BERAT’IN TADINI TATMAK
Berat kandili üç ayların içerdiği dört kandilin üçüncüsüdür. Hicri takvime göre her yıl, Şaban ayının 14’ünü 15’ine bağlayan gece kutlanılan mübarek Berat kandili, bu yıl 15 Temmuz 2011 Cuma gününü 16 Temmuz Cumartesine bağlayan gece idrak edildi. Kandilin arefesinin Cuma günü olması nedeniyle müslümanlar bu kandilde iki güzelliği birarada ve ardarda idrak etmenin mutluluğunu yaşadılar. Zira bu güzelliklerin ilki olan Cuma günü, müminlerin manevi bayramlarından biridir. İkincisi olan Berat gecesi ise rahmet kapılarının açılıp duaların kabul olacağı dört geceden biridir. Bu hususu bazı hadîs-i şerîflerinde dilegetiren sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bu geceyi ihya etmeye özen gösterir ve çok ibadet ederdi.
Öteyandan bu gecenin fazilet ve meziyetlerini müteaddid hadîs-i şerîflerinde beyan buyuran Efendimiz (S.A.V.) şu açıklamalarda bulunmuştur:
* “Şaban’ın onbeşinci (Berat) gecesi olunca, gecesini ibâdetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allah Teâlâ buyurur ki: “Affedilmek isteyen yok mu, günahlarını affedeyim? Rızık isteyen yok mu, rızrk vereyim? Derde müptelâ olan yok mu, sıhhat, âfiyet vereyim? Ne isteyen varsa, istesin vereyim!” Bu hâl, imsâk vaktine kadar devam eder.
* Bu gece göklerin kapıları açılır, melekler müminlere müjde verir, ibâdete teşvik ederler.
* Bu gece, salih akraba ile ilgisini kesen, büyüklenen ve ana-babasına âsi olanlar affa uğramaz.
* Cebrâil aleyhisselâm bana geldi. Kalk, namaz kıl ve duâ et! Bu gece, Şaban’ın onbeşinci (Berat) gecesidir, dedi. Bu geceyi ihyâ edenleri, Allah Teâlâ affeder. Yalnız, müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasisleri, alkollü içki içenleri, fâiz yiyenleri ve zina yapanları affetmez.
* Bu yıl içinde doğacak her çocuk, bu gece deftere geçirilir. Bu yıl içinde öleceklerin isimleri, bu gece özel deftere yazılır. Bu gece herkesin rızkı tertip olunur. Bu gece herkesin amelleri (işleri) Allah Teâlâ’ya arz olunur.
* Berat gecesini ganimet, fırsat biliniz! Çünkü, belli bir gecedir. Kadir gecesi, çok büyük ise de, hangi gece olduğu belli değildir. Berat gecesinde çok ibâdet yapınız! Yoksa, kıyâmet günü pişman olursunuz!
Diğer kandillerde olduğu gibi Berat kandilinde de yıllardır teptiplediği takdire şayan kutlama programlarında ele aldığı konularda dilegetirdiği değerli düşünceler ve aydınlatıcı açıklamalarla, kütlürel hizmetlerini ilgi ile izleyen insanları bilgilendirmenin gayreti içinde olan YOYAV, 15 Temmuz 2011 Cuma günü gerçekleştirdiği “Berat’ın Tadını Tatmak” konulu kutlama pogramında davetlilere duygulu dakikalar yaşattı.
Cuma namazından sonra salonu dolduran konukların kandillerini kutlayan Dr. İbrahim Ateş yaptığı yönlendirici konuşmada şunları söyledi:
“Kıymeti konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Maneviyat mevsimi, iyilikler iklimi ve kandiller gecidi olan üç ayların ortasında bulunan ve islamî kaynaklarda “leyletü-n nısfi min Şâ’bân” yani “Şaban-ı şerîfin yarısı gecesi” denilen Berat kandili dolayısıyla düzenlediğimiz “Berat’ın Tadını Tatmak” konulu kutlama programına katılarak bu mübarek gecenin feyiz ve fazileti ile O’nu ihya etmenin sağlayacağı saadeti anlatıp aktarmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, beratını sağ elinden alıp saadet-i sermediyeye erenlerden olmamızı diliyorum. Kötülüklerden berî olan, günahlardan geri duran ve iyiliklerde ileri giden sâlihlerden olmamızı niyaz ediyorum.
Kültürel etkinliklerimizi ilgi ile izleyip bu tür toplantılarımıza teşrif eden dost ve kardeşlerimizin büyük bir kısmı bugünlerde tatildedirler. Kimi köyde, kimi yaylada kimi de sahilde dinlenip yorgunluk gidermektedir. Dolayısıyla dinleyicilerimizin sayısında önemli ölçüde azalma görülmekte ise de biz bilimsel çalışmalarımızla bu tür sohbetlerimizi izleyen bir kişi de olsa yılmadan yolumuza devam etmenin gayret ve kararlılığı içindeyiz.
Önceki yıllarda Berat kandili münasebetiyle düzenlediğimiz kutlama programlarında bu mübarek gecenin bazı yönleriyle ilgili açıklamalarda bulunmuş ve önemli bilgiler sunmuştuk. Bu cümleden olarak:
1- 30 Aralık 1998 tarihinde düzenlenen kutlama porgramında “Berat Gecesinin Mana ve Mahiyeti”,
2- 27 Ağustos 2007 tarihinde düzenlenen kutlama programında “Müminlere Berat Meleklere Bayram Gecesi”,
3- 16 Ağustos 2008 tarihinde düzenlenen kutlama programında “Bizde Berat Bilinci”,
4- 26 Temmuz 2010 tarihinde düzenlenen kutlama programında “Berat’ın Getirdiği Bağış ve Barış” konulu konferanslarda aydınlatıcı bilgiler vermiştik.
Bugünkü birlikteliğimizde ise sizlerle “Berat’ın Tadını Tatmak” konusundaki düşünceleri paylaşmaya çalışacağız.
Tabii Berat’ın tadını tatmak, yan gelip yatmakla olmaz. Allah’ın istediklerini ve Peygamberin yaptıklarını yapmakla olur.
Nasip olursa birkaç saat sonra Berat Kandili'ni bir kere daha idrak etmenin bahtiyarlığına ereceğiz. Berat Kandili; Müslümanların, sınırsız af ve merhamet sahibi olan Yüce Allah'a sığınarak günahlardan arındıkları, ilahî lütuf ve bereketlere eriştikleri müstesna zaman dilimlerinden birisidir. Müminler için bu gece, hem af, mağfiret ve ilahî rahmete kavuşma vesîlesi, hem de birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularını en yoğun bir şekilde yaşadıkları bir fırsattır. Bu gecede kırgınlıklara son verilir, gönüller alınır, fakir fukara hatırlanır. Bu sebepledir ki, asırlar boyu bu topraklar üzerinde yaşayan Müslüman ecdadımız, bu geceyi diğer kutsal geceler gibi, dinî hayata derinlik kazandıran bir değer olarak görmüşler ve onu nefisleri kontrol altına almanın bir fırsatı olarak değerlendirmişlerdir.
Bunalan ruhlar için bu gece gerçekten bulunmaz bir fırsattır. Bu gece, kulluk esprisi içinde Allah'ın ilahlık hakikatine en köklü anlamda bir sığınma anlamı taşıyan ve ibadetin özü olan dualarla en güzel bir şekilde değerlendirilmeli, günahlardan arınmak için Yüce Allah'a yalvarıp yakarılmalı, tevbe ve istiğfarda bulunulmalıdır.
Unutmayalım ki, tevbe ruhu arındırmanın en güzel yollarından biridir. Kur'an-ı Kerim, ameli ne olursa olsun istisna koymaksızın herkesi tevbeye davet etmektedir (Nur, 31). Ruhî olgunluğun doruğuna yükselmiş peygamberlerle beşer arasında bu bakımdan fark yoktur. Peygamberimizin günde 70'den fazla tevbe etmesi de, bu sebepledir.
Bu gece ana baba ve akrabaların kandilleri tebrik edilmeli, hayır duaları alınmalıdır. Fakir ve muhtaçlara imkanlar nispetinde yardım eli uzatılmalıdır. Unutmayalım ki, paylaşılmayan sevinç ve mutlulukların insan için fazla bir anlamı yoktur. Sevinç ve mutluluklar paylaşıldıkça artar, kederler de paylaşıldıkça hafifler. Beratın tadını tatmak için belirtilen hususların gözönünde bulundurulması ve gereğinin yapılması icabeder.
Mübarek Berat Kandili münasebetiyle bazı hususların altının çizilmesinde yarar görüyorum. Madde ve mana arasındaki doğal dengenin madde lehine bozulduğu, global ihtilafların bütün dünyayı olumsuz etkilediği, ihtilafların çözümü için akl-ı selimin yerine silahların devreye sokulduğu, pek çok fenalık ve kötülüğün hüküm sürdüğü günümüzde, insanın, ruhunu derin kırılmalardan ve acılardan koruyabilmek için büyük ölçüde iç gözleme ihtiyacı vardır. Bu ihtiyaç her geçen gün daha fazla kendini hissettirmektedir.
İnsanlık çoğu zaman maddeyi simgeleyen değerlerin peşinden koşarak niçin yaratıldığı ve dünyadaki gerçek misyonunun ne olduğuna dair varoluşun en temel sorularına karşı ilgisiz bir tavır sergilemektedir. Halbuki insanın hayatta varoluşun temel gayesi, nefsinin esaretinden kurtularak güzelliğin kaynağı Yüce Allah'ın kendinde yaşattığı mutlak kemalin içindeki yansımalarını idrak etmesidir.
İç gözlemi hakkıyla yapanlar, nefsin küçük ve sefil dünyasından kurtularak Allah'a yaklaşan, düşünen bir varlık konumuna yükselirler. Hayatın aşkın manası da Allah'a giden yolu, diğer bütün alternatif yollara tercih edebilme erdemine ulaşmaktır. Nefsiyle muhasebesini hakkıyla yapan insanlarda görülen ilk değişim, bütün kötülükleri reddedip, Allah'ın emaneti olarak algıladıkları insanların ıstıraplarını içlerinde hissetmeleridir. Buna mukabil iç gözlemden uzaklaşanlarda fark edilen özellik ise, kendi özlerine yabancılaşmaları ve yapıcı yeteneklerini kaybetmeleridir. İnsanın ihtirasları, saldırganlıkları, çirkinlik ve kötülüklerinin altında yatan gerçek sebep, işte tam bu noktalarda aranmalıdır.
İnsanın iç dünyasında bulacağı en güzel armağan, Yüce Allah'ın bahşettiği güzel ahlâktır. Ünlü gönül adamımız Hz. Mevlana, "bütün cihanı araştırdım, ahlâk güzelliğinden daha değerli bir şey görmedim" demektedir. İç gözlem, varlığımızın özünde var olan ve kimliğimizin temelini teşkil eden ahlakî değerlerimizi kaybetme tehlikesinden bizi uzak tutacak en emin yoldur.
Dinimizin bize ısrarla tavsiye ve telkin ettiği bu yöntem, ihmal veya terk edilirse, insanın varlığı değersizleşir. Bunun toplumsal tezahürü de, arsızlık, ahlâksızlık, haksızlık, hırsızlık, yolsuzluk, kin ve intikam duygularının yaygınlaşması, merhametsizlik ve sevgisizlik biçiminde ortaya çıkar.
İşte Berat gecesi sözünü ettiğimiz iç gözlemin yapılmasına fırsatlar sunması bakımından bizler için büyük önem arz etmektedir. Umuyoruz ki, insanlık modern rehavet döneminin ve bunun meydana getirdiği ruhsal boşluğun en kısa zamanda farkına vararak dikkatini yeniden hayatın felsefî ve ruhsal yönüne çevirir. Şüphesiz ruhumuzun açlığı bedenimizin açlığından da daha acı vericidir. İç gözlem kişiler için ne kadar önemli ve zarûrî ise, toplumlar için de önemlidir. Dünyanın geldiği bu noktada, İslam dünyası da kendi iç sorunlarının çözümü için kendine yönelmesi gerekiyor.
Yukarıda da işaret ettiğimiz gibi, kendini hesaba çekme düşüncesi, İslâm'ın özüne yabancı değildir. İslâm dünyası bugün ciddi bir sınavla karşı karşıyadır. Bu sınav, İslâm toplumlarının insanlığın geleceği için geçmişte olduğu gibi günümüzde de artı değerler üretebilip üretemeyeceğini ortaya çıkaracak olan bir sınavdır. İslâm uygarlığının başka uygarlıklara karşı özgünlüğüyle meydan okuma gücünü koruyabilmesi bakımından müslümanlar bu sınavda tutarlı ve başarılı olmak mecburiyetindedir. İnançlarımız bize, hiçbir zaman adaletten ayrılmamayı, kim tarafından yapılırsa yapılsın bütün kötülüklere karşı çıkılması gerektiğini telkin etmektedir. Yüce Allah bir ayet-i kerime'de: "Bir kavme olan kininiz sizi adaletsizliğe sevk etmesin" (Maide, 8) buyurmaktadır. Şu halde müslümanlar duygularının esiri haline gelip, insanlığın huzurunu kaçırmak için iğrenç ve korkunç eylemler gerçekleştirenlere asla destek olmamalı, bunlarla aralarındaki çizgiyi net olarak belirginleştirmelidir. Mensup oldukları medeniyetin barışçıl mesajlarla yüklü olduğunu eylemleriyle ispat etmeleri, medeniyetler arası çatışmaları önlemek için kendilerine de önemli görevlerin düştüğünü hatırdan uzak tutmamaları gerekiyor.
Her zaman iç bünyedeki sorunların çözümü için başkalarından yardım beklemek, onurlu bir davranış değildir. Bunun için İslam dünyası iç hesaplaşmasını yapması ve içindeki İslâm'ın evrensel ilkelerine ters düşen düşünce tortularını temizlemesi gerekiyor. Kendi iç bünyesindeki hastalıkları teşhis ve tedavi edemeyenler, başkalarıyla hesaplaşmayı hayal bile edemezler. İslam dini insanlığın önüne hem madde hem de manasıyla bir bütünlük içinde insanlığını gerçekleştirmesine katkıda bulunacak geniş imkanlar sunmaktadır.
Gunyetü't-Tâlibîyn'de Abdülkâdir Geylânî hazretlerinin Şaban ayı ile ilgili olarak naklettiği hadîs-i şerifler meâlen şöyledir:
Hz. Âişe (R.A.) şöyle demiştir: "Resûlullâh (S.A.V.), öyle oruç tutardı ki; biz, artık orucu bırakmayacak, derdik. Peşpeşe günlerce oruç tutmadığını görünce de, Resûlullâh, artık oruç tutmayacak, derdik. Şaban ayında oruç tutmak, O'na daha sevgili idi. Ben:
Ey Allah'ın Resûlü!.. Şaban'da senin çok oruç tuttuğunu görüyorum. Bunun hikmeti nedir?'' diye sordum.
Resûlullâh; Yâ Âişe! Bir sene içinde ölecek olan kimselerin isimleri bu ayda yaşayanların defterinden silinip, Azrâil aleyhisselâm'a teslîm edilir. Ben de oruçlu olduğum halde, ismimin defterden silinip, diğer deftere kaydedilmesini arzu ederim,'' buyurdu.
Ümmü Seleme (R.A.) ise, şöyle anlatmaktadır: "Resûlullâh, Ramazan'dan sonra en fazla orucu Şaban ayında tutardı. Bunun sebebi, o sene içinde ölecek olanların isimlerinin, Şaban'da diriler defterinden, ölüler defterine geçirilmesidir.Bir kimse yolculuğa çıkar halbuki onun ismi yaşayanlar defterinden çıkarılıp o sene ölecek olanların defterine yazılır.”
Hz. Enes, der ki: Resûl-i Ekrem (S.A.V.)'e en fazîletli oruç soruldu. Nebiyy'i Zîşân;
''Ramazan'ı şerifi tazim için tutulan, Şaban orucudur.'' buyurdular.
Hz. Âişe (R.A.) ise: ''Resûlullâh'a ayların en sevgilisi, kendisini Ramazan ayına kavuşturan Şaban ayıydı. demiştir..."
Hz. Abdullah (R.A.)’dan nakledilen bir hadîs-i şerîfte, Resûl-i Ekrem şöyle buyurmaktadır;
"Bir kimse Şaban ayının son Pazartesi günü oruç tutarsa, günahları bağışlanır."
Burada son Pazartesi gününden maksad, Şaban'ın son günü değildir. Zira Ramazan'ı karşılamak niyetiyle Ramazan'a bir iki gün kala oruç tutmak menedilmiştir.
Başka bir hadîs-i şerîfte:
"Şaban, Receb ile Ramazan arasında bir aydır. Fakat insanlar onun fazîletinden gâfildir. Halbuki onda kulların amelleri, Rabbü'l-Âlemîn'e yükselir. Ben de oruçlu olduğum halde amelimin Allah'a yükselmesini severim." buyurulmuştur.
Enes bin Mâlik (R.A.)'in rivayet etmiş olduğu bir hadîs-i şerifde Efendimiz (S.A.V.):
"Receb ayının diğer aylar üzerine fazîleti, Kur'ân-ı Kerimin diğer kitaplar üzerine üstünlüğü gibidir. Şaban'ın diğer aylar üzerine üstünlüğü, benim diğer peygamberler üzerine fazlım gibidir. Ramazan'ın diğer aylar üzerine fazîleti, Allah Te'âlâ'nın, yarattığı varlıklar üzerine fazlı gibidir." buyurmuşlardır.
Bu mübarek ayların ve idrak etme bahtiyarlığına erdiğimiz Berat Kandilinin feyzi ile feyzlenen insanlardan olmaya gayret gösterelim.
Berat gecesinin eşiğine geldiğimiz bu değerli dakikalarda sizlerle birlikte olmanın haz ve huzuru içinde kandilinizi gönülden kutluyor, hayat boyu mutlu ve umutlu olmanız dileğiyle sözlerimi noktalarken ebedî hayatta mutluluk yurdu olan cennet-i âlânın mukimi olmanızı niyaz ediyorum.