İlk Ramazan ve İlk Zafer
Rahmet, mağfiret ve bereket ayı Ramazan-ı şerîf, müminlerin muzaffer ve motive oldukları mübârek bir aydır. Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başladığı, farz olan oruç ibâdetinin îfâ edildiği ve Müslümanların Bedir Savaşı’nda müşriklere karşı zafer kazandıkları bir aydır. İslamın ilk zaferini ilk Ramazanın 17. gününde gerçekleştiren ashâb-ı kirâm, yirmi ikinci gününde Medine’ye muzaffer olarak dönmenin mutluluğunu yaşamışlar ve manen motive olmuşlardır. Böylesi mutluluk vesîlesi zaferlerin günümüz Müslümanlarına da Ramazan aylarında nasip olması niyazıyla Ramazan’ın yirmi birinci gününe tevâfuk eden 5 Haziran 2018 Salı günü gerçekleştirilen yedinci YOYAV iftarının akabinde davetlilere özet açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı selamlama konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Muhterem misafirlerimiz! Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, orucunuzun makbul ve dualarınızın müstecâb olması dileğiyle afiyet olsun diyorum.
Müslümanların maddeten ve manen motive oldukları mübarek Ramazan ayının yirmi birinci gününde verilen iftar yemeğinde sizlerle bir araya gelmenin sevinci bana, ilk Ramazan’da meydana gelen Bedir Savaşı’nda muzaffer olmanın mutluluğuyla, yirmi iki Ramazan’da Medine’ye dönen ashâb-ı kirâmın yaşadıkları sevinç ve saadeti hatırlattı. Dolayısıyla bu zaferin ihsân edildiği ilk Ramazan’da estirilen huzur havasını sizlerle paylaşmak istedim.
Müslümanların başarıyla bitirip zafer elde ettikleri savaşların bir kısmı, Ramazan ayı içinde meydana gelmiştir. Bu zaferlerin ilki, ilk Ramazan’da ihsân edilen Bedir zaferidir. Malumunuz olduğu üzere sevgili Peygamberimiz (s.a.v.), Medine’ye hicret edeli henüz on sekiz ay olmuştu. Şa’ban ayının son günleriydi. Ramazan orucunun farz kılındığını haber veren Bakara Suresi’nin şu ayeti nazil oldu:
“Ramazan ayı, insanlara yol göstermek, doğrunun ve hakkı batıldan ayırmanın açık delilleri olmak üzere Kur’ân’ın indirildiği aydır. Öyle ise sizden kim Ramazan ayına ulaşırsa, onda oruç tutsun.”
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) de Mescid-i Nebevî’nin minberine çıkarak, ümmetine şöyle seslendi: “Mübârek Ramazan ayına kavuştunuz. Yüce Allah, bu ayda size oruç tutmayı farz kıldı. Bu ayda cennetin kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır ve azgın şeytanlar bağlanır.”
Bu arada islamı yok etmek isteyen Mekkeli müşrikler boş durmuyor, Müslümanların aleyhinde propaganda yapıyorlar, siyasî ve ekonomik olarak güç elde etmek için sürekli Yemen ve Şam bölgelerine kervanlar gönderiyorlardı. Bunlardan elde ettikleri güç ile silahlanma çalışmaları ve çöldeki bedevîleri mal ve para ile kışkırtma düşünceleri taşıyorlardı. Bu sebeple sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) kendilerini yurtlarından sürgün eden ve canlarına kasteden Mekkeli müşriklerin kervanlarının Medine yakınlarından izinsiz geçip gitmelerine izin vermiyordu. Zaman zaman seriyyeler gönderiyor ve kervan yollarının tamamen kendi kontrolleri altında olduğu mesajını veriyordu. İşte o günlerde Şam bölgesinden Kureyş müşriklerine ait bir kervanın geldiği haberi alındı ve hemen seriyyeler hareket etti. Bunu haber alan Mekkeliler de 1000 kişiden oluşan bir ordu hazırlayıp Medine’ye doğru hareket ettiler. Peygamberimiz (s.a.v.) Medine’de sahâbe ile istişare etti. O güne kadar sadece Muhâcirler seriyyelerde görev alıyorlardı. Hz. Peygamber (s.a.v.) Ensâr’a sıkıntı olmamak için onların seriyyelere katılmalarını emretmemişti. Şimdi ise savaş durumu söz konusuydu. Sorumluluk bilinci taşıyan Ensâr (Medineli sahâbeler), Hz. Peygamber (s.a.v.)’e gelerek kendilerinin de savaşa katılmak istediklerini bildirdiler. Peygamberimiz (s.a.v.) Muhâcir ve Ensâr’dan oluşan 300 kişilik bir ordu ile Ramazan’ın on ikinci günü Medine’den hareket etti. Ramazan’ın on yedinci günü Bedir kuyuları yanında iki ordu karşılaştı. Müslümanların başında Sevgili Peygamberimiz, müşriklerin başında da azgın ve câhil Ebu Cehil bulunuyordu.
Savaş Hz. Ali ve Hz. Hamza’nın karşılarına çıkan müşrikleri birer hamlede öldürmeleriyle başlamış ve kısa zamanda alevlenmişti.
Yüce Allah müslümanlara yardım ederek savaştan bir önceki gece yağmur yağdırarak onların su sıkıntılarını ve gönüllerindeki üzüntüyü gidermişti.
Harpdeki manzara dünya tarihinde görülmemiş bir özellik arz ediyordu. Çünkü bir yanda müslüman olan babalar, diğer yanda müşrik oğullar vardı. Kardeş kardeş ile, yeğen amca ile dövüşüyordu. Bu harbin bir îmân savaşı olduğuna en açık delildi.
Müşrikler sayıca ve silahça daha üstün oldukları halde, her geçen dakika daha çok perişan oluyor ve müslüman kılıçları karşısında eriyorlardı. Neticede “Ümmetin Firavunu” sayılan Ebu Cehil öldürülünce, büyük bir bozguna uğradılar. Artık hepsi geriye kaçmayı, canlarını kurtarmayı düşünüyorlardı. Bir kısmı öldürülmüş, bir kısmı da esir edilmişlerdi.
Peygamberimiz yüce Allah’a hamd ederek zaferin sevinciyle Medine’ye müjdeciler gönderdi.
Müşrik ölüler bir çukura doldurularak gömüldüler. Müslümanların şehid sayısı on dört idi.
Böylece büyük ve zorlu bir savaş sonunda Müslümanlar, Ramazan ayının yirmi ikinci günü muzaffer bir şekilde Medine’ye döndüler. Peygamberimiz (s.a.v.) dönüşte kızı Rukiye’nin birkaç gün önce vefat ettiğini duyunca çok üzülmüş, sevinçle hüznü ard arda ve iç içe yaşamıştı.
Benzeri başarıların, bu ve bundan sonraki Ramazan aylarında da sağlanıp, dünyanın dört bir yanında düşmanlarının saldırılarına uğrayan Müslümanlara nusret ve zafer nasip olması niyazıyla sözlerimi noktalarken, bugünkü iftarı ikram etmemize vesîle olan hayırsever kardeşlerimizin ebediyete intikal eden babalarına rahmet ve mağfiret, hayatta ve hasta olan annelerine de âcil şifalar diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”