Dînî Hayatın Dizaynında Hadîslerin Yeri
YOYAV’ın yürüte geldiği Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarının 19.su 4 Nisan 2018 Çarşamba günü 103 kişinin katılımıyla gerçekleştirildi.
“Sabah-Akşam Yapılacak Dualar” konulu broşürün dağıtıldığı programda okunan 48 hatm-i şerîf, 927 Yâsîn-i şerîf, 1116 Mülk-ü şerîf, 984 Nebe-i şerîf, 1605 Feth-i şerîf, 388 bin İhlâs-ı şerîf, 800 bin Kelime-i Tevhîd, 949 bin salavât-ı şerîfe, 913 bin Esma-ül Hüsna ve muhtelif surelerin duasını yapıp sevabını din ve devlet büyükleri, şehîdler, gâzîler ve toplantıya katılanların isimlerini verdikleri yakınlarının ruhlarına bağışlayan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı “Dînî Hayatın Dizaynında Hadîslerin Yeri” konulu kısa konuşmada önemli açıklamalarda bulundu. Dr. Ateş özet olarak şunları söyledi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
İlkbaharın iyice hissedilir olduğu ve tabiatın yeniden yeşerip yüzümüze güldüğü böyle güzel bir zaman diliminde, sizlerle bir kere daha bir araya gelip arz edeceğimiz hadîs-i şerîflerin estirdiği huzur havasını birlikte teneffüs etmenin haz ve huzûru içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sünnet-i seniyyeye sarılan ve şefaat-i Resûlullâh’a nâil olan müstesnâ ve mutlu Müslümanlardan olmanızı diliyorum. Bugünkü Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programı, dördüncü ayın dördüne denk geldiği için, dört maddeli hadîs-i şerîflerden derlediğimiz yirmi dört hadîs-i şerîfi dilimizin döndüğü ve vaktimizin el verdiği nispette açıklayarak, içeriklerini sizlerle paylaşmaya çalışacağımız böylesine manalı ve muhtevalı bir toplantıya teşrifinizden dolayı hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Malumunuz olduğu üzere dünyevî bilgilerin dayanağı deneyimler ve deneyler, dînî bilgilerin dayanağı da Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîflerdir. Dolayısıyla dinî dayanak ve kaynakların ilki Kur’ân, ikincisi de hadistir. Bunun için her müslümanın Kur’ân-ı Kerîm’den sonra hadîs-i şerîflerin içeriğini bilmesi gerekir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sözü, fiili, takrîri yani, sahâbenin yaptığını görüp de reddetmediği hareket ve davranışları (kabul, takrîr ve tasvîbi), yaratılışı (fıtrî-fizyolojik özellikleri) veya ahlakı ile ilgili intikal eden her türlü bilgiye hadîs denir. Hadîslerle ifadesini bulan Muhammedî yol ve yönteme de sünnet denir. Başka bir ifadeyle sünnet, Hz. Peygamber (s.a.v.) tarafından izlenen yol haritası, tabiat hâline getirilen hayat tarzı, dünya ve ahiret tasavvuru demektir. Nitekim aşırıya kaçan talep ve iddialar karşısında sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)'in "Kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir'' mealindeki hadîs-i şerîfi bu anlamdadır. Hadîs ile sünnetin yaygın olarak birbirinin yerinde kullanıldığı da olmuştur.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kendisine bildirilen vahyi açıklamasına ve uygulamasına sünnet, bu bilgilerin sözlü ifadesine de hadîs denilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in Nalh Suresi’nin: “… İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman ve onların da (üzerinde) düşünmeleri için sana bu Kur’ân’ı indirdik.” mealindeki 44. ayeti bize hadîsin ve sünnetin hukukî alandaki yerini bildirmektedir. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.)’in söz ve fiilleri, ayetleri tefsir eder. Zaten Haşr Suresi’nin: “… Peygamber size ne verdiyse onu alın, neyi de size yasakladıysa ondan vazgeçin…” mealindeki 7. ayetin de bize sünnetin hukukî otoritesini duyurmuştur. Aynı Surenin 36. ayetinde de, Allah Resûlü’nün hüküm verdiği bir konuda hiçbir müslümana tercih hakkı olmadığı beyan buyurulmuştur.
Müslümanın sünnet karşısında yegâne tavrının ona teslimiyet olduğu da Nisa Suresi’nin 65. ayetinde şöyle dikkatimize getirilmiştir: “Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.”
Kur’ân-ı Kerîm'de geçen ittibâ’ ve iktidâ, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i rehber edinerek izinden gitmek ve bilinçli olarak O’na uymak anlamına gelir. Vahyin tebliğ ve ta’lîminde bir elçi olarak nasıl ve ne ölçüde ihtiyaç varsa, o vahyin anlaşılıp hayata geçirilmesinde Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetine, O’nun rehberliğine ve örnekliğine öylece ihtiyaç vardır. Zîrâ hadîs ve sünnet, Kur’ân-ı Kerîm’in nebevî yorumudur. Bireysel ve toplumsal hayatta sünnetin merkeze alınması, Kur’ân-ı Kerîm’in merkeze alınması demektir. Hz. Aişe (r.anha)'nin ifadesiyle "Peygamber'in ahlakı Kur’ân idi." Bu itibarla sirâc-ı münîr yani etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderilen Hz. Peygamber (s.a.v.)'in konumu çok iyi anlaşılmalıdır.
Hadîs ve sünnet, hakikat peşindeki insanın ufkunu açar, zihin ve gönül dünyasını şekillendirir. Bireysel ve toplumsal hayatta dinin tezâhürü de, yaşayan Kur’ân Hz. Peygamber (s.a.v.)'in hadîs ve sünnetleriyle mümkündür. Kur’ân-ı Kerîm pek çok konuda genel ilkeler koymakla yetinir. Namaz, oruç, zekât ve hac ibâdetlerinin yerine getiriliş şekli, boy abdestinin (gusül) nasıl alınacağı, neyin faiz olup olmadığı gibi hususlar hadîs ve sünnetle öğrenilebilir. Ayrıca sosyal, idarî ve ticarî ilişkileri düzenleyen hüküm ve prensipler, düzenli ve huzurlu bir hayatın ölçüleri ve davranış örnekleri detaylı olarak yine hadîs ve sünnet vâsıtasıyla öğrenilebilir.
Ashâb-ı kirâm İslâm dinini, Kur’ân-ı Kerîm’den ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetinden meydana gelen bir bütün olarak tanımıştır.
Resûlullah (s.a.v.)’ın rehberliğinde yetişmiş olan bu kutlu nesil, önlerine çıkan meseleleri önce Kur’an’a başvurarak halletmeye çalışmışlardır. Eğer Kur’ân’da açık bir çözüm yolu bulamazlarsa, sünnetteki tatbikata bakmışlardır. Eğer kendileri o konuda bir bilgiye sâhip değillerse, ashâbı toplamış, Resûlullah’tan öğrendikleri bir hadîs olup olmadığını sorarak meseleyi çözümlemişlerdir.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’in vefatından sonra İslâm dini, Kitap ve Sünnet’in ortaya koyduğu esaslar çerçevesinde anlaşılmış ve yaşanmaya çalışılmıştır.
Daha ilk halîfe Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında Kur’ân âyetleri bir araya toplanmıştır. Bizzat Hz. Peygamber (s.a.v.)’in izniyle kendi devrinde başlayan sünneti ezberleme ve yazarak derleme çalışmaları ise, zaman içinde giderek hız ve yaygınlık kazanmıştır. İlk bir buçuk asırda tamamen yazılı hâle getirilmiş olan sünnet bilgi ve belgeleri, ikinci ve özellikle üçüncü hicrî yüzyılda büyük hadîs kitaplarında toplanmıştır. Bugün bizim hadîs kitaplarında gördüğümüz bu yazılı metinler, birer sünnet belgesi olarak hadîs adıyla anıla gelmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’den bu yana Ümmet-i Muhammedi hadîsleri ezberlemeye ve onları gönülden gönüle aktarmaya sevk eden yine Efendimiz (s.a.v.)’in şu mübârek buyruğudur:
“Benden bir şey işitip onu işittiği şekilde başkasına ulaştıran kimsenin (Kıyamet günü) Allah yüzünü ağartsın. Zira kendisine bilgi ulaştırılan öyleleri vardır ki, bizzat işitenden daha iyi kavrar.”
Hadîs, Kur’ân-ı Kerîm’den sonra ikinci kaynak olması sebebiyle asr-ı saâdetten itibaren ona büyük ehemmiyet verilmiş ve muhafazası adına büyük gayret gösterilmiştir. İslam’ın ilk yıllarında Ashâb-ı Kirâm efendilerimiz arasında okuma yazma bilenlerin azlığı, Kur’ân-ı Kerîm’in yeni nâzil oluyor olması gibi nedenlerle Efendimiz (s.a.v.), ilk zamanlarda hadîs-i şerîflerin yazılmasını yasaklamıştır. Hadîs-i şerîflerin Kur’ân-ı Kerîm’le karıştırılma tehlikesi ortadan kalkınca, bizzat Peygamber Efendimiz (s.a.v.) hadîs-i şerîfleri muhafaza konusunda ashâbını teşvik etmiştir.
Hadîsin önemi bizzat Kur’ân-ı Kerîm tarafından beyan edilmiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’e itaatin Cenâb-ı Hakk’a itaat olarak kabul edilmesi, O’nun getirdiği her şeyi cân-u gönülden kabul etmenin gerekliliği hadîsin önemini ortaya koymada yeterlidir.
Kur’ân-ı Kerîm’in kendisine indirildiği Peygamberimiz (s.a.v), Allah’tan aldığı vahyi insanlara ulaştırmıştır. Bu görevinin yanında Efendimiz (s.a.v.)’e Kur’ân-ı Kerîm’i açıklama görevi de yüklenmiştir. Bu görev îcâbı, Allah Resûlü (s.a.v.) zaman zaman inen ayetlerin anlaşılmayan yerlerini açıklamış, daha da önemlisi, vahyi bizzat yaşayarak Müslümanlara örnek olmuştur.
Hz. Âişe (r.anha) validemizin: “O’nun ahlakı Kur’ândı” sözü işte bu gerçeği vurgulamaktadır.
Hadîs ve sünnet, Müslümanın dinî hayatında önemli bir yere sahiptir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.): “Size iki şey bırakıyorum: Bunlara uyduğunuz müddetçe dalâlete düşmezsiniz. (bunlar) Allah’ın kitabı ve benim sünnetimdir.” buyurmuştur.
İnsanlığın mutluluğu, mükemmel örnek Hazret-i Muhammed (s.a.v.)’e uymalarına bağlıdır. Bizler O’na çok şey borçluyuz.
İstiklâl şairimiz merhum Mehmet Akif’in dediği gibi:
“Dünya neye sahipse, O'nun vergisidir hep;
Medyûn O’na cem’iyyeti, medyûn O’na ferdi.
Medyûndur O ma’sûma bütün bir beşeriyyet…
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.”
Allah’a ve Resûlüne itaat yükümlülüğü çerçevesindeki ayetler ve bunları açıklaması mahiyetindeki hadîsler, Müslümanların ancak sünnete sarılmak ve ondan ayrılmamak suretiyle islamî kimliklerini koruyabileceklerini ifade etmektedir. Zîrâ açık bir gerçektir ki, sünnetin ortadan kalkmasıyla oluşacak boşluk onun tam zıddı olan bid’at ve hurâfelerle doldurulacaktır.
Hz. Peygamber (s.a.v.)’i ve Asr-ı Saadeti günümüze taşımada en önemli araç hadîslerdir.
Sahâbe, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i her tavrında yakından takip etmişler, gördüklerini birbirine aktararak Resûlullah (s.a.v.)’ın o tavrını benimsemişlerdir. İşte Efendimiz (s.a.v.)’in döneminde meydana gelen olaylar ve Allah Resûlü (s.a.v.)’nün olayları değerlendirişi sonraki nesillere hadîslerle aktarılmıştır. Hadîsler asr-ı saâdetin canlı şahitleri niteliğindedir.
Müslümanlar arasındaki inanç ve hareket birliği hadîsle oluşmuştur.
Muhtelif kıta ve iklimlerde yaşayan Müslümanlar arasındaki çağlar boyu görülen ortak değerler ve uygulama benzerlikleri, sünnetin belirleyiciliği ve bütünleştiriciliği sayesinde olmuştur. Açıkça söylenecek olursa, ümmet sünnetle vardır, onunla yaşar.
Sünnete yönelik tartışmalar bugün ortaya çıkmış meseleler değildir. Geçmişte şu veya bu şekilde ele alınmış konulardır. İmam Şafiî bu tür konularda öne sürülen görüşleri eserinde tartışmış ve cevaplarını vermiştir.
Zaman içinde uzun süre hiç seslendirilmeyen bu yöndeki tartışmalar, batı sömürgeciliğin etkisiyle son bir-iki asırdır İslam dünyasında yeniden gündeme gelmiştir. Batıya şirin gözükme, onların tenkitlerine ayet ve hadîsleri yorumlamak suretiyle işi hal yoluna koymaya çalışmaları sıklıkla görülmektedir.
Mısır’da Ahmed Emin ve Ebu Reyye, Hindistan’da Ehl-i Kur’an Cemiyeti gibi cemiyetler ve bunlara destek verenler yeniden “Kur’an’la yetinme” çağrıları yapmaya başlamış, “sünnetsiz İslam” arayışı içine girmişlerdir.
Bu anlayış, hadîsler hakkında şüphe uyandırıp, sünneti devreden çıkarınca, artık ayetlere istedikleri gibi anlam yükleyip yorumlayabileceklerdir. Bu da İslam’ın aslî mecrâsından çıkması anlamına gelmektedir.
Maalesef memleketimizde de bu anlayışın sözcüleri bulunmaktadır. Bunlar sıklıkla tv ekranlarında boy göstermekte, her defasında yeni bir çarpık görüş ortaya atmaktadırlar.
Meşhur sahâbî Abdullah ibn Abbâs (r.anhüma)'ın ifadesiyle: “Bütün mesele, Allah'ın kitabı ve Rasûlü'nün sünnetidir. Bundan sonra kim (Kitap ve sünnete rağmen) kendi reyine göre konuşursa, artık bunları sevap hanesinde mi yoksa günah hanesinde mi bulur, onu bilemem.”
Kur'ân ile birlikte sünnet bilgisi ve bilincinin yaygınlık kazanmasıyla, bâtıl inançlar ve bid'at uygulamalar ortadan kalkacaktır. Farklı ortam ve şartlara bağlı olarak, tüm kâinât için bir numune-i imtisâl ve bir rahmet elçisi olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in hadis ve sünnetlerinde pratik, uygulanabilir ve esnek esaslar vardır. Mizacı ve karakteri ne olursa olsun, her insanın Hz. Peygamber (s.a.v.)’den alacağı hayat ölçüleri ve davranış örnekleri mutlaka olacaktır.
Bu cümleden olarak bugün sizlerle paylaşmayı planladığımız aşağıdaki dört maddeli hadîs-i şerîflerin her biri hepimiz için hayatî ehemmiyet arz etmektedir:
1-“Şu dört dua, kabûle şâyândır: 1- Âdil hükümdarın duası,2- Din kardeşine gıyaben edilen dua,3- Mazlûmun zâlime ettiği beddua,4- Ana baba duası.” (Ebu Nuaym)
2-“Şu dört şey Cennet hazinesidir: 1- Sadakayı gizli vermek, 2- Musîbetini gizlemek,3- Sâlih akrabayı ziyaret etmek,4- Lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh demek.” (Hatib)
3-“Şu dört şeyden sakınan Müslüman Cennete girer: 1- Cana kıymak,2- Haram yemek,3- Zina etmek,4- İçki içmek.” (Bezzar)
4-“Şu dört haslet sahibi, Cennet’te köşklere kavuşur: 1- Tevhîd ehli olmak, 2- Günahını müteakip istiğfâr etmek,3- İyilik edince, elhamdülillah demek,4- Musîbet gelince, (İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râci’ûn) demek.” (Deylemî)
5-“Kıyamette herkes, şu dört suale cevap vermedikçe hesaptan kurtulamaz: 1- Ömrünü nerede, nasıl geçirdi?2- İlmi ile nasıl amel etti? 3- Malı nerede nasıl kazandı, nerelere, nasıl harcadı? 4- Bedenini nerede yordu, hırpaladı?” (Taberânî)
6-“Akıllı kimse, vaktini dört kısma ayırır: 1- İbâdet için, 2- Kendini muhâsebe için, 3- Emr-i maruf için,4- Helâl kazanç için.” (Deylemî)
7-“Allah Teâlâ (Dünyaya insen, ne iş yapardın?) diye sorduğunda, Cebrâil Aleyhisselam, şu dört şeyi yapacağını bildirdi: 1- Susamış kimselere su verirdim,2- Çoluk çocuğu fazla olana yardım ederdim,3- İki dargının arasını bulurdum,4- Müslümanların ayıplarını kapatırdım.” (İslam Ahlakı)
8-“Şu dört şey saadettir: 1- Saâliha kadın, 2- Rahat ev, 3- İyi komşu, 4- İyi binek. (Hâkim)
9-“Dört şey imanın gitmesine sebep olur: 1- Bildiği ile amel etmemek,2- Bilmediği ile amel etmek,3- Bilmediğini öğrenmekten çekinmek,4- Öğreneni de, bundan yasaklamak.” (İslam Ahlakı)
10-“Şu dört kimseye Allah Teâlâ yardım eder: 1- Gâzîye,2- Evlenene,3- Kölelikten kurtulmak isteyene,4- Hacıya.” (İ. Ahmed)
11-“Şu dört nimete sâhip olan, dünya ve ahiret hayrına kavuşur: 1- Zikreden dile,2- Şükreden kalbe,3- Belaya sabırlı bedene,4- Hıyânet etmeyen kadına.” (Taberânî)
12-“Kadınla dört hasleti için evlenilir: 1- Malı, 2- Asaleti, 3- Güzelliği,4- Dini. Sen dindar olanını tercih et ki, mutlu olasın.” (Buhârî)
13-“Şu dört haslet, enbiyanın sünnetidir: 1- Hayâ, 2- Güzel koku, 3- Evlenmek, 4- Misvâk.” (Tirmizî)
14-“Dört şey, dört şeye doymaz: 1- Göz bakmaya,2- Toprak yağmura, 3- Kadın kocasına,4- Âlim ilme.” (Ebu Nuaym)
15-“Allah Teâlâ buyurdu ki: Kullarıma dört haslet verdim: 1- Zahireye güve musallat ettim, yoksa zenginler bunu altın gümüş gibi saklarlardı. 2- Cesede kokmayı musallat ettim, böyle olmasaydı, dost dostu hiç gömmezdi. 3- Üzüntü için teselli verdim, yoksa nesil kesilirdi. 4- Ecel verip, emeli uzattım. Yoksa (ölüm var diye) kimse geçim derdine düşmez, dünya, bakımsızlıktan harap olurdu.” (Hatib)
16-“İnsanlar, mal ve ilim yönünden dört gruba ayrılır: 1- Allah Teâlâ’nın mal ve ilim verdiği kimse. O kimse, Rabbinden korkar. Allah’ın bunda bir hakkı olduğunu bilerek, akrabalarına iyilik yapar. Bu kimse, en üstün derecededir.2- Allah Teâlâ’nın mal vermediği; fakat ilim verdiği iyi niyetli kimse. (Eğer malım olsaydı, malımı Allah yolunda harcardım) diye düşünür. Bu kimse iyi niyetinden dolayı, birinci gruptaki insan gibi mükâfat alır.3- Allah Teâlâ’nın mal verdiği; fakat ilim vermediği kimse. Bu kimse malını bilgisizce harcar, Allah’tan korkmaz, Allah’ın onda, bir hakkı olduğunu bilmediği için akrabalık haklarını yerine getirmez. İşte bu kişi, en kötü derecededir. 4- Allah Teâlâ’nın, ne mal ne de ilim verdiği kimse. Bu da, (Eğer malım olsaydı, üçüncü gruptaki kişi gibi davranırdım) diye düşünür. Bu da niyetine göre, üçüncü gruptaki gibi günaha girer.” (Tirmizî)
17-“Şehîdler dört derecedir: 1- İmanı sağlam olan mümin. Düşmanla karşılaşır, Allah’a verdiği söze sadık kalarak ölünceye kadar savaşır. İşte bu kimse, Kıyamette herkesin imrenerek baktığı şehîddir.2- Îmânı sağlam korkak mümin. Düşmanla karşılaşır, çok korkar. Nerden geldiği belli olmayan bir şey ölümüne sebep olur. Bu, ikinci derecededir.3- İyi ve kötü ameli olan mümin. Düşmanla karşılaşır, Allah’a verdiği söze sâdık kalarak öldürülünceye kadar çarpışır. Bu üçüncü derecedir.4- Günahkâr mümin. Düşmanla karşılaşır. Allah’a verdiği sözde sadık kalarak öldürülünceye kadar savaşır. Bu da, dördüncü derecedir.” (Buhârî)
18-“Şu dört kişi hâriç, Cuma, her Müslümana farzdır: 1- Köle, 2- Kadın,3- Çocuk,4- Hasta.” (Hâkim)
19-“Şu dört haslet bulunan başka şeye üzülmesin: 1- Doğru konuşmak,2- Emânete riâyet,3- Güzel ahlaklı olmak,4- Yiyip içmekte iffetli olmak (Haramdan sakınmak).” (Taberânî)
20-“Şu dört şey, münâfıklık alâmetidir: 1- Yalan söyler,2- Verdiği sözde durmaz,3- Ahdine bağlı kalmaz, ihânet eder,4- Tartışmada haktan ayrılır.” (Tirmizî)
21-“Şu dört kişi, (affa veya şefaate uğramadan yahut cezasını çekmeden) Cennete girmez: 1- Devamlı içki içen,2- Faizcilik yapan,3- Haksız yere yetim malı yiyen,4- Ana babasına âsi olan.” (Hâkim)
22-“Şu dört kişiye, Allah Teâlâ buğz eder: 1- Çok yemin eden satıcı,2- Kibirli fakir,3- Zinakâr ihtiyar,4- Zâlim hükümdâr. (Nesâî)
23-“İlim hazinedir, anahtarı sual sormaktır. Bir sual sorulunca, şu dört kişi sevaba kavuşur: 1- Suali soran,2- Suale cevap veren,3- Bunları dinleyenler,4- Ne güzel sual soruluyor ve cevap veriliyor diye bunları sevenler.” (Ebu Nuaym)
24-“Şu dört gece, gündüzü gibi faziletlidir: 1- Kadir gecesi,2- Arefe gecesi,3- Berat gecesi, 4- Cuma gecesi.” (Deylemî)
Hz. Peygamber (s.a.v.)’i sevmek, mirası demek olan hadîsleri günümüze taşımak, çağa ve dünyaya anlatmak gibi çok ciddî görevlerimiz bulunmaktadır. Bu görevlerimizin yerine getirilmesi için adımlar atılmalı, Müslümanlar, hadîs gibi bir değere sahip çıkmaya teşvik edilmelidir. Rabbimizden niyazımız odur ki, İslam’ı ve Müslümanlığı Resûlullah (s.a.v.)’ın anladığı şekilde anlamak, anlatmak ve uygulayarak hayata hâkim kılmak tek amacımız olmalıdır.
Bu inanç ve anlayışla mealleri arz edilen hadîs-i şerîfleri hafızamıza nakşederek îcâbının îfâsı cihetine gitmemiz temennisiyle sözlerimi noktalarken, cümlemize Cennet ve Cemâlullah ile şefaat-i Resûlullah’ı niyaz ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Kurs Öğretmeni Ayşe Doyuk
Bu kare kod ile haber ve resimleri telefonunuza indirebilirsiniz.