Her Gün Her Eklem İçin Bir Sadaka
Yıllardır yürüte geldiği “Sorun Söyleyelim” Sohbet Toplantılarını ayda bir defa düzenlenen kahvaltı programlarının peşinden gerçekleştirmeyi gelenek hâline getiren YOYAV, mensuplarıyla dostlarını doğru ve doyurucu bilgilerle aydınlatma amacıyla tertiplediği bu sohbet toplantılarını 2018 yılı Nisan ayı serisini 19 Nisan 2018 Perşembe günü Ankara’nın Çubuk İlçesi’ndeki Doğal Bahçem Tesislerinde ikram ettiği kahvaltının akabinde gerçekleştirdi.
Kurs öğretmenlerinden Afet Tan ile öğrencilerinin organize ettiği kahvaltıda yedikleri birbirinden güzel ve leziz yemeklerle midelerini doyuran davetliler, alışa geldikleri “Sorun Söyleyelim” sohbet toplantılarından birinde daha Dr. İbrahim Ateş’in dile getireceği değerli düşünceleri dinlemek için tertiplenen sohbet programına başlamasını beklediler.
İlkbaharın iyice kendini gösterdiği ve tabiatın tüm güzelliklerini gözler önüne serdiği böyle güzel bir günde yetmiş kişinin katıldığı ve Çubuk Dernekler Federasyonu Başkanı Recep Taş’ın da eşiyle birlikte iştirak ettiği programda, dava arkadaşları ve dostlarıyla böyle nezih bir mekânda buluşmanın mutluluğu içinde yaptığı “Her Gün Her Eklem İçin Bir Sadaka” konulu sohbetinde önemli açıklamalarda bulunan Dr. Ateş, şunları söyledi:
“Hakk’ın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda bir araya gelip kardeşçe kaynaşma ve dostça dayanışma duyguları içinde olan kıymetli kardeşlerim!
Üç ayların ikincinde, Berat Kandili öncesinde Başkent’in bir incisinde paylaştığımız sofra birlikteliğinin peşinde gerçekleştirdiğimiz bilgi birlikteliklerinin birinde daha siz saygıdeğer kardeşlerimizle bir araya gelmenin haz ve huzuru içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, selamet sahiline eren, cennet-i a’lâya giren ve Cemâlullah’ı gören müstesnâ ve mümtaz kişilerden olmanızı niyaz ediyorum. Bugün açıklayacağımız hadîs-i şerîfleri hayat boyu kulağınıza küpe edinip, içerikleri istikametinde davranışlarınızı dizayn etmenizi diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere her nimetin bir külfeti vardır. Sağlık, varlık, makam, mevki, bilgi, beceri hâsılı sahip olunan her nimetin bir külfeti vardır. Sağlık nimetinin külfeti; Allah’a ibâdet ve ta’atla ibâdullaha hizmettir. Varlık nimetinin külfeti; zekât-sadaka vermek ve Allah için infak ile hayır ve hasenâtta bulunmaktır. Makam ve mevki nimetinin külfeti; hakkaniyete riayet ile halka hizmet etmektir. Bilgi nimetinin külfeti; amel etmek ve öğretmektir. Beceri nimetinin külfeti de; çalışıp üretmektir.
Her müslümanın, nâil olduğu nimetler karşılığında yerine getirmekle yükümlü olduğu külfetlerden biri de genel anlamıyla sadakadır. Bilindiği gibi zekât, sadece nisâba mâlik olan varlıklı Müslümanlara farzdır. Ama sadaka her seviyedeki her müslümanın îfâ edebileceği bir ibâdettir. Kendisi, sadakaya muhtaç olan fakir bir kimse, nasıl ve kime sadaka verecek? derseniz, hemen arz etmek isterim ki, sadaka, sadece para vermek değildir. Kişinin insanlara güler yüzle bakması, susayan bir kimseye su vermesi, sokak hayvanlarına şefkatle yaklaşması, yoldaki taşı, dikeni ve yolda yürüyenlere eziyet veren her şeyi gidermesi ve insanların hayrına olan benzeri binlerce güzelliklerin hepsi sadakadır. “Güzel söz sadakadır.” ”Her meşru ve güzel iş sadakadır.” “Aile geçimini sağlamak sadakadır.” “Helal kazanç sadakadır.” “Allah için yapılan işler sadakadır.” mealindeki hadîs-i şerîfler bu gerçeği dile getiren peygamber buyruklarıdır.
Sadaka türleri o kadar çok ve çeşitlidir ki, zengin-fakir herkesim ve her seviyedeki her Müslüman sadaka verebilir. Dolayısıyla sadaka, sadece zenginlere mahsus bir ibâdet değildir. Fakirlerin de verebilecekleri sadaka türleri vardır. Öyle ki, varlıklı Müslümanlar sadaka sevabı kazanabilecekleri gibi, dar gelirli Müslümanların da kazanabilecekleri sadaka sevabı vardır. Yeter ki kişi, böyle bir sevabı kazanmaya yönelsin ve iradesini o istikamette kullansın.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in sadaka ile ilgili hadîslerini okuyup inceleyen herkes, bu gerçeği görecektir. Bu hadîs-i şerîflerden birisi şöyledir:
“Ebû Zer (r.a.)’den rivayet edildiğine göre bazı insanlar:
– Ey Allah’ın Resûlü! Zenginler bütün sevapları alıp götürüyorlar. Zîrâ bizler gibi namaz kılıyor, bizler gibi oruç tutuyor ve ayrıca mallarının fazlasından da sadaka veriyorlar, dediler. Peygamber (s.a.v.):
– “Allah size sadaka verme imkânı bahşetmedi mi (sanıyorsunuz)? Her tesbîh sadaka, her tekbîr sadaka, her tahmîd sadaka, her tehlîl sadakadır. İyiliği emretmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Hatta (her) birinizin eşiyle yatması bile sadakadır” buyurdu.
– Ey Allah’ın Resûlü, cinsel arzusunu tatmin eden birine bundan da mı sevap var? dediler. Peygamber (s.a.v.):
– “Bu istek ve ihtiyacını haram yoldan giderseydi, günah olmayacak mıydı? Helâl ve meşrû yoldan gidermesinde de elbette sevap vardır” buyurdu.
Ebu Hureyre (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir. Resûlullah (s.a.v.) buyurdu ki: “Güneşin doğduğu her günde insanlardan her bir eklem üzerine sadaka vardır, iki kişi arasında adalet sağlaman sadakadır, bir adamı hayvanının üzerine kaldırman veya eşyasını hayvanının üzerine yüklemen sadakadır, güzel söz sadakadır, namaza yürüdüğün her adım sadakadır, yoldan eziyet verici şeyi kaldırman sadakadır.”
Her gün her eklem için bir sadaka verilmesi gerektiğini vurgulayan hadîs-i şerîflerden biri de şudur:
“Her birinizin her bir eklemi (ve kemiği) için bir sadaka gerekir. Binaenaleyh her tesbîh sadakadır, her tahmîd sadakadır, her tehlîl sadakadır, her tekbîr sadakadır. İyiliği tavsiye etmek sadakadır, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kulun kuşluk vakti kılacağı iki rekat namaz bütün bunları karşılar.”
Bir diğeri de:“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda üç yüz altmış eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallâh der, Allah’tan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten sakındırırsa, o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.” meâlindeki hadîs-i şerîftir.
Buhârî ve Müslim ile diğer hadîs kitaplarında nakledilen bu hadîs-i şerîfler, bazı internet sitelerinde de yer almaktadır. Değişik kişiler tarafından ele alınıp açıklanan bu hadîs-i şerîflerde dikkatimize getirilen sadaka türleriyle şükür şekillerini, yapılan açıklamalarla yorumlardan da yararlanarak sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerinden bana anlatıp aktarmada, sizlere de anlayıp uygulamada tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum.
Bu hadîslere göre, insan vücudundaki her mafsal (eklem) için bir sadaka vardır. Her insanda da üç yüz altmış eklem bulunmaktadır. O hâlde herkesin her gün bu kadar sadaka vermesi gerekmektedir. İlk bakışta, çok yüklü gözüken bu sadaka borcu, hadîslerdeki açıklamalar ile oldukça kolaylaşmaktadır:
Söylenecek her sübhânallâh (tesbîh), elhamdülillâh (tahmîd), lâ ilâhe illallâh (tehlîl) ve Allâhü ekber (tekbîr) kelimeleri ayrı ayrı birer sadakadır. İyiliği emretmek, bir kötülükten sakındırmak.. evet bunların her biri ve hadîslerde sayılan diğerlerini yapmak birer sadakadır. Ve büyük bir müjde: Bunları yapan o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.
Görüldüğü üzere, dinimizde hayır yolları pek çok olup sayılamayacak kadar sınırsızdır.
Hele böyle tek tek hayır ve iyilik olan konuların yanında bir de toptan hayır olanlar vardır ki, bunlar işi daha kolaylaştırmaktadır.
Hadîste işte bunlardan biri, kuşluk (duhâ) vakti kılınan namaz olarak bildirilmiştir. “Kuşluk Namazı” dediğimiz bu ibâdet, iki rekât ile sekiz rekât arasında değişen nâfile bir ibâdettir. Bu namaz, hadîste sayılan sadakaları topluca ödeme imkânıdır. Çünkü namaz, bedenin bütün organlarıyla yapılan bir ibâdettir. Namaz kılmakla her organ kendi şükrünü yerine getirmiş olur.
Öte yandan her türlü tesbîh ve tahmîd, tehlîl ve tekbîr namazda bir arada bulunmaktadır. Namaz, nefse hayrı emretmek ve onu münkerden nehyetmektir. Nitekim Ankebût Suresi’nin 45. âyet-i kerîmesinde şöyle buyurulmuştur:
“Namaz her türlü kötülük (fahşâ ve münkerden) alıkor.”
Sağlık her şeyin başıdır; en büyük devlettir. Vücudumuzdaki kemik-mafsal (eklem) yapısı, yani iskelet, aynı zamanda hayatın ve sağlığın da temel yapısıdır. Binaenaleyh bunların her biri için her gün bir iyilik ve sadaka borcumuzun olması pek tabiîdir. Zira aslında biz, her gün yeni bir günü, başka bir hayatı yaşamaktayız.
Hadîste geçen üç yüz altmış eklem sayısına gelince:
Hadîsteki “sülâmâ” kelimesi aslında parmak ve eklem kemikleri demektir. Sonradan vücudun bütün kemik ve eklemleri anlamında kullanıla gelmiştir. Bu sebeple hadîsteki üç yüz altmış rakamı eklem ve kemiklerin toplam sayısıdır.
Aslında burada bir hususa da işaret etmekte fayda vardır. Hz. Peygamber (s.a.v.) bir operatör, bir biyolog değildir. O hidâyet rehberidir. O’nun maksadı, anatomi dersi vermek değil, o yapının belli bazı özelliklerine işaret ederek, insanları inanmaya, doğruya ve mutluluğa çağırmaktır. Bu sebeple verilen rakamın kendisi değil, o yapının mükemmelliğine dikkat çeken mânası önemlidir.
Bununla beraber, hadîsde geçen üç yüz altmış eklem bilgisi, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in yıllar sonra anlaşılacak bir bilgiyi haber vermesi ve böylece bir mucizenin gerçekleşmesidir.
Bilindiği gibi eklem; iki ayrı kemik parçasının oluşturduğu boşluklara denir.
Eklemlerin tıbbî sınıflandırılması şöyledir:
1. Oynar eklemler (Diz, dirsek, omuz, kalça, el ve ayak bileği gibi);
2. Az oynar veya oynamaz eklemler (Sırt kemikleri, el ve ayak tarak kemikleri gibi);
a. Aralarında mezenşim dokusu olanlar;
b. Aralarında kıkırdak dokusu olanlar;
c. Aralarında kemik dokusu olanlar.
Bu tasnif ve tarife göre, anatomi kitaplarından ve atlaslarından yapılan incelemede insan vücudunda üç yüz altmış tane eklem olduğu görülecektir. Bu sayı, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in söylediği sayı ile aynıdır. Hem de bu sayı tıbbî tarif ve tasnife göre söylenmiştir.
Tıbbın insandaki eklem sayısını bilmesinin mümkün olmadığı bir dönemde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in bu sayıyı bilmesi nasıl açıklanabilir?
Bu durumda ya kadavrayı (yani ölü) ve etleri çürümüş iskelet sistemini bir anatomist gibi incelemiş olabilir; veya peygamberliğin bir mucizesi olarak tezâhür etmiştir.
Kadavra ve kemikleri inceleyerek sayamayacağını şu örneklerle açıklayalım:
İnsan kafasında doksan tane oynamaz eklem vardır, bu eklemlerin sayımını kadavra iken yapmak mümkün değildir, ancak iskelet iken yapılabilir. İskelet iken yapabilmek için de tıbbî bilgi ve tecrübesi olması lazımdır. Çünkü tıbbî bilgisi olmayan bir insan kafadaki birbirine girmiş ve kaynamış olan eklemleri, eklem olarak bile kabul etmez.
Kuyruk sokumu kemiği eklemleri de kaynamış eklemlerdir. Bu eklemleri ne kadavrada, ne de iskelet hâlinde bu işin ihtisasını yapmamış, bilgi ve formasyonu olmayan insanların bilmesi mümkün değildir.
Halk arasında "iman tahtası" dediğimiz göğüs kemiği (sternum) üç ayrı kemikten oluşur. Bunların bir eklemi kıkırdak, bir eklemi ise kemikleşmiş eklem şeklindedir. Kemikleşmiş eklemi saymak için yine ihtisaslaşmak gerekir. Her iki eklem de kadavra ve iskelet hâlinde sayılamaz.
Kafatasının merkezinde yer alan Sfenoid denilen kemik on adet ayrı kafa kemiği ile eklem yapar. Eklemler çok girift, süngerimsi, zik zaklı ve düzensizdir. Sfenoidin on kemikle eklemini saymak kadavra iken mümkün olamayacağı gibi, iskelet hâlinde saymak ise ayrı bir uzmanlık işidir.
Bazı eklemler vardır ki, eklem boşluklarında discus dediğimiz kıkırdak yastıklar bulundurur. Yüzeyleri normal kemik gibidir. Ölen insanın vücudundaki yumuşak dokular toprak olunca iskelet hâline geldiği zaman bunlar eklem değilmiş gibi görünür. Bu eklemleri iskelet hâlinde saymak yine bilgi ve ihtisas işidir (Göğüs kemiği-köprücük kemiği eklemi; boyun omurunun arka yüz eklemi (Atlasın arka dentisi) gibi).
Kafada adacıklar hâlinde bulunan ossuturarurn adı verilen kemikleri kadavra anında saymak zordur, ancak iskelet halinde sayılabilir.
Ayak bileğindeki talus denilen kemik ile topuk kemiğinin (calcaneus) yaptığı eklem, üç ayrı yüzeyde oluşur ve bir eklem gibi görünür. Kadavra durumunda bu eklemi ayırmak mümkün değildir ancak iskelet durumunda ayrılır.
Örneklerde görülen eklem sınıflandırmasını yapabilmek tam bir uzmanlık gerektirir.
O hâlde Peygamber Efendimiz (s.a.v.)'in insan vücudundaki eklemleri tasnif ve tarife uygun şekilde üç yüz altmış olarak bilmesi bir mucizedir.
Hadîs kaynaklarında rivayet edilen hadîsler bir yönü ile mucize ifade eder ve Efendimiz (s.a.v.)'in peygamberliğini ortaya koyarken, diğer yönüyle her bakımdan Allah’a kulluğu göstermektedir.
Yukarıdaki hadîslerde geçen ve insan eklemleri için sadaka sayılan fiilleri maddeler hâlinde sıralayalım:
- Allah’ı tesbîh, Sübhânellâh demek,
- Allah’ı tahmîd, Elhamdülillâh demek,
- Tekbîr, Allahü Ekber demek,
- Marufu emir münkerden nehiy (iyiliği emredip, kötülükten vazgeçirme),
- Kuşluk vaktinde kılınan iki rekat namaz,
- Allah’ı övmek,
- Lâ ilâhe illallâh demek,
- Allah’tan mağfiret dilemek,
- İnsanların yolları üzerinden taş, diken, kemik vs. gibi zararlı şeyleri kaldırmak,
- İki kimse arasında doğrulukla hükmetmek,
- Bir kimseye atına binmesi için yardım etmek, yahut yükünü yüklemek,
- İyi, hoş söz söylemek,
- Namaz için mescidlere gitmek.
Eklemler nasıl vücudun kemiklerini birbirine bağlayarak, bütünlük içinde hareketi sağlıyorsa, bu hadîslerde vurgulanan iyilikler de insanlar arasında sevgi ve hoşgörüden oluşan gönül bağları kurar.
Bilinen manasıyla, ibâdetlerden mescide giderken atılan her bir adımdan, yoldaki bir taşı kaldırmaya, güzel söz söylemeye, tebessümümüze, bineğine binen bir kişiye yardım etmeğe kadar, her yapılanı, her eklemin şükrünü eda eden bir sadaka kabul eden bir dinin mensupları bu kuralları yaşasa ve uygulasalar, dünya cennet olur. Bu din insanların birbirine yardımı ve yardım neticesi oluşan sevgi bağlarını kuvvetlendirmekte, Allah bu şekilde rızasının ferd ve içtimaî planda Kendisine kullukta yattığını ve kulluğun fert ve toplum hâlinde insan hayatının saadet vâsıtası olduğunu bize Resûlü vâsıtasıyla haber vermektedir.
Kuşluk namazı, kuşluk vaktinde kılınır. Kuşluk vakti, güneşin doğmasından itibaren şer'î günün dörtte biri kadarki bir zamanın geçmesiyle başlayan vakte denir. Şer'î gün, Fecr-i sadığın doğmasından (imsâktan) başlayıp güneşin batmasına kadar devam eden güne denir. Örfî gün ise, güneşin doğmasından başlayıp batmasına kadar devam eden gündür. Şer'î gün, imsâktan başladığı için örfî günden bir saat kırk beş dakika daha uzundur. Kuşluk namazı için en uygun zaman, günün yükselmeye başladığı, deve yavrularının artık sıcaktan gezemez olduğu zamandır.
Nitekim bir hadîs-i şerîfte: "Kuşluk namazı, deve yavrusunun ayakları sıcaktan kızdığı zamandır." buyurulur.
Duhâ (kuşluk) namazı dediğimiz nâfile namaz bu andan itibaren kılınır. Zevâl vaktine yarım saat kalıncaya kadar devam eder. İki rekattan on rekata kadar kılınır.
Kuşluk namazının üç derecesi vardır:
Birinci Derecesi: Kuşluk namazının en az miktarı, iki rekattır ve insanoğlunun her bir eklemine karşılık, vermesi gereken sadakanın yerini tutar. Allah Teâlâ'nın, her organı, her eklemi sağlıklı kılması, büyük bir nimettir. Ve O’na hamd edilmesini gerektirir. Ebû Zer (r.a.)'den rivayete göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurur:
"Bir kimse kuşluk namazının iki rekatına devam etse, günahları deniz köpüğü kadar çok olsa bile affolunur."
İkinci Derecesi: Kuşluk namazını dört rekat olarak kılmaktır. Bu konuyla ilgili olarak bir kudsî hadîste:
"Ey Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl ki, ben de günün sonunda seni kollayayım." buyurulmuştur.
Üçüncü Derecesi: Kuşluk namazını sekiz veya on iki rekat olarak kılmaktır.
Hazret-i Aişe (r.anha)'den rivayete göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.), Kuşluk namazını ikişer ikişer dört rekat olarak kılar, (bazen) dilediğince de arttırırdı.
Ebû Zer (r.a.)'den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem (s.a.v.) şöyle buyurdu:
"Her birinizin her bir eklemi için günde bir sadaka vermesi gerekir. İşte bu sebeple her tesbîh bir sadaka, her tahmîd bir sadaka, her tehlîl (lâ ilâhe illallah demek) bir sadaka, her tekbîr bir sadaka, iyiliği tavsiye etmek sadaka, kötülükten sakındırmak sadakadır. Kuşluk vakti kılınan iki rekat namaz bunların yerini tutar."
Bu hadîs-i şerîfin mânası çok kapsamlıdır. Bu sebeple Riyâzü's-sâlihîn’de “Hayır Yollarının Sayısızlığı” bahsi ile “Kuşluk Namazının Fazîleti” konularında da zikredilmiştir.
Mealleri arz edilen hadîs-i şerîfler, bize önce Cenâb-ı Hakk’ın lütfettiği sağlık nimetini hatırlatmakta ve bu nimetlerden sadece birinden, vücudun hareketini, eğilip doğrulmasını, oturup kalkmasını sağlayan eklemlerden söz etmekte ve bunların şükrünün, her gün her eklem sayısınca bir sadaka, yani her gün 360 sadaka vermek olduğunu belirtmektedir.
İnsanın mala pek düşkün olduğunu bilen Peygamber Efendimiz (s.a.v.), onun her gün sadece eklemleri için bu kadar sadaka veremeyeceğini düşünmüş ve bu görevin maddî bir ödeme yapmadan da yapılabileceğini hatırlatmak maksadıyla her tesbîhin yani sübhânallâh demenin, her tahmîdin yani elhamdülillâh demenin, her tehlîlin yani lâ ilâhe illallâh demenin ve her tekbîrin yani Allâhüekber demenin birer sadaka olduğunu söylemiştir.
“İyiliği Emir Kötülükten Nehiy” bahsi ile “Hayır Yollarının Sayısızlığı” konularında birçok hadîsin ışığında geniş bir şekilde açıklandığı üzere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sevap kazanmanın pek çok yolu bulunduğunu hatırlatmış, saydılan zikirlerden başka insanlara iyiliği, doğruluğu tavsiye etmek, onları yaptıkları kötülüklerden sakındırmak gibi iyiliklerin de birer sadaka olduğunu belirtmiştir.
Yüce Rabbimizin kullarını ne kadar çok sevdiğini gösteren sayısız örneklerden biri, lütuflarına hamd ve şükretmenin yolunu da kolaylaştırmasıdır. İnsan, Cenâb-ı Hakk’a şükretmek için ibâdet borçları dışında ayrıca zaman ayırmak zorunda bile değildir. Otururken, dinlenirken, yürürken, işine gidip gelirken, yukarıda örnekleri verilen zikirleri tekrarlamak suretiyle Rabbine şükür görevini îfâ edebilir.
Allah’a şükür görevini en mükemmel şekilde yerine getirmek ise namaz ibâdetiyle mümkündür. Zîrâ namaz her türlü şükrü ve iyiliği ihtivâ eden bir ibâdettir. İşte bu sebeple her gün kılınacak iki rek’at kuşluk namazı, sağlık şükrü yerine geçer.
Zikredilen hadîs-i şerîflerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere:
* Sağlık ve âfiyet içinde olmak Allah’a şükretmeyi gerektirir. Sadece eklemlerin şükrü, her gün 360 sadaka vermektir.
* Sübhânallâh, elhamdülillâh, Allâhü ekber ve lâ ilâhe illallâh zikirlerini birer defa söylemek dört sadaka yerine geçer.
* Her gün iki rekat kuşluk namazı kılmak suretiyle. o günün sağlık şükrünü toptan îfâ etmek de mümkündür.
Sâhip olduğumuz sağlık, varlık, güç, kuvvet, makam, mevkii, bilgi ve beceriyle benzeri nimetlerin şükrünü îfâda kusur etmememiz, bilhassa mealleri arz edilen hadîs-i şerîflerde belirtildiği üzere her gün her eklem için verilmesi gereken sadakaları eksiksiz yerine getirmenin gayreti içinde olmanız temennisiyle sözlerimi noktalarken, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlık ve saadette dâim olmanızı diliyorum.”
Dr. Ateş’in bu yönlendirici ve yüreklendirici konuşmasından sonra, Doğal Bahçem’de birlikteliklerini belgeleyen hatıra fotoğrafları çektirip bir süre daha dinlenen YOYAV’lılar, Çubuk’un çıkışındaki Selimiye Camii’nde öğle namazını eda edip, evlâd-ı Resûl’den olduğu söylenen ve Sele Köyü’nde medfûn olan Şah Kalender Veli Türbesi’ni ziyaret ettiler. Ziyaret sonrası Sele Kalender Veli Eğitim ve Kültür Derneği Başkanı Rıza Kalender’in ikram ettiği çayları yudumlayarak türbenin bahçesinde dinlenip yorgunluk giderdiler.
Bu güzel mekânının manevî havasını teneffüs etmenin yanında, tabii güzelliklerini de temaşa eden grup, kendilerine refakat eden Çubuk Dernekler Federasyonu Başkanı Recep Taş’ın yaptığı açıklamayı dikkatle dinleyerek, merhum Kalender Veli hakkında bilgi edindiler. Türbe önündeki derede akan suyu bir süre seyredip üzerindeki köprüde ve türbe önünde çektirdikleri hâtıra fotoğraflarıyla bu anlamlı ziyareti belgelediler.
Daha sonra gezinin üçüncü ve son noktası olan Karagöl Tabiat Parkı’na gitmek üzere minibüslerdeki yerlerini alarak yola devam eden YOYAV’lılar, yapılan tatlı sohbetler eşliğinde kırk küsur kilometrelik mesafeyi kısa sürede kat edip Karagöl’e geldiklerinde gördükleri tabiat harikası göl ile çevresindeki ormanın göz alıcı güzelliğine hayran oldular. Bu hayranlıkla gölün çevresinde dolaşıp gruplar hâlinde fotoğraflar çekerek buradaki birliktelikleriyle göl ve ormanın kucaklaşmasından oluşan güzellikleri belgelediler.
Gezinin bu bölümünü de noktalayıp Çubuk’a dönerek ikindi namazını da aynı camide eda eden yetmişbir kişilik YOYAV grubu, Çubuk Pazar yerine de uğrayıp yaptıkları alışverişlerle bazı ihtiyaçlarını temin edip Çubuk pazarcılarına mütevazi miktarda katkı sağlayarak Ankara’ya müteveccihen dönüşe geçtiler.
Saat 19.30’da YOYAV Genel Merkezi önünde noktalanan güzel bir geziye katılmanın sevinç ve saadeti içinde, Vakıf yetkililerine takdir ve teşekkürlerini ileterek başka bir YOYAV gezisinde buluşmak dileğiyle evlerine yöneldiler.
YOYAV'lılar Çubuk'taki Doğal Hasbahçem'de kahvaltıda.
YOYAV'lılar, Çubuk'taki Doğal Hasbahçem'de Dr. İbrahim Ateş'in sohbetini dinlerken.
YOYAV'lılar, Çubuk Sele Köyü Şah Kalender Veli Türbesi Ziyaretinde.