İNSAN VE ESTETİK
Yeryüzündeki yaratıkların en mükemmeli olan insanın sahip olduğu özellik ve güzelliklerle, hayatı boyunca sergilemesi gereken sevecen, sevimli ve sempatik tavırların neler olduğunu anlatıp, bu güzelliklerin korunmasına ve yaşatılmasına katkıda bulunmak gayesiyle çok ve çeşitli çalışmalar gerçekleştiren YOYAV, 27 Mart 2010 Cumartesi günü bir güzel birlikteliğe daha sahne oldu.
Danıştay Emekli Üyesi Sabri Tandoğan’ın verdiği “İnsan ve Estetik” konulu konferans vesilesiyle salonu dolduran davetliler, doğru ve doyurucu bilgi edinmenin sevinç ve saadetini yaşadılar.
Yıllardır yaptığı “Gönül Sohbetleri” ile gönüllere taht kuran Sayın Sabri Tandoğan, yaklaşık bir saat süren fevkalâde faydalı ve feyizli konuşmasında özetle şu cümlelere yer verdi:
“Estetik; uyumdur, ahenktir, inceliktir, güzelliktir. Bugün öyle bir toplum olduk ki güzellik duygumuzu kaybettik.
Peygamber Efendimizin zamanında bir Müslüman vefat etmiş ve defin işlemi yapılıp cenaze mezara konuyor. Resulullah Efendimiz buyuruyor ki: “O cenazenin sağ tarafında bir taş var onu oradan alın atın.” Hemen emir yerine getiriliyor.
Bir sahabi: “Ya Resulullah ölü taşın varlığından haberi olur mu, taştan rahatsız olur mu?” diyor.
Peygamberimizin cevabı: “Ölünün haberi yok, ama bizim gözlerimiz rahatsız olur.” diyor. Dünyada kimse estetiği bu kadar güzel tarif edemez.
Kadın olalım, erkek olalım; genç olalım, ihtiyar olalım hepimiz sokağa çıktığımız zaman biraz dikkatli olalım. Kimsenin bakışlarını rencide etmeyelim, incitmeyelim. Sesimizi öyle ayarlayalım ki, sesimizden kimse rahatsız olmasın.
Estetik denince kitaplarda mimari diyor, şiir diyor, resim diyor. Bunlarda estetiğin konusu olabilir, ama asıl estetiğin konusu insanın kendisi değil midir?
Güzel bir mimari eserin, güzel bir tablo ve güzel bir şiirin başımızın üzerinde yeri var. Ama tüm bu güzellikleri üzerinde toplayan bir beyefendi ve örnek insan ne muhteşem bir olaydır.
Şiir okumak, şiir yazmak da güzeldir. Önemli olan kıyafetiyle, konuşmasıyla, yürüyüşüyle, bakışlarıyla, ses tonuyla, kültürüyle, insanlar arası ilişkileriyle şiir gibi bir insan olabilmek, bir önek insan olabilmektir. Allah bu gibi insanların sayılarını çoğaltsın. Bugün hepimizin böyle insanlara ihtiyacımız var. Çünkü hayat böylesi insanlara bir anlam bir cazibe kazanıyor. Bugün ne yazık ki kabalık ön planda.
Cenabı Allah bizim estetik duygumuzun gelişmesi için çiçekleri yaratmış.
İspanya gittiğim zaman Madrid’deki binaların birbirine benzemediğini ve hepsinde bir estetiğin olduğunu gördüm. Paris bana göre dünyanın en güzel şehri. Sokakları o kadar muazzam, evler tamamen bir esteki ürünü.
On yıl kadar Almanya’da doktorluk yapan Dr. Münir Derman anlatmıştı. Diyor ki: “Sabahleyin evden çıkıp hastaneye gidiyorum. O gün yolun ortasında sarı çiçekler var. Ertesi günü çıktığım zaman yolun ortasında kırımızı çiçekleri görüyorum. O şehrin belediyesi gece o sarı çiçekleri alıyor, başka bir yere götürüyor. Başka yerdeki kırmızı çiçekleri oraya getiriyor. Sabahleyin Dr. Münir Beyin gözleri bir estetik görsün diye.”
Bazı ülkelerde estetik olayı insana hizmetin, hakka hizmetin bir göstergesi gibi oluyor.
En büyük ibadet, kırık gönüllü, ızdırap çeken yalnız bir insanı ziyaret edip onu sevindirmek, onun gönlüne girmektir.
Hayatın en büyük estetiği bir gönül yapmaktır. Bir yetimin başını okşamaktır. Bir insanın gönlünü yapmak ona ev yapmak, bankada hesap açtırmak değildir. Sımsıcak, tertemiz, bembeyaz bir gönülle, bir melek bakışı ile bir dertli insanın yanına gidip ona hatır sormaktır.
Bir sımsıcak merhaba ile birbirimizi hatırlayalım.
Bazı insanlar benim üç kuruşluk gelirim var ben ne hayır yapabilirim diyor. Kimse sizlerden lüsk daire, lüks araba istemiyor. Bütün mesele birbirimize biraz yakın, sıcak alaka gösterebilmek.
Hepinizin evinde zaman zaman çeşitli toplantılar olur, o toplantılara boynu bükük insanları da çağırıp sevindirin. O toplantılarınız ziynetlenir.
Allah bizleri gönül kıranlardan değil gönül yapanlardan eylesin.
Bir veli zata demişler ki: “Siz sohbetlerinizde Allah dostlarından veli zatlardan bahsediyorsunuz. Ama biz onları nerede ve nasıl tanıyacağız. Biz yolda gidiyoruz ve bir takım hanımefendi ve beyefendileri görüyoruz. Biz onun veli olduğunu nereden bileceğiz.?
O zat diyor ki: “O kimseyi gördüğünüz zaman size Allah’ı hatırlatıyorsa o kişi velidir.”
Öyle edepli, öyle saygılı olalım ki, kalbimiz, kafamız, gönlümüz öyle bir aşkla dolsun ki, sokakta bizi görenler Allah’ı hatırlasın.
Her hangi bir gün kendinizi dertli, sıkıntılı görüyorsanız, gidin dertli, sıkıntılı bir insanın gönlünü kazanın. Nasıl mutlu olduğunuzu göreceksiniz. Gönül zenginliği paylaşıldıkça artıyor.
Bir insanın kalbini kazanmak için büyük fedakârlıklara gerek yok.
Buradan ayrılırken kalbinizde ne kadar dargınlık, kırgınlık, küslük varsa hepsini unutun. Şu kapıdan çıkarken içiniz yalnız sevgiyle, saygıyla, edep ve incelikle dolsun.
Son olarak Yunus Emre gibi “Hepisinden iyicesi bir gönüle girmektir” diyelim.”
Sabri Tandoğan’dan sonra kürsüye gelen YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, konuşmacıya ve konuklara teşekkürlerini ilettiği konuşmasında şunları söyledi:
“Yunus der ey hoca,
Gerekse var bin hacca.
Hepisinden iyice,
Bir gönüle girmektir.
Yunus’un bu mesajını, sohbeti sırasında değerli abimizden mükerreren aldık. İnşallah bir kulağımızdan girip bir kulağımızdan çıkmamış, kafamızda ve kalbimizde yerini almıştır. O büyük insan bir başka dörtlüğünde de:
Çalış kazan ye, yedir,
Bir gönül ele getir.
Yüz Kâbe’den yeğrektir,
Bir gönül ziyareti.
diyor
Yunus bu iddialı sözü nereden öğrendi? Tabi ki Kainatın Efendisinden. İnsanlığın en büyük öğreticisi sevgili Peygamberimizden almış.
Efendimiz bir gün Kâbe’ye sırtını dayamış dinlenirken Kâbe’ye hitaben: “Ne büyüksün, ne güzelsin ama, nefsim yedi kudretinde olan Allah’a yemin ederim ki, mü’minin kalbi senden daha büyüktür.
Evet, bir mü’minin gönlüne giren Allah’ı orada bulur. Efendimizin buyruğunu bu düşünce ile değerlendirmek gerekir. Allah’ın yanında olmayı dileyenler gönlü kırık insanların yanında yer alsınlar.
Zira bir kutsi hadiste Yüce Allah: “Ben gönlü kırık kullarımın yanındayım.” buyuruyor. Bu düşünceyi bize bugün bir kere daha yansıtan ve yaşatan değerli abimize teşekkür ediyorum.
Değerli abimiz “İnsan ve estetik”i dikkatimize getirdi. İnsan estetiğin ta kendisidir. En büyük estetik insandadır. Her şeyde bir estetik var. Allah’ın yarattığı her varlıkta bir güzellik var. Allah Teâlâ’nın cemal sıfatı, yarattığı her şeyde yansır, ancak o güzelliği görecek güzel göz lazım. O gözle bakan her şeyde o güzelliği görecektir. Ama tüm bu güzelliklerin fevkinde en büyük estetik, insan estetiği, insanın şekli, var edilişi, yaratılışı, donatılışı estetiğidir ki, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerim bu gerçeği Tîn suresinin 4. ayetinde şöyle beyan buyurur:
“Andolsun ki biz insanı en güzel biçimde yarattık.” İşte estetik. Bakınız yüce Yaradan sadece müslümanı demiyor, insanı en güzel biçimde (en güzel estetikte) yarattık diyor. Allah insanı böyle yaratmış ve bu güzelliklerle donatmıştır. Buna karşılık ondan istediği şeyin birincisi kendine kulluk etmesi, ikincisi ise o estetiği koruması, o güzelliği yitirmemesi, yaratılışında sahip olduğu o güzelliği koruyacak bir yaşam sergilemesidir.
Allah, bu dünyada o güzelliği koruyarak yaşayan, yaşatan ve ebedi âlemin güzellikleri içerisinde güzel Allah’ın huzuruna gelme güzellik ve bahtiyarlığına erenlerden eylesin hepimizi.”
Dr. Ateş’ten sonra söz alan Edebiyatçı ve Araştırmacı Yazar Rıdvan Çongur da yaptığı kısa konuşmasında; YOYAV’ın gündeme getirdiği birbirinden güzel konularda bir sohbet toplantısına daha katılmaktan duyduğu memnuniyetle, değerli düşünceler dile getiren Sabri Tandoğan’ın açıklamalarından müstefit ve mütehassıs olduğunu dile getirerek, böylesi güzel etkinlikleri gerçekleştiren YOYAV yetkililerine takdir ve teşekkürlerini iletti.