Emîn’i Seven Emîn Olmalı
29. Kutlu Doğum Haftası da öncekiler gibi, ülke genelinde gerçekleştirilen bir birinden güzel etkinliklerle kutlanarak hayırlı hizmetlere vesîle oldu. Hakk’ın Habîbine hürmet ve muhabbetle O’na duyulan özlemin dile getirildiği programlar, toplumun tüm kesimlerinden yoğun ilgi gördü. Sohbetler yapıldı, konferanslar verildi, hatm-i şerîfler okundu, salâvât-ı şerîfeler getirildi, peygamber sevgisini simgeleyen güller, kitap ve broşürler dağıtıldı. Yoksul yurttaşlara yardımlar yapıldı. Tebrik teâtîsinde bulunuldu. Büyükler ziyaret edilerek elleri öpüldü ve hayır duaları alındı.
Kutlu Doğumu coşkuyla kutlayan kuruluşlardan biri de YOYAV’dı. Kalplerin kardeşlik duygusuyla kaynaşmasında ve inanan insanların inanç, bilinç ve içtenlikle bir araya gelip kenetleşmesinde, Kutlu Doğum’un etken olduğu anlayışıyla faaliyet ve hizmetlerini sürdüren bu Vakıf, önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da önemli bir program gerçekleştirdi.
20 Nisan 2017 Perşembe günü saat 13.30’da YOYAV Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Emîn’i Seven, Emîn Olmalı” konulu programda duygulu dakikalar yaşandı. 110 davetlinin katıldığı programda okunan 53 hatm-i şerîf, 2240 Yasîn-i Şerîf, 14 bin 138 İhlâs-ı şerîf, 5560 Fâtiha-i Şerîfe, 1648 Mülk Suresi, 1700 Nebe’ Suresi, 2920 Muhammed Suresi, 1 milyon 686 bin salâvât-ı şerîfe, 1 milyon 33 bin kelime-i tevhid ile çeşitli surelerin duası yapılarak sevabı rûh-u Resûlullah’a armağan edildi.
Kızılay Yüksel Camii İmamı Sinan Güler’in Kur’ân-ı Kerîm tilâvetiyle başlayıp, sinevizyon gösterisiyle devam eden program dolayısıyla gönderilen başarı ve iyi dilek mesajları okundu. TBMM Başkanı İsmail Kahraman gönderdiği mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri çerçevesinde Vakfınızca tertip edilen “Emîn’i Seven Emîn Olmalı” konulu etkinliğe nazik davetinize teşekkür ederim. Cahiliye anlayışının tüm acımasızlığıyla hüküm sürdüğü bir dönemde, yüce Allah’ın ilahî mesajlarını insanlığa iletmek üzere gönderdiği Peygamberler halkasının son temsilcisi olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in doğumu, tarihin akışını değiştiren kutlu bir olaydır. Yüce Peygamberimizin çeşitli yönleri ile ele alacağınız programın başarılı geçmesini diler, değerli konuklarınıza selam ve sevgilerimi iletirim.
İsmail Kahraman
TBMM Başkanı”
Kilis Milletvekili Mustafa Hilmi Dülger de gönderdiği mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim ATEŞ
YOYAV Genel Başkanı
Sayın Başkanım, önceden planlanmış programım nedeniyle nazik davetinize iştirak edemiyorum. Davetiniz için çok teşekkür ediyorum.
Rahmet Peygamberi (s.a.v.), insanlık değerlerinin aşındığı bir zaman aralığında yeryüzünü şereflendirdi. Hayatın anlamının hızla kaybolmaya başladığı bir asırda dünyamızı anlamlandırdı. Fıtratın bozulmaya yüz tuttuğu, kula kulluğun sınır tanımadığı, cehaletin kol gezdiği bir çağda insanlığı hak, hakikat, adalet, fazilet ve yüksek ahlakî değerlerle buluşturdu. Peygamberimiz (s.a.v.), rahmet çağrısıyla tarihin akışını değiştirdi. İnsanlığın kalbini ve aklını aydınlattı. Kur’ân-ı Kerîm’i beyan etti. İlahi mesajı, yaşayan bir hayata dönüştürdü. Rabbimizin varlığını, birliğini ve ebediyet ülkesine seyahatimizi öğretti. Hayatı ve ahlakıyla çağlar üstü örnek oldu. Efendimiz (s.a.v.), bütün zamanlarda aklın, ilmin, ahlâkın, sabır ve vefanın, sadakat ve samimiyetin, güçlü iken müşfik olmanın, haklı iken özveride bulunmanın, haksızlığa karşı gür sedanın, akıl ve imanın önündeki engellere karşı yüreğini ortaya koymanın adı oldu. Tüm insanlığa gecesi gündüz gibi apaydınlık bir yol bıraktı. O’nun hikmetli sözleri, örnek davranışları sünnet oldu, hadis oldu, insanlığa yol gösterdi. İnsanlık gerçek medeniyeti O’nunla tanıdı. Müslümanların ürettiği yüksek kültür ve medeniyet, hep O’nun öğretileri üzerinde yükseldi.
Sizler, Peygamberimiz (s.a.v.)’in gönlünden hiç eksik olmadınız. O, sizlerden hep “kardeşlerim” diye söz etti. Rabbimden niyazım odur ki, sizlerin gönlünden de Peygamberimiz hiçbir zaman eksik olmasın! O’nun kutlu doğumu Nisan yağmurlarının toprağı bereketlendirdiği gibi hepimizin gönüllerini merhamet, huzur, sükûn ve saadetle doldursun. Doğumunun ülkemiz, milletimiz, âlem-i İslâm ve tüm insanlık için hayırlara vesîle olmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Mustafa Hilmi Dülger
Kilis Milletvekili”
Programda ilk konuşmayı yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Kıymetli milletvekilim, sayın Vakıflar Meclisi Üyemiz, sayın Genel Müdürüm, dost ve kardeş kuruluşların değerli başkanları, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
29. Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla düzenlediğimiz “Emîn’i Seven, Emîn Olmalı” konulu toplantımıza teşrif ederek sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e salât ve selâmlarımızı birlikte arz etmemize vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmi duygularımızla selâmlıyor, şerefli varlığınızla toplantımızı taçlandırmanızın haz ve huzûru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Bizleri bir Kutlu Doğum programında daha bir araya getirip, muhabbet-i Muhammedî mihverinde buluşturan Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerine sonsuz hamd-ü senâlar ediyor, cümlemizi Cennet ve Cemâliyle ödüllendirmesini niyaz ediyorum.
Güvenilir kişiliğiyle dost-düşman herkesin takdirini toplayıp, “Muhammed-ül Emîn” diye anılan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e sayısız salât ve selâmlarımızı arz ediyor, her iş ve uğraşımızda O’nu örnek alarak, ömür boyu izinde olup, şefaatiyle şereflendirilmemizi diliyorum.
Allah’a kul, Resûlüne ümmet ve müminlere kardeş olma yolunda bir araya gelen bizleri Allah ve Peygamber sevgisiyle birlik ve dirlik içinde dâim ve kaim kılmasını Yüce Rabbimizden temenni ediyorum.
Bu yıl, “Hz. Muhammed ve Güven Toplumu” temasıyla 29. sunu kutladığımız Kutlu Doğum Haftası’nın dünyada huzur, güven ve sükûna vesîle olması dileğiyle sözlerime başlarken, hepimizin haftasını en içten ve samîmî duygularımla kutluyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Her geçen günde, her yaşanan olayda, her açmazımızda ve her çıkmazımızda sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in mesajına, tebliğine, telkinine, irşadına ihtiyacımız olduğunu bugün daha iyi anlamalıyız. Kutlu Doğum Haftası’nın, karanlıklardan kurtulup aydınlığa kavuşmamıza vesîle olmasını temenni etmeli ve: “(Ey Muhammed!) İslâm’a inanmayanların ardından üzülerek neredeyse kendini helâk edeceksin” hitabına muhatap olan İslam Sevdalısı Peygamberimiz (s.a.v.)’in” izinde olma cihetine gitmeliyiz.
İnsanların önüne, onları İslâm’a götürecek cennet bahçelerini açmalı ve bir nefs muhasebesi yaparak önce kendimizi yargılamanın gayreti içinde olmalıyız. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in verdiklerini alıp, yasakladıklarından kaçınarak, dinin özünün iman, ihlâs ve güven olduğunu idrâk etmeliyiz.
Bu vesîleyle şu soruları kendi kendimize sorup uygun cevaplar verecek konuma gelmenin gayreti içinde olmalıyız. Peygamberimiz (s.a.v.)’ e ulaşmayı kolaylaştırdık mı, zorlaştırdık mı? Dinimizi müjdeledik mi, nefret mi ettirdik? İnsanların bize bakıp İslâmla ilgili kararlar verdiğini hatırımızda tuttuk mu? Hz. Peygamber (s.a.v.)’in etrafında el ele vererek halkalanan insanlar gibi biz de kenetlenebildik mi birbirimizle? Mahşerde Yüce Allah’ın huzurunda dizilecek ve bütünüyle şefkat, merhmet ve rahmet dolu bir yüreği yansıtacak insanlar gibi mi, yoksa kervan mallarına yetişebilmek için Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i minberde tek başına bırakanlar gibi miyiz? Bir zorlukla karşılaşıldığında, Huneyn’de sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in etrafında siper olanlar gibi mi hissediyoruz kendimizi, yoksa darmadağın olanlar gibi mi?
Belalar dalga dalga üzerimize geldiğinde inancımız mı arttı, ümitsizliğimiz mi? Birbirimizi sevmenin iman kadar değerli olduğunu söyleyen oldu mu bize? Allah’ın ‘kardeş’ olarak nitelemesini ne kadar önemsedik? Kardeş olmanın bedelinin ne olduğuna ne kadar kafa yorduk? Kim için yola çıkmıştık, hedeflerimizde Allah rızası mı vardır, dünyevî tutkular mı? Güvenirlik kişiliğiyle herkesin takdirini toplayıp “Muhammed-ül Emîn” diye anılan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek, O’nun gibi emîn olmaya çalışmayı gerektirmez mi?
Peygamberimiz (s.a.v.)’e gelen bir sahâbî: “Yâ Resûlallah! Kalbim katılaştı, üzülemiyorum, ağlayamıyorum” deyince, Hz. Peygamber (s.a.v.), “Yetimin sofrasına otur, muhtaçlarla hemhâl ol. İhtiyaç sahiplerinin ihtiyacını gider. Kalbinde yumuşama göreceksin.” diyordu. Peki, bize ne oldu? Kalbimizde merhamet, şefkat, acıma, üzülme, sevme duygusu var mı? Yoksa gaflet örtüleri mi örttü üzerimizi?
Peygamberimiz (s.a.v.): “İman etmedikçe cennete giremezsiniz.” diyor, ayrıca insanı iliklerine kadar sarsan bir şey daha söylüyordu: “Birbirinizi sevmedikçe de gerçekten iman etmiş sayılmazsınız!” Bu güzel söz, imanı yetiştiren toprağın “sevgi” olduğunun açık ifadesiydi. “Mümin, seven ve sevilendir. Sevmeyen ve sevilmeyen de hayır yoktur.” diyordu en Sevgilimiz. Sadece demekle kalmıyor, bu sözün nasıl hayata dönüştürüleceğinin en güzel örneklerini de veriyordu.
Ünlü İslâm bilginlerinden olan İbn-i Hazm vecîze niteliğinde olan bir sözünde: “Ahiret iyiliğini, dünya bilgeliğini, düzgün yaşayışı, bütün ahlak güzelliklerini ve bütün fazîletleri kazanmak isteyen kişi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’i örnek alsın.” demiştir. Efendimiz (s.a.v.)’in güvenilir kişiliği başta olmak üzere, arz edilen güzel özelliklerini sürekli göz önünde bulundurup örnek almamız gerekmez mi? Tabii ki gerekir. Malumunuz olduğu üzere Peygamberimiz (s.a.v.)’i anlamaya, anlatmaya, sünnetine sarılıp, savunmaya, çağımıza taşımaya ve izinde olup, yolunda gitmeye en çok muhtaç olduğumuz bir zamanda bulunmaktayız. Günümüz insanlarının problemlerine, sıkıntılarına, çaresizliklerine, her geçen günde, her yaşanan olayda, her açmazımızda, her çıkmazımızda gitgide ilkesizleşen, gücün ve güçlünün zorbalıkla sözünü dinlettiği bir dünyada zulmün, ahlaksızlığın, güvensizliğin yayıldığı bir ‘cinnet toplumu’nu ‘Cennet toplumu’na hayatın içinde Peygamberimiz (s.a.v.) ile değiştirebiliriz. Peygamberimiz (s.a.v.)’in rehberliğinde vahyin inşa ettiği insanla aydınlığa çıkabiliriz.
Unutmayalım ki O; acı çeken, öksüz kalan, yetim düşen, eleştirilen, hırpalanan, taşlanan, tahammülü zor nice acılara sabırla direnen, bizden biri olarak, evlat acısı, eş hasreti, eşlerinden kaynaklanan sıkıntıları yaşayan bir Peygamberdi. Yanlış yapan kişinin yüzüne yanlışını vurmayan, onu mahcup etmeyen bir Peygamberdi. İnsanları tebessümle karşılayan, “sevgi, barış ve güven” kaynağı olan Muhammed-ül Emîn’di. Selamlaşmaya önem veren ve “Selâmı yayın!” diyen bir Peygamberdi.
İslâm dünyası olarak yara bere içindeyiz. Eller, ayaklar, gözler, kulaklar yaratılış hikmetinden kopmuş. Yürekler ezilmiş, zihinler paramparça olmuş. İnsanî yönler kaybolmuş, insanlık çöle dönmüş âdetâ… Kendimize gelmemizin, iç muhasebe yapmamızın, ‘zor zaman’ı aşmamızın, fıtratımıza yönelmemizin zamanı gelmedi mi? Bugün böylesi şefkatli ele o kadar muhtacız ki! Günah ve isyan kirlerinden arınmaya o kadar ihtiyacımız var ki!
Bugün böylesi şefkatli ele o kadar muhtacız ki! Günah ve isyan kirlerinden arınmaya o kadar ihtiyacımız var ki! Ahlâkı Kur’ân olan ve “Yürüyen Kur’ân” diye anılan Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’i önce iyi tanımak, söz ve davranışlarını doğru anlamak, O’nun yolunda yürümek, aslî vazifemiz olmalıdır. Câhil ve zâlimlerin zorbalıkla hükmünü yürüttüğü ve güvensizliğin kuşattığı günümüz dünyasının “cinnet toplumu”, vahyin inşa ettiği Muhammed-ül Emîn Efendimizin Peygamberî soluğuyla “cennet toplumu”na dönüştürülebilir ancak.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in hayatının örnekliği, bizim hayat tarzımızı etkilemeli, bu vesîleyle yaşantımıza çeki düzen vermeliyiz. Bizim, münakaşayı sevmeyen, imtiyazlı olmayı kabul etmeyen, suizana sebebiyet vermeyen, savaş ahlâkını öğreten vefalı bir Peygamberimiz var. O, esirlere dokunmayan, içki içene bile “lânet etmeyin” diyen, tahammül gösteren, aşırı övgüden rahatsız olan, hayatı hayır istikametli bir Peygamberdi.
O, Ashabıyla görüşüp istişâre eden, onların fikirlerine değer verip alınan karara uyan bir Peygamberdi.
O, kızı Fâtıma’ya şefkatli bir baba, Enes’in başını okşayan bir yoldaş ve kuşu ölen çocuğa başsağlığına giden bir arkadaştı.
O, Yahudî komşusunu hasta yatağında ziyaret eden bir komşu, ‘Beni seviyor musun?’ diyen eşine, ‘ilk günkü gibi’ diyen bir eş, ağlayan torununu kucaklamak için Cuma hutbesinden inen bir dedeydi.
O, kervan ticaretine katılan bir tüccar, Bedir’i de Uhud’u da yaşayan bir kumandan, Medine pazarında ıslak buğday satan tüccara, “Bizi aldatan bizden değildir” diyen bir müşteriydi.
O, Mekke eşrâfı Kabe’yi tamir ediyordu. Hacer’ül-Esved’i tekrar yerine kimin koyacağı konusunda ihtilâfa düşmüşlerdi. Sonra dediler ki, Beni Şeybe Kapısından ilk geleni hakem tayin edelim. O gelen iki cihan serveriydi. “Muhammed-ül Emîn geldi” dediler. Hem emîn, hem de zeki idi. İhtilâfı hemen çözdü. Bir örtü istedi. Hacer’ül-Esved’i örtünün üzerine koydurttu ve her kabilenin temsilcisinin örtünün bir ucundan tutmasını istedi.
O, câhiliye Mekke’sinde haksızlıklara, zulümlere karşı koymak üzere kurulan Hılful Fudûl’ün (Erdemliler Birliği’nin) 20’li yaşlarda bir üyesiydi.
O, Eşref’ül-Enbiya idi. İnsanların en yücesiydi. Hayatını hem bir nebî, hem bir insan olarak yaşadı. O’nun da hataları vardı ama o hatalar ilahî îkaza muhataptı. Bir gün Mekke eşrâfıyla buluşmuştu. Onların Müslüman olma ihtimâlini çok önemsiyordu. Çünkü Mekke eşrafından birilerinin islamiyet’i seçmesi O’nun ferahlamasına neden olacak, davasını kolaylaştıracaktı. Bu arada fakir ve âmâ bir sahabe olan Abdullah İbn Ümmü Mektum çıkagelmişti. Mekke eşrâfıyla uğraştığı bir anda onun gelmesinden pek hoşlanmamış ve yüzünü ekşitmişti. Bunun üzerine Abese Suresi nâzil olmuştu. Surenin adını aldığı Abese kelimesi “yüzünü ekşitme” anlamına geliyordu. “Kendisine âmâ geldi diye peygamber yüzünü ekşitti.” diye başlıyordu sure. Devamında da âmânın Mekke eşrâfından daha kıymetli olabileceğine işaret ediyordu. Hatasını anlamıştı. Artık Abdullah İbn Ümmü Mektum’u her gördüğünde ona iltifat edip ikramda bulunuyor ve “Ey kendisinden dolayı Rabbimin bana sitem ettiği zat, merhaba” diyerek yanına çağırıyordu.
O, tebliğ vazifesine Kureyşlileri Safâ Tepesi’nin eteklerinde toplayarak başladı. “Ey Kureyş! Şu dağların arkasında size karşı hazırlanan bir ordu var desem bana inanır mısınız?” diye sordu. “Evet, çünkü senden hiçbir yalan söz işitmedik!” dediler.
O, tebliğ için Taif’e gitmişti. Orada Kendisini taşladılar. Ama O, rahmetle karşılık verdi. “Onlar bilmiyorlar, Sen onları hidâyete erdir, yâ Rab!” diye dua etti. Hep Rabbinin rızâsını aradı. Taif’ten sonra: “… Ey merhametlilerin en merhametlisi Allah’ım! Sen bana karşı öfkeli değilsen, çektiğim sıkıntı ve zorluklar benim için hiç önemli değil!” diye dua etmişti.
O’nun, Mekke müşrikleri arasındaki labakı Muhammed-ül Emîn’di.
O’nun özü ve sözü birdi. İslam’ın nasıl yaşanılacağını 23 yıllık nübüvvet hayatıyla sahabeye öğretti. Kur’ân-ı Kerîm’i somutlaştırdı. Yaşayan Kur’ân oldu. “… Yarın beni sizden soracaklar, ne diyecek siniz?” diye sordu. Sahâbe-i kirâm hep birden şöyle dediler: “Allah’ın elçiliğini îfâ ettiniz, vazifenizi hakkıyla yerine getirdiniz, bize vasiyet ve nasihatte bulundunuz, diye şehâdet ederiz!” Bunun üzerine şehadet parmağını kaldırdı ve “Şâhit ol yâ Rab! Şâhit ol yâ Rab! Şâhit ol yâ Rab!” buyurdu.
Bilmeye, hissetmeye, tatbik etmeye en fazla muhtaç olduğumuz hayat… Âlemlere rahmet olan bir hayat… Tüm insanlığa model olan bir hayat…
Ömür boyu hepimiz için örnek olmasını dilediğim bu hayatın sahibi Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kutlu doğumu dolayısıyla yazdığım “Gönüller Sultanı” başlıklı şiirimle sözlerimi noktalarken güzîde heyetinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum:
“Bugün yirmi nisan.
Doğdu güzel insan.
Gel sen de O’nu an.
O, bizim için can.
Canların cânânı,
Gönüller sultanı,
Getirdi Kur’ân’ı,
Bizim rehberimiz.
Nebiyyi zîşandır.
Habîbi Rahmandır.
Emîni Kur’ândır.
O’na tâbi’iz biz.
Peygambere uymak,
Çağrısını duymak,
Yoluna baş koymak,
Dileriz hepimiz.
Yolunda yürürüz.
Kadrini biliriz.
Öl dese ölürüz.
O’na hayranız biz.
Hazreti Muhammed,
Alemlere rahmet.
Ümmete şefaat,
Dileriz O’ndan biz.”
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen Vakıflar Meclisi Üyesi Ahmet Temizkök ile 20. Dönem Adana Milletvekili Dr. İ. Ertan Yülek yaptıkları mesaj yüklü konuşmalarında duygu ve düşüncelerini dile getirerek YOYAV’ın gerçekleştirdiği bu örnek hizmetinden dolayı emeği geçenlere takdir ve teşekkürlerini ilettiler.
Program, Vakfın dostlarından Hamide Oruç’un ikramı olan güllerin dağıtımını takiben sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.
Bu kare kod ile haber ve fotoğrafları telefonunuza indirebilirsiniz.