İmtihansız Var Mı Zaman? Her Ânımız Bir İmtihan
Sınavdan hoşlanan olmaz ama sınavsız da hayat olmaz. Bilgi seviyesinin test edilmesi ve davranışların değerlendirilmesi için, sınavlar dünya hayatının olmazsa olmazlarıdır.
Herkes hayat boyu her an ve her zaman bir sınavdadır. Ama çoğu kez insanlar bunun farkında olmazlar. Çünkü o sınavlar için herhangi bir süre ve konu belirtilmediği gibi zaman, mekân da belirtilmez. Dolayısıyla sonuçları öğrenme imkânı da olmaz.
Tabii, söz konusu sınavlar, okullardaki sınavlarla, işe girerken, sürücü belgesi alırken ya da üst düzey bir göreve terfi etmek için yapılan sınavlar gibi, önceden belirlenen ve hazırlık yapılan sınavlar değildir. İnsanın Yaradan’a ve yaratılanlara karşı tâbi’ tutulduğu sınavlardır. Bu sınavlar, sahası sayısız, süresi de sınırsız olup, hayat boyu devam eden ve sonuçları ânında kaydedilen manevî sınavlardır.
Herkesim ve her seviyedeki herkesin her an ve her gün girip çıktığı bu sınavlarda kimlerin kazandığı ve kimlerin kaybettiği ebedî hayatta açıklanacak olup, kazananlara ödülleri, kaybedenlere de cezaları orada verilecektir. Kimseye torpil yapılmayacağı gibi, kimseye haksızlık da yapılmayacaktır. Herkes, yapılan sınavlarda alınan puanlara göre değerlendirmeye tâbi’ tutulacaktır.
Bunun için herkesin yapacağı şey, hayat boyu alıp verdiği nefesten, yararlandığı ve yararlanamadığı, yaptığı ve yapamadığı her şey, söylediği her söz, işlediği her iş ve sergilediği her davranışta dikkatli olup, doğruları yapmaya ve yanlışlardan uzaklaşmaya çalışmaktır. Kullukta kusur etmemeye, nâil olduğu nimetlere şükürle mukabelede bulunmaya, mahrum olduğu şeylerle maruz kaldığı sıkıntılara katlanıp, sabır ve tahammül göstermenin gayreti içinde olmaktır.
Bu ve benzeri konularda mensupları ve kursiyerleri ile dostlarını bilgilendirip fikrî, fiilî ve fizikî açıdan devamlı imtihanda olduklarını hatırlatıp, duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmalarına yardımcı olmaya çalışan YOYAV, yürüte geldiği “Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantıları”nın 2016 yılı Nisan ayı halkasında belirtilen sınav konusunu gündemine aldı.
“Kur’ân Denizinden Damlalar” dersine devam eden kursiyerlerin 4 Nisan 2016 Pazartesi günü ikram ettikleri kahvaltıdan sonra, davetlileri ile birlikte konferans salonundaki yerlerini almalarının akabinde “İmtihansız Var mı Zaman? Her Ânımız Bir İmtihan” konulu beklenen sohbetine başlayan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, hâzırûnu selamlayarak cümlesine dünya ve ahiret saadeti niyazında bulunduğu konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Her ân bir imtihanda olduğunu bilip düşünce, duygu ve davranışlarını ona göre dizayn etmelerini dilediğim değerli dostlar, sınav sonu sevinen ve sonucuyla övünen başarılı insanlardan olmalarını istediğim kıymetli konuklar, davranışlarının dirayetli, adımlarının isabetli ve bakışlarının basîretli olmasına özen gösterip doğru, düzgün ve düzeyli bir hayat yaşamanın gayreti içinde olmalarını temenni ve tavsiye ettiğim sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnsanların ömür boyu tâbi’ tutuldukları ilahî imtihanlarla ilgili açıklamalarda bulunarak hayatınızın her safhasında farkında olarak veya olmayarak geçirmekte olduğunuz sınavlarda doğruları işleyip, yanlışlardan korunmanıza yardımcı olacak bilgileri sizlerle paylaşmak amacıyla düzenlediğimiz bu sohbet toplantısına teşrif ederek, böylesi nûrânî bir atmosferin oluşturulmasına katkıda bulunan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, yapılan sınavlardan fevz-ü felâh neticesine nâil olan mümtâz ve müstesnâ Müslümanlardan olmanızı diliyorum.
Hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, yüce Rabbimizden bizleri her zaman ve her yerde iyiliklere ve güzelliklere yönlendirip, doğruları yapmada ve yanlışlardan uzaklaşmada tevfîkini refik etmesini niyaz ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Mart ve Nisan ayları ile ilgili sosyal ve kültürel faaliyetler programımızı hazırlarken, bugünkü sohbetimizin konusunu “İmtihansız Var mı Zaman? Her Ânımız Bir İmtihan” olarak belirlemiştik. Dikkat edileceği üzere konu başlığında soru ve cevabı gayet kısa ve veciz bir şekilde ifade edilmiştir. Öyle ya, soru ve cevabın bulunduğu her yerde önce soru, sonra cevap gelir. Bu konunun başlığında da öyle olmuştur. “İmtihansız Var mı Zaman?” sorusuna kısaca “Her Ânımız Bir İmtihan” cümlesiyle muhtasar ve müfîd bir şekilde cevap verilmiştir. Öyle ki, onunla yetinmek isteyenler, sorunun cevabını almış olurlar. Ama biz, sorunun önemine binâen, cevabını biraz detaylandırmaya çalışacağız.
Bilindiği üzere herkesin öğrencilik ve iş hayatında bir çok imtihan vardır. Genelde insanlar bu imtihanlardan hoşlanmasalar ve girmek istemeseler de mecburen girer ve verdikleri cevaplara göre sonuçlarını kabullenmek zorunda kalırlar. Çünkü karşılaştıkları sonuçlar, kendilerinin yazdıkları cevapların ya da yaptıkları işlerin neticesidir. Bu imtihanlar için, yapılan çalışmalarla verilen cevaplar, sonuçların belirlenmesinde etken olur. Tabii sonuçlara göre sevinenler de olur, üzülenler de. Herkes gayretinin karşılığını görür.
Benim bugün burada üzerinde duracağım imtihanlar, belirtilen türden dünyevî imtihanlar değil, herkesin hayatının her döneminde, her zaman ve her yerde tâbi’ tutulduğu uhrevî imtihanlardır. Esas imtihanlar da bu imtihanlardır. Zira bu imtihanlar, herkesin ebedî hayatı kazanmasında veya kaybetmesinde etken olan ilahî imtihanlardır. Ancak insanlar, sınıf geçme imtihanı için günlerce, üniversiteye ve işe girme imtihanı için aylarca ve yıllarca durmadan çalışırlar ama ebedî hayatı kazanmak için yapılan imtihanları hiç akıllarına getirmezler. Geçici olan dünya hayatı için yapılan birkaç imtihanda başarılı olmak uğruna uykularını kaçırırken, kalıcı olan ahiret hayatı için her ân yapılan sayısız imtihanı göz ardı ederler. Ne dersiniz böyle bir yaklaşım akılcı bir yaklaşımdır? Bence değildir.
Oysa dünya hayatı ile ilgili imtihanları bir düşünüyorsak, ahiret hayatı ile ilgili imtihanları en az bin düşünmeliyiz. Çünkü yaşadığımız süre içinde imtihan edilmediğimiz hiçbir şey ve hiçbir ân yoktur.
Dünya imtihan yeridir. İmtihan türleri çok ve çeşitlidir. Süresi ömür, konuları ise; yaptığımız, yaptırdığımız, yapmadığımız, yaptırmadığımız, sahip olduğumuz, olmadığımız, bildiğimiz, bilmediğimiz, sevindiğimiz, sevinmediğimiz, üzüldüğümüz, üzülmediğimiz hâsılı her hâl ve hareketimizdir.
Her insan, her ân, her hâlinde imtihandadır. Fakirlik-zenginlik, varlık-yokluk, darlık-bolluk, azlık-çokluk, açlık-tokluk, dostluk-düşmanlık, sağlık-hastalık, huzur-huzursuzluk, meşguliyet-boşluk, yalnızlık-yaşlılık, düşkünlük-kimsesizlik, eş-dost, çoluk-çocuk, ebeveyn-evlat, akraba-arkadaş, konu-komşu, amir-memur, işçi-işveren, yöneten-yönetilen, hizmet eden-hizmet alan ve benzeri binlerce sayfalara sığdırılamayacak kadar çok ve çeşitli konular, bu imtihanlarla ilgili alanlardır.
Kişinin nâil olduğu nimet, sahip olduğu varlık, edindiği-edinmediği imkân, sağladığı ve kaybettiği fırsat ve daha nicesi, imtihan edildiği hallerin sadece bir kaçıdır. Yani her ân ve her halde bir imtihandadır.
Bu imtihanların önemli bir bölümü kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in bazı ayet-i kerîmeleri ile Hz. Peygamber (S.A.V.)’in muhtelif hadîs-i şerîflerinde dikkatimize getirilmiştir. 2 ayette “imtihan”, 36 ayette de “ibtilâ” kökenli kelimelerin geçtiği 38 ayette kimlerin nelerden ve niçin imtihan edildiği beyan buyurulmuştur. Ayrıca 58 ayette geçen “fitne” kökenli kelimelerin bir kısmı imtihan, bir kısmı da Türkçe’deki gibi fitne anlamıyla kullanılmış olup, imtihan anlamında kullanılan fitne kelimelerinin geçtiği ayetlerde de muhtelif imtihan alanları ile sebepleri beyan buyurulmuştur.
Biz bu ayet-i kerîmelerden 18’inin mealini okuyup incelemeniz ve üzerinde durup düşünmeniz için istifadenize sunuyoruz:
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır. O, mutlak gâliptir, çok bağışlayıcıdır.” (Mülk, 2)
Hayat, anlamsız bir varoluş olmadığı gibi, ölüm de sonu hiçlik olan bir yok oluş değildir. Aksine hayat, bir hayırlı faaliyetler alanı, ölüm ise bu faaliyetlerin karşılığını bulacağımız ebedî varlık sahasına geçişi sağlayan bir dönüm noktası ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’in belirttiği gibi bir uyarıcıdır.
“Biz, insanların hangisinin daha güzel amel edeceğini deneyelim diye yeryüzündeki her şeyi dünyanın kendine mahsus bir zinet yaptık.” (Kehf, 7)
“Sizi yeryüzünün halîfeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz Rabbin cezası çabuk olandır ve gerçekten O, bağışlayan, merhamet edendir.” (En’âm, 165)
“Andolsun ki, içinizden cihad edenlerle sabredenleri belirleyinceye ve haberlerinizi açıklayıncaya kadar sizi imtihan edeceğiz.” (Muhammed, 31)
“İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece ‘iman ettik’ demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” (Ankebût, 2)
“… (Ey insanlar!) Sizin bir kısmınızı diğer bir kısmınıza imtihan (vesîlesi) kıldık; (bakalım) sabredecek misiniz? Rabbin her şeyi hakkıyla görmektedir.” (Furkan, 20)
“Her canlı, ölümü tadar. Bir deneme olarak sizi hayırla da şerle de imtihan ederiz. Ve siz ancak bize döndürüleceksiniz.” (Enbiya, 35)
“Biliniz ki, mallarınız ve çocuklarınız birer imtihan sebebidir. Ve büyük mükâfât Allah’ın katındadır.” (Enfâl, 28)
“Doğrusu mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer imtihandır. Büyük mükâfât ise Allah yanındadır.” (Tegâbûn, 15)
Rivayet edildiğine göre, Mekke’den hicret arzusunda bulunan bazı Müslümanların eş ve çocukları, kendilerinin perişan duruma düşeceklerini öne sürerek, babalarını hicretten alıkoymak istediler. Fakat hicretle kazanılan yüksek mertebeleri öğrenen Müslümanlar, eş ve evlatlarını, kendilerine engel olmaya kalktıkları için cezalandırmak isteyince, bu ayet indi; Onların affedilmesini emretti. Bunun yanında, mal ve çocukların beklenmedik yer ve durumlarda kişiyi günaha sokup, ahiret hazırlığından alıkoyabileceğine de işaret edilmiştir.
“Andolsun ki, mallarınız ve canlarınız konusunda imtihana çekileceksiniz; sizden önce kitap verilenlerden ve müşriklerden bir çok üzücü sözler işiteceksiniz. Eğer sabreder ve takvâ gösterirseniz, muhakkak ki bu, (yapılacak) işlerin en değerlisidir.” (Al-i İmran, 186)
“Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma (fakirlik) ile deneriz. (Ey Peygamber!) Sabredenleri müjdele.”
“O sabredenler, kendilerine bir bela geldiği zaman: Biz Allah’ın kullarıyız ve biz O’na döneceğiz, derler.”
“İşte Rablerinden bağışlamalar ve rahmet hep onlaradır. Ve doğru yolu bulanlarda onlardır.” (Bakara, 155, 156, 157)
Ölüm, korku, açlık, mal azlığı, fakirlik, hastalık bunların hepsi birer imtihandır. Bunlar dünya hayatının ayrılmaz parçalarıdır. Hiç kimse bunlardan birisine yakalanmaktan kurtulamaz. En sonunda herkes ölecektir. İnanan akıllı kişi, bunları Kur’ân’a göre anlayıp değerlendirendir.
“Onlar, her yıl bir veya iki kez (çeşitli belalarla) imtihan edildiklerini görmüyorlar mı? Sonrada ne tevbe ediyorlar, ne de ibret alıyorlar.” (Tevbe, 126)
“Onları (Yahudileri) grup grup yeryüzüne dağıttık. Onlardan iyi kimseler vardır. Yine onlardan bundan aşağıda olanları da vardır. (Kötülüklerinden) Belki dönerler diye onları iyilik ve kötülüklerle imtihan ettik.” (A’raf, 168)
“Bir zamanlar Rabbi İbrahim’i bir takım kelimelerle sınamış, onları tam olarak yerine getirince: Ben seni insanlara önder yapacağım demişti. Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!) dedi. Allah: Ahdim zalimlere ermez. (Onlar için söz vermem) buyurdu.” (Bakara, 124)
“Kitaptan (Allah tarafından verilmiş) bir ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) Onu (Melikenin tahtını) yanı başına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur. Çok kerem sahibidir.” (Neml, 40)
İlim sahibi zatın, Süleyman Aleyhisselamın veziri Asaf bin Berhiyâ, yahut Hızır olduğu rivayet edilmiştir.
“… Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin Ey Musa!” (Tâhâ, 40)
Bu ayet-i kerîmenin son cümlesi tefsirlerde değişik şekillerde açıklanmış olup, başlıcaları şunlardır: “Sonra kader uyarınca bu ülkeye veya Peygamberlik mertebesine ulaştın, ey Musa!” “Sonra peygamberlik için tayin ve takdir edilmiş olan bu güne kadar geldin, ey Musa!”
Kıymetli konuklar!
Allah Teâlâ kullarından kimin mümin, kimin münkir, kimin muhlis, kimin münâfık, kimin şâkir, kimin nankör, kimin zâkir, kimin gâfil, kimin mutî’, kimin âsî, kimin iyi, kimin kötü olduğunu bilir. Ancak iyiyi kötüden ayrıt etmek, kimin inançlı, kimin inançsız, kimin bilinçli, kimin bilinçsiz, kimin doğru, dürüst, kimin yanlış ve kötü bir hayat yaşadığını zâhirde belirlemek için, mealleri verilen ayet-i kerîmelerde açıklandığı üzere onları çeşitli hâl ve davranışlarında sınamaya tâbi’ tutmaktadır.
İlahî imtihanların amacı, Mülk Suresi’nin meali arz edilen 2. ayetinde vurgulandığı üzere kimin daha güzel davranacağını sınamaktır. Dikkat edileceği üzere bu ayet-i kerîmede “kimin güzel davranacağı” denilmemiş, “kimin daha güzel davranacağı” denilmiştir. Dolayısıyla Müslümanların davranışlarının güzel olup olmadığı değil de, kimin daha güzel davranacağını sınamak için hayat ve ölümün yaratıldığı ifade edilmiştir. Böylece davranışlarının güzel olması umulan Müslümanlardan hangisinin davranışının daha güzel olduğunun belirlenmesi için, hayat ve ölümün birer imtihan vesîlesi olduğuna dikkat çekilmiştir.
Yaşama süresinin bir sınav süresi olduğuna, bu süreyi güzelliklerle dolu dolu geçirmenin önemine, öldükten sonra başlayacak ahiret hayatının güzel olması için dünya hayatının düzgün yaşanmasının lüzumuna işaret edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bir hadîs-i şerîfinde beyan buyurulduğu üzere, dünya ahiretin tarlasıdır. Burada ne ekersek orada onu biçeceğiz.
Arzedilen açıklamalarla mealleri sunulan ayet-i kerîmeleri dikkatle okuyup inceleyeceğiniz ve davranışlarınızı o doğrultuda dizayn etmenin gayreti içinde olacağınız inancı ve ümidiyle sözlerimi noktalarken, dikkatli, dirayetli ve duyarlı davranışlar içinde olup, Allah’ın iradesine uygun bir hayat yaşayarak, ebedî hayatta cennet-i âlâ’ya giren, Cemâlullah’ı gören ve rızâ-i Rahmân’a eren mutlu ve umutlu Müslümanlardan olmamızı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.