Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil
8 Mart Dünya Kadınlar Günü, Dünyanın her yerinde kadınların tek yürek ve tek bilek hâline gelip, gönül ve güç birliği yaptıkları önemli bir gündür.Bu gün, kadınların uğradıkları haksızlıklara karşı haykırıp, seslerini yükseltmeleri ve dünyayı titretmeleri gereken birlik ve beraberlik günü olmalıdır. Şiddete son vermek, ezilme ve üzülmeyi önlemek için dünya insanlarını daha duyarlı davranmaya davet etme ve haksızlıklara karşı direnme günü hâline getirilmelidir. Kadınların gönüllerini almaya yönelik birkaç toplantı tertiplemek ve üç beş hediye takdim etmekle yetinilmemelidir. Anlamsız eğlencelerle geçirilmemeli, değerli düşüncelerin dile getirilmesine ve haklı isteklerin ilgili makamlara iletilmesine vesîle edinilmelidir. Yılda bir gün olduğu unutulmamalı, az zamanda çok şey yapmanın gayreti içinde olunulmalıdır.
Bugün de yapılacak şey, sessiz kalmak ve oturup ağlamak değil, saldırıları savmak ve saygınlığı sağlamak için harekete geçerek, sorunları dile getirip, çözüm aramada gönül ve güç birliği yapmaktır. Şiddet ve hiddeti ortadan kaldıracak önlemleri alıp, uygulamaya koymanın yol ve yöntemlerini aramaktır.
Bunun için, yılda bir gün bir araya gelmek yeterli olmayacağı gibi, yalnız kadınların gayreti de yeterli olmayabilir. Hakkaniyete riayet eden ve hukuka saygı duyan erkeklerin desteğini de almak gerekebilir. Onların katkı ve katılımını da sağlamak icap eder. Böyle bir gereksinme duyulması hâlinde, esirgenmeyeceği bilinmeli ve gerekli girişimlerde bulunulmalıdır.
Bu gerçeğin bilincinde olan YOYAV, 20 yıldır Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediği toplantılarda, kadınlara haklı davalarında destek olmanın yanında, onlarla ilgili önemli konuları gündeme getirmeye çalıştı.
1996 yılından bu yana her yıl kadınlarla ilgili ayrı bir konuyu ele alarak birbirinden güzel 20 kutlama programı gerçekleştirdi. Bu programlarda: “Kur’ân’da Kadın”, “Kur’ân Penceresinden Kadına Bakış”, “Kadının Ülke Kalkınmasındaki Rolü”, “Çalışan Kadınların Sorunları”, “2000 Yılında Kadın”, “Dünyada ve Bizde Kadın”, “Kadının Toplum Hayatındaki Yeri”, “Siyaset, Sanat ve Sosyal Hayatta Kadın”, “Geçmişte ve Günümüzde Türk Kadını”, “Hayırsever Hanımlar”, “Türk Vakıf Medeniyetinde Kadınların Yeri”, “Bilim ve Teknolojide Kadınların Yeri”, “Ülke Eğitiminde Kadınların Yeri”, “Kadın ve Kariyer”, “Kadın ve Şiddet”, “Kadın ve Kalkınma”, “Rol Modeli Olarak Hz. Hatice”, “Kadın ve Maneviyat”, “Kadınlara Kalkan Eller Kırılır”, “İmanda Öncü ve Örnek Kadınlar” gibi önemli konularda değerli düşünceler dile getirildi.
Önceki yıllarda olduğu gibi, bu yıl da örnek bir uygulamada bulunarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü düzenlediği “Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil” konulu panelde dile getirdiği düşüncelerle, kadının toplumdaki yer ve değerine dikkat çekti.
Dr. İbrahim Ateş’in paneli açış konuşmasından sonra panel yöneticisi 24. Dönem Ankara Milletvekili Ülker Güzel “Toplum Hayatında Kadının Azim ve Gücü”, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek “Toplum Yarısı Kadındır, Diğer Yarısını da Kadın Doğurur ve Eğitir”, Yargıtay Emekli Tetkik Hakimi Saime Toptan “Kadınların Üstlendiği Rollerin Çağdaşlığa Katkısı” ve A.Ü. Ziraat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hanım Halilova “Kadınlar Yara Değil, Yara Saranlardır” konulu birer bildiri sundular.
8 Mart 2016 Salı günü saat 13.30’da YOYAV Kültür Merkezi’nde düzenlenen panele çok sayıda davetli katıldı. Saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayan panel dolayısıyla YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’e Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun eşi Dr. Sare Davutoğlu, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Sema Ramazanoğlu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Kilis Milletvekilleri M. Hilmi Dülger ve Reşit Polat birer başarı ve iyi dilek mesajı gönderdiler. Dr. Sare Davutoğlu alkışlar arasında okunan mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Yoksullara Yardım ve Eğitim Vakfı’nın Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle gerçekleştirdiği “Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil” başlıklı panele önceden belirlenmiş programım nedeniyle üzülerek katılamıyorum.
1988 yılından bu yana toplumumuza çok değerli katkıda bulunan çalışmalarıyla yardım ve dayanışma kültürümüzü yaşatan YOYAV’ın çalışmalarını yakından takip ediyorum. YOYAV başta Ankara olmak üzere, hizmetleri ülke sathına yayılan, bir etkinliği bitmeden diğerine başlayan, çalışkan, yardımseverlerin yuvasıdır. YOYAV, yardıma ihtiyacı olan insanlarımızın derdine ortak, eğitim masraflarını karşılayamayan çocuklarımızın dostu ve kardeşi olmuştur. Bu örnek çalışmaların gerçekleştirilmesinde YOYAV bünyesinde çaba gösteren kadınlarımızın büyük emeği var. Dünya Kadınlar Günü vesilesiyle insanlık için mücadele eden, fedakarca çalışan bütün kadınlarımızı bir kere daha kutluyorum. Bu özel günde YOYAV, insanlığa hizmette sınır tanımadan toplumun merhamet eli olarak gece gündüz emek ve değer üreterek hepimize öncülük ediyor.
“Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil” başlıklı panelin, toplumsal duyarlılığımıza önemli katkılar yapacağını ümit ediyorum.
Değerli konuşmacılara ve katılımcılara çalışmalarından dolayı şükranlarımı sunuyorum. YOYAV’ı ve organizasyonda görev alan tüm arkadaşlarımı tebrik ediyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Sare Davutoğlu”
Gönderilen mesajların okunmasından sonra panelin açış konuşmasını yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, mesaj yüklü konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Saygıdeğer hanımefendiler, kıymetli konuklar, dost ve kardeş kuruluşların değerli başkanları, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediğimiz toplantıya teşrif ederek, böyle anlamlı bir günde bizimle birlikte olma inceliğini gösteren güzîde heyetinizi en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, programımızı onurlandırmanızdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Gününüzün güzel, geleceğinizin daha güzel ve son ânınızın en güzel olması temennisi ile sözlerime başlarken, sevinç, saadet ve sağlıkta dâim olmanız temennisyle dünya kadınlar gününüzü gönülden kutluyor, hayat boyu her hayırlı muradınızın hâsıl ve cümlenizin cennet-i a’lâya dâhil olmanızı diliyorum.
Kıymetli konuklar!
Bugünkü birlikteliğimize vesîle olan dünya kadınlar günü, yurdumuzda ve dünyamızda sayısız denecek kadar çok ve çeşitli toplantılarla kutlama programlarına sahne olmaktadır. Ancak bu etkinliklerin hiçbirinde YOYAV’da gerçekleştirilen toplantıların içerdiği konuların benzerlerine yer verilmemektedir. Şöyle geriye dönüp 1996 yılından bu yana 20 yıllık süre içinde YOYAV’ın kadınlarla ilgili ne yaptığına bakacak olursanız, ne kadar güzel çalışmalara imza attığını görür ve yaptıklarını yapacaklarının göstergesi kabul ederek, nasip olursa inşallah, gelecekte bu konuda neler yapabileceğini tahmin edebilirsiniz.
Bugün teşrifinizle taçlandırdığınız “Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil” konulu toplantımızda, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ile sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in hadîs-i şerîflerinden esinlenerek dile getirmeye çalışacağımız düşüncelerimizisizlerle paylaşmanın gayreti içinde olacağız.
Malumunuz olduğu üzere beşeriyetin babası Hz. Âdem (A.S.), annesi de Hz. Havva’dır. Başka bir ifadeyle insanlığın atası Hz. Âdem (A.S.)’dir. Allah Teâlâ Hz. Âdem (A.S.)’i yeryüzünde halîfe olarak yaratmıştır. (Bakara 30) Âdem’i yaratan Allah, O’nu yalnız bırakmamış, O’na eş olarak kendisinden Hz. Havva’yı yaratmış (Nisa, 1) ve Cennete eşi Hz. Havva ile birlikte yerleşmesini emretmiştir. (Bakara, 35) Dilerseniz bu hususlarla ilgili ayetlerin meallerini birlikte okuyalım:
“Hatırla ki, Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım, dedi. Onlar: Bizler hamdinle Seni tesbih ve Seni takdis edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek insanı mı halîfe kılıyorsun? dediler. Allah da onlara: Sizin bilemeyeceğinizi her halde ben bilirim, dedi.” (Bakara, 30)
Bu ayette geçen halîfe kelimesi vekil ve temsilci demektir. Allah Teâlâ, yeryüzünde iradesini temsil etmek üzere insanı yaratmış, orada ilahî hükümranlığı gerçekleştirme görevini de ona vermiştir.
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan ve ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üretip yayan Rabbinizden sakının…” (Nisa, 1)
“Biz: Ey Âdem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikinizde kendine kötülük eden zâlimlerden olursunuz, dedik.” (Bakara, 35)
“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık…” (Hucurat, 13)
Bu ayet-i kerîmelerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere, insanların tamamı Hz. Âdem (A.S.) ve Hz. Havva’nın torunlarıdır. Kadın-erkek insanların tamamı onlara intisap etmede ve insan olmada eşittirler. Erkek ne kadar insansa, kadın da o kadar insandır. Erkeklerin kadınlar üzerinde ne kadar hakları varsa, kadınların da erkekler üzerinde o kadar hakları vardır. Aralarındaki fizikî farklılık bu gerçeği değiştirmez. Bu husus, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Bakara Suresi’nin 228. ayetinde şöyle dikkatimize getirilmiştir:
“… Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır.”
Hz. Mevlana’nın ifade ettiği gibi kadın ve erkek aynı cevherden gelir. Yani kadın ve erkek ruhlarında herhangi bir cinsiyet farkı yoktur. Dolayısıyla kadın bir bütünün yarısıdır. Eş veya bir çiftin diğer tekidir. Biz bu noktadan hareketle “Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil” diyoruz ve kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapan herkesi şiddetle kınıyoruz.
Nebe’ Suresi’nin: “Sizi çifter çifter yarattık.” mealindeki 8. ayeti ile Kıyâme Suresi’nin: “İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır? O, (döl yatağına) akıtılan menînin içinden bir nutfe (sperm) değil miydi? Sonra bu, alaka (aşılanmış yumurta) olmuş, derken Allah onu (insan biçiminde) yaratıp şekillendirmişti. Ondan da iki eşi, yani erkek ve dişiyi var etmişti.” mealindeki 36-39. ayetlerinin ve Rûm Suresi’nin: “Kaynaşmanız için size kendi (cinsi) nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de, O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” mealindeki 21. ayetinin incelendiğinde bu gerçek anlaşılacaktır.
Toplumun ikinci yarısı, birinci yarısının olmazsa olmazıdır. Kadın olmazsa erkek olmaz. Erkek olmazsa da kadın olmaz. Toplum, taraflardan birinin diğerini küçümsemesine, aşağılamasına veya saf dışı etmesine müsaade etmemelidir. Çünkü buna müsaade etmesi, kendi kendini yıkması ve aşağılaması demektir.
Kadın veya erkek, kimsenin kimseyi aşağılamaya, değer ve itibarını sarsacak söz ve davranışlarda bulunmaya hakkı olmadığı gibi, şeref ve haysiyetini zedeleyecek girişimlerde bulunmaya da hakkı yoktur. İnsanî ilişkilerde karşılıklı hukuka riayetle sevgi ve saygı esastır. Amirin memurunu, işverenin işçisini, eşlerin birbirini küçümseyip hakir görmeye hakkı yoktur.
Horlama ve zorlama, bağnazca davranışların başında gelen ve aklı başında olan hiçbir kimse tarafından tasvip edilmeyen hatalı hallerdir. Bu hallerden biri veya her ikisi ile müptela olan kimse derhal kendine gelip dönüş yapmalı ve bu tür davranışlarını düzeltip tevbe ve istiğfar etmelidir. Tahkiri terk edip taltife yönelmeli ve Hz. Peygamber (S.A.V.)’in: “Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız. Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” mealindeki uyarısına uymayı ilke edinmelidir.
Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bir çok hadîs-i şerîfinde belirtildiği üzere: “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez.”, “Müslüman kardeşini hakir görmesi kişiye kötülük olarak yeter. Her müslümanın kanı, malı ve onuru müslümana haramdır.”
İnsan insanın kurdu değil kardeşi, düşmanı değil dostu, derdi değil dermanı olmalıdır. Onun da kendisinin de Allah’ın kulu ve Âdem’in torunu olduğunu unutmamalıdır. Dolayısıyla insan insanın yüzünde yüce Yaradan’ın kudretinin izini ve sanatının güzelliğini görmeli, onu zedeleyecek olumsuz davranışlardan kaçınmalıdır. Bilhassa eşler, birbirini üzmemeye özen göstermeli, severek sevilmenin, sayarak sayılmanın ve karşılıklı haklara riayet etmenin gayreti içinde olmalıdırlar.
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in günümüzden tam 1384 yıl önce 632 yılında böyle bir 8 Mart günü Arafat’ta îrâd ettiği Vedâ’ Hutbesi’nde dile getirdiği: “… Ey insanlar! Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emâneti olarak aldınız ve onların namusunu kendinize Allah’ın emri ile helal kıldınız. Sizin kadınlar üzerinde hakkınız, kadınların da sizin üzerinizde hakkı vardır…” mealindeki uyarısını kulaklarına küpe edinmelidirler.
Kıymeti konuklar!
Burada bir hususu tekrar ve altını çizerek ifade etmek isterim ki, kadın önce insandır. İnsanlığın, uygarlığın olmazsa olmazı olan yarısıdır. Erkek ve kadından birisi olmazsa, insan soyunun üretimi imkânsızdır. Biri olmazsa diğeri olamayacak olan bir bütünün iki parçasının, birbirinden farklı değerlendirmelere konu olmasının anlamsızlığı açıktır.
Kadın tarlada, fabrikada, hizmet sektöründe, mutfakta, internet sayfalarında, kitaplarda, ansiklopedilerde, romancı, ozan, müzisyen, bilim kurumlarında araştırmacı, öğretici, taşıtlarda sürücü hayatın her alanında etkin bir güçtür. Kadın, insan hayatının tüm evrelerinde vardır. Uygarlığın temel taşıdır. Kadını dışlamış toplumların tümü gerilik, yokluk içindedir. Kadına gereken değeri vermeyen toplumların uygarlık düzeyini yakalamadığı, hayatın hiçbir alanında ilerleyemediği görülmektedir.
Kadının ikincil bir yaratık olmasını sağlamaya çalışmak, evrensel bir insanlık sorunudur. Ayrıca evrensel bir insanlık suçudur. Toplum hayatında kadının işlevini yadsıma imkânımız yoktur. Bir atomda elektron mu, proton mu daha önemlidir? Suda hidrojen mi, oksijen mi önemlidir? Bir ekmeğin yapılışında un mu, yoksa su mu önemlidir? Bu sorular, anlamsızdır. Çünkü, bunlardan biri olmazsa, öteki de olmaz. Olsa da, ikisinin oluşturduğu bütünün işlevini yerine getiremez. Toplum hayatını, uygarlıkların gelişmesini kadınlar mı, erkekler mi belirlemektedir sorusu da böylesine anlamsız bir yaklaşımdır. Bir bütünün iki ayrı parçası olan kadınların ya da erkeklerin olmadığı bir dünyada, toplumsal hayatın, uygarlığın, bilimin, sanatın filizlenmesinden söz etme imkânı yoktur.
Çağımızda, cinsiyetler arası eşitlik, hayatın her alanıyla ilgili kararlarda gözetilmesi gereken bir öncelik durumuna gelmiştir.
Tarihçi Prof. Bernard Lewis, Osmanlı'nın çöküşünün önemli nedenleri arasında, kadınların enerjisinden yararlanılmamış olmasını da sayar. Namık Kemal, 1876'da Tasvîr-i Efkâr Gazetesi’ne yazdığı yazıda, nüfusunun yarısına ikinci sınıf insan uygulaması yapan bir toplumu, vücudunun bir tarafı felce uğramış bir insana benzetir. O insanın, doğrulamayacağını, yürüyemeyeceğini vurgulamıştır.
Kadınla erkek, fiziksel ayrıcalıklar taşıyan iki ayrı türdür. Birbirlerine benzer yanları da var, ayrılan yanları da vardır. Fiziksel yapı olarak eşit değillerdir. Kadınlarla erkeklerin, insanlığın birer yarısı olarak, insan haklarını, özgürlüklerini kullanma alanında birbirlerine eşit olmaları gerekmektedir.
Kadınlar erkeklerin yabancıları değil, yar ve yarısıdırlar. Bir hadîs-i şerîfte: “İnneme’n-nisâ’u şakâiku’r rical.” Yani: “Şüphesiz kadınlar, erkeklerin yarısıdırlar.” Bu hadîs-i şerîfi, bir yazısında açıklayan yazar İskender Pala’nın ifade ettiği zarif yorumun bir kısmını burada sizlerle paylaşmak isterim.
Kadın erkeğin öteki yarısıdır ki, modern bilim de zaten bunu ifade etmektedir. Kadın olmadan erkeğin, erkek olmadan kadının eksik kalacağı, anatomik, fizyolojik ve psikolojik olarak erkek ile kadının bütünleşerek beşeriyetlerini tamamlayabilecekleri, aksi takdirde bünyede arızalar oluşmasının kaçınılmazlığı, bu bağlamda evlilik müessesesinin önemi, aile kurumunun yaşatılması vb. söylemler hep bu şakâyık (öteki yarı) düsturu üzerine temellendirilebilir.
Şakâyık kelimesinin bize edebiyat açısından ihtişamını gösteren anlamı ise Türkçe’de bildiğimiz gelincik çiçeğini karşılamasıdır.
Gelincik, hemen her coğrafyada kendiliğinden yetişebilen, otuz kadar türü bulunmakla birlikte hemen hepsi kırmızı renkli yaprak açan bir çiçektir. Yol kenarlarında, ekin tarlalarında, ören yerlerinin dışında. Gelinciğin özelliği çok narin, nahif ve zarif bir çiçek oluşudur. Dalından kopardığınız andan itibaren birkaç dakika içinde parlaklığını, canlılığını ve güzelliğini yitirir. Kırmızı yapraklarından (ki genellikle dört simetrik yapraktır) birini koparırsanız diğer üçü kendini bırakır, salar ve sarkar. Elinizle yapraklarından birine fiske vurun, derhal zedelenir ve solmaya yüz tutar.
En küçük şiddet, hoyrat muamele ve sarsıntıda bile yara alıp zedelenen bu çiçeğin kadına benzetilmesi ve özellikle erkeği tamamlayaneş olarak nitelendirilmesi bizce çok manidardır.
Bu ifadenin mefhûm-ı muhâlifinden anlaşılan odur ki erkekler, kadınlarının bir gelincik çiçeği kadar narin olduğunu bilmeli, ona göre davranmalı, gelinciğin hoyrat tavırlara, şiddete, haksızlığa maruz kalmak bir yana, el üstünde tutulması gerektiğine, kırmızı renginin asaleti ve güzelliği içinde renginin soldurulmaması gerektiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar.
Şakâyık kelimesinin Arapça’da da Türkçe’deki gelincik gibi bir anlamı var mı bilmiyorum ama gelincik (gelin-cik = taze gelin, küçük gelin)kelimesi de yukarıdaki hadîsin rûhuna uygun düşmektedir. Buradan yola çıkarak ben bu kelimenin, bir erkeğe yaşı ve evlilik süresi ne olursa olsun, eşini bir gelin-cik (taze gelin) gibi görmesi, ona uygun muamele etmesi ve onu öyle koruyup kollayıp değerlendirmesi gerektiğini îmâ ve hattâ îkâz eden bir mana taşıdığını zannediyorum.”
Dr. Ateş’in bugün için yazıp okuduğu “Âdem’in Torunları” başlıklı aşağıdaki şiiri de toplantıya ayrı bir renk kattı.
ÂDEM’İN TORUNLARI
Âdem’in torunları!
Bitirin sorunları.
Düşünün yarınları,
Koruyun kadınları.
Erkek ile karısı,
Bir bütünün yarısı.
Birbirini sevmeli,
Olmamalı arısı.
Erkek evin direği,
Kadın yuva yüreği.
Evliliğin gereği,
Evlat gönül dileği.
Erkek kadına muhtaç,
Kadın erkeğe ilaç.
Biri diğerine taç,
Değildir ona kıskaç.
Kadın erkeğe huzur,
Erkek de ona gurur.
Eşler birbiri için,
Hem giysi, hem de onur.
Kadınlar günündeyiz
Tarihin önündeyiz.
Sanki bir düğündeyiz,
Sevinçliyiz, zindeyiz.
Âdem’in ahfâdıyız.
Dağların ferhâdıyız.
Dostların ırgâdıyız.
Dertlinin feryâdıyız.
Kadının yanındayız,
Yiğidin kanındayız.
Bize muhtaç olanın,
Her zaman yanındayız.
Toplantı, davetlilere birer karanfil dağıtımı ve sunulan ikramın alınması ile noktalandı.