İNSANLARIN İSTİFADESİNE SUNULAN VARLIKLAR
İnsanların emrine amade edilen ve istifadelerine sunulan varlıklar, o kadar çok ve çeşitlidir ki, onların tür ve miktarlarını ta’dat etmek, imkânsız denecek kadar zordur. Zerreden küreye, denizden damlaya, havadan suya, taştan toprağa, dereden dağa, ovadan ormana, yerden göğe, güneşten aya, hasılı her yerdeki her şeye kadar her canlı ve her varlığa baktığınızda, gördüğünüz göremediğiniz ne varsa hepsi insanlar için yaratılmıştır.
Bunlara basîretle bakan herkes derin derin düşündüğünde, insanların Allah katındaki yerini ve değerini anlayıp, nâil olduğu nimetlerden dolayı Allah’a şükredecek ve kullukta kusur etmemenin gayreti içinde olacaktır. Zira Allah Teâlâ, bu varlıkların tamamını kullarının istifadesi, kullarını da kendine kulluk etmeleri için yaratmıştır.
Allah Teâlâ, kullarının yaratıklara bakıp Yaradan’ın kudretini düşünmelerini ve insanlara ihsan ettiği nimetlerin önemini anlamaya çalışmalarını emretmiştir. Aldıkları her nefesin, duydukları her sesin, attıkları her adımın, gördükleri her varlığın, yararlandıkları her şeyin ve yaptıkları her hayırlı işin Allah Teâlâ’nın lütuf ve ihsanı olduğunu bilmelerini ve onları kendilerine verene şükretmelerini istemiştir.
Mensupları ile müdavimlerinde bu bilinç ve anlayışın gelişip güçlenmesine katkıda bulunmanın gayreti içinde olan YOYAV, 26. Hizmet sezonunun kültürel etkinliklerinden olan “Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantıları” serisinin Kasım ayı halkasında “İnsanların İstifadesine Sunulan Varlıklar” konulu bir sohbet toplantısı tertipledi.
Dr. İbrahim Ateş’in Tecvid (Makam) derslerine devam eden kursiyerlerin 2 Kasım 2013 Cumartesi günü ikram ettikleri öğle yemeğinden sonra, konferans salonunda yerlerini alan davetlilere değerli bilgiler veren Dr. Ateş, sabırsızlıkla beklenen sohbetlerinden birinde daha davasına destek veren dostları ile bir araya gelmenin haz ve huzuru içinde yaptığı yönlendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“İnsan olarak yaratılmanın, ilim, iman ve irfan ile donatılmanın şeref ve itibarına sahip olan kıymetli konuklar!
Dünyadaki her şeyin kendileri, kendilerinin de Allah için yaratıldıklarının idraki içinde olup, yaptıkları her hayırlı iş ve sergiledikleri her değerli davranıştan dolayı Hakk’a hamd etmenin dirayet ve duyarlılığında olmalarını dilediğim değerli dostlar!
Yaradan’a yar olma yolunda yararlı adımlar atmanın gayret ve kararlılığında olmalarını temenni ettiğim sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Yaşamamız ve Yaradan’ın rızasına yönelik yararlı davranışlarda bulunmamız için, emrimize amade edilen ve istifademize sunulan varlıklarla imkânların neler olduğuna ve neleri gerektirdiğine dikkat çekip, onları ihsan eden Mevlâ-i Müte’âl Hazretlerine şükürle mukabelede bulunma mükellefiyetini hatırlatıp, îcabının îfasına katkıda bulunmak gayesiyle tertiplediğimiz toplantıya teşrif ederek, konu ile ilgili ayetlerin bir kısmını açıklamamıza ve bu hususla ilgili bazı düşüncelerimizi dile getirip sizlerle paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, sahip olduğumuz imkânları, ihsan edenin iradesi istikâmetinde değerlendirerek dünya ve ahiret saadetine ermenizi diliyorum. Emrimize amade edilen varlıklarla istifademize sunulan imkânları dikkatle ve dirayetle değerlendirip, yaratılış gayemize uygun olacak davranışlarda bulunmamız temennisiyle sözlerime başlarken, bakışı basîretli, adımı isabetli, davranışı dirayetli, alnı ak ve amacı Hak olan Hak dostlarından olmamızı niyaz ediyorum.
Nâil olduğumuz nimetler nâmütenâhî, sahip olduğumuz imkânlar ve emrimize amade edilen varlıklar çok ve çeşitlidir. Öyle ki onları saymaya ve sıralamaya çalışsak başa çıkamayız. Bu iş için, baş döndürücü bir hızla gelişen teknolojinin tüm imkânlarını seferber etsek de başarılı olamayız. Dileyen denesin, başarılı olursa bizi de bilgilendirsin.
Göklerde ve yerdeki her şeyin insanların istifadesine sunulması ve bu kadar imkânların onlara ihsan edilmesi, Allah Teâlâ’nın insanlara verdiği değer ve itibarın göstergesidir.
Yaradılışında böylesine büyük bir değerle donatılan insana yakışan; değerini düşürecek duygu, düşünce ve davranışlardan kaçınması, Allah katındaki kıymetini koruyacak ve değerine değer katacak duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmasıdır. Bunun için herkes kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Tîn Suresi’nin: “Andolsun ki, biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların aşağısına indirdik.” mealindeki 4 ve 5. ayetlerinde beyan buyurulduğu üzere insanlar en güzel biçimde yaratılmışlar ve dünyaya tertemiz gelmişlerdir. Bilahare bu güzellik ve temizliği koruyamayanlar, inançsızlık ve isyankâr tavırlarından dolayı, dünyaya geldiklerinde sahip oldukları değer ve itibarı kaybedip aşağıların aşağısına indirilmeyi hak etmişlerdir.
Allah Teâlâ insanı ruh ve beden kabiliyetleri bakımından canlıların en mükemmeli kılmıştır. Tîn Suresi’nin meali arzedilen 4. ayetinde “en güzel şekilde yarattık.” ifadesi bu hususu belirtmektedir. İnsan serbest iradesiyle ya bu kabiliyetlerini güzel kullanarak “kâmil insan” olacak yahut da aksi yönü tutarak şuurlu varlıkların ve canlıların en aşağı mertebesinde yer alacaktır.
Allah Teâlâ’nın insanlara ihsan ettiği şan ve şerefle lütfettiği nimetleri özetleyen ayetlerden biri de İsra Suresi’nin: “Biz, hakikaten insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları, (çeşitli nakil vasıtaları ile) karada ve denizde taşıdık; kendilerine güzel güzel rızıklar verdik; yine onları, yarattıklarımızın bir çoğundan cidden üstün kıldık.” mealindeki 70. ayetidir. İncelendiğinde de anlaşılacağı üzere bu ayet-i kerîmede Allah Teâlâ, insanoğluna lütuf ve ikramının bir özetini vermekte ve onun alemdeki özel yerine işaret etmektedir. Müfessirlere göre insanın şanı, şerefi ve diğer varlıklardan üstünlüğü; Allah’ın ona verdiği beden güzelliği, el, göz, kulak gibi organlarını daha becerikli bir şekilde kullanması, konuşabilmesi, gülüp ağlayabilmesi, okuyup yazması, başka bir takım varlıkları kendi hizmetinde kullanması, aletler icat etmesi, olaylar arasındaki sebep-sonuç alakasını görmesi ve bu sayede geleceğe yönelik programlar ve hazırlıklar yapması, iyi-kötü, doğru-yanlış, güzel-çirkin kavramlarına sahip olması, kısaca, maddî ve bedenî, ahlakî ve ruhî meziyetleri hâiz olmasıdır.
Her insan şöyle düşünmelidir; Ben, güzel Allah’ın yarattığı güzel bir insanım. O’nun bana verdiği güzelliği korumak, güzel kalmak ve güzel yaşamakla yükümlüyüm. Hayat boyu korumam gereken o güzelliği çirkinleştirmeye hakkım yoktur. Dünyadaki her şeyi istifademe sunup, beni sayısız nimetlerle kuşatan yüce Rabbime şükran borçluyum. O’na kullukta kusur etmemeliyim. Sürekli şükredip, ibadet ve ta’atta bulunmalıyım. Sahip ve mâlik olduğum her şey O’nun lütuf ve ihsânı iledir. Her türlü himâye, hidâyet ve inâyet O’ndandır. O’nun himâyesi olmasaydı, kendimi hiçbir şeyden koruyamazdım. O’nun inâyeti olmasaydı, hiçbir şeyi yapamazdım. O’nun hidâyeti olmasaydı, doğru yolda olamazdım. Her şeyimi O’na borçluyum. Her zaman, her halimle ve her işimde O’na muhtacım. O benim Rabbim, ben O’nun kuluyum. İnsanları yaratıp yaşatan ve sayısız nimetlerle kuşatan O’dur. Dünyadaki her şeyi insanların istifadesine sunmuş, insanları da Kendisine kulluk ve ibadet etmeleri için yaratmıştır. Her nimetin bir külfeti vardır. Nimet arttıkça külfet de artar. Nâil olduğum nimetleri saymaktan ve tümünün şükrünü ifa etmekten âcizim. Aczimi itiraf ediyorum. Her hâlükârda Rabbime şükretmenin gayreti içindeyim. Eksiklerimi bağışlamasını diliyor, beni hayat boyu hamd eden hâmid ve şükreden şâkir kullarından kılmasını niyaz ediyorum.
İnsanların emrine amade edilenler nelerdir derseniz, neler değil ki? diye yeni bir soru ile cevap verebiliriz. Göklerdeki ve yerdeki her şey ay, güneş, gece, gündüz, kara, deniz, tabiattaki tüm canlılar ve bitkiler, taş, toprak, denizlerde yüzen gemiler, yeryüzünde gezen araçlar, gökyüzünde uçan uçaklar, evler, barklar, bağlar, bahçeler, dereler, tepeler, hâsılı gezegenimizdeki büyük küçük varlıkların tamamı insanların istifadesine sunulan ilahî lütuflardır.
Bunlar ve benzeri varlıkların insanların istifadesine sunulduğunu belirten ayet-i kerîmelerden bir kaçının mealini birlikte okuyup, Allah Teâlâ’nın bizler için neler yarattığını ve onlardan nasıl yararlanmamız gerektiğini öğrenmenin çabası içinde olmamızı diliyorum.
“Allah O (yüce) varlıktır ki, emri gereğince içinde gemilerin yüzmesi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için ve de şükredesiniz diye denizi size hazır hale getirmiştir.” Câsiye, 12
“O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini, kendi katından (bir lütfu olmak üzere) size boyun eğdirmiştir. Elbette bunda düşünen bir toplum için ibretler vardır.” Câsiye, 13
“Allah’ın göklerde ve yerdeki (nice varlık ve imkânları) sizin emrinize verdiğini, nimetleri açık ve gizli olarak size bolca ihsan ettiğini görmediniz mi? Yine de, insanlar için de -bilgisi, rehberi ve aydınlatıcı bir kitabı yokken- Allah hakkında tartışan kimseler vardır.” Lokman, 20
“Görmedin mi Allah yerdeki eşyayı ve emri uyarınca denizde yüzen gemileri sizin hizmetinize verdi. Göğü de, kendi izni olmadıkça yer üzerine düşmekten korur. Çünkü Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.” Hac, 65
“Geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da Allah’ın emri ile hareket ederler. Şüphesiz ki bunlarda aklını kullananlar için hep çok deliller vardır.” Nahl, 12
“İçinden taze et (balık) yemeniz ve takacağınız bir süs (eşyası) çıkarmanız için denizi emrinize veren O’dur. Gemilerin denizde (suları) yara yara gittiklerini de görüyorsun. (Bütün bunlar) O’nun lütfunu aramanız ve nimetlerine şükretmeniz içindir.” Nahl, 14
“(O, öyle lütufkâr) Allah’tır ki, gökleri ve yeri yarattı, gökten suyu indirip onunla rızk olarak size türlü meyveler çıkardı; izni ile denizde yüzüp gitmeleri için gemileri emrinize verdi. Nehirleri de sizin (yararlanmanız) için akıttı.” İbrahim, 32
“Düzenli seyreden güneşi ve ayı size faydalı kıldı, geceyi ve gündüzü de istifadenize verdi.” İbrahim, 33
Bunların dışında Allah Teâlâ Hz. Davud (A.S.)’a kuşlarla dağları boyun eğdirmiş, rüzgârla şeytanları da Hz. Süleyman (A.S.)’ın emrine vermiştir. Bu hususları dikkatimize getiren ayet-i kerîmelerin mealleri de şöyledir:
“… Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud’a boyun eğdirdik. (Bunları) Biz yapmaktayız.” Enbiyâ, 79
“Doğrusu biz akşam sabah onunla beraber tesbih eden dağları, toplu halde kuşları onun emri altına vermiştik. Hepsi ona yönelmiştir.” Sâd, 18-19
“Süleymanın emrine de kasırga (gibi esen) rüzgârı verdik; onun emriyle içinde bereketler yarattığımız yere doğru eserdi. Biz her şeyi biliriz.” Enbiyâ, 81
“Süleyman: Rabbim! Beni bağışla; bana, benden sonra kimsenin ulaşamayacağı bir hükümranlık ver. Şüphesiz sen, daima bağışta bulunansın, dedi.
Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik.” Sâd, 35, 36, 37, 38
Kur’ân-ı Kerîm’in bir çok yerinde güneş, ay, gece, gündüz, denizler, dağlar gibi tabii varlık ve olayların insana müsahhar kılındığı, boyun eğdirildiği ifade buyurulur; bundan maksat, bunların, insanların istifadesine sunulduğunu anlatmak ve insanların bunlardan olabildiğince yararlanmasını öğütlemektir. Dağların tesbihi bütün tabii varlık gibi onların da, en ufak bir sapma göstermeksizin ilahî kanuna boyun eğmeleri veya bizim anlamadığımız bir dil ile Allah’ı anıp tenzih etmeleri şeklinde anlaşılabilir.
Allah Teâlâ bizleri, nâil oldukları nimetlerin neler olduğunu bilen, onlardan yeteri kadar yararlanmanın gayreti içinde olan ve onları bizlere ihsan eden yüce Rabbimize şükredip kullukta kusur etmeyen inançlı, bilinçli ve basîretli kullarından eylesin.”