Hangi Zümreden Olmak İstersiniz?
YOYAV’ın yürüte geldiği kültürel faaliyetler cümlesinden olan Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantılarının Kasım ayı serisi 11 Kasım 2017 Cumartesi günü gerçekleştirildi. “Hangi Zümreden Olmak İster siniz?” sorusuna cevap niteliğinde olan bu sohbet toplantısında, ayet ve hadislerden esinlenerek önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, davetlilere ikram edilen kahvaltıdan sonra konferans salonundaki yerlerini alan konuklara hitaben yaptığı konuşmada şunları söyledi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar!
Toplantımıza teşrif ederek bir bilgi birlikteliğine daha vesîle olan sizleri sevgi ve saygıyla selamlıyor, şerefli varlığınızla salonumuzu onurlandırmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
İnsanlar inanç, anlayış ve davranış bakımından değişik guruplara ayrılırlar. İnanlara mümin, inanmayanlara münkir, Allah’a ortak koşanlara müşrik, iki yüzlü olanlara da münâfık denir. Bunlar, dünya hayatında aynı ülkede, aynı kentte ve aynı köyde bir arada yaşarlar ama ahirette yolları ve yerleri ayrılacaktır. Yâsîn Suresi’nin: “Ayrılın bir tarafa bugün ey günahkârlar.” mealindeki 59. ayetinde beyan buyurulduğu üzere ahirette kâfirlerin Müslümanlardan ayrılmaları için nidâ edilecektir.
Müminler cennete, münkirler (kâfirler) ve müşrikler (Allah’a ortak koşanlar)la münâfıklar (iki yüzlüler) de cehenneme gideceklerdir.
Müslümanların günahkârlarına gelince, onlar da cehennemde cezalarını çekip, günahlarının kirinden arındıktan sonra cennete gireceklerdir. Ancak, direk cennete girenlerle, bir süre cehennemde kaldıktan sonra cennete girenler arasında yer ve değer itibariyle fark olacaktır. Günahkâr Müslümanlardan Allah Teâlâ’nın bağış ve rahmetine mazhar olanlar da bağışlanmış olarak cennete gireceklerdir.
Tabii ahirette insanlar arasındaki bu farklılıkta etken olan unsur, îman, ibâdet ve istikametle ihlâs ve sâlih ameldir.
Îmanı olmayanlarla Allah’a ortak koşan müşrikler ve Müslümanları aldatıp kâfirlerle işbirliği yapan iki yüzlü münâfıklar için azaptan kurtuluş olmayacak, tamamı: “… Elbette Allah, münâfıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” (Nisa, 140) Cehennemde cem’ olacaklar (bir araya gelecekler)dır. Münâfıkların yeri cehennemin en alt katında olacaktır:
“Şüphesiz münâfıklar, Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar, halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler.” (Nisa, 142)
“Bunların arasında bocalayıp durmaktalar; ne onlara (bağlanıyorlar), ne bunlara. Allah’ın şaşırttığı kimseye aslâ bir (çıkar) yol bulamazsın.” (Nisa, 143)
“Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyor sunuz? (Nisa, 144)
“Şüphe yok ki, münâfıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara aslâ bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa, 145)
“Ancak, tevbe edip hâllerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılıp dinlerini (ibâdetlerini) yalnız O’nun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükâfat verecektir.” (Nisa, 146)
Kâfirleri ve müşrikleri dost edinmeme konusu Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık dile getirilen ve üzerinde durulan bir konudur. Yahudi ve Hiristiyanların Müminlere dost olmayacağı, Müslümanların da onları dost edinmemeleri gerektiği ısrarla belirtilmektedir. Zaruret sebebiyle iş birliği ve dayanışma yapılabilir; ancak bu, dostluktan farklı bir ilişkidir.
Öte yandan dinin samîmî bağlıları yanında hemen her zaman menfaatleri îcâbı inanmış görünen, vaziyeti kurtarmak için zâhiren müminlerin yanında bulunan kimseler vardır; bunlara (münâfıklar) denir. Allah Teâlâ, dünyada değilse bile ahirette münâfıkların sahte örtüsünü kaldıracak, namert kâfirler oldukları için onları cehennemin dibine koyacak, haklarında hiçbir şefâati kabul etmeyecektir. 146. ayet-i kerîme, münâfıklıktan tevbe edip vazgeçenlerin üç vasfından bahsediliyor ki, bunlar aynı zamanda imandaki samîmîyetin şart ve alametleridir: 1- Yalnızca sözle yetinmeyip hâlini düzeltmek, 2- Allah’a ve O’nun kitap ve sünnette tecellî eden iradesine sımsıkı bağlanmak, 3- Dinî hayatını insanların rızası ve dünya menfaatleri için değil, yalnızca Allah rızası için yaşamak. İşte bunlar samîmî ve sağlam bir imanın tabii neticeleridir.
Münkirler, müşrikler ve münâfıklar sonu olmayan ebedî azap içinde kalacaklardır. Bu arada “biz size uyduk, sizin yüzünüzden cehenneme girdik” diye birbirini suçlayanlar olacaktır ama sonuç değişmeyecektir.
Müminler de, cennet-i alâ’da kendileri için hazırlanan ve zeminlerinden ırmaklar akan köşkler, saraylar ve bahçeler içinde gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hiçbir beşerin kalbinden geçmediği çok ve çeşitli nimetlere nâil olmanın mutluluğunu yaşayacaklardır.
Bu gerçek Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde beyan buyurulmaktadır. Örneğin Beyyine Suresi’nin 6-7-8. ayetlerinde de şöyle buyurulmaktadır:
“Ehli kitap ve müşriklerden olan inkârcılar, içinde ebedî olarak kalacakları cehennem ateşindedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.” (Beyyine, 6)
“İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır.” (Beyyine, 7)
“Onların Rableri katındaki mükâfatları, zeminlerinden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacakları Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah’dan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler hep Rabbinden korkan (O’na saygı gösterenler) içindir.” (Beyyine, 8)
Müminlerle Allah arasındaki bu karşılıklı hoşnutluk, Fecr Suresi’nin 27-30. ayetlerinde şöyle dikkatimize getirilmektedir:
“Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (Seçkin) Kullarım arasına katıl ve cennetime gir.”
Cennet ehli müminlerin nâil olacakları nimetler, Yâsîn Suresi’nin 55-58. ayetlerinde şöyle beyan buyurulmaktadır:
“O gün cennetlikler, gerçekten nimetler içinde safa sürerler.” (Yâsîn, 55)
“Onlar ve eşleri gölgeler altında tahtlara kurulurlar.” (Yâsîn, 56)
“Orada onlar için her çeşit meyve vardır. Bütün arzuları yerine getirilir.” (Yâsîn, 57)
“Onlara merhametli Rabbin söylediği ‘selâm’ vardır.” (Yâsîn, 58)
Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in birçok ayetinde insanları uyarmış, îman ehli olup sâlih amel işleyerek samîmî, sevecen ve müstesnâ Müslüman olmalarını emretmiş, kullukta kaim, îman, ibâdet ve istikamette dâim olmalarını istemiştir. Münkir, müşrik ve münâfık olmaktan da sakındırmıştır. Müminlere cenneti, münkir, müşrik ve münâfıklara da cehennemi vaad etmiştir.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de müteaddid hadîs-i şerîflerinde insanları îmana ve islama davet etmiş, müminlerin cennete, münkirlerin de cehenneme gideceklerini belirtmiştir. Dünya hayatından sonra ahiret hayatının olacağını, ahirette de cennet ve cehennemden başka gidilecek bir yer olmayacağını beyan buyurarak, insanlara, kendilerini cennete götürecek davranışlarda bulunmaları, cehenneme götürecek hâl ve hareketlerden de kaçınmaları uyarısında bulunmuştur.
Bir hadîs-i şerîfinde: “Dünyadan sonra cennet ve cehennemden başka gidecek bir yer yoktur.” buyurmuştur. Diğer bir hadîs-i şerîfinde de, dünyanın fânî, ahiretin bâkî olacağını beyan buyurmuştur. Geçici hayata kanıp, kalıcı hayatı kaybedenlerin acınacak hâllerini defalarca dile getirmiştir.
Herkes tarafından bilinen bir hadîs-i şerîfinde: “Dünyada kalacağın kadar dünyan için, ahirette kalacağın kadar da ahiretin için çalış.” demiştir. Başka bir hadîs-i şerîfinde de: “Ebedî yaşayacakmış gibi dünyan için, yarın ölecekmiş gibi de ahiretin için çalış.” buyurmuştur.
Müslüman, kendisini, yakınlarını ve bilumum din kardeşlerini Allah’ın rızasına erdirecek, cennetine girdirecek duyarlı ve dirâyetli davranışlarda bulunmalı, kendisiyle aynı inanç ve anlayışı paylaşan Müslümanlarla işbirliği içinde olmalıdır. Nisa Suresi’nin meali verilen 144. ayetindeki ilahî uyarıya uymalı, Müslümanları bırakıp kâfirleri dost edinmemelidir.
Aynı Sure’nin: “O (Allah), kitapta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Elbette Allah, münâfıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir.” mealindeki 140. ayetini dikkatle okuyup, îcâbını îfâ etmenin gayreti içinde olmalıdır.
Gerek milletler arası münasebetlerde ve gerekse fertler ve toplumlar arası münasebetlerde müminler dâima müminlerin yanında yer almalıdır. Güç, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte aramalıdırlar. Kendilerini korumak veya güçlendirmek için kâfirlere başvuran milletlerin küçüldükleri gibi, fertlerin de manevî değerlerinden kayıp vereceklerini bilmelidirler. Eğer beraberlik zarurî hâle gelirse, bu takdirde müminler, en azından dinleri aleyhinde konuşulurken meclisi terk etmek suretiyle durumu protesto etmeli, dinlerini korumak için gerekli tedbirleri almalıdırlar.
Keza, kâfirlerin zümreler (guruplar) hâlinde cehenneme, müminlerin de zümreler (guruplar) hâlinde cennete sevk edileceklerinin beyan buyurulduğu Zümer Suresi’nin 71-74. ayetlerini de döne döne okuyup, cennete sevk edilecek guruplara dâhil edecek davranışlarda bulunmanın gayreti içinde olmalıdırlar.
Dilerseniz, bu Sure’nin söz konusu ayetlerinin meallerini buyurun birlikte okuyalım, verilen mesajı anlamaya ve almaya çalışalım:
“O küfredenler, bölük hâlinde cehenneme sürülür. Nihayet oraya geldikleri zaman kapıları açılır, bekçileri onlara: size, içinizden Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bu güne kavuşacağınızı ihtar eden peygamberler gelmedi mi? derler. ‘Evet geldi’ derler ama, azap sözü kâfirlerin üzerine hak olmuştur.” (Zümer, 71)
“Onlara: İçinde ebedî kalacağınız cehennemin kapılarından girin; kibirlenenlerin yeri ne kötü! denilir.” (Zümer, 72)
“Rablerine karşı gelmekten sakınanlar ise, bölük bölük cennete sevk edilir, oraya varıp da kapıları açıldığında bekçileri onlara: Selam size! Tertemiz geldiniz. Artık ebedî kalmak üzere girin buraya derler.” (Zümer, 73)
“Onlar: Bize verdiği sözde sadık olan ve bizi, dilediğimiz yerinde oturacağımız bu cennet yurduna varis kılan Allah’a hamdolsun. İyi amelde bulunanların mükâfâtı ne güzelmiş derler!” (Zümer, 74)
Ben meali verilen ayetlerden 73. ayetten esinlenerek yıllar önce yazdığım bir dörtlükte şöyle demiştim:
“Tertemiz geldiniz bize,
Hoş geldiniz, selam size.
Geçin, girin yerinize.
Orada her şey var size.”
Müslüman olan hiç bir kimse cehenneme gitmek istemez. Herkes cennete tâlip olur. Cennete giden de orada yalnız kalmak istemez. Zira, gidilen yer cennet de olsa, yalnızlık insanı sıkar. Dolayısıyla cennet ehli yanlarında eşlerini, çocuklarını, ebeveynlerini ve diğer yakınlarını da arzu ederler. Bunun içindir ki, melekler müminler için yaptıkları dualarında, müminlerin Adn cennetlerine girdirilmelerini, eşleri ve çocuklarıyla atalarından iyi olanların da onlarla birlikte cennette yer almaları niyazında bulunurlar. Bu husus, Mümin (Gâfir) Suresi’nin 7-9. ayetlerinde şöyle dikkatimize getirilmektedir:
“Arşı yüklenen ve bir de onun çevresinde bulunanlar (melekler), Rablerini hamd ile tesbih ederler, O’na iman ederler. Müminlerin de bağışlanmasını isterler: Ey Rabbimiz! Senin rahmet ve ilmin her şeyi kuşatmıştır. O halde tevbe eden ve Senin yoluna gidenleri bağışla, onları cehennem azabından koru! (derler.)” (Mümin, 7)
“Rabbimiz! Onları da, onların atalarından, zevcelerinden, nesillerinden iyi olanları da kendilerine vaad ettiğin Adn cennetlerine koy. Şüphesiz azîz ve hakîm olan sensin!” (Mümin, 8)
“Bir de onları, her türlü kötülüklerden koru. O gün Sen, kimi kötülüklerden korursan muhakkak ki onu rahmetine mazhar etmiş olursun. Bu, en büyük kurtuluştur.” (Mümin, 9)
Cennete girmek büyük bir nimet, yakınlarla cennette birlikte olmak da başka bir nimettir. Allah Teâlâ Bakara Suresi’nin 35. ayetinde Hz. Âdem (a.s.)’e cennette eşi Havva ile birlikte kalması talimatını verdiğini şöyle beyan buyurmuştur: “Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik.”
Cennette eşler, kardeşler, çocuklar, ana-babalar, diğer yakınlar ve dostlarla bir arada olabilmek için dünyada iken imanda, ibâdette ve islamî hayatta birlikte olmak lazım. Camide, cemaatte ve Kur’ânî hayatta bir araya gelmeyenler, cennette bir araya gelemezler. Cennette Hz. Peygamber (s.a.v.)’e, ashâb-ı kirâma mücâvir olmak ve müminlerle bir araya gelmek için, Allah ve Resûlüne itaat etmek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine sarılıp yolunda gitmek, ashâb-ı kirâmın yaptıklarını yapmak ve müminlerle islamî hayatı paylaşmak gerekir. Nisa Suresi’nin: “Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse, işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu Peygamberler, sıddîkler, şehitler ve sâlih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!” mealindeki 69. ayeti bu hususa dikkat çekmektedir.
Müslümanları bırakıp kâfirlere dost olanların, Müslümanlarla birlikte cennete girmeleri düşünülemez. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bir hadîs-i şerîfinde belirtildiği gibi: “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Dünyada Müslümanlarla münasebetlerini kesip, kâfirlerle düşüp kalkanlar cennette Müslümanlarla beraber olamazlar. Başka bir hadîs-i şerîfte beyan buyurulduğu üzere, kişi dostunun dini üzeredir. Herkes dost edindiği kimsenin inancına, anlayışına ve yaşantısına bakmalıdır.
Burada verilen Kur’ân dersleriyle, Kur’ân Denizinden Damlalar derslerine, islamî sohbet toplantılarına, Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarına katılarak bu güzîde gurubu oluşturan sizlerin inşallah ahirette de birlikte bir gurup olarak cennete giren mutlu ve bahtiyar Müslümanlar olmanız, önde gelen samîmî temennilerimizdendir. Yüce Yaradan’a yalvarıp yakararak bizleri sizler ve sizler gibi burada bir araya gelip, kardeşçe kaynaşma ve dostça dayanışma içinde olan diğer kardeşlerimizle birlikte bir gurup hâlinde cennete giren ve Cennette Resûlullah’ın civarında olma bahtiyarlığına eren müstesnâ Müslümanlardan kılmasını diliyorum.
Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerinden, Allah için bir araya gelen ve Allah için birbirini seven bizleri, Cennet-i â’lada da bir araya getirmesini ve bu güzel birlikteliği huzurunda noktalamasını niyaz ediyorum.
Kalbimizde birbirimize ve hiçbir Müslümana karşı kin, nefret ve kötü düşünce beslemeyip, tüm Müslümanları Allah için sevmemizi ve ellerimizi açıp: “Allah’ım! Bizleri sevdiklerinden, sevdirdiklerinden, sevindirdiklerinden ve birbirini Senin için sevenlerden eyle yâ Rabbî!” diye dua etmemizi tavsiye ediyorum.
Bugün benim sınıflarımın tertiplediği kahvaltı programına ve ardından bu sohbete katıldığınız için hepinize teşekkür ediyorum. Birlikte yiyip içerek, yiyenler zümresinden olduk. Yarın da yedirenler zümresinden olalım. Ertesi ve daha sonrası günlerde de birlikte cennete gidenler gurubuna girmeye ve rıza-i Rahman’a ermeye vesîle olacak davranışlarda bulunmaya çalışalım. Öyle olalım ki, Allah Teâlâ şu anda bu salonda bulunan bizleri eşlerimiz, diğer aile bireylerimiz ve tüm yakınlarımızla birlikte cennete girecek zümrelerden bir zümre eylesin. Meleklerin muhabbet ve dualarına mazhar olan mutlu ve müstesnâ Müslümanlardan eylesin.
Kahvaltıdan Görüntüler
Yemek Duası
Bu kare kod ile haber ve resimleri telefonunuza indirebilirsiniz.