Kadının Gücü
12 kurucusunun 7’si erkek, 5'i kadın olmakla beraber, kadınların omuzlarında yükselip, onların katılımlarıyla gelişip güçlenen YOYAV, hayırlı iş ve uğraşlarda kadınların daha duyarlı olduklarına inanmaktadır. Bu yıl 30. hizmet yılını yaşayan bu Vakfın, geride kalan 29 yıllık süre içinde gerçekleştirdiği hayrî, sosyal ve kültürel faaliyetler incelendiğinde, yapılan birbirinden güzel binlerce hizmet ve hayırlı hareketin başlatılmasında ve bitirilmesinde himmetli, hamiyyetli ve gayretli hayırsever hanımların emeği ve izi görülecektir.
Bu bakımdan bu güzide kuruluş, onların değerli destek ve kıymetli katkılarıyla bugünkü konumuna gelmiştir diyebiliriz. Bu da bu insanların ruhlarındaki iyilik ve hayırseverlik duygusunun yoğunluğu ile Hakk'ın rızası doğrultusunda halka hizmet yolunda yekdiğeriyle yarışma gayretinin yüceliğini gösterir. Dolayısıyla biz onları her zaman, her yerde hayırla ve şükranla yad eder, ruhlarındaki yücelik ve içlerindeki inceliğin örnek alınmasını dileriz. Kalplerindeki inanç, beyinlerindeki bilinç ve içlerindeki iyilik gücünün, yurdumuzun yücelmesine ve insanımızın ilerlemesine yönelik olduğu inancıyla kendilerine takdir ve teşekkürlerimizi iletmek isteriz.
Bu inanç ve anlayışla, Allah’ın onlara ihsân ettiği imkan ve yeteneklerle ilmi, fikri ve fizikî güçlerini toplumun terakkîsi yönünde kullanmaları temennisiyle, 23 yıldır Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediğimiz kutlama programlarında kadınlarla ilgili çeşitli konuları gündeme getirerek, yanlarında yer almaya ve sahip oldukları önemli özelliklerle güzellikleri yansıtmaya çalıştık.
1996 yılından bu yana her yıl kadınlarla ilgili ayrı bir konuyu ele alarak birbirinden güzel 22 kutlama programı gerçekleştirdik. Bu programlarda: "Kur'an'da Kadın", "Kuran Penceresinden Kadına Bakış", "Kadının Ülke Kalkınmasındaki Rolü", "Çalışan Kadınların Sorunları", "2000 Yılında Kadın", "Dünyada ve Bizde Kadın", "Kadının Toplum Hayatındaki Yeri", "Siyaset, Sanat ve Sosyal Hayatta Kadın", "Geçmişte ve Günümüzde Türk Kadını", "Hayırsever Hanımlar", "Türk Vakıf Medeniyetinde Kadınların Yeri", "Bilim ve Teknolojide Kadınların Yeri", "Ülke Eğitiminde Kadınların Yeri", "Kadın ve Kariyer", "Kadın ve Şiddet", "Kadın ve Kalkınma", "Rol Modeli Olarak Hz. Hatice", "Kadın ve Maneviyat", "Kadınlara Kalkan Eller Kırılır", "imanda Öncü ve Örnek Kadınlar", "Kadın Toplumun Yarısıdır, Yarası Değil" ve "Asr-ı Saadette Kadın" gibi önemli konularda değerli düşünceler dile getirildi.
Bu yıl, 80 kişinin katılımıyla 8 Mart 2018 Perşembe günü gerçekleştirilen "Kadının Gücü" konulu 23. Kadınlar günü programına katılan konuklar arasında 24. Dönem Ankara Milletvekili Ülker Güzel, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek, Yargıtay Emekli Tetkik Hakimi ve ÖZEV Mütevelli Heyet Başkanı Saime Toptan, YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, VGM Emekli Teftiş Kurulu Başkanı Ali Eren, Mülhak ve Yeni Vakıflar Emekli Daire Başkanı Mehmet Özcan, Malatya İnönü Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Emekli Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yalvaç, Araştırmacı Yazar Ecz. İbrahim Beşe, YOYAV Kurucu Üyelerinden Sevgi Çakmak, Mütevelli Heyet Üyelerinden Nurçin Sayan, Hatice Sevim Turgut, Ökkaş Dağlıoğlu, Mehmet Narince, Onur Kurulu Üyelerinden Fatma Özçelik de vardı.
Panel dolayısıyla YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’e başarı ve iyi dilek mesajı gönderen Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Dr. Fatma Betül Sayan Kaya ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu mesajları okunarak kendilerine teşekkür edildi.
Bakan Sayan Kaya mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Dünya Kadınlar Günü, adalet ve merhametin simgesi olan, ailesine ve ülkesine karşı sorumluluk üstlenen kadınlarımızın günüdür. Kadının yer almadığı alanlarda, büyük bir eksiklik olduğuna inanıyorum. Kadının elinin değmediği mücadelelerin tam anlamıyla başarıya ulaşacağı inancıyla 2023 hedeflerinin yakalanmasında da büyük pay sahibi olacağımıza inanıyorum.
Bu önemli güne nazik davetiniz için teşekkür ediyor, şefkatin ve merhametin sahibi olan tüm kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü kutluyor, sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Fatma Betül Sayan Kaya
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı”
Bakan Sarıoğlu da mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Nazik davetinize içtenlikle teşekkür ederim. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle düzenlemiş olduğunuz “Kadının Gücü” konulu panel davetinize katılamayacağımı üzülerek belirtir, programın en güzel şekilde tamamlanması temennisiyle tüm katılımcılarımızın katdınlar gününü tebrik eder, şahsınız ve kıymetli davetlilere selam ve saygılarımı sunarım.
Jülide Sarıeroğlu
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı”
Panelin açış konuşmasını yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş'den sonra Panel yöneticisi Ülker Güzel " Teknolojide Kadının Gücü”, Prof. Dr. Gürcan Yülek "Geçmişte ve 2018’de Dünyadaki En Güçlü Kadınlar " ve Saime Toptan " Kadın Doğuştan Öğretmendir" konulu birer bildiri sundular.
Sunulan bu bildiriler, daha sonra diğer donelerle birlikte Dergimizde yayınlanarak okuyucularımızın ıttılaına arz edilecektir.
Panele katılan konuklarla konuşmacılara takdir ve teşekkürleriyle hürmet ve muhabbetlerini arz ederek başladığı konuşmasında değerli düşünceleri dile getiren YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş şunları söyledi:
"Sayın milletvekilim, kıymetli konuşmacılar, saygıdeğer hanımefendiler, beyefendiler, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzide temsilcileri!
Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediğimiz programların 23.sünde siz kıymetli konuklarımızla bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, şerefli varlığınızla bizleri onurlandırmanızdan dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Gününüzün kutlu, yaşantınızın mutlu ve geleceğinizin umutlu olması temennisiyle sözlerime başlarken, gösterdiğiniz ilgi ve ihtimamdan dolayı şükranlarımızı sunarak sağlık ve saadette dâim olmanızı diliyorum.
Yurt ve yurttaşlarımızı teröristlerden korumak için Afrin’de savaşırken şehit olan kahraman Mehmetçiklerimizle güvenlik görevlilerimizi minnet ve mağfiret duygularıyla anıyor, onlar için gözyaşı döken anneler, eşler ve kardeşlere baş sağlığı diliyor ve kadınlar gününü gönülden kutluyorum.
Fizik olarak her insanın zayıf ve güçlü olduğu zamanlar ve dönemler vardır. Çocukluk ve yaşlılık yıllarında genelde insanlar zayıf ve başkalarının ilgisiyle desteğine muhtaç olurlar. Bu gerçek kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in Rum Suresi'nin 54. ayetinde şöyle dikkatimize getirilmektedir:
"Sizi güçsüz yaratan ve sonra güçsüzlüğün ardından kuvvet veren ve sonra kuvvetin ardından güçsüzlük ve ihtiyarlık veren, Allah'tır. O, dilediğini yaratır, O, hakkıyla bilendir, üstün kudret sâhibidir."
Malumunuz olduğu üzere insan cenin ve çocukluk döneminde zayıf ve çaresizdir. Sonra gelişip güçlenir, daha sonra ise ihtiyarlayıp yine güçsüz hâle gelir. Güçlülük de güçsüzlük de kalıcı değil, geçici bir hâldir.
Ayet-i kerîmede insan hayatının bu devrelerine ve hepsinin Allah'ın kudretinin eseri olduğuna işaret edilerek, insanın yalnız Allah'a kulluk etmesi gereği hatırlatılmaktadır.
Güçsüzlükle güçlülük arasında gelip giden insan, ne güçsüzlüğün ezikliğine kapılmalı, ne de güçlülüğün kalıcılığına kanmalıdır. Her iki hâli de Allah'ın var ettiğini bilmeli, güçsüzlükte yakınanlardan, güçlülükte de taşkın tavır takınanlardan olmamalıdır. Her hâlukârda haddini bilip, hareketlerine öyle çeki düzen vermelidir.
Meali arz edilen ayet-i kerîmenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere gücü de, zaafı da veren Allah'tır. Kimse Allah'ın verdiğini kendine mal etmeye çalışmamalıdır. Güçlü kuvvetli olmaya çalışmalı, ama olamayınca da üzülmemelidir.
Tabii kimse zayıf olmak istemez, herkes güçlü olmak ister. Ama güçlü olmak da istemekle olmaz. O yöne yönelmek ve güçlü kılacak davranışlarda bulunmakla olur.
Müslüman maddeten, manen, ilmen, fikren güçlü olmanın gayreti içinde olmalı ve o yönde çaba sarf etmelidir. Her yönden güçlenmeye çalışmalı ve düşmana karşı devamlı kuvvet hazırlığı içinde olmalıdır. Bilhassa günümüzde her zamankinden daha çok güçlü olmalı ve gücünü dost-düşman herkese göstermelidir. Çünkü insanlar, güce göre yanınızda yer almakta veya almamaktadır. Herkes güçlünün yanında yer alıyor. Düşküne destek olan yok denecek kadar az.
Onun için, Allah'ın insanlara ihsân ettiği imkânlardan en iyi şekilde istifade ederek, güçlü olmaya çalışmak lazım.
Allah Teâlâ kutsal kitabımız Kur'ân-ı Kerîm'in Enfal Suresi'nin 60. ayetinde şöyle buyurmaktadır:
"Onlara (düşmanlara) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve cihâd için bağlanıp beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah'ın düşmanlarını, sizin düşmanlarınızı ve onlardan başka sizin bilmediğiniz, Allah'ın bildiği 'düşman' kimseleri korkutursunuz. Allah yolunda ne harcarsanız size eksiksiz ödenir, siz asla haksızlığa uğratılmazsınız."
Bu ayet-i kerîmede Allah Teâlâ düşmana karşı kuvvet hazırlamamızı emretmektedir. Bu kuvvetten maksat, savaşta düşmana üstünlük sağlayacak her çeşit vasıtadır. Kara, hava ve deniz kuvvetlerine ait bütün vasıta ve silahlar, kara ve deniz yolları, ekonomik güç ve savaş tekniği gibi şeyler, bu kuvvet mefhumuna dahildir.
İnsan tümden güçlü olabilen bir varlık değildir. Bazı konularda başka insanlara üstünlükleri olabildiği gibi, bazı konularda da zayıflıkları olabilir.
Allah Teâlâ, Nisa Suresi'nin 32. ayetinde bizlere, kadın ve erkeğe farklı konularda üstünlükler verdiğini bildirmektedir. Kadın ve erkeğin fiziksel ve psikolojik farklılıkları iki tarafın güçlü yanlarıdır. Şefkat ve merhamet kadınların güçlü yanı iken, liderlik ve koruma da erkeklerin güçlü yanıdır. İkisi bütünleştiğinde bir denge ortaya çıkar ve ailede güç dengesi ancak böyle kurulur.
Cinsiyet özelliklerimiz yanında, bir de karakter farklılıklarımız var elbette. Bir kadın liderlik vasıflarına sahip olabilir ya da bir erkek yumuşak huylu olduğu için yönetmek hevesi olmayabilir. işte burada dinimizin emirleri bizi hizaya koymalı. Kadın liderlik vasıflarını evinin dışında kullanmalı, eşine reis olmaya, çocuklarına baba olmaya çalışmamalıdır. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in Nisa Suresi'nin 34. ayetinde beyan buyurulduğu üzere, evin reisi Allah tarafından erkek olarak tayin edilmiştir. Erkek de sorumluluktan kaçarak reisliği karısına bırakmamalıdır.
İş yerinde patron yumuşak huylu diye bu kimseye saygısızlık etme hakkı vermez. Bunun tam tersi de yani patronun da iş yerinde bir düzen sağlamaması "ne haliniz varsa görün" deyip kendi sorumluluklarını yerine getirmemesi de "0 yumuşak huylu biri" diyerek kimse tarafından mazur görülmez. Ona beceriksizlik ve yetersizlik denir.
Erkeğin yumuşak huylu olması evinde reis olmasına engel değildir. Yeter ki Allah'ın verdiği bu görevin şuurunda olup, adalet ve şefkatle hareket etsin.
Kadının liderlik vasıflarına sahip olması da kocasına teslim olmamasına ve ona patronluk etmesine mazeret olmaz.
Her erkek ailesinin liderliğini yapma potansiyeli ile doğar, fakat çocukken kendi ailesinin yanlış tutumları ile bu özelliği törpülenmiş olabilir. Fakat erkek farkındalık oluşturarak liderlik vasıflarını ortaya çıkarabilir, zaten bu fıtratında mevcuttur.
Kadının gücü meselesine gelince mal, mülk, para, pul, meslek, beceri, bilgi, zeka bunlar gerçekte güç değildir. Toplum bunlara güç atfetmiştir. Güç, insanın bunlara sahip olmasında değildir. Çünkü bunlar nefsi azgınlığa sevk edecek imtihan sebepleridir.
"Güçlü insan" nefsinin dizginlerini eline alan ve nefsini terbiye edebilen insandır. Güçlü insan; bilgiyle beslenen, hizmetle hislenen ve sevgiyle seslenen yüce ruhlu insandır. Yoksa Allah'ın verdiği nimetlerle şımaran ve bu nimetleri kötüye kullanan değildir.
Güç kişinin duruşundadır. Güç erkeğin erkekçe duruşunda, kadının kadınca duruşundadır. İki tarafın birbirine benzememesindedir.
Güç, kişi tarafından dillendirilen bir şey olduğunda çirkinleşir ve yanlış anlaşılabilir.
Bir erkek "Ben güçlü bir erkeğim" dese evlilik problemlerini anlatırken ne düşünür sünüz? Önce herhalde "Güçlüyüm" derken neyi kast ediyor?" diye düşünürsünüz. Zira insan tümden güçlü olan bir varlık değildir. "Güçlüyüm" derken maddi gücünü mü kast ediyor, karısı karşısında güçlü bir duruş sergilediğini mi, yoksa cinsî gücünü mü, yoksa karısına kötü ve sert davranıyor da bunu güç vurgusu ile örtmeye mi kalkıyor, gibi pek çok soru akla gelebilir.
Ayrıca acaba tam tersi bir durum mu var "karısının karşısında kendini yetersiz mi hissediyor da güçlü olduğunu vurgulama ihtiyacı duyuyor" diye de düşünülebilir. Ya da "Ne görgüsüz adam gücü ile övünüyor" diye insanda olumsuz bir duygu uyandırabilir. Toplumun güç atfettiği şeyler üzerinden erkeğe güç vurgusu daha çok yakışırken, bunun dillendirilmesi hoşa gitmiyor fakat bunun tam tersi kadınlar tarafından sürekli dillendiriliyor. "Ben güçlü bir kadınım" sözünü kadınlar övünerek söylüyorlar. Kimse de kadınlara "Ayıp ya! Bu ne had bilmezlik, bu ne görgüsüzlük sürekli güç vurgusu yapıyorsunuz." demiyor. Zira medya sürekli "Güçlü kadınlar" vurgusunu yaptığı için bu "güç görgüsüzlüğü" normalleşmiş durumda.
Feminist ve kapitalist sistem kadınlara güç vurgusu yaparak, onların yüklerini artırmaya çalışıyor. Kadınlar da altından kalkamadıkları yüklerin acısını kocalarına ve topluma yönlendiriyorlar.
Bir kere daha arz ve ifade etmek isteriz ki, kadınların mal, mülk, para, meslek, kariyer, zekâ ve bazı becerilere sahip olmasında değil problem. Bunlar hem imtihandır, hem de nimettir. Bunlar mutluluk ve mutsuzluk sebebi de değildir. iş yerinde müdür, patron olup eve gelip kocasına patronluk taslamayan sâliha itaatkâr eş olan hanımlar da var. Yeter ki bu konuda farkındalık geliştirmiş olsun.
Problem olan husus, kadınların bunlarla kendine bir güç atfederek erkekleri yönetmeye çalışmasıdır. Böyle bir yaklaşım, kendine de zarar, aileye de zarar, topluma da zarardır.
Zira kadın güçlü olduğu zannı ile hareket ettiğinde erkeğin sorumluluklarını da üstleniyor, erkeği pasifleştiriyor. Ailede çocuklarla ilgili kararları kadınlar alıyor. Eve ne alınıp satılacak, kim gelecek kime gidilecek, kimlerle görüşülecek gibi pek çok kararı kadınlar erkeklere dayatıyor. Çünkü kendini güçlü diye tanımlayan ya da öyle inanan kadınlar neredeyse her konuda en iyisini kendilerinin bildiğinden emindirler.
"Güçlü kadın" vurgusu üzerinden kadını yüceltirken, erkeğin konumu konuşulmuyor. "Güçlü kadın" karşısında erkek ya evde reisliği kadına bırakıp ona teslim oluyor, ya kadına teslim olmaya karşı çıkıyor, bir ömür güç çatışmaları içinde birbirlerini tüketiyorlar, ya da ayrılmak istiyorlar.
Güçlü kadın, eşiyle güç ve liderlik çatışması içinde olan değil, duygularına yenik düşmeyen, mücadelesinde aslâ pes etmeyen sadece bugünü değil, yarınını da düşünen bilgili kadındır.
Kadını güçlü kılan onun yedikleri değil, kazandığı serveti, parası da değil, kadını güçlü kılan bilgisi ve zekâsıdır.
Bir kadın, ne kadar güçlü olursa olsun, bilgisini yaşamaya aktarmadığı sürece güçsüzdür.
Bir kadın, duygularının esiri olmaktan kurtulup, kafasında yarına dair düşünceler ve planları olduğu zaman güçlü kadın olur.
Kadın, toplumu yetiştiren insandır. Bunun için gerekli olan bütün donanıma sahiptir. Toplumu yetiştirmekten daha büyük insanî bir güç olabilir mi?
Kadın, insan üreten insandır. Bir eliyle bebeğinin beşiğini sallayan kadın, diğer eliyle dünyayı sallayabilir. Ancak, bu güç ne istismar, ne de inkâr edilmelidir. Kadın da erkek de sahip olduğu gücü nerede, ne zaman ve ne şekilde kullanacağını bilmelidir.
Güçlü olanları daha güçlü kılacak özelliklerden biri mütevazî olmaları, ikincisi kimseyi küçümsememeleri, üçünçüsü kötülükleri küçümsememeleridir. Hakiki gücün Allah'a ait, insanlardaki gücün de geçici olduğunu idrâk edip, davranışlarını o doğrultuda dizayn etmeleridir.
Güçlü olmak, büyüklük taslamak ve sert davranışlarda bulunmak demek değildir. Güzel söz, güler yüz ve alçak gönüllülük, güçlülüğün gereklerindendir. Bu hususta kadınlar, erkeklerden daha duyarlıdırlar. Dolayısıyla kadınların güzel sözleri ve güler yüzleriyle yumuşak davranışları, çözülmezleri çözer. Tatlı söz ve yumuşaklık yılanı dahi deliğinden çıkarır. Allah Teâlâ Hz. Musa (a.s.) ile Hz. Hârun (a.s.)'u Firavun'a gönderdiğinde onlara, Tâhâ Suresi'nin 43-44. ayetlerinde yer alan şu talimatı vermişti: "Firavun'a gidin- Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar."
Kadın, yumuşak yaklaşımı ve sahip olduğu zekâ, bilgi ve basîret gücüyle düşüncelerini dile getirmede, yavrularını yönlendirmede, eşlerini yüreklendirmede ve huzura erdirmede, yakınlarını görüp gözetmede, sözlerini dinletmede ve önerilerini önemsetmede erkekten daha fazla etkili olur.
Ben, "kadının fendi erkeği yendi" diyen düşünceye katılmıyorum. Kadının aklı, zekâsı, fikri ve fiiliyle erkeği güçlendirdiğine inanıyorum. Bunu derken de âfâkî bir düşünceyi dile getirmiyor, Kur'ân ve sünnetten esinlenerek doğru olduğuna inandığım fikrimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Biri Hz. Peygamber (s.a.v.), diğeri de Şuayip (a.s.) olmak üzere iki peygamberin hayatından iki tabloyu tetkîkinize takdim ederek, düşüncemin doğruluğuna dikkatinizi çekmek istiyorum.
Hz. Peygamber (s.a.v.) 610 yılı Ramazan ayının Kadir Gecesinde, ridâsına bürünüp Hira'daki mağarada düşünmeye dalmış olduğu bir sırada, bir sesin kendisini ismi ile çağırmakta olduğunu duydu. Başını kaldırıp etrafına baktı; kimseyi göremedi. Bu sırada her tarafı ansızın bir nûr kaplamıştı; dayanamayıp bayıldı. Kendisine geldiğinde karşısında vahiy meleği Cebrâil'i gördü. Melek O'na: -"Oku" Dedi. Hz. Muhammed (s.a.v.): -"Ben okuma bilmem", diye cevap verdi. Melek, Hz. Muhammed (s.a.v.)'i kucaklayıp güçsüz bırakıncaya kadar sıktı. -"Oku" diye emrini tekrarladı. Hz. Muhammed (s.a.v.) yine: -"Ben okuma bilmem ... " cevabını verdi. Melek emrini tekrarlayıp üçüncü defa Hz. Peygamber (s.a.v.)'i sıktıktan sonra "Alak" Suresi'nin ilk beş ayetini okudu. "Yaratan Rabb'ının adıyla oku. O, insanı alaktan (aşılanmış yumurtadan) yarattı. Oku, kalemle (yazmayı) öğreten, insana bilmediğini belleten Rabb'ın sonsuz kerem sahibidir." Meleğin arkasından Hz. Peygamber (s.a.v.)'de bu ayetleri tekrarladı. Heyecanla mağaradan çıkarak evine geldi. Yolda ilerlerken gökyüzünden bir sesin: "Ya Muhammed! Sen Allah'ın elçisisin, Ben de Cibril'im." dediğini duydu. Başını kaldırdığı zaman, Cebrail'i gördü. Korku içinde evine vardı. Eşi Hz. Hatice'ye: "Beni örtünüz, çabuk beni örtünüz" dedi. Bir müddet dinlenip, heyecanı geçtikten sonra gördüklerini Hz. Hatice'ye anlattı, kendimden korkuyorum, dedi.
Hz. Hatice, O'nu şu ölmez sözlerle teselli etti. "Öyle deme. Allah'a yemin ederim ki, Cenâb-ı Hakk hiç bir vakit seni utandırmaz. Çünkü sen, akrabanı gözetirsin. İşini görmekten âciz kimselerin ağırlıklarını yüklenirsin, fakire verir, kimsenin kazandıramayacağını kazandırırsın. Misafiri ağırlarsın. Hak yolunda zuhûr eden olaylarda halka yardım edersin ... "
Üzerinde dikkatle durup dakikalarca düşünmenizi dilediğim bu ibret tablosunda, Hz. Hatice (r.anha) validemizin muhterem eşi Hz. Peygamber (s.a.v.)'e söylediği tarihi sözlerle, O'nu teselli ve teskin etmede ne kadar müessir bir güce sahip olduğu anlaşılmaktadır.
Hz. Musa (a.s.) Mısır'dan ayrılıp Medyen'e geldiğinde orada karşılaştığı hallerle, Şuayp (a.s.)'in kızlarına yardımı ve Hz. Şuayp (a.s.)'in kendisine teklifiyle yapılan anlaşmanın anlatıldığı Kasas Suresi'nin 22-28. ayetlerinin mealierini buyurun birlikte okuyalım:
"Medyen'e doğru yöneldiğinde: Umarım, Rabbim beni doğru yola iletir, dedi."
"Musa, Medyen suyuna varınca, orada (hayvanlarını) sulayan birçok insan buldu. Onların gerisinde de, (hayvanlarını) engelleyen iki kadın gördü. Onlara: Derdiniz nedir? Dedi. Şöyle cevap verdiler: Çobanlar sulayıp çekilmeden biz (onların içine sokulup hayvanlarımızı) sulayamayız; babamız da çok yaşlıdır."
"Bunun üzerine Musa, onların yerine (davarlarını) sulayıverdi. Sonra gölgeye çekildi ve: Rabbim! Doğrusu bana indireceğin her hayra (Iütfuna) muhtacım, dedi."
"Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek ona geldi: Babam, dedi, bizim yerimize (hayvanları) sulamanın karşılığını ödemek için seni çağırıyor. Musa, ona (Hz. Şuayb'a) gelip başından geçeni anlatınca o: Korkma, o zâlim kavimden kurtuldun, dedi."
"(Şuayp'ın) iki kızından biri: Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir alandır, dedi."
"(Şuayp) dedi ki: Bana sekiz yıl çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer on yıla tamamlarsan artık o kendinden; yoksa sana ağırlık vermek istemem. İnşaallah beni iyi kimselerden (işverenlerden) bulacaksın."
"Musa şöyle cevap verdi: Bu seninle benim aramdadır. Bu iki süreden hangisini doldurursam doldurayım, demek ki bana karşı husumet yok. Söylediklerimize Allah vekildir." (Kasas, 22, 23, 24, 25, 26, 27 ve 28)
Mealleri arz edilen bu ayet-i kerîmelerin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere Hz. Şuayp (a.s.)'in kızlarından biri koyunlarını sulamada kendilerine yardım eden Hz. Musa (a.s.) da gördükleri meziyetleri babaları Hz. Şuayp (a.s.)'e anlatıp, babaları tarafından davet edilen Hz. Musa (a.s.)'yı ücretli olarak çalıştırmasını önerirken: "Babacığım! Onu ücretle (çoban) tut. Çünkü ücretle istihdam edeceğin en iyi kimse, güçlü ve güvenilir alandır." diyerek Hz. Musa (a.s.)'nın iki önemli özelliğini belirtip, işe almasını önermesi, bilinçli ve basîretli bir kadının Peygamber olan babasının vereceği kararda etkili olacak kadar bir güce sahip olduğunun göstergesidir.
Günümüzdeki Müslüman hanımefendilerin de Hz. Hatice (r.anha) validemizle, Hz. Şuayp (a.s.)'ın kızının sahip oldukları akıl, zekâ, bilgi ve basiret gücüne sahip olup, eşleriyle diğer yakınlarına benzeri yönlendirici ve yüreklendirici yaklaşımlarıyla güçlerine güç katmaları samîmî temennilerimiz arasındadır.
Öte yandan yurt ve yurttaşlarımızın güvenliğini sağlamak için Doğu ve Güneydoğu ile Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı Harekatlarında teröristlere karşı giriştikleri mücadelede üstün başarı sağlayan Mehmetçiklerimizle güvenlik güçlerimizden şehâdet şerbetini içen şehitlerimiz kadar, onları doğurup dünyaya getiren annelerle, eşler, nişanlılar ve sözlülerin de aynı derecede kahraman kadınlar olduklarına inanıyorum.
Malumunuz olduğu üzere Güneydoğu'da şehirler, mahalleler, evler teröristlerden tek tek temizlendiği gibi, Suriye'nin Cerablus şehri de tamamen DEAŞ'ten temizlenerek, oranın sakinleri olan Suriyeli kardeşlerimiz evlerine döndürüldü. Askerimize, polisimize, özel kuvvetlerimize, jandarmamıza, korucumuz ve emeği geçen herkese milletçe müteşekkiriz.
Bu savaş, yedi düvele karşı verildi, veriliyor. Şu var ki, bir asır evvel mertçe kavga edilmekteydi, açıkça saldırıyorlardı. Biz de vatan müdafaası yapıyorduk. Bu defa içerden taşeronlar buldular. Para ve silah, bize dost görünen devletlerden onlara aktı ve akmakta. Askerimiz, polisimiz, buna rağmen ezanı, bayrağı, vatanı savundular ve zafer kazandılar.
Bunlar cephedeki kahramanlar. Zaferin bir de evdeki kahramanları var. Güneydoğu ve Afrin zaferlerinin meçhul kahramanları kadınlardır. Bu destan kadınlar, oğlu şehit düşen analardır, kocası şehit düşen eşlerdir, nişanlısı şehit düşen nişanlılardır, sözlüsü şehit düşen sözlülerdir. Onların o vakur hâllerini büyük bir takdirle takip ediyoruz. Her biri bir kahramanlık abidesi. İnsanlık îcâbı, tabut başında gözyaşı dökseler de, kendilerini hiç kaybetmiyorlar. Bazıları gözyaşlarına bile hâkim olmaktalar. Aslan gibi Mehmetleri, Ahmetleri hayatlarının baharında cennet yoluna teslim eden bu kadınlar, o an öyle bir şey diyorlar ki, belki de o sözler, kurşundan da bombadan da daha tesirlidir.
"Niçin ağlayacağım, vatan uğruna evlat şehit verdim; Allah, her anaya şehit anası olmayı nasip etsin!"
"Arkada 2 evlâdım, 5 evlâdım daha var hepsi feda olsun!"
Gencecik eşlerden bazıları yeni hamile, bazılarının bebekleri bir kaç aylık. Nişanlılar, sözlülerse yirmili yaşlarındalar.
Güneydoğu ve Afrin zaferlerini, ecdadının evladı bu kadınlara borçluyuz. Dişi kuş, sadece ev yapmıyor, zafer de kazanıyor. Çünkü onların rol modeli, sevgili Peygamberimizin ilk günden itibaren en büyük destekçisi olan Hz. Hatice (r.anha) validemizdir. Ümidimiz o ki bu destan kadınlara, o analara, eşlere, nişanlılara, sözlülere Hz. Hatice sâhip çıkacaktır. Ezân-ı Muhammedîye’ye sâhip çıkana hem Peygamberler Peygamberi ve hem de O'nun asil zevcesi sâhip çıkar.
Sözlerimi noktalamadan önce, islamın ilk yıllarında Müslüman hanımların sahip oldukları ilmî ve fikrî güçle doğruları dile getirme ve hakkı savunmadaki cesaretlerinin göstergesi olan iki hanımın hayati ehemmiyet arz eden iki önemli özelliğini sizinle paylaşmak istiyorum.
Bunların birincisi, Hz. Peygamber (s.a.v.)'in eşi Hz. Aişe (r.anha) validemizden söz ederek: "Dininizin yarısını bu kırmızı kadından alın." mealindeki hadîs-i şerîfidir. Hz. Peygamber (s.a.v.) bu emriyle, eşi Hz. Aişe (r.anha)'nin ashâb-ı kirâm ile onları izleyen Müslümanların, dinleriyle ilgili bilgilerin yarısını kendisinden öğrenecekleri ve kendilerine öğretici olacak kadar bilgiye sâhip bilgili bir hanımefendi olduğunu vurgulamıştır.
İkincisi de Hz. Ömer (r.a.)'in halifeliği döneminde halife Hz. Ömer (r.a.) bir Cuma günü mescidde Cuma hutbesini irâd ederken, evlilik çağındaki kızların evlenmeleri için verilmesi gereken mehrin miktarında aşırı artış yapıldığından, dolayısıyla evlenmenin zorlaştırıldığından söz ederek fazla mehir talebinde bulunulmamasını isteyince, erkeklerin arkasındaki kadın cemaatten bir hanım ayağa kalkarak O'na itiraz edip, dediğinin doğru olmadığını ifade ederek: "O, bize Allah'ın verdiği haktır. Allah'ın verdiğini Sen bizden alamazsın." dedi.
Halifeye hutbede iken böyle itiraz eden hanım sahabî, bu sözü ile Kur'ân-ı Kerîm'in Nisa Suresi'nin 20. ayetindeki: "Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz onlardan birine yüklerle mehir vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın ... " mealindeki ilahî buyruğu Hz. Ömer (r.a.) 'e hatırlattı. Bunun üzerine Hz. Ömer (r.a.): “Ömer hata etti, kadın doğru söyledi." dedi.
Malumunuz olduğu üzere islâmda erkek, evleneceği kadına mehir adıyla bir mal verir. Bunun miktarı örf, adet ve emsâle göre tayin edilir. Mehir kadının hakkı, onun özel malıdır. Peşin verilmemiş ise kocasının boşanması veya ölmesi hâlinde kadına derhal ödenmesi gerekir. Erkeklerin çeşitli yollar ve desiselerle bu hakkı kısmen veya tamamen yemeleri, verdiklerini zorla geri almaları meşru değildir.
Geçmişte ve günümüzde erkeğinden geri kalmayan, güçlerini birleştirerek onunla yan yana, el ele ve gönül gönüle parlak yarınlara doğru hızlı adımlarla ilerleyen Müslüman Türk kadınının, gücüne güç katarak ve gayretini katlayarak yurdumuzun yücelmesine ve insanımızın ilerlemesine katkı ve katılımını sürdürmesi temennisiyle sözlerimi noktalarken, bugün için yazdığım "Kadının Gizemli Gücü" başlıklı altı dörtlükten oluşan şiirimle huzurunuzdan ayrılmak istiyorum:
Kadın güçtür, güvencedir.
Zarif, narin ve incedir.
Özellikleri nicedir.
Güzellikleri yücedir.
Kadının gizemli gücü,
Toplumda tüketir öcü.
Yurt içindeki her göçü,
Önlemeye olur öncü.
Kadın bizde böyle yüce.
Ona dil uzatan, cüce.
Dikkat et ondaki güce.
Gözde nur, gönülde yüce.
İstediğini yaptırır.
Yumurtaya kulp taktırır.
İğnesinin deliğinden,
Dünyaya doğru baktırır.
Sevdiklerini hep kollar.
Sevmediklerini yollar.
Bir eliyle beşik sallar.
Diğeriyle dünya sallar.
Bunu benden duy ey hoca!
Yuva, değildir bir loca.
Ailede karı-koca.
Biri gül, diğeri konca.”
Sunucu Yasemin Aras
Panel Saygı Duruşu ve İstiklâl Marşı ile başladı.
Panele katılanlardan görüntüler
Panelistler
Ülker Güzel
Prof. Dr. Gürcan Yülek
Saime Toptan
Yasemin Aras
Dr. İbrahim Ateş, Panelistlere ve sunucuya birer kitap ve karanfil takdim etti.
Dr. İbrahim Ateş, panele katılanlara birer karanfil takdim etti.
Panel sonu ikramdan görüntüler.
Bu kare kod ile haber ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.