Bilgili Öğretmen ve Bilinçli Öğrenci
Öğretmenlik, önemli özellikleri ve öncelikleri olan müstesnâ bir meslektir. Öğretmenler de bugünün çocuklarını şekillendirerek geleceğin temelini atan insanlardır. Her türlü takdirin üstünde ve her türlü övgünün ötesinde önemi haiz olan bir özveri ile çalışan bu insanlar, yavruları yoğuran, doğruları duyuran ve dimağları doyuran yüce ruhlu insanlardır.
Herkesin üzerinde ana-babasından sonra en çok hakkı olan bu insanlar, herkesten çok ihtimam ve ihtiram gösterilmesi gereken, aslâ ihmal edilmemesi icap eden insanlardır. Gönüllerde yaşatılması ve gözlerden ırak tutulmaması gereken bu insanların yılda bir defa hatırlanması yeterli olmamakla birlikte, unutulmaya terk edilmekten daha iyidir. Bu bakımdan her yıl 24 Kasım Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlenen kutlama programları, cefakâr öğretmenlere karşı vefakâr bir yaklaşımdır.
Bu inanç ve anlayışla yurdumuzun birçok yerinde farklı programlar tertipleyen kuruluşlardan biri de YOYAV’dır. 26 yıldır öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediği programlarda onlarla ilgili duygu ve düşünceleri dile getirerek gösterilmesi gereken sevgi ve saygı hislerini geliştirmenin gayreti içinde olan YOYAV, bu yıl 24 Kasım 2014 Pazartesi günü tertiplediği “Bilgili Öğretmen ve Bilinçli Öğrenci” konulu toplantıya çok sayıda öğretim üyesi ile öğretmeni davet etti.
Toplantıya katılanlar arasında Atatürk Yüksek Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız, YÖK Eski Başkan Vekili Dr. Uygur Tazebay, MEB Eski Müsteşar Yardımcısı Mehmet Temel, MEB Özlük İşleri Genel Müdürlüğünden Emekli Sıtkı Dalkılıç, 20. Dönem Adana Milletvekili Dr. Ertan Yülek, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek, H.Ü. Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Tevfik Cengiz, A.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Hanım Halilova, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Seyfettin Erşahin ve Prof. Dr. Mehmet Özdemir, Türkiye Gönüllü Eğitimciler Derneği Genel Başkanı Doç. Dr. İbrahim Erdoğan ve Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M.Yahya Efe de vardı.
Değerli düşüncelerin dile getirildiği toplantıda konuşan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, Vakfın davetine icabet eden konuklara takdir ve teşekkürlerini ileterek başladığı konuşmasında şunları söyledi:
“Değerli öğretmenlerimiz, sevgili öğrencilerimiz, kıymetli kursiyerlerimiz, basınımızın güzîde temsilcileri!
Beşeriyetin babası, ilk insan, ilk peygamber ve ilk öğretmen olan Hz. Adem’den bu yana insanların eğitim ve öğretiminde hizmet ve emeği geçen öğretmenlerden ebediyete göçenleri rahmet, minnet ve şükranla anarak, hayatta ve halkın hizmetinde olanlara da sağlık ve saadet niyazında bulunarak sözlerime başlarken, törenimizi onurlandıran siz saygı değer öğretmenlerimiz ve sevgili öğrencilerimizle misafirlerimizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, bu anlamlı günümüzde bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösterdiğiniz için hepinize takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
24 Kasım’da öğretmenlerimizin 24 ayar altından daha değerli olduklarını dünyaya haykırmak için, teşrifinizle taçlandırdığınız bu toplantıyı tertipledik. Anneler ve babalar günlerinde olduğu gibi öğretmenler için de yılda bir gün tahsis edilmesini yeterli görmemekle birlikte takdirle karşılıyoruz.
İnsanların eğitim ve öğretimleri ile yönlendirilme ve yüreklendirilmelerinde önemli rolleri olan öğretmenlerin, fertleri verimli ve üretken hâle getirmede itici güç, toplumları terakki ettirmede ve tekâmüle erdirmede muharrik motor niteliğinde oldukları bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla fert ve toplum olarak kendilerine çok şeyler borçlu olduğumuz öğretmenlerimizi değil böyle kısa bir konuşmaya, saatlere, günlere ve aylara sığdırmak mümkün değildir. Onlar hakkında ne kadar güzel söz söylesek de azdır. Hz. Ali (R.A.)’nin: “Bana bir harf öğretene köle olurum.” sözünün yanında biz ne dersek diyelim az olur. “Uşağım da olsa yanlışlarımı düzelten efendim olur.” diyen Goethe’nin cümlesinin yanında cüce kalır. “Dünyanın her yanında öğretmenler insan topluluğunun en fedakâr ve saygın elemanlarıdır.” diyen Atatürk’ün vecizesinin yanında cılız olur.
İnanan insanlar olarak Allah’a ibadet, Resûlullah (S.A.V.)’a ittiba’, ebeveyne ihsan ve öğretmenlerimize ihtiramla yükümlüyüz.
Öğretmenine öfke ile yaklaşıp öldürmeye yeltenerek tetik çeken ya da ona dil uzatıp dedikodu yapan veya didişip dövüşen divanelerden değil, öğretmenine saygı ile yaklaşıp, ilim ve irfanından istifade eden, tecrübe ve tavsiyelerinden yararlanıp dikkatli, dirayetli ve dinamik olmaya çalışan, öğretmenine karşı mültefit, mütebessim ve müteşekkir bir tavır içinde olup, sevgisini kazanmaya, duasını almaya ve gönlüne girmeye çalışan duygulu ve duyarlı insanlardan olmalıyız.
Bugün hayatta olan öğretmenimiz varsa onları ziyaret etmeli, en azından bir telefon ederek hâl ve hatırlarını sormalıyız. Ebediyete intikal eden öğretmenlerimizi Fatihalar ve hayırlı dualarla anmalıyız.
Bayramlarda ve benzeri kutlu-mutlu günlerde ana-babamızdan sonra öğretmenlerimizi aramalıyız. Biz profesörde olsak, öğretmenlerimizde ilkokul öğretmenleri olsalar bile onların yanlarında bilgiçlik taslamamalı, o halde dahi onlardan öğreneceğimiz şeyler olduğunu düşünmeliyiz.
Biz ne kadar haklı, öğretmenlerimiz de ne kadar haksız olursa olsunlar, saygı sınırını aşmamalı ve aslâ onlara karşı kırıcı davranışlarda bulunmamalıyız. Bir öğrencinin, Hak dostu bir öğretmeninin gözünden düşmesinin, gökten yere düşmekten daha kötü olduğunu unutmamalıyız. İlmimizi, idrakimizi ve geldiğimiz yeri önce Allah’a, ardından öğretmenimize borçlu olduğumuzu bilmeli, ona karşı sevgi ve saygıda kusur etmemeliyiz. Öğretmenimizin bizim için bedenimizdeki can, damarımızdaki kan ve beynimizdeki irfan kadar önemli bir insan olduğunun idraki içinde olup, bilgi ile beyin bilemeyi ve ilgi ile iyilik dilemeyi ilke edinen bu ilim ehli, iyilik sever insana ömür boyu minnet ve şükran duymalıyız.
Öğretmenler, öğretmenlikten önce öğrencilikten geçerler. Dolayısıyla öğrencilerin psikolojik problemleri ile insanî ihtiyaçlarını ve içtimai ilişkilerini herkesten daha iyi bilirler. Bunun için onlara karşı ana-babaları kadar yakın ve yapıcı olurlar. Bu yakınlığın bilincinde olan öğrenciler onları ana-babalarını sevdikleri gibi severler. Bu sevgilerini hepimizin bildiği:
“Öğretmenim canım benim, canım benim
Seni ben pek çok pek çok severim.” şarkısı ile dile getirirler.
Öğretmenlerin önemli özellik ve güzelliklerini dile getirip, hak ettikleri hürmet ve muhabbeti öğrencilerinden yeteri kadar görmediklerini bildiğimiz günümüzde bir de madalyonun öbür tarafına bakmamız ve önemli bir öz eleştiride bulunmamız gerekir. Öyle ya çuvaldızı başkasına batırırken, iğneyi kendimize batırmayı unutmamamız icap eder.
Üzülerek ifade edelim ki, günümüzde bazı öğretmenlerimiz, her geçen gün yeni ve yararlı bilgiler edinerek kendilerini yenileme yönünden öğrencilerine iyi örnek olamamaktadırlar. Eski bilgileri tekrarlamakla yetinmekte, öğrencilerine yeni ufuklar açacak yeni bilgilerle donanmamaktadırlar. Bu hâl, iyi bir öğretmen olmak isteyen kişi için büyük bir eksikliktir. Öğretmen bilgili, öğrenci bilinçli olmalıdır.
Sözlerimi noktalamadan önce günün bir hatırası olması için İmam Ebu Hanife hazretlerinin öğrencileri Ebu Yusuf ile İmam Muhammed arasında hocaları Ebu Hanife hakkında geçen diyaloğu sizlerle paylaşıp bu değerli öğrencilerin, saygıdeğer hocaları büyük bilgin Ebu Hanife’ye duydukları sevgi ve saygıyı dikkatinize getirmekte fayda mülâhaza ediyorum.
Bir gün Ebu Hanife hazretleri bu iki öğrencisi ile birlikte onların arasında yürüyüp giderken, öğrencilerden biri diğerine: “İmâmünâ beynenâ kenûn-i lenâ” yani “hocamız aramızda bizim için “lenâ”nın nunu gibidir” der. Ehlince bilindiği üzere Arapça olan “lenâ” kelimesi lam, nun ve elif harflerinden oluşmakta olup, baştaki lam ile sondaki elif uzun, ortalarındaki nun harfi kısadır. Bu sözü söyleyen öğrenci, kendisi ile arkadaşı arasındaki hocaları Ebu Hanife’nin kendileri için “bizim için” anlamında olan“lenâ” kelimesinin başındaki lam harfi ile sonundaki elif harfi arasındaki nun gibi buluşturucu nitelikte olduğunu ifade eder. İkinci öğrenci de: “lev lem yekûn lekâne lâ” yani “O nun olmasaydı “lâ” yani (yok) olurdu.” dedi. Bu sözlerle hocalarının kendileri için “lenâ”nın nunu niteliğinde olduğunu söyleyen birinci öğrenciye, ikinci öğrenci verdiği cevapla “lenâ”nın nunu olmasaydı yok anlamına gelen “lâ” olurdu demekle hocamız olmasaydı, biz olmazdık demek istedi.
Bu iki değerli öğrencinin, Hocaları Ebu Hanife Hazretlerine gösterdikleri sevgi ve saygının günümüz öğrencilerince de hocalarına gösterilmesi temennisi ile sözlerimi noktalarken, toplantımıza teşrifinizden dolayı hepinize takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek gününüzün kutlu, yaşantınızın mutlu ve geleceğinizin umutlu olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen YÖK Eski Başkan Vekili Dr. M. Uygur Tazebay, Atatürk Yüksek Kurumu Eski Başkanı Prof. Dr. Bahaeddin Yediyıldız ve A.Ü. Ziraat Fakültesi Toprak Bölümü Öğretim Üyelerinden Prof. Dr. Hanım Halilova yaptıkları konuşmalarda öğretmenlerle ilgili duygu ve düşüncelerini dile getirerek YOYAV’ın gerçekleştirdiği hizmetlerden övgü ile söz ettiler ve başarılarının devamı dileğinde bulundular.
Yapılan bu konuşmalardan sonra Faruk Oray’ın bugün için yazdığı “Bilim Savaşçıları” başlıklı şiirini okuması törene ayrı bir renk kattı.
Tören, davetlilere takdim edilen karanfil ve sunulan ikramın alınması ile noktalandı.