KADİR GECESİNİN HATIRLATTIĞI HAKİKATLER
Müslümanların yılda bir defa misafiri olup, manen motive olmalarında müessir olan beş kandilin biri Kadir Gecesidir. Bu gece, Kur’ân-ı Kerîm’in ifadesiyle mübârek bir gecedir. Yıl içinde işlenen günah ve kötülüklerle kirlenen müslümanların tevbe ve istiğfar edip, bağışlanmaları ve günahlardan arınmaları için bulunmaz bir fırsattır. Bu fırsat kaçırılmayıp dikkatle ve dirayetle değerlendirilmelidir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bu hususla ilgili: “Kim Kadir Gecesini (önemine) inanarak ve (ecrini Allah’tan) bekleyerek ihya ederse, geçmiş günahları bağışlanır.” mealindeki uyarısı kulaklara küpe olmalıdır.
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in bu uyarısına uyan ve Kadir Gecesinin değerini gönüllerinin derinliklerinde duyan müslümanlar, yüzyıllardır O’nu idrâk ve ihyâ etmenin heyecan ve huzurunu yaşamaktadırlar. Bin aydan daha hayırlı olan böyle mübârek ve müstesnâ bir geceye bir kere daha kavuşmanın sevinç ve saadeti içinde camileri doldurup, tevbe ve istiğfarda bulunarak Mevla-yı Müteâl Hazretlerinden rahmet ve mağfiret niyaz etmektedirler. Tan yeri ağarıncaya kadar inip çıkan meleklerle yer-gök arasının tıkandığı bu mübârek gecenin estirdiği esenlik havasını teneffüs edip feyiz ve faziletinden faydalanmaya çalışmaktadırlar. İslâm aleminin her yerinde olduğu gibi Türkiye’nin tamamında toplantılar tertiplenmekte ve kutlama programları düzenlenmektedir.
Kurulduğu günden bu yana her yıl Kadir Gecesi öncesi düzenlediği kutlama programlarında yaptığı aydınlatıcı açıklamalarla mensuplarıyla dostlarını bu güzel geceye hazırlamanın gayreti içinde olan YOYAV, bu yıl da Kadir Gecesi dolayısıyla 26 Ağustos 2011 Cuma günü güzel bir program gerçekleştirdi.
Cuma namazından sonra salonu tıklım tıklım dolduran davetlilere “Kadir Gecesinin Hatırlattığı Hakikatler” hakkında önemli açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici konuşmada şu cümlelere yer verdi:
“Kadir Gecesine kavuşmak üzere olup, O’nu ibadet, taat, tilâvet-i Kur’ân ve zikr-i Rahmân ile ihya etmenin sağladığı saadeti bilip, bu inanç ve bilinçle O’nu yakalamaya ve yaşamaya çalışan kıymetli konuklarımız, Kadir Gecesine kıymet kazandıran kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’e sevgi, saygı ve samimiyetle sarılarak O’nunla yaşamanın dirayet ve duyarlılığı içinde olan değerli dostlarımız, gündüzü Cuma, gecesi Kadir olan böylesine değerli bir zaman diliminde düzenlediğimiz böyle güzel bir programa katılmak gayesiyle salonumuzu şereflendiren sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Son semâvî kitap olan kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başladığı Kadir Gecesi’nin eşiğine gelmenin sevinç ve saadeti içinde tertiplediğimiz böylesine manalı ve muhtevalı bir toplantıya teşrif ederek O’nu birlikte karşılamamıza, ihyâsı için yaptığımız hazırlıkları gözden geçirmemize ve hatırlattığı hakikatleri dilegetirip siz saygıdeğer konuklarımızla paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samimî duygularımızla selamlıyor, Kadir Gecesi’nin ve O’na kadir kıymet kazandıran Kurân-ı Kerîm’in kadrini bilen, kadirbilir ve kadribilinir, kadirşinas kişilerden olmamızı niyaz ediyorum.
Kadir Gecesi’ni Allah Teâlâ’nın dilediği doğrultuda değerlendirerek ve Resûlullah (S.A.V.)’in tavsiye ettiği şekilde ihyâ etmemiz temennisiyle sözlerime başlarken, O’nun feyiz ve faziletinden faydalanarak rahmet-i Rahmân’a ve mağfiret-i Mennân’a mazhar edecek bilinçli ve basîretli davranışlarda bulunan duyarlı ve dirayetli insanlardan olmamızı diliyorum.
Malumunuz olduğu üzere Kadir Gecesi, Ramazan-ı şerîf ayı içinde bulunan ve Kur’ân-ı Kerîm’de methedilen en kıymetli gecedir. Kadir Suresi’nin 3. ayetinde: “Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır.” buyurulmuştur. Aynı surenin 1. ayetinde belirtildiği üzere Kur’ân-ı Kerîm bu gece Resulullah (S.A.V.)’e gelmeye başlamıştır. Bu gecenin fazilet ve meziyetlerinin beyan buyurulduğu hadîs-i şerîflerden birkaçının mealleri şöyledir:
“Allah Teâlâ indinde en kıymetli gece Kadir Gecesidir.”
“Kadir Gecesi’nde bir defa Kadir Suresini okumak, başka zamanda Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmekten daha sevaptır. Bu gece koyun sağma müddeti kadar namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay her geceyi ibadetle geçirmekten daha kıymetlidir.”
“Kim Kadir Gecesini (önemine) inanarak ve (ecrini Allah’tan) bekleyerek ihyâ ederse, geçmiş günahları bağışlanır.”
Tabii bu geceye belirtilen değer ve itibarı kazandıran faktör, şüphesiz Kur’ân-ı Kerîm’in O’nda indirilmeye başlamış olmasıdır. Kur’ân-ı Kerîm indirilmeye başladığı bir geceye böyle bir kıymet kazandırdığına göre indiği kalbe, girdiği kafaya ve uygulandığı hayata benzeri bir değer kazandırmaz mı, ne dersiniz? Ben kazandırdığına inanıyorum. Siz böyle bir kıymeti kazanmak istemez misiniz? Tabii ki istersiniz. Hepimiz hep onu isteriz. Öyleyse sürekli Kur’ânla birlikte olmaktan geri durmamalıyız. Devamlı O’nu okumaya, okutmaya, anlamaya, anlatmaya, uygulamaya ve uygulatmaya çalışmalıyız. Kur’ânı elimize aldığımız her zaman, bilhassa bu gece: “Ey kutlu kitap! Hoşgeldin dünyamıza, hoşgeldin evimize, hoşgeldin hayatımıza. Seninle aydınlandık, seninle huzur bulduk, seninle Yaradanımıza yöneldik. Şükürler olsun bizi seninle buluşturan Rabbimize.” demeliyiz. Bu gece okuyabildiğimiz kadar Kur’ân-ı Kerîm okumalı, ezberleyebildiğimiz kadar ayet-i kerime ezberlemeli, okuduklarımızı imkânımızın elverdiği nispette anlamaya ve uygulamaya çalışmalıyız. Kanaatımca Kadir Gecesini ihyâ etme yolunda atılacak önemli adımların başında bu adım gelir. Bu gün iftarımızı yapıp akşam namazını eda ettikten sonra geceyi ihyâ işine böyle başlamanızı âcizane tavsiye ediyorum.
Kadir Gecesi’nin hatırlattığı hakikatlerin başında, Kurân-ı Kerîm’in indiği kalbe, girdiği kafaya ve yansıdığı hayata kıymet kazandırmasıdır. Ondan sonra, her müslümanın Kur’ân-ı Kerîm’i okumakla yükümlü olduğu hakikati gelir. O’nu anlayıp uygulama mecburiyeti izler.
Kur’ân-ı Kerîm 1440 yıl önce böyle bir gecede indirilmeye başlamış ve insanlığa iletilmiştir. Tabii rafa kaldırmak için değil, okunup anlaşılması ve uygulanması için indirilmiştir. Kur’ân rafa kaldırılmamalı, kalbe indirilmeli, dilde döndürülmeli ve hayata yansıtılmalıdır. Furkan Suresi’nin 30. ayetinde belirtildiği üzere Kur’âna gereken değeri vermeyip Hz. Peygamber (S.A.V.)’in Allah Teâlâ’ya: “Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân-ı büsbütün terkettiler.” diyerek şikayet ettiği kimselerden olunmamalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm Allah Teâlâ’dan kullarına gönderilen bir mektup ve mesajdır. İnsanlar O’na saygıyla sarılmalı, edeple okumalı, her ayetini anlamaya ve her hükmünü uygulamaya çalışmalıdırlar. İndirilen ilk ayeti “Oku!” emriyle başlayan O kitap, aslâ ihmal edilmeli, tüm muhatapları tarafından dikkatle ve dirayetle okunulmalıdır.
Son yıllarda İslam dünyasının bir çok yerinde Kur’ân-ı Kerîm okuma yarışmaları yapılmaktadır. Bu, memnuniyet verici bir gelişmedir. Ama bununla yetinilmemelidir. Kur’ân-ı Kerîm okutma yarışmaları da yapılmalıdır. Böyle bir yarışma düzenlense, sanırım YOYAV bu alanda başta gelen kuruluşlardan biri olur. Çünkü bu vakıf günümüze kadar onbinlerce insana tecvid kurallarına göre ve arabî şive ve makam ile Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı öğretmiştir. Bu imkânı bizlere ihsân eden yüce Rabbimize ne kadar şükretsek azdır. O’na sonsuz hamd-u senalar ediyor ve Kur’ân-ı Kerîm’i okumayı bilmeyen bir müslümanın kalmadığı bir dünyada yaşamak istiyoruz. Bunun için herkes harekete geçmelidir. Kur’ân-ı Kerîm’i okumasını bilen bimeyene öğretmenin, bilmeyen de bilenden öğrenmenin gayreti içinde olmalıdır. Eşler birbirine, analar-babalar çocuklarına, akrabalar, arkadaşlar ve komşular yekdiğerine öğretmeyi görev kabul etmelidir. Hâsılı herkes Kur’ânın hem öğrenicisi, hem de öğreticisi olmalıdır. Her müslüman hayatı boyunca Hz. Peygamber (S.A.V.)’in: “Sizin en hayırlınız, Kur’ânı öğrenen ve öğretendir.” mealindeki uyarısını gözönünde bulundurmalıdır. Kimse kendini bu sorumluluktan hariç tutmaya yeltenmemelidir.
Kur’ân-ı Kerîm’i her müslümanın okuması zarurî olduğu gibi, O’nu kurallarına uygun olarak anlayarak, teenni, tefekkür ve tedebbürle tilâvet etmesi de o kadar önemlidir. Bu gerçeğin bilincinde olan müslümanlar olarak düşüncemizi Kur’ân-ı Kerîm’in desenleriyle dizayn etmeli ve fikir fezamızı figürleriyle dokumalıyız. Hayatımızı hakayık-ı Kur’âniye ile şekillendirerek hakiki müslümanlardan olmaya çalışmalıyız.
Bu gece herkes kendisine şu soruları sormalı ve kendi kendine cevap vermeye çalışmalıdır: Kur’ân-ı Kerîm kimin kelamıdır? Kim tarafından kime, ne zaman ve niçin indirilmiştir? O ilahî hitabın muhatapları kimlerdir ve yükümlülükleri nelerdir?
Aslında bu soruların cevapları çoğumuz tarafından bilinmektedir ama üzerinde durulup düşünülmemektedir. Evet Kur’ân-ı Kerîm Allah Teâlâ’nın kelamıdır, vahiy meleği olan Cibrîl Aleyhisselam aracılığıyla Hz. Peygamber (S.A.V.)’e indirilmiştir. Kul O’nu okuduğunda dilinin O ilahi kelam ile şereflendiğinin bilincinde olmalıdır. Elinde ve dilinde Kur’ân olanın, gönlünde başka birşey olmamalıdır. O ortama girmenin ve o şerefe ermenin bilincinde olmalı ve kıymetini bilmelidir. Kur’âna konsantre olmalı, deryasına dalmalı ve incilerini dermelidir.
Kur’ân-ı Kerîm incelendiğinde indirme anlamına gelen “inzal” kökeninden türetilen kırkbeş türden ikiyüzyetmiş dokuz kelime ile Allah Teâlâ tarafından insanlar için çok ve çeşitli şeylerin indirildiğinin bildirildiği görülecektir. Bu kelimelerin geçtiği ayetlerde Kur’ân-ı Kerîm’in, Tevrat’ın, İncil’in indirilmesinin yanında kitap, sure, ayet, sözlerin en güzeli (Kur’ân), zikr (Kur’ân), Furkan (Kur’ân), Hak, melekler, görülmeyen ordu (melekler), nur, sekinet (huzur), giysi, demir, mizan, rızık, gökten su, yağmur, sofra, kudret helvası ve bıldırcın indirildiği ifade edilmektedir. Tabii insanlar için indirilen bu ilahî ihsanların başında kitap, nur ve huzur gelmektedir. Hz. Musa’nın ümmetine Tevrat, Hz. İsa’nın ümmetine “İncil” ve Hz. Muhammed (S.A.V.)’in ümmetine de Kur’ân’ın indirilmiş olması, onlar için en büyük lütuftur. Müslümanlar bu ilahî ihsânın idrâki içinde olup, Kur’âna sımsıkı sarılmalıdırlar. Âl-i İmran Suresi’nin 102-103. ayetlerinde vurgulanan ilahî uyarılara uyarak Allah’tan, O’na yaraşır şekilde korkup, ancak müslümanlar olarak can vermenin gayretiyle hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’ân’a) kuvvetli bir şekilde sarılmalıdırlar. Merhum Mehmed Akif Ersoy’un bir dizesinde: “Doğrudan doğruya Kur’ân’dan alıp ilhamı/Asrın idrâkine söyletmeliyiz İslamı” dediği gibi Kur’ândan esinlenerek Hak ve halkla olan ilişkilerini O’nun irşad ve ikazı istikâmetinde dizayn etmelidirler. O’nu okumalı, anlamalı ve O’nun yoluna girmelidirler. Ben, bu inanç ve anlayışla yaklaşık yirmi beş yıl önce yazdığım “Alemi Aydınlatan Nur” başlıklı şiirimde şöyle demiştim:
Yolumuz Kur’ân yoludur,
Kolumuz irfan koludur,
Kalbimiz iman doludur,
Kur’ânla yüceliriz biz.
Kur’ân okuyan dilleri,
Kur’ânla kokan gülleri,
O’nla öten bülbülleri,
Takdir eder, severiz biz.
Âlemi aydınlatan nur,
Ruhlara vermekte sürûr,
O’nla yaşar, O’nu okur,
O’nla bakar, görürüz biz.
Başa takılan altın tac,
Hasta gönüllere ilaç,
Göz ve gönlünü O’na aç,
O’nla şifa buluruz biz.
Kur’ân öğrenip öğreten,
O’nla gelip, O’nla giden,
Ölerek giysek de kefen,
O’nla Hakk’a gideriz biz.
Öğrenip oku ve inan,
Boş yere geçirme zaman,
Son nefeste ruh ile can,
Kur’ân ile verelim biz.
Kur’ân-ı Kerîm insanlara yol göstermek ve onları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için indirilmiştir. Bu gerçek O’nun birçok ayet-i kerimesinde dikkatimize getirilmektedir. Örneğin: Bakara Suresi’nin 2. ayetinde: “O kitap (Kur’ân); müttakiler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.” buyurulmuştur. Aynı surenin 185. ayetinde: “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğruların ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’ân’ın indirildiği aydır...” buyurulmuştur. Hadid Suresi’nin 9. ayetinde ise: “Sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için kuluna apaçık ayetler indiren O’dur. Şüphesiz Allah, size karşı çok şefkatli, çok merhametlidir.” buyurulmuştur.
Bunlar ve benzeri buyrukları devamlı gözönünde bulundurarak Kur’ân’ın gösterdiği yolda yürümeye ve hayat boyu O’nunla içiçe olmaya çalışmalıyız.
1440 yıl önce Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başladığı Kadir Gecesi’nin bizlerde böylesi güzel gelişmelere vesîle olması temennisiyle sözlerimi noktalarken, Mevlâ-yı Müteâl Hazretlerinden cümlemizi bu gece bağışlayıp, günahlardan arındırdığı mutlu ve bahtiyar kullarından kılmasını niyaz ediyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”