GÖNÜLLERİN FETHİ
Mensupları ile davasına destek veren dostlarını maddeten ve manen motive etmenin gayret ve kararlılığı içinde olan YOYAV, yıllardır yürüte geldiği hayrî, sosyal ve kültürel faaliyetlerini geliştirerek gerçekleştirmeye devam etmektedir. Yılın ilk kültürel etkinliğini 3 Ocak 2014 Cuma günü düzenleyen bu Vakıf, yeni yıla dostları, mensupları ile birlikte merhaba dedi.
YOYAV Kurs Öğretmenlerinden Afet Tan’ın öğrencilerinin ikram ettiği öğle yemeğinden sonra salonu dolduran konuklarına “Gönüllerin Fethi” konusunda önemli açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Kalbini Allah’a açtığına ve O’nun imanlı kullarının gönüllerine girmenin gayreti içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklar, gönül ehli Hak dostlarını örnek alıp, izlerinde olmalarını dilediğim değerli dostlar, yekdiğeri ile gönül ve güç birliği içinde olmalarını temenni ettiğim sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnsanların kalplerini kazandıracak samîmî, sevecen ve sempatik tavırlar takınıp, gönüllerinde taht kurduracak duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmanın lüzum ve ehemmiyetini arz ve ifade etmek amacıyla düzenlediğimiz toplantımıza teşrif ederek gönül bağlarımızı pekiştirecek duygu ve düşüncelerimizi sizlerle paylaşmamıza vesîle olan seçkin heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, gönülleri iman, kalpleri Kur’ân, kafaları ilim ve irfan nuru ile aydınlanan yüce ruhlu insanlardan olmamızı diliyorum.
Nazargâh-ı ilahî olan mümin kalpleri kırmaktan kaçınıp, gönlü kırık insanların yanında yer alan ve onları hoşnut etmeye çalışan bilinçli ve basîretli insanlardan olmamız temennisi ile sözlerime başlarken, hayat boyu Hakk’ın rızasına yönelen yüce ruhlu insanlardan olmamızı niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere 1 Ocak 2014 Çarşamba günü Mekke-i Mükerreme’nin fethinin 1384. yıldönümü idi. Dolayısıyla yılın ilk Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantısını “Gönüllerin Fethi” konusunda o gün düzenlemeyi düşündük. Ancak 1 Ocak 2014 Çarşamba günü yılbaşı tatiline tesadüf ettiği için sohbetimizi 3 Ocak 2014 Cuma gününe erteledik. Böylece Mekke’nin fethinin yıldönümünü kutlayarak O mutlu günün kahramanlarını hürmet ve muhabbetle anıp, ruhlarına rahmet dilemenin yanında, Hz. Peygamber (S.A.V.)’in O tarihî günde sergilediği gönülleri fetheden yapıcı yaklaşımından esinlenerek gönül kazanmanın önemine dikkat çekip “günümüzde gönüllerin fethini” insanî ilişkilerin temeline oturtmak istedik.
Mevlâ mu’înimiz,Muhammed Aleyhissalâtü vesselâm muhibbimiz, melekler müzâhirimiz olsun. Gayret bizden, muvaffakiyet Allah’tandır. Yüce Rabbimiz, sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’e ihsân ettiği destek ve muvaffakiyeti bizlerden esirgemesin.
Mekke fethedilmiş ve böyle bir Cuma günü, halk Harem-i şerîfte toplanmıştı. Vaktiyle Hz. Peygamber (S.A.V.)’e vermiş oldukları eziyetleri hatırlayarak Resûlullah (S.A.V.)’in onlardan nasıl bir intikam alacağını düşünüyorlardı. Halbuki o çok merhametli, o şanı yüce Peygamber (S.A.V.) merhamet ve şefkat göstererek hepsini affetti ve “Haydi gidiniz, hepiniz serbestsiniz, hürsünüz” diye buyurdu.
Beytullah’ın etrafında 360 kadar put vardı. Bunların hepsini kırdırıp Kâbe-i Muazzama’yı temizletti, ötede beride bulunan putları da kırdırdı. Mekke-i Mükerreme’deki erkekler, kadınlar akın akın gelip Müslüman oldular. Artık pek büyük bir inkılap meydana gelmişti. O zamana kadar taşlara, ağaçlara, insanlara tapanlar şimdi yalnız Allah Teâlâ’ya tapmaya başlamışlardı. Şimdiye kadar Resûlullah (S.A.V.)’e düşman olanlar, şimdi O’nu kendi canlarından daha fazla seviyorlardı.
Yeryüzünün bu mübarek parçasından tabaka tabaka karanlıklar kalkıp açılmış, onların yerine hidayet, din, fazilet, hakiki medeniyet nurları kaplamıştı.
Bu yapıcı yaklaşım ve insanî anlayışın günümüzde de insanlar arası ilişkilerde egemen olmasını temenni ediyoruz. İnsanlar birbirinin kurdu değil şefkatle kucaklayan kardeşi, kandıranı değil kalkındıranı olsunlar istiyoruz. İnsanlar birbirini sevsin, aralarında gönül birliği olsun, her yerde huzur, güven ve mutluluk havası essin temenni ediyoruz.
Fetih denince, genelde zafer elde etmek, bir ülkeyi, bir şehri veya bir kaleyi ele geçirmek anlaşılır. Oysa fetih daha kapsamlı ve daha geniş anlamlı bir kelimedir. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in 67 ayetinde ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’in muhtelif hadîs-i şerîflerinde fetih kökenli kelimeler geçmekte ve farklı anlamları ile kullanılmaktadır. Ayrıca bazı dua cümlelerinde geçtiği üzere iyilik, güzellik ve hayır kapılarının açılması niyazında bulunurken “aç” anlamına gelen “iftah” kelimesi kullanılmaktadır. Örneğin: “Allahümme-f tah aleynâ fütûha-l ârifîn” yani “Allah’ım! Âriflere açtığın (lütufları) bize de aç.” Ve: “Allahümme yâ müfettiha-l ebvâb, iftah lenâ hayre-l bâb.” Yani: “Ey kapıları açan Allah’ım! Bize en hayırlı kapıyı aç.”
Öte yandan gönüllerin doğruluğa, dostluğa, dayanışmaya, yardımlaşmaya, kardeşliğe, iyiliğe ve güzelliğe açılması anlamıyla bugünkü konumuzda olduğu gibi “gönüllerin fethi” şeklinde de söylenmektedir.
Bu bakımdan gönüllerin fethi oldukça önem arz etmektedir. Zira gönül fethi, toplumda birlik-beraberlik, dirlik-düzen, huzur ve güvenin temininde etken olan önemli bir unsurdur. Onun için bir insanın kalbini kazanıp gönlüne girmek, bir yeri fethetmekten, bir ülkeyi ele geçirmekten, hatta fezayı fethetmekten daha önemlidir. Kalıba hükmetmek kolay ama kalbe hükmetmek kolay değildir. Dolayısıyla kalbi fethetmek, kaleyi fethetmekten daha önemlidir. Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Yunus Emre der koca
Gerekse var bin hacca,
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektedir.”
Bir düğüne gider eğlenirsiniz. Bir geziye gider neşelenirsiniz, bir bahçeye girer sevinirsiniz,denize girer serinlersiniz, saraya girer hayran olursunuz ama bir kişinin kalbine girerseniz hem onu, hem de kendinizi mutlu edersiniz.
Hz. Peygamber (S.A.V.) bir gün sırtını Kabe-i Muazzama’ya dayayıp dinlenirken O’na bakıp şöyle demişti: “Ne büyüksün, ne iyisin, ancak Allah’a yemin ederim ki, mümin kulun kalbi Allah katında senden daha büyüktür.”
Müminlerin kalpleri Allah katında çok değerli, onları kazanmak da o kadar önemlidir. Bu gerçeğe dikkatimizi çeken Yunus Emre:
“Çalış, kazan, ye, yedir
Bir gönül ele getir.
Yüz Kabe’den yeğrektir
Bir gönül ziyareti.” demiştir.
Gönül kazanmak ve gönül almak bu kadar önemlidir. Bunun için büyüklerimiz, gönül almaya özen göstermişler “yarım elma gönül alma” demişler ve gönülden doğanın gönüle gireceğini bilmişler, içtenlikle birbirlerine ikram ve ihsanda bulunmuşlar, samîmî ve sevecen sözlerle birbirinin gönlüne girmenin gayreti içinde olmuşlardır. Gönül erleri ile birlikte olmaya ve gönül sohbetlerini dinlemeye özen göstermişlerdir. Öyle ya, söz ve göz önemli ama gönül sözü ve gönül gözü daha önemlidir. Çünkü gerçekler gönül gözleri ile görülür. Gönülsüz işten hayır gelmez. Atalarımızın dediği gibi: “İstenmeden yenen aş, ya karın ağrıtır, ya da baş.” Gönüllü katılım her hayırlı iş ve uğraşta esastır.
Gönül nazargâh-ı ilahîdir. Onu üzmeye gelmez, incitmek doğru olmaz. Yunus Emre ne güzel söylemiş:
“Gönül Çalabın tahtı,/Çalab gönüle baktı.
İki cihan behbahtı,/Kim gönül yıktı ise.”
“Bir kez gönül yıktın ise,/Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi,/Elin yüzün yumaz değil.”
Müslüman gönül kırmamalı, gönlü kırıkların yanında yer almalıdır. Gönül eri Yunus Emre’nin:
“Ben gelmedim da’vi için,
Benim işim sevi için.
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim.”
dizesini devamlı göz önünde bulundurmalıdır.
Gönüllerin fethi için izlenecek yol; yumuşaklık, yapıcılık, yardımseverlik ve yakınlık gösterme yoludur. Sergilenecek davranış da; sevgi, şefkat ve merhametle muamele etmektir.
Kaba, katı kalpli, sert tabiatlı olan kimseler, insanların gönüllerini fethedemezler. Şehirler ve ülkeler sertlikle fethedilir ama gönüllerin fethinde sertlik geçerli olmaz. Bu gerçek kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Al-i İmrân Suresi’nin 159. ayetinde şöyle beyan buyurulmuştur: “Allahtan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şayet sen kaba, katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi. Şu halde onları affet, bağışlanmaları için dua et, iş hakkında onlara danış, kararını verdiğin zaman da artık Allah’a dayanıp güven. Çünkü Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever.”
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere Hz. Peygamber (S.A.V.)’in, gönüllerin fethindeki başarısında baş etken, insanlara yumuşak davranmasıdır.
Mekke-i Mükerreme’yi fetheden Hz. Peygamber (S.A.V.)’in Mekkelilerin kalplerini, İstanbul’u fetheden Sultan Mehmet Fatih’in Bizanslıların kalplerini, Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim’in de Mısırlıların kalplerini fethetmesinde hep bu yaklaşım ve yumuşaklık etken olmuştur.
Mekke’nin fethedildiği gün, Mekkelilerin gruplar halinde İslam’a girmelerinde, İstanbul’un fethi gününde Bizanslıların Fatih’i ve askerlerini çiçekler ve sevgi gösterileri ile karşılamalarında, Mısır’ın fethini izleyen Cuma hutbesinde hatibin Sultan Selim hakkında: “Sultan-ül Berreyni ve-l Bahreyn ve-l Haremeyni-ş şerîfeyn” yani “iki karanın, iki denizin ve iki harem-i şerifin sultanı” şeklindeki övgü cümlelerini söylemesinde, hep bu anlayış ve yaklaşım müessir olmuştur.
Mısır’daki o tarihi hutbede hatibin söylediği “Sultan-ül Berreyni ve-l Bahreyn ve-l Haremeyni-ş şerîfeyn” cümlesinin son kelimelerine karşı çıkan Yavuz Sultan Selim, Haremeyni-ş şerîfeynin sultanı değil, hizmetçisi diyeceksin demiştir.
Kalplerin kapılarını açabilmemiz için kalbimizin kapılarını açık tutmamız lazım. Çünkü kalplerini insanlara kapalı tutanlar, onların kalplerine giremezler.
Kalbini Allah’a açanın kalbi sâlih olur. Kalbi sâlih olanın da bedeni sâlih olur. Gönlünü Kur’ân’a açanın kalbi nurlanır ve uzuvları aydınlanır. Gönlünü Allah’a, imana ve Kur’ân’a kapatan karanlıkta kalır. Gönlünü insanlara kapatanlar da onlardan uzaklaşır, kimseden ilgi ve sevgi göremezler.
Kişinin kendi gönlünü fethetmesi, başkalarının gönüllerini fethetmesinden önde gelir. Kendi gönlünü fethetmeyen, başkalarının gönüllerini fethedemez. Dolayısıyla kişi gönül fethi konusunda kendisi ile işe başlamalıdır. Zira kişi kendi yaşamadığını başkasına yaşatamaz.
Kalbimizi ömür boyu Allah’a, Kitabına, Resulüne ve mümin kullarına açık tutarak gönül ehli Müslümanlardan olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, saygılar sunuyorum.”