Kalecik’te Kahvaltı ve Muhabbet Konağı’nda Sohbet
Yaza veda edip, sonbahara merhaba diyen YOYAV’lılar, Vakfın düzenlediği kültür gezileri çerçevesinde 23 Ekim 2018 Salı günü, Ankara’nın şirin ve sevimli ilçelerinden biri olan Kalecik’e günübirlik bir gezi gerçekleştirdiler.
Sabah saat 08.00’de Vakfın önünde buluşup, kendilerini bekleyen otobüsteki yerlerini alarak besmeleyle yola çıktılar. Dr. İbrahim Ateş’in Kur’ân-ı Kerîm tilâveti ve yaptığı dualar eşliğinde Ankara’dan ayrılıp Kalecik’e müteveccihen yola devam ederken ikram edilen çaylarla sunulan sıcak simitleri kemâl-i afiyetle yediler.
Kalecik’e ulaştıklarında önce buradaki köylü pazarına uğrayıp biraz alışveriş yaptıktan sonra kahvaltının verildiği yirmi dönümlük güzel ve görkemli Aşık Mirati Parkı içindeki Muhabbet Konağı’ndaki restorana geçtiler. Güneşli bir sonbahar gününün estirdiği güzel havayı teneffüs ederek, birbirinden güzel ve leziz kahvaltılıkların ikram edildiği masalara yerleşip, yöresel yemeklerle midelerine bayram ettiren YOYAV’lılar, burada bir süre dinlenip, keyif çaylarını yudumladıktan sonra “Hakk’ın Has Kullarının Hasletleri” konulu sohbetin gerçekleştirileceği salona geçtiler.
Müslümanın muttasıf olması gereken müstesnâ meziyetlerin başında Allah’a kul, Resûlüne ümmet ve müminlere kardeş olmak gelir. Sahibini Yaradan’a yar ve yakin eden bu meziyet, inanan insanın önde gelen özelliği olmalıdır. Hakk ve halk nezdinde muteber ve makbul olmak için kullukta kaim ve doğrulukta daim olmak îcâp eder.
Unutulmaması gerekir ki kurtuluş kullukta ve Kur’ân’dadır. “K” harfiyle başlayan bu üç kelime, Müslümanlar için hayatî ehemmiyet arz eden üç önemli hususu yansıtan anahtar kelimelerdir. Herkes dünya ve ahirette kurtuluşa erip mutlu ve müreffeh olmak ister. Ama bazı kimseler kurtuluşun gerektirdiği Allah’a kulluk ve Kur’ân’a bağlılığı akla getirmez. Allah Teâlâ, Müslümanları böyle bir anlayışta olup, ebedî hüsranı hak edenlerden eylemesin. Kurtuluşun kulluk ve Kur’ân’da olduğunu bilenlerden eylesin. Bu duyguyu dostlarına duyurmanın ve bu bilincin inanan insanlarda gelişmesine katkıda bulunmanın gayreti içinde olan YOYAV, kültürel etkinliklerinden biri olan ‘Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantısı’nın Ekim ayı serisi olarak 23 Ekim 2018 Salı gününde gerçekleştirdiği programda “Hakk’ın Has Kullarının Hasletleri” konusunu ele aldı.
Vakfın muhibbi, müdavimi ve hizmetlerinin hayranı olan dostlarından Kalecik gezisine katılanların Muhabbet Konağı’nın salonunda bir araya gelmeleriyle gerçekleştirilen programda, muhataplarını sevgi ve saygıyla selamlayarak önemli açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
“Kurtuluşun Allah’a kullukta ve Kur’ân’a bağlılıkta olduğunun idrâki içinde olan kıymetli konuklar, kullukta kaim, iman, ibâdet ve istikamette dâim olmalarını dilediğim değerli dostlar, Hakk’ın has kullarından olmalarını temenni ettiğim sevgili kardeşlerim!
31. hizmet sezonumuzdaki ‘Sorun Söyleyelim Sohbet Toplantıları’nın ilkinde tekrar sizlerle bir araya gelmenin sevinç ve saadeti içinde seçkin heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyor, bu programda sohbetimize konu olarak seçtiğimiz “Hakk’ın Has Kullarının Hasletleri” konulu sohbetimize teşrif ederek duygu ve düşüncelerimizi dile getirmemize vesîle olmanızın haz ve huzuru içinde hepinize hürmet ve muhabbetlerimizi arz ederek hoş geldiniz diyorum.
Yaradan’a yar ve yakin olmayı en büyük kâr telakkî eden duyarlı ve dirayetli insanlardan olmanız temennisiyle sözlerime başlarken, Allah Teâlâ’nın rızasına erdirdiği, cennetine girdirdiği ve Cemalini gördürdüğü kullarından olmanızı niyaz ediyorum.
Kulluk kavramını kavramanıza ve Kur’ân ayetlerini inceleyip Hakk’ın has kullarından olmanın anlam ve önemiyle yol ve yöntemlerini öğrenmenize katkıda bulunmak gayesiyle tertiplediğimiz bu toplantıda, ayet ve hadîslerden esinlenerek dile getirmeye çalışacağımız hususları dikkatle dinleyip, dirâyetle değerlendirmenizi ve davranışlarınızı ona göre dizayn etmenizi tavsiye ediyorum.
Afet-Ahmet Tan ile Ayşe Doyuk, sohbet esnasında Dr. İbrahim Ateş ile birarada.
Malumunuz olduğu üzere yaratılmamızın yegâne gayesi, Allah’a ibâdet ve kulluktur. Bu gerçek kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in Zâriyât Suresi’nin 56. ayetinde şöyle beyan buyurulmaktadır: “Ben, cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Bu ayet-i kerimede yaratılmanın gayesiyle, Allah’a kul olmanın önemi dikkatimize getirilmektedir. Furkan Suresi’nin 77. ve sonuncu ayetinde de: “(Resûlüm!) De ki: Kulluk ve yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?..” buyurularak kulluk ve yakarmanın Allah nezdinde değer ve itibar vesîlesi olduğuna işaret edilmektedir.
Müslüman, Yaradan’a yar olmayı en büyük kâr telakkî eder. Hangi konumda ve hangi pozisyonda olursa olsun, Allah Teâlâ’nın kullarından bir kul olduğunu unutmaz. Kul olarak dünyaya geldiğini, kul olarak yaşadığını bilir ve Allah’a kul olarak ahirete göçmenin gayreti içinde olur. İyi bir kul olmak için de Hz. Peygamber (s.a.v.)’i örnek alıp, izinde olmayı ve yolunda gitmeyi ilke edinir. İsrâ mucizesinin Hz. Peygamber (s.a.v.)’e ihsan edildiğinin anlatıldığı İsrâ Suresi’nin: “Bir gece, kendisine ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye (Muhammed) kulunu Mescid-i Haram’dan, çevresini mübârek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah, noksan sıfatlardan münezzehtir. O, gerçekten işitendir, görendir.” mealindeki 1. ayetinde Hz. Peygamber (s.a.v.) hakkında (Allah’ın) kulu kelimesinin kullanılması üzerinde durup düşünerek, kulluğun ne kadar yüksek bir makam olduğunu anlamaya çalışır.
Diğer taraftan kelime-i şehadette “Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûluh” yani “şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve yine şehâdet ederim ki Muhammed Allah’ın kulu ve resûlüdür.” cümle-i celîlesinin ikinci kısmında Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kulluğunun, Peygamberliğinden önce zikredilmesini tefekkür ederek, Resûlullâh’ın, Allah’ın kulu olma özelliğinin, Peygamberi olma özelliğinden önce söylenmesinden, kulluğun önemini idrâk eder. O’na layık ümmet olması için tavsiye ve telkinlerine uymaya çalışır, Hakk’ın has kullarının grubuna katılmanın gayreti içinde olur.
Bunun için biz bugünkü sohbetimizde sizlere Allah’ın has kullarının özelliklerinin beyan buyurulduğu Furkan Suresi’nin 63-74. ayetlerinde belirtilen özellikleri okuyup aktararak sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Dilerseniz buyurun bu ayet-i kerîmelerin meallerini birlikte okuyalım:
“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevâzu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selâm!” derler (geçerler).”
“Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.”
“Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.”
“Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!”
“(O kullar) Harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.”
“Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı(nın cezasını) bulur.”
“Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.”
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.”
“Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.”
“(O kullar) Yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) gelip giderler.”
“Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.”
“(Ve onlar) Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.”
Allah’ı zikretmenin ve O’na şükretmenin gereğini bilerek yalnız o Rahmân’a kulluk eden bu mutlu kimseler, yüksek makamlarda mükâfatlandırılırlar. Mealleri arz edilen bu ayetlerde Rahmân’ın has kullarının her biri birer zümreyi andıran sekiz sıfatla nitelenerek İslam ahlakının, medeniyetinin, düşüncesinin ve idealinin bir özeti yapılmıştır. Şöyle ki:
1- Genellikle gidişatlarını gösteriyor, yani Rahmân’ın kulları, öyle kimselerdir ki, önce gidişleri, yeryüzünde yürüyüşleri ve hareket tarzları mülayimdir. Zorba, mağrur, kibirli, saygısız, kaba ve haşin değil; sükûnet ve vakar ile alçak gönüllü bir şekilde terbiyeli, nazik ve yumuşak yürürler. Etraflarını sıkıntıda bırakmaz, eza vermez, sendeler gibi gitmez, hesaplı, saygılı, merhamet tavrıyla güven ve huzur yayarak giderler. Câhiller, yani kendini bilmezler, edebsiz güruh laf attığı zamanda kendilerine “selam” derler. Selametle neticelenecek söz söyler, yahut selametle derler. Onlara çatmaya tenezzül etmezler, tahammül ederler.
2- Ve onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar ederek gecelerler. Yani gece evlerine, yataklarına çekildikleri zaman gidişatları bu olur. Rablerine hâlisâne namaz kılarlar. Yatışları, kalkışları da hep Allah için olur.
3- Ve onlar ki, gerek namazlarının arkasında ve gerek diğer zamanlarda şöyle dua ederler: “Ey Rabbimiz! Bizlerden cehennem azabını defet” Yani cehennem azabından kurtulmak, ilk emelleridir. İbâbet ve gayretlerine güvenmeyerek daima kurtuluşlarına dua ederler. Çünkü onun azabı geçici bir şey değildir. Bu alacaklı gibi enseye binmiş kaçınılmaz bir beladır. Gerçekte o (cehennem) ne kötü bir uğrak ve ne kötü konaktır.
4- Ve onlar ki, harcadıklarında israf etmezler. Faydasız, hayırsız yere sarf etmezler. Hakkını da kısmazlar. İkisi arası denk olur.
5- Ve onlar ki, Allah ile beraber başka bir ilâha yalvarmazlar. Şirk, katil, zina büyük günahların en büyüğü olan bu üç büyük günah din, medeniyet ve insanlık namına işlenip duran cinayetlerden olduğu için, burada özellikle bunlardan sakınmak zikredilmiştir. Allah’ın haram ettiği, muhterem kıldığı canı (almazlar); Allah için söz verilmiş olan herhangi bir nefsi ki eman dileyip sığınan kimse dahi buna dâhildir. Bundan dolayı hiçbir antlaşması bulunmayan savaş hâlindekilerden başkasının kanının akıtılması yasaktır. Hakk ile olan başka, kısas ve hadd gibi. Günahın cezası vebal (azap)dir.
6- Ve onlar ki, yalana şahid olmazlar. Yalan yere şahitlik etmedikleri gibi, yalan söylenen ve yalan dolan dönen yerlerde de durmazlar. Boş söze rastladıkları zaman vakar ile onurlu bir şekilde (oradan) geçer giderler.
7- Ve onlar ki, Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığı; yani kendilerine ihtar edildiği, vaaz ve nasihat olunduğu, ders verildiği zamanlar, o ayetlere karşı sağırlar ve körler gibi davranmazlar, yani dinlememezlik etmezler, üzerine üşüşürler, fakat görür göz, dinler kulak olarak üşüşürler.
8-Ve onlar ki, Ey Rabbimiz! Gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler ihsan et ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl, derler. Yalnız muttakî olmak değil, müttakîlerin önderi olmak arzusu ne büyük gaye, ne kutsal bir düşünce idealdir. Düşünmeli ki, Hakk’ın has kullarının ruhlarındaki büyüklüğü gösteren bu duanın içinde bulundurduğu mana ne yüksek, ne toplayıcıdır! Bundan yüksek bir fikrî ilerleme, yüce gayret düşünülemez.
İşte bunlar yaptıkları sabırlarına karşılık gurfe (yüce makamlar) ile mükâfatlandırılacaklardır. Sebe’ Suresi’nin 37. ayetin de beyan buyurulduğu üzere: “Onlar cennet odalarında huzur içinde olacaklardır.” Yani en yüksek dereceye, cennet köşklerinin en yükseklerine çıkarılacaklardır.
Bu özelliklere sahip olup, belirtilen güzelliklere eren mutlu ve müstesnâ Müslümanlardan olmamız temennisiyle sözlerimi bitirirken, hayat boyu Hakk’ın himâyesinde, hidâyetinde ve inâyetinde olmanızı diliyor, hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.”
Sohbet sonrası Konağın giriş kapısı önünde hatıra fotoğrafı çektiren YOYAV’lılar, binanın cephesine yazılan:
“Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl
Muhammedsiz muhabbetten ne hâsıl.” cümlesini görünce konağa neden Muhabbet Konağı dendiğini öğrenerek burayı bu duyguyla dizayn eden Belediye yetkililerini takdir ettiler. Bir süre Aşık Mirati Parkında dolaşıp güzellikleri temaşa ettikten sonra ziyaretlerine gelen Belediye Başkanı Filiz Ulusoy ile görüşüp konuşarak birlikte bir hatıra fotoğrafı çektirip, Kaleyi gezmek için otobüsteki yerlerini alıp yola çıktılar. Kale’nin eteğindeki Camii’de öğle namazını eda ettikten sonra bir kısmı Kale’ye çıkıp gezdiler ve buradan ilçenin güzel görüntülerini seyrettiler ve Kale’deki Atatürk heykeliyle Türk Bayrağı önünde hatıra fotoğrafları çektirdiler. Daha sonra grubun tamamı Kale önündeki birlikteliklerini çektirdikleri resimlerle belgeleyip Kalecik gezilerini tamamlayarak ilçeden ayrılıp Ankara’ya doğru dönüşe geçtiler.
Dönüşte Kızılırmak üzerindeki tarihî köprünün yanında durarak burada bir süre kalıp, köprünün üzerinde hatıra fotoğrafları çektirdiler. Akşam üzeri Vakfın önüne ulaşıp burada akşam namazını eda ederek evlerine yöneldiler.
KAHVALTIDAN GÖRÜNTÜLER
Grubun bir kısmı Aşık Mirati Parkı'nda yürüyüş yaparken.
Grup, Mirati Parkı'nda birarada.
Grup, Mirati Parkı'nda Kalecik Belediye Başkanı Filiz Ulusoy ile birarada.
YOYAV gezi grubunun bir kısmı uzaktan görünen Kalecik Kalesi önünde.
Grup, Kale önünde birlikte.
Grubun bir kısmı Kale'deki Atatürk anıtı ile Türk bayrağı arasında.
Grup, Kızılırmak üzerindeki tarihî köprüde.
Dr. İbrahim Ateş, tarihî köprüde.
Grup, tarihî köprü üzerinde.
Grubun bir kısmı tarihî köprüde.