfalar dolusu yazılsa, annelerin değerini dile getirmek mümkün değildir. Zira onları layıkı vechiyle anlatacak cümleleri saatlere ve sayfalara sığdırmak, benim diyen bir evladın yapabileceği bir iş değildir. Dolayısıyla evladın, annesinin nitelik ve niceliği ile incelik ve yüceliğini anlatmaya çalışması, asîl bir davranış olmakla beraber, her babayiğidin başaramayacağı büyük bir iştir.
Çocuklarını doğurup dünyaya getirmek için, akıl almaz zorluklara katlanan ve sayısız güçlükleri göğüsleyen bu insanların, yavrularını koruyup kollama, besleyip büyütme ve eğitip öğretme yolunda çektikleri çilelerle, yaptıkları fedakârlıkları yaşamadan yansıtmak imkânsızdır. Ana-baba olmayanların onları anlaması, karnında bebek taşımayanın, doğum sancısını açıklaması ve aylarca uykusuz kalmayanın göz kırpmadan sabahlamanın sıkıntısını dile getirmesi düşünülemez.
Evet, her insan annesi ile ilgili duygu ve düşüncelerini anlatıp aktarabildiği gibi, yazıp yansıtabilir. Ama onun sahip olduğu sevgi, şefkat ve merhamet hisleri ile sergilediği samîmî, sevecen ve fedakâr tavırları yeteri kadar dile getirmede herkes başarılı olamaz.
Bugüne kadar annelerle ilgili yazıp-çizen ve fevkalâde güzel görüşlerle değerli düşünceler ortaya koyan kişiler olmuştur. Ama, annenin itibarını en veciz ve en özlü bir şekilde anlatan tek insan, Hz. Muhammed (S.A.V.) olmuştur. Annenin değerini dört kelimeyle en iyi şekilde dile getirip dünyaya duyuran, Kâinâtın Efendisi (S.A.V.): “Cennet annelerin ayakları altındadır.” buyurmuştur.
Hiçbir insan anneyi O’nun kadar özlü ve veciz bir şekilde anlatamamış, değerini ve yerinin yüceliğini dile getirememiştir. Evlat üzerindeki anne-baba haklarının dörtte üçünün anneye, dörtte birinin de babaya ait olduğunu söyleyen tek insan da O’dur.
Annesini sırtında taşıyarak Kabe’nin etrafında tavaf eden birisi, “bu davranışımla annemin hakkını ödeyebildi mi?” diye Hz. Peygamber (S.A.V.)’e sorduğunda, Peygamberimiz (S.A.V.): “Hayır, bir sancının bile hakkını ödeyemedin.” buyurmuştur.
Ana-babamız, varlığımıza vesîle olan fedakâr ve cefakâr insanlardır. Ama biz onlar için vefakâr mıyız? Herkes bu soruyu kendi kendine sorup samîmîyetle cevap vermeye çalışmalıdır. Zannederim bu sorunun cevabında çoğumuz sınıfta kalırız. Dolayısıyla belki dünyada çeşitli gerekçelerle sorumluluktan sıyrılabiliriz ama ahirette kolay kolay paçayı kurtaramayız. Orada bizleri kurtaracak olan yine Allah’ın rahmet ve mağfireti ile anne-babalarımızın şefkat ve merhameti olur.
Hayatta herkesin huzurlu, mutlu ve neşeli olmasını dileyen bizler, kimse ağlamasın, bilhassa anneler hiç ağlamasın istiyoruz. İnşaallah devletimiz ve hükümetimizin, şehit annelerini ağlatan teröristlerin üstesinden geleceğine, askerlerimiz ve güvenlik kuvvetlerimizin, onların köklerini kazıyıp, bu cennet vatanı mülevves ayaklarından arındıracaklarına inanıyoruz.
Bu inanç ve anlayışla sözlerimi noktalarken, Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerinden bizleri, ana-babası hayatta iken onları hoşnut edip, hayırlı dualarını alacak dikkatli, dirâyetli ve duyarlı davranışlarda bulunan, ebediyete intikal etmelerinden sonra da yapacağımız hayır, hasenât, iyilik ve hayırlı dualarla ruhlarını şâd edecek davranışlarda bulunan inançlı, bilinçli ve basîretli evlat eylemesini niyaz ediyorum.
Tekrar hepinizin anneler gününü gönülden ve samîmî duygularla kutluyor, tüm sevdiklerinizle birlikte sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşamanızı diliyor ve yıllar önce yazdığım “Ebeveyni Hoş Tut” başlıklı şiirimle sizleri selamlayarak huzurunuzdan ayrılmak istiyorum:
Babanı büyük bil, ananı azîz.
Atanı unutma, olursun âciz.
Gerek zengin olsun, gerekse fakir,
Ananı hor görme, babanı hakîr.
Ebeveyni hoş tut, sıkılma, sabret,
Varını yoğunu onlara sarfet.
Şımartmasın seni şöhret ve servet,
Anana hizmet et, babana hürmet.
Ananı say, gözün ondan ayırma,
Onu kırıp başkasını kayırma.
Babana bak, baksın evladın sana,
Bil ki yaptığını yaparlar sana.”
Dr. Ateş’in alkışlar arasında sona eren konuşmasının akabinde sahnede yerlerini alan TRT Sanatçıları Kazım Sezer, Ruhsar Sezer ve Hakan Şenlik’in anneler onuruna verdikleri mini konser programa ayrı bir renk kattı.
Program, sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.