İYİLİK NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Herkesin iyi olduğunu iddia ettiği ve kimsenin kötü olduğunu kabul etmediği bir dünyada yaşamaktayız. Kötülerin iyilerden daha çok olduğunu bilmekteyiz. Kötülerin bile kötülüğü kabul etmeyip, iyi olduklarını söylemelerinden, kötülüğün tasvip edilecek bir tarafının olmadığı ortaya çıkmaktadır. Kötüler bile kötülükle anılmaktan hoşlanmazken, iyilerin kötülüğe yönelmelerine akıl erdiremiyoruz.
Öteyandan iyiliği anlatan insanların birbirine ters düşen açıklamalarda bulunmakla birlikte herkesin doğru söylediğini sanmasına ve kendini savunmasına tanık oluyor ve hangisinin haklı olduğunu anlamada zorlanıyoruz. Bir doğruyu ifade etmede insanların bu kadar farklı görüşler dilegetirip, birbiriyle bağdaşmayan ve bir noktada buluşmayan açıklamalarda bulunmaları şaşırtıcıdır. İşin daha da şaşırtıcı olan tarafı, herkesin kendi görüşünün doğru, başkalarının görüşlerinin yanlış olduğunu düşünmesidir. Zira yanlış çok ama doğru tektir. Bir konuyla ilgili bin görüşten biri doğru diğerleri yanlış ya da biri yanlış diğerleri doğru veyahut bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış olabilir. Ama o görüşlerin sahiplerinden her birinin, kendinin doğru, başkalarının yanlış olduklarını söylemesi doğru değildir. Doğru olan görüş, yüce Yaradan’ın doğru dediğine uygun olan görüştür.
İyilik kavramı, kişilerin duygu, düşünce ve anlayışlarına göre değişiklik arz eden izafî bir kavramdır. Birinin iyi dediğine diğeri kötü diyebiliyor. Ya da birinin güzel dediğine diğeri çirkin diyebiliyor. Öyleyse iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt etmenin yolu, farklı inanç ve anlayıştaki insanların düşüncelerini yansıtan görüşler değil, her şeyi ve herkesi yaratan yüce Allah’ın ölümsüz mesajı olan kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan ilahî îzahlardır.
Hakkı duyurmayı ve halkı doyurmayı hedefleyip, yıllardır yürütegeldiği kültürel etkinliklerde, kaynağı Kur’ân olan doğru ve doyurucu bilgilerle konuklarını aydınlatan YOYAV, 2013 yılı Ocak ayının ilk etkinliğinde iyilik konusunu gündeme getirdi. Kur’ân-ı Kerîm kursu öğretmenlerinden Afet Tan’ın öğrencilerinin ikram ettikleri öğle yemeğinden sonra salonu dolduran davetlilere “İyilik Nedir, Ne Değildir?” konulu konferansında önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada şunları söyledi:
“İyilerle iyiliklerde bir araya gelmenin gayret ve kararlılığı içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklar, iyilerden olmayı ve iyiliğe ermeyi hedeflemelerini dilediğim değerli dostlar, işlerinde iyiliği, içlerinde inceliği ve ilişkilerinde iyimserliği ilke edinmelerini istediğim sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnsanı Hak ve halk nezdinde yüceltip, değerine değer katan güzel özelliklerin başında gelen iyiliğin ne olduğuna ve neleri gerektirdiğine dair düşüncelerimi dilegetirip, sizlerle paylaşmak amacıyla düzenlediğimiz bu toplantıya teşrif ederek, bizimle birlikte olma inceliğini gösteren güzîide heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, iş, uğraş ve davranışlarında iyiliği esas alıp iyiyi, doğruyu ve güzeli yakalayıp yaşayan ve iyilerin yurdu olan cennet-i a’lâya giren sâlih, samîmî ve sâdık Müslümanlardan olmamızı diliyorum.
İyiliğin temelini teşkil eden iman, ihsan, irfan, iz’an, infak, ihlas, ibadet, tâ’at, sabır ve sebat gibi islamî özellikleri taşıyan müstesna ve mükemmel Müslümanlardan olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, Mevlâ-yı Müte’âl Hazretlerinden, iyiliği Kur’ânî kriterlere göre anlayıp anlatmayı ve îcabının îfâsı cihetine gitmeyi nasip etmesini niyaz ediyorum.
Dinî ve dünyevî konularda iyiliği kötülükten ve iyileri kötülerden ayırt edecek evsâf ve ahvâlin neler olduğunu öğrenmek için başvuracağımız kaynak, kuşkusuz kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’dir. Bunun için Kur’ân denizine dalmak ve incilerini almak icab eder. Kur’ân-ı açıp okumayan, gönül dünyasını O’nun desenleriyle dokumayan kimse, bu bilgileri elde edemez. Kur’ân’ın metin ve mealiyle tefsirini teennî, tefekkür ve tedebbürle okumak gerekir.
Bu anlayış ve arayışla Kur’ân-ı Kerîm’i incelediğimizde, iyilik anlamına gelen dört çeşit kelime gördük. Bunlar: Hasene, hayr, salâh ve birr kelimeleridir. Bu kelimelerin kaç ayette geçtiğini öğrenmek için yaptığımız çalışmada ise 114 ayette “Hasene” kökenli, 172 ayette “Hayr” kökenli, 163 ayette “Salâh” kökenli, 18 ayette ise “Birr” kökenli kelimelerin geçtiğini gördük. Aralarında bazı nüans farkları olmakla birlikte bu kelimelerin tamamı iyilik anlamını içermekte olup, “Hasene”nin tersi “Seyyie”, “Hayr”ın tersi “Şer”, “Salâh”ın tersi “Fesâd”, “Birr”in tersi de “İsm = günah”dir.
Dolayısıyla 114 ayette kötülük anlamındaki “Seyyie”nin karşıtı olan iyilik, 172 ayette kötülük anlamında olan “Şer”rin karşıtı olan iyilik, 163 ayette bozgunculuk anlamında olan “Fesâd’ın karşıtı olan iyilik, 18 ayette de günah anlamında olan “İsm”in karşıtı olan iyilik olmak üzere 467 ayette iyi, iyilik ve iyilerden sözedilmiştir.
Biz bugünkü birlikteliğimizde, “Birr = iyilik” kökenli kelimelerin geçtiği 18 ayetten biri olan Bakara Suresi’nin 177. ayetini izah ederek “İyilik Nedir, Ne Değildir?” sorusuna cevap olacak açıklamalarda bulunmaya çalışacağız. Yüce Rabbimizden bana anlatmada, sizlere anlamada ve cümlemize anladıklarımızı uygulamada tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum.
Ehlince bilindiği üzere iyilik anlamına gelen “Birr” kelimesi 6 ayette “Birr” şeklinde tekil olarak, 6 ayette de “Ebrâr” şeklinde çoğul olarak geçmektedir. 2 ayette “Teberrû” şeklinde fiil çoğul, 2 ayette saygılı olan ve iyi davranışta bulunan anlamında “Berren” şeklinde tekil isim, 1 ayette iyiler anlamında “Berereh” şeklinde çoğul isim olarak geçmektedir. Tûr Suresi’nin: “Gerçekten biz bundan önce O’na yalvarıyorduk. Çünkü iyilik eden, esirgeyen ancak O’dur.” mealindeki 28. ayetinde geçen “Elberru” kelimesi olup, Allah Teâlâ’nın esmâ-i hüsnâsından “iyilik eden” anlamındaki ism-i şerifidir.
İyilik ve hayrın kemal noktası olan “Birr”, imanda, ibadette ve ahlakta en doğru ve en güzel bir hayatı yaşamaktır. Dilerseniz Bakara Suresi’nin bu gerçeği dilegetiren 177. ayetinin mealini birlikte okuyalım:
“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) Yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Muttakiler ancak onlardır.”
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere, iyiliğin belirlenmesinde etken olan unsurlar; iman, infak, ibadet, ahde vefa (sözü yerine getirmek), sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabretmektir. Bu beş husus, ayet-i kerimede detaylı bir şekilde belirtilmiş ve bir işin iyilik olması için o işi yapan kişide bulunmasının lüzumuna işaret edilmiştir. Dolayısıyla bir kişiye iyi diyebilmek için, belirtilen beş özelliğe sahip olması, yapılan bir işe iyilik denilebilmesi için de o özelliklere haiz kişi ya da kişiler tarafından yapılması lazımdır. Onlardan yoksun olan kişilerin yaptıkları işlerin iyilik olup olmadığı üzerinde durup düşünmek gerekir. Tabii biz, ayet-i kerimede belirtilen kriterlere göre iyilerden ve iyiliklerden söz ediyoruz. “Bana göre” diyerek söze başlayanların düşündüklerine göre değil. Allah’ın ayetlerine inanıp, içeriklerini anlayıp uygulayanların görüşleri de, ayetlere ters düşmemek şartıyla kabulümüzdür. Bu çerçevenin dışındaki insanların kendi düşüncelerinin ürünü olan görüşler, doğru da olabilir yanlış da. Sözleri kendilerini ilgilendirir, başkaları için bağlayıcı olmaz.
Öte yandan kişinin iyi olması için, ayet-i kerimede belirtildiği üzere doğuya ya da batıya yönelmesi gerekmediği gibi, doğuluların ya da batılıların görüşlerini benimsemesi de gerekmez. Hakka kulak asması, doğruları dinlemesi ve doğrulardan yana olması gerekir.
Yönler birbirinden daha değerli ya da daha değersiz değildir. Her yönün kendine göre bazı özellik ve güzellikleri vardır. Ama bunlardan birine yönelen diğerlerine yönelenlerden daha iyi olması söz konusu değildir. Dolayısıyla değer, yan ve yönle değil, Kur’ân’ın ifadesine göre iman, infak, ibadet, ahde vefa ve zorluklara katlanma iledir. Ne batıya yönelenlerin tamamı iyi, ne de doğuya yönelenlerin tamamı kötüdür. Keza, ne güneye yönelenlerin tamamı iyi, ne de kuzeye yönelenlerin tamamı kötüdür. Her yöne yönelenlerden ve her yerde olanlardan iyi de vardır, kötü de.
Herhangi bir yöne yönelmekten maksat, Allah’ın rızasına erdirecek ve ebedî hayatta yüzümüzü güldürecek iyiyi, doğruyu ve güzeli yakalayıp yaşamaktır.