Bilgimizin Kaynağı Kur’ân Olmalı
Kafa, kalp ve karın insan için hayatî ehemmiyet arz eden önemli uzuvların başında gelir. Onların korunmasına ve doyurulmasına özen göstermek gerekir. Karın, temiz ve helal gıda ile, kafa (beyin) faydalı bilgi ile, kalp de iman, ilgi ve sevgi ile doyurulmalıdır.
Midesi doymayan bünyenin ayakta kalması, bilgiyle beslenmeyen beyinin doğru düşünmesi, iman, ilgi ve sevgiden yoksun olan kalbin uzuvları iyiye, doğruya ve güzele yönlendirmesi düşünülemez.
Bu gerçeği göz önünde bulunduran YOYAV, ayda bir defa düzenlediği kahvaltı programının akabinde tertiplediği, sohbet toplantılarında dile getirdiği doğru ve doyurucu bilgilerle, konuklarının karınlarını doyurmanın yanında, kafalarını ve kalplerini de bilgi, ilgi ve sevgi besiniyle doyurarak maddî ve manevî doyuma erdirmeyi hedeflemektedir.
Bu cümleden olarak 13 Nisan 2017 Perşembe günü Vakıf Üyelerinden Gülten Bozbay, Lütfiye Bozbay ve Nimet Boyacıoğlu’nun birlikte ikram ettikleri kahvaltıdan sonra konferans salonunda yerlerini alan davetlilere önemli açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, kahvaltıyı ikram eden vakıf üyeleriyle, sohbet toplantısına katılan konuklara takdir ve teşekkürlerini ilettiği konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“İbâdet, tilâvet, ziyafet ve ziyaretle hikmet, hizmet, sohbet ve bilgi birlikteliğini oluşturup, Hakk’ın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda buluşan bilinçli ve basîretli kardeşlerim!
Kahvaltı sofrasında bir araya gelip, sunulan ikramı almanın ardından verilecek ilim ve irfan ikramını da almak amacıyla, salondaki yerlerini alarak gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, aranızdaki birlik ve beraberlik ruhunun ömür boyu devam edip, Cennet-i â’lâda, huzûr-u Hak’da noktalanması niyazıyla sözlerime başlarken, buraya gelmek için attığınız adımların sizleri Cennet’e götüren adımlar olmasını diliyorum. Kur’ân Denizi’nden bir damlayı daha sizlerle paylaşarak dudaklarınızı ıslatmaya ve gönüllerinizi rahatlatmaya katkıda bulunmak gayesiyle tertiplediğimiz bu toplantıya teşrif eden, siz saygıdeğer kardeşlerimizin ömür boyu adımlarınızın isâbetli, bakışlarınızın basîretli ve davranışlarınızın dirâyetli olmasını temenni ediyorum.
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Ra’d Suresi’nin 16. ayetinde beş defa geçen “de ki” anlamındaki “kul” emri ile ilgili hususları, aklımın erdiği, dilimin döndüğü ve vaktimizin elverdiği nispette sizlere anlatıp aktarmaya çalışacağım. Yüce Rabbimizden bana bu ayet-i kerimeyi anlayıp anlatmada, sizlere de duyduklarınızı değerlendirip, edindiğiniz Kur’ânî bilgileri arttırıp, îcâbının îfâsı cihetine gitmenizde tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum.
Kur’ân-ı Kerîm’i başından sonuna kadar okurken dikkat ederseniz, birçok ayetin başında veya ortasında “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesini görürsünüz. Ayrıca Kur’ân-ı Kerîm’in 72. Suresi olan Cin Suresi ile 109. Suresi olan Kâfirûn Suresi, 112. Suresi olan İhlâs Suresi, 113. Suresi olan Felak Suresi ve 114. Suresi olan Nâs Suresi’nin ilk kelimesi de “Kul”dür.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in ümmetine Kur’ân-ı Kerîm’in tamamını tebliğ etmekle yükümlü olduğu halde, bazı ayetlerle söz konusu surelerin başında “de ki” anlamına gelen “kul” kelimelerinin yer almasında mutlaka bir hikmet vardır. Dolayısıyla bu kelimelerin geçtiği ayetlerin üzerinde dikkatle durulması ve o hikmetlerin neler olabileceği hususunda düşünülmesi gerekir.
Bugünkü sohbetimizin konusu olan Ra’d Suresi’nin: “(Resûlüm!) De ki: ‘Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?’ De ki: ‘Allah’tır. O halde de ki: ‘O’nu bırakıp da kendilerine fayda ve zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?’ De ki: ‘Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?’ Yoksa O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir.” mealindeki, metni yaklaşık dört satır olan 16. ayetinde “de ki” anlamındaki “kul” kelimesinin beş defa geçmesinde de bir hikmet vardır. Zira Kur’ân-ı Kerîm’de gereksiz tekrarlama olmayacağı bilinen bir gerçektir.
Bu inanç ve anlayışla sohbetimize konu aldığımız söz konusu ayet-i kerîmenin üzerinde dikkatle ve dirâyetle durarak, bu hikmeti bulmanın gayreti içinde olacağız.
Biz Müslümanlar, inancımızda tevhîdi, anlayışımızda birliği, düşüncemizde dirliği, davranışımızda dayanışmayı, ilişkimizde iyiliği esas alan yüce bir dinin mensuplarıyız.
Kaynağı Kur’ân, temeli tevhîd, tavanı takvâ olan bu dinin kapısı kulluk, anahtarı kelime-i şehadet (iman), adı da İslam’dır.
İbâdet, istikamet, itidal, ihsân, ihlâs, irfan, iz’ân ve insaf gibi müstesnâ meziyetlerle muttasıf olan bizler, Allah’a kul, Resûlüne ümmet ve müminlere kardeş olmayı davranışlarımızda esas alırız. Rabbimiz Allah, dinimiz İslam, kitabımız Kur’ân, Peygamberimiz de Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir. Bunu bilir, bunu söyler, buna inanır ve bunun îcâbını îfâya çalışırız. Kur’ân-ı Kerîm’in dediğine uyar ve Resûlullah (s.a.v.)’ı örnek alırız. Kullukta kusur etmemenin, yanlış yola gitmemenin, hak ve hakikatten sapmamanın gayreti içinde oluruz. Rotamız Kur’ân, rehberimiz Peygamberimiz (s.a.v.), mabedimiz mescid, kıblemiz Kabe’dir.
Ben, bu inanç ve anlayışla, yıllar önce yazdığım bir şiirimde şöyle demiştim:
“Yolumuz Kur’ân yoludur.
Kolumuz irfan koludur.
Kalbimiz iman doludur.
O’nunla yüceliriz biz.
Alemi aydınlatan nur.
Ruhlara vermekte sûrur.
O’nla yaşar, O’nu okur.
O’nla bakar, görürüz biz.”
Kur’ân, bilgimizin kaynağı, düşüncemizin dayanağı ve kalbimizin nurudur. O’nu okur, içeriğini öğrenir, Rabbimizin uyarılarını O’ndan alır, O’nunla aydınlanırız. Bir ucu Allah’ın elinde, bir ucu da bizim elimizde olan O habl-i metîne tutunur, bizleri Allah’ın rahmetine ve rızasına erdirecek olan irşadı istikametinde davranışlarımızı dizayn etmenin gayreti içinde oluruz.
Bu arada “de ki” anlamına gelen “kul” kelimesiyle başlayan ya da içinde o kelime geçen ayet-i kerîmelerin içeriklerini inceleyip irdelemeye ayrı bir özen gösteririz.
Ra’d Suresi’nin meali arz edilen 16. ayetinde “De ki” anlamına gelen “kul” kelimesinin beş defa tekrar edilmesinin hikmetini anlamak amacıyla bazı tefsir kitaplarına başvurduğumuzda, bu hususta sadra şifa olacak detaylı bir açıklama bulamadık. Dolayısıyla bu hikmetin ne olabileceğini düşünerek Hakk’ın hidâyet ve inâyetine sığınarak, söz konusu ayetin metin ve mealini defalarca okuduk. Bu ayet-i kerîmede “kul” kelimesinin beş defa tekrarlanmasındaki hikmetin ne olduğunu Allah Teâlâ bilir ama acizâne bizim aklımıza gelen husus, insanları İslama davet ederken uyulması îcâp eden yöntemin öğretilmesidir. Şöyle ki, yanlış inanç, anlayış veya davranışta olan bir kimseyi doğru yola döndürmek amacıyla yapılacak çağrıda takip edilecek yolun, tenkit ve yerme değil, ufkunu açacak ve doğruya yaklaşımını sağlayacak sorular ve cevaplarla işe başlayarak akıl ve idrakine hitap etmenin yararlı ve yapıcı olacağına işaret edilmektedir.
Ayet-i kerîmede “kul” emriyle vurgulanan beş aşamalı ilahî buyruğun yerine getirilmesi hâlinde, aklı başında olup, doğruları görünce onları kabullenme istidadında olan kimse, Allah’ın birliğine iman edip, sadece O’na kul olacak, yarattığı varlıklardan herhangi birini Allah’a ortak koşma davranışından kurtulacaktır.
Bu inanç ve bilinçle söz konusu ayet-i kerîmeyi dikkatle ve dirayetle okuduğumuzda:
Birinci “de ki” emrinin ardından Allah Teâlâ Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, Allah’dan başkalarını ilah edinenlere “Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?” sorusunu sormasını istiyor, O’nun akabinde gelen ikinci “de ki” emriyle de: “Allah’dır.” cevabını vermesini emrederek, bu soruya aklı başında olan herkesin vermesi gereken cevabın bu olduğuna işaret ediyor.
Birincisiyle sorunun sorulması, ikincisiyle de cevabın verilmesi emredilen ilk iki “de ki” anlamındaki “kul” emrinden sonra gelen üçüncü “kul - de ki” emriyle de: “O halde de ki, O’nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?” sorusu sorularak Allah’ı bırakıp, kendilerine dahi herhangi bir fayda sağlamaktan ve kendilerini başkalarının vereceği zarardan korumaktan aciz olan yaratıkları ilah edinmenin hiç de akılcı bir davranış olmayacağı vurgulanmaktadır.
Dördüncü “de ki” den sonra gelen: “Körle gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?” soruları sorularak, Allah’ın birliğine iman etmeyip, O’nun yarattığı varlıkları ilah edinenlerin gerçekleri görmeyen körler oldukları ifade edilerek bu körlerle iman ehli görenlerin bir olmayacakları belirtildiği gibi, inkârın karanlığı ile imanın aydınlığının da eşit olmayacağı vurgulanmaktadır.
Bunun ardından da: “Yoksa O’nun (Allah’ın) yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca benzer mi göründü?” sorusu sorularak ilah edindikleri varlıkları hâşâ Allah Teâlâ gibi yaratıcı kabul edip, onları Allah’a mı benzettiler de, bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? denerek, yaratma özelliği olmayan aciz yaratıkları, yüce Yaradan Allah Teâlâ’ya ortak mı koştular vurgusu yapılmaktadır.
Son ve beşinci “de ki” emriyle de Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, Allah Teâlâ’nın her şeyi yaratan, bir ve karşı konulmaz güç sahibi olduğunu söylemesi emredilmiştir. Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın bir ve yegâne yaratıcı olduğu beyan buyurularak, O’ndan başka ilah olmayacağı uyarısında bulunulmuştur.
Bu ayet-i kerîmede dikkatimize getirilen islama davet ve tartışma yöntemini çok iyi öğrenip, inkâr ehli insanları islama davette esas almamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, hayatımızın her safhasında davranışlarımızı Kur’ânî bilgilerle dizayn etmemizi diliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”
Bu kare kod ile haber ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.