İki Ziyaret Bir Ziyafet
Dileyen dostları ile mensuplarını belirli aralıklarla günlük gezilere götürüp, görmedikleri yerleri görmelerine ve birlikte mutlu bir gün geçirmelerine imkân sağlayan YOYAV, 63 kişiden oluşan bir grupla 25 Nisan 2017 Salı günü, Altınköy’de kahvaltı ile Hüseyin Gâzî ve Ahmet Kayhan türbelerini ziyareti içeren günlük bir gezi düzenledi. Sabah saat 08’de YOYAV Kültür Merkezi’nde buluşan grup, Vakfın önünde bekleyen minibüslerde yerlerini alıp, Hüseyin Gâzî’ye müteveccihen besmele ile yola çıktı.
YOYAV gezilerinde Ankara’dan ayrılırken, Kur’ân-ı Kerîm tilâvet edip hayırlı dualarla yola çıkmayı güzel bir gelenek hâline getiren YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, geleneği bozmadı. Gidilecek yer yakın olmasına rağmen, kısa bir aşr-ı şerîf okuyup kazadan, beladan ve her türlü musibetten korunmaları temennisini içeren hayırlı dilek ve dualarla hayat boyu her zaman ve her yerde Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmaları niyazında bulundu. Bu arada kaptana hitaben:
“Besmele ile çık yola.
Yolda vermeden mola.
Durma devam et yola.
Başarı senle ola.” esprisiyle uyarı, dilek ve temennisini iletti.
Gezinin ilk durağı, Ankara’daki yüksek dağlardan biri olan Hüseyin Gâzî Dağı’nın zirvesinde medfûn olan Seyyid Hüseyin Gâzî Hazretlerinin türbesiydi. Başkentin manevî muhafızlarından olan Hüseyin Gâzî’yi ziyaret ederek ruhuna rahmet dilemek ve manen motive olmak amacıyla tepeye tırmanan grup, türbeye ulaştıklarında okudukları Fâtiha-i şerîfeleri ruhuna armağan ettiler. Ziyaretin akabinde merhum Hüseyin Gâzî hakkında özet açıklamada bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, şunları söyledi:
“Kıymetli kardeşlerim!
Bugün bir kere daha ziyaret etme bahtiyarlığına erdiğimiz Seyyid Hüseyin Gâzî, evlâd-ı Resûldendir. Emeviler döneminde İslam ordularının Anadolu’da Bizans üzerine yaptıkları akınlarda şehit olmuştur. Hayatı hakkında kaynaklarda bilgi oldukça azdır. Mevcut bilgilere ise “Battal Gazi Destanı”, “Battalnâme”, Evliya Çelebi Seyahatname”si ve “Dânişmendnâme”de rastlıyoruz. Bu kaynaklardaki bilgiler de daha çok oğlu Seyyid Battal Gâzî hakkındadır.
Battal Gâzî Destanı’nda anlatıldığına göre Seyyid Hüseyin Gâzî’nin büyük atalarından olan Ali el-Medenî, âlim ve cengâver bir kişidir. Babası Ali Zeydî’dir. Ali Zeydî’nin lakabı “Rabi”dir. Zeyd Muhammed el-Erdeşir’in oğludur. Muhammed el-Erdeşir ise Yahya el-İdris’in oğludur. Yahya el-İdris’in atası ise Zeyd el-Enver’dir. İmam Zeynel Âbidîn’in oğludur. İmam Zeynel Âbidîn ise İmam Hüseyin’in oğludur. İmam Hüseyin ise Hz. Ali (r.a.)’nin oğludur. Hz. Hüseyin'in annesi Fâtimatü'z-Zehrâ ise Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.)'nın kızıdır. Allah'ın rahmeti hepsinin üzerine olsun.
Hüseyin Gâzî’nin büyük dedesi Ali el-Medenî, Medine'den ayrılarak Bağdat'a gelir, bir yıl orada kaldıktan sonra Malatya'ya gelir ve o dönemde Malatya emîri olan Ziyad, şehrin hatiplik görevini Ali el-Medenî’ye verir. Ali el-Medenî’nin vefatından sonra oğlu Ali Zeydi, sonra onun oğlu Enihe Ali bu görevi devralır. Seyyid Enihe Ali'nin Hasan ve Hüseyin adında iki oğlu vardır. Seyyid Enihe Ali'den sonra hatiplik görevi oğlu Hasan’a verilir.
Seyyid Hüseyin Gâzî ise, gayet güçlü bir pehlivan olup, sınır boylarında Bizans kralı Kayserle savaşır. Malatya Beyi Numan, şehrin seraskerlik görevini Hüseyin Gâzî’ye verir. Hüseyin Gâzî’nin saldırıları karşısında Bizans kralı Kayser âciz kalır, barış imzalanır ve haraç vermeye başlar.
Hüseyin Gâzî’nin bir oğlu olur ve adını Cafer koyar. Battal Gâzî ismiyle anılan Cafer büyür ve üç yaşına girer. Onu gören herkes on yaşında sanır. Öyle güzelleşir ki benzeri yoktur. Mamuriye (Ankara) tarafına avlanmaya çıkan Hüseyin Gâzî’nin önüne bir geyik çıkar. Geyiğin sırtında bir atlas çul ve kıymetli taşlar vardır. Bu geyiği yakalayıp oğlu Cafer’e hediye etmek ister. Birkaç kement atar ama yakalayamaz, geyik kaçar. Geyiğin peşine düşen Hüseyin Gâzî farkında olmadan Bizans topraklarına girer. Yüksek bir dağın tepesine çıkar. Dağın eteğinde bir kale, kalenin eteğinde de muazzam bir şehir vardır. Şehrin önünde de 40 bine yakın asker vardır. Bu şehir Mamuriye’dir. Şehrin beyi ise Mihriyayil (Mihrail)’dir. Bizans kralı Kayser'in kayınbiraderidir. Kovaladığı geyik ise Mihriyayil'indir. Geyik her tarafta gezer, ama kimse ona dokunmaya cesaret edemez.
Hüseyin Gâzî’nin yakalamaya çalıştığı geyik yorulmuş bir vaziyette Mihriyayil'in çadırına varır. Geyiğin bu durumunu gören Mihriyayil sinirlenir ve askerlere geyiği kovalayan kişinin yakalanmasını emreder. Askerler sağa sola koşturup, geyiği kovalayan kişiyi aramaya başlarlar. Dağın zirvesinde duran Hüseyin Gâzî’yi fark ederler. Mihriyayil’in askerleri ile Hüseyin Gâzî arasında çetin bir mücâdele geçer. Hüseyin Gâzî yaralanır, yalnız olmasına rağmen çok düşman askeri öldürür ve şehit olur.
Türbesi, Hüseyin Gâzî Dağı’nın tepesindedir. Ziyarete açık olup, bakımlı bir durumdadır. Devamlı ziyaretçileri vardır.”
Hüseyin Gâzî türbesini ziyaret eden YOYAV grubu, gezinin ikinci durağı olan Altınköy Açık Hava Mucizesine yöneldi. Şehrin merkezinde ama gürültüsünden, stresinden uzak olduğu gibi, görünümüyle de gönüllere huzur veren bu örnek köye geldiklerinde, umduklarından fazlasını görmenin huzuru içinde köy hayatının farklı yönleriyle, çeşitli mesleklerle ilgili objeleri içeren açık hava müzesine hayran olan grup, böyle bir mekânda kahvaltı yapmanın mutluluğu içinde, Başkent’in yanı başında böyle bir köyü kuran Altındağ Belediyesi’nin çalışkan başkanı Veysel Tiryaki ile diğer yetkililerine takdir ve teşekkürlerini sunmayı, yerine getirilmesi gereken zevkli bir görev kabul ettiler.
Bu örnek mekânda gördükleri güzelliklerle kahvaltıda yedikleri yemeklerin lezzetine doyamayan grup, burada birkaç saat kaldıktan sonra gezinin üçüncü ve son durağı olan Ahmet Kayhan türbesini ziyaret etmek üzere yola çıktı.
Türbeyi ziyaret edip, ruhuna Fâtihalar yollayan gruba merhum Ahmet Kayhan hakkında bilgi veren Dr. Ateş, yaptığı açıklamada şu cümlelere yer verdi:
“Değerli kardeşlerim!
Ziyaret ettiğimiz merhum Ahmet Kayhan Efendi, Malatya’nın Pütürge ilçesi Aktarla Köyü'nde 1898 yılında doğmuştur. Babasını 5-6 yaşlarında kaybetmiş, bir müddet halasının yanında kalmıştır. Henüz 11 yaşındayken aynı zamanda akrabası olan mürşidi Hacı Ahmed Kaya ile tanışmış ve O’nun tarafından yetiştirilmiştir.
Ahmet Kayhan Dede, 1930 yılında Ankara'ya gelerek Mamak’a yerleşmiş ve 1937'de eşi Hacer hanımla evlenmiştir. Mürşidi Hacı Ahmed Kaya Efendi 1944'te vefat etmiştir. Aynı zamanda kendi mürşidi ile birlikte bu görevi yürüten Musa Kazım Efendi'den de faydalanmıştır. Musa Kazım Efendi, Hacı Ahmet Kayhan'da görmüş olduğu büyük ışık sebebiyle O’ndan, vefatından sonra kendisinin yerine insanlara ışık tutmasını istemiştir. Musa Kazım Efendi'nin 1966 yılında vefatından sonra O’nun da yükünü omuzlarına almıştır.
Mamak'taki evini herkese açmış, gelen herkesi kabul etmiş, evi bir insanlık ve irfan okulu olmuştur.”
Merhum Ahmet Kayhan’ı ziyaret sonrası ikindi namazını da buradaki camide eda eden grup, dönüşte Mavi Göl’e uğrayarak burada göl kenarında dinlenip, çay kahve içerek sohbet edip birlikte güzel bir gün geçirmenin tadını çıkardıktan sonra Ankara’ya doğru dönüşe geçti.
Maddeten ve manen doyuma ermenin huzur ve mutluluğu yüzlerine yansıyordu. Bedenen yorgun olmakla beraber, ruhen kendilerini kuş gibi hafif hissediyorlardı. Yüzlerde sürur, gönüllerde huzur, gözlerde nur yansıyordu. Dillerden dökülen dua cümlelerinde “Mevlâ-i Müte’âl bu birlikteliği ömür boyu devam ettirsin, cennet-i âlâ’da huzurunda noktasın” niyazı yer alıyordu.
Bu kare kodu okutarak resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz
.