Kalkınma Ve Kalkındırmada Öğretmenin Yeri
Ülkelerin ilerlemesinde ve insanların yücelmesinde etken olan unsurların önemlilerinden, eğitimin önde gelen öğelerinden olan öğretmenlerin, kalkınma ve kalkındırmada belirgin bir yeri vardır. Eğitimsiz kalkınma, öğretmensiz de eğitim olmaz. Eğitim kalkınmanın olmazsa olmazı, öğretmen de eğitimin omurgasıdır. Okullar ve öğrenciler ise, onu tamamlayan temel unsurlardır.
Eğitimin üç önemli öğesi olan bu unsurlar, saç ayağı niteliğinde olup, yekdiğerinin yanında ve yakınında olması icap eden unsurlardır.
Eğitimin başarılı olması ve beklenen verimi sağlaması için bu üç unsurun aslâ ihmal edilmemesi, hak ettiği ilgi ve ihtimamın gösterilmesi gerekir. Bilhassa eğitimin omurgası olan öğretmen unsurunun üzerinde dikkatle durulması ve Cumhuriyetin ilk yıllarında Atatürk’ün öğretmene sağladığı saygınlığın yeniden kazandırılması lazımdır.
Atatürk’e sorarlar: “Milletvekili maaşlarını ne kadar yapalım diye?” Cevap muazzamdır: “Gereken iyileştirmeyi yapın ama, öğretmen maaşını geçmesin.” der. Bu cevap Atatürk’ün öğretmene verdiği değer ve itibarı gösterir.
Milletin vekiline verilecek maaşa yapılacak zammın, öğretmenine verilen maaşı geçmemesini istemek, öğretmenin önemine dikkat çekmek olduğu gibi, o dönemde öğretmenlere ödenen maaşın miktarını göstermek bakımından da önemlidir.
İki kanadından biri yardım, diğeri de eğitim olan YOYAV, parlak yarınlara doğru kanat çırparak yücelme yörüngesinde seyrini sürdürürken, eğitimle ilgili etkinliklere ayrı bir özen göstermektedir. Öğrencilere kurslar, burslar ve konferanslarla katkıda bulunmakta, öğretmenlere de ihtiram, ihtimam ve itibarı sağlayacak davranışlarda bulunmayı tavsiye ve telkin etmektedir.
Bu cümleden olarak “24 Kasım Öğretmenler Günü” dolayısıyla düzenlediği kutlama programlarında öğretmenlere duyulan sevgi ve saygı hislerini yansıtıp yaygınlaştırmanın yanında, îfâ ettikleri hizmetin önemi ile toplumun terakkîsindeki misyon ve vizyonlarını dile getirerek değer ve itibarlarına dikkat çekmeye çalışmaktadır.
Her sene öğretmenlerle ilgili bir konuyu gündeme getirerek değişik düşüncelerin dile getirilmesine ve değerlendirilmesine imkân sağlamaktadır. Bu yıl, 24 Kasım 2016 Perşembe günü çok sayıda öğretmen ve öğretim üyesinin katılımıyla gerçekleştirdiği kutlama programında “Öğretmenlerin Kalkınma ve Kalkındırmadaki Yeri” konusunu gündemine aldı.
Toplantıya katılan konuklar arasında A.Ü. İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Nesimi Yazıcı, A.Ü. Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tevfik Cengiz, S.Ü. Fizik Ana Bilim Dalı Başkanlığından Emekli Prof. Dr. Gürcan Yülek, A.Ü. Ziraat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hanım Halilova, MEB Eski Özlük İşleri Genel Müdürü Sıtkı Dalkılıç,VGM Emekli Daire Başkanlarından Mehmet Özcan ve Hasan Çetinkaya, MEB Bakan Müşaviri ve Müteşebbis Gelişim Vakfı Başkanı Nurettin Konaklı, Çırak Eğitim ve Öğretim Vakfı Başkanı İbrahim Karakoç, Araştırmacı Yazar Taşkın Tuna, Kilis Yardımlaşma Derneği Başkanı M. Yahya Efe, Diyanet Vakfı Eski Genel Müdürlerinden Ahmet Uzunoğlu, YOYAV Mütevelli Heyet Üyelerinden Nurçin Sayan, Edip Geyik, Hatice Turgut, Gülnur Ateş, Ökkaş Dağlıoğlu, Onur Kurulu Üyelerinden Ahmet Tan ve Yücel Mutlu da vardı.
YOYAV Mütevelli Heyet Üyelerinden Mehmet Narince’nin sunuculuk görevini üstlendiği toplantı, saygı duruşu ve İstiklâl Marşı ile başlayıp, kurs öğretmenlerinden Ayşe Doyuk’un, Dr. İbrahim Ateş’in “Öğretmene Vefa” başlıklı şiirini okumasıyla devam etti ve Dr. İbrahim Ateş, Taşkın Tuna ve Prof. Dr. Nesimi Yazıcı tarafından birer konuşma yapıldı.
Toplantıda ilk konuşmayı yapan ve davetlerine icabet ederek mutluluklarını paylaşan konuklarına şükranlarını sunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş şunları söyledi:
“Saygıdeğer öğretmenler, kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim!
Öğretmenler günü dolayısıyla düzenlediğimiz toplantıya teşrif ederek bu anlamlı günde bizimle birlikte olma incelik ve yüceliğini gösteren güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, sağlık ve saadette dâim olmanızı diliyorum.
Başta beşeriyetin babası ilk insan, ilk öğrenci ve ilk öğretmen olan Hz. Âdem (a.s.) olmak üzere ebediyete intikal eden öğretmenlere Allah’tan rahmet ve mağfiret diliyor, ruhlarının şâd, mekânlarının cennet ve makamlarının yüce olmasını niyaz ediyorum. Hayatta olan öğretmenlere de sevinç ve saadetle dolu mutlu ve müreffeh bir hayat temennî ediyorum. Davetimize icâbet ederek gördüğüm bu görkemli tabloyu teşkil eden siz saygıdeğer öğretmenlerimize ise dünya ve ahiret saadeti diliyorum. Bu toplantıya katılarak kıymetine kıymet katan kıymetli konuklarımıza da şükran ve saygılarımızı sunuyorum.
Malumunuz olduğu üzere öğrenmek ve öğretmek insanî özellik ve güzelliklerin önde gelenlerindendir. İlk insan ve ilk peygamber olan Hz. Âdem (a.s.)’e Allah Teâlâ’nın ilk ihsânı, O’na isimleri öğretmek olmuştur (Bakara, 31). Dolayısıyla ilk öğreten Allah Teâlâ, ilk öğrenen de Hz. Âdem (a.s.)’dir. İnsana bilmediklerini öğreten Allah Teâlâ’dır (Alak, 5). Hz. Peygamber (s.a.v.)’in müstesnâ meziyetlerinden biri de ümmetine kitap ve hikmeti öğreten olmasıdır (Bakara 129, Âl-i İmran 164, Cuma 2).
Hz. Âdem (a.s.)’in torunu olmak öğrenmeyi, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmeti olmak da öğretmeyi gerektirir.Dolayısıyla Müslüman, öğrenen ve öğreten insandır.
Bu gerçeğin bilincinde olan YOYAV, öğrenip öğretmeyi ve üretip ikram etmeyi ilke edinmiştir. Başka bir ifadeyle bilgi ile beyin bilemeyi ve ilgi ile iyilik dilemeyi düstur edinmiştir. Mensuplarıyla dostlarına devamlı bilgi ve ilgiyi tavsiye etmiş ve:
“Bilgilen, bilgilendir.
İlgilen, ilgilendir.
İlerlemek ilimden,
İyilik ilgidendir.” demiştir.
Öyle ya ilim, ilerlemenin ilkesi ve yücelmenin yörüngesidir. Ülkeler ilimle ilerler. İlim de eğitimle artar. Eğitim ise öğretmen ve öğrenciye özen göstermekle gelişir. Dolayısıyla gelişip güçlenmeyi dileyen milletler, öğretmen ve öğrencilerine ilgilerini esirgemez, istek ve ihtiyaçlarını yerine getirmenin gayreti içinde olurlar.
Öğretmen; eğitimin üç önemli öğesinin ilki ve omurgasıdır. İkinci ve üçüncü öğeleri de öğrenci ve okuldur.
Öğretmen; öğreten insan demektir. Bu bakımdan ilkokul öğretmeni ile üniversite öğretim üyesi, benzer özellik ve güzelliğe sahiptir. Derece ve ünvan farklı olsa da, misyon ve vizyonla değer aynıdır.
Öğretmen; toplumun temelini atan, geleceğini yapan ve değerine değer katan yüce ruhlu insandır.
Öğretmen; öğrencilerine öncü ve örnek olup onları iyiye, doğruya ve güzele yönlendiren duyarlı ve dirayetli insandır.
Öğretmen; insan yetiştiren insandır. Dolayısıyla öğretmenlik de muteber, müstesnâ ve mübârek bir meslektir. Meslek müstesnâ olunca, öğretmenler günü de müstesnâ bir gün olmaktadır.
Malum olduğu üzere ülkemizde kutlanan birçok günler vardır ama bunların hiç biri öğretmenler günü kadar kapsamlı değildir. Çünkü “Anneler Günü” sadece annelere has bir gün olduğu gibi, “Babalar Günü” de yalnız babalara özgü bir gündür. Ama Öğretmenler Günü, herkesi yakından ilgilendiren geniş kapsamlı bir gündür. Bu gün, kadın-erkek, genç-yaşlı, öğretmen-öğretim üyesi insanlara ilim irfan öğreten herkesi ilgilendirdiği gibi, hayatında bir gün bile okula giden ve bir harf dahi öğrenip okur-yazar olan herkesi ilgilendirir. Herkes kendisine az da olsa bir şeyler öğretene hattâ bir harf öğretene bile medyûn-u şükrandır. Bu gerçeği dikkatimize getiren Hz. Ali (r.a.) bir sözünde: “Bana bir harf öğreten, beni kendine köle eder.” demiştir.
Okur-yazar olan her insanın bir veya bir kaç öğretmeni vardır. Öğretmeni olmayan insan, ya yoktur ya da yok denecek kadar azdır. Öğretmeni çok olan insan, az olan insandan, öğrencisi çok olan öğretmen de, az olan öğretmenden daha değerlidir.
Evet, öğrenen her insan, iyi insandır. Ama öğreten insan daha iyi insandır. Çünkü öğrendiği ile amel edenin faydası kendinedir. Öğrendiğini başkasına öğretenin faydası ise, hem kendisine, hem de öğrettiği kimseyedir. Hayat boyu öğrenip öğreten kimse ise, hep hayırlı iş yapan kimsedir.
Öğrenmenin şükrü, öğrenilenle amel etmek ve onu başkalarına öğretmektir.
Öğretmen; dinine, devletine, milletine, memleketine, mesleğine bağlı ve saygılı olmalıdır. 15 Temmuz gecesi millet ve memlekete karşı saldırıya geçip, darbe girişiminde bulunan FETÖ Terör Örgütü mensubu ya da ona yardımcı ve destek oldukları için öğretmenlik görevinden uzaklaştırılan sözde öğretmen geçinen hâinlerden değil, yurdunu yüceltmek için canla başla çalışıp teröristlere geçit vermeyen vatanperver kahramanlardan olmalıdır.
Öğretmen; sözü özünü yansıtan, fiili fikri ile örtüşen, sorumluluklarını sorunlarından önde tutan, öğrencisine öncü ve örnek insan olmalıdır.
Öğretmen; samîmî, sevecen, verimli ve üretken olmalıdır.
Öğretmen; devamlı doğruları dile getirmeli, gerçekleri göstermeli, hocalarından hürmet ve muhabbetle söz etmelidir.
Öğretmen; şiddet, hiddet ve nefretten uzak durmalıdır.
Öğretmen; öğrencilerine sevgi, şefkat ve merhametle muamele etmelidir.
Bu güzel özelliklere sahip olan öğretmen, baş tacı edilmelidir. Zira bizim dinimiz ilme, ilmi öğrenene ve öğretene â’zamî ölçüde değer vermiştir. Bilindiği gibi Kur’ân-ı Kerîm’in ilk ayeti “oku” emri ile başlamaktadır. Allah Teâlâ bu emri ile bilmeye, bilene ve bildirene değer verdiğini göstermektedir.
Ülkemizde daha 7 yaşından itibaren okullarda eğitim başlamaktadır. Tertemiz zihinli çocuklar anne ve babalarının evdeki eğitimin dışına çıkarak, okullarda öğretmenlerine emanet edilmektedir. Burada başlayan eğitim hayatı ile, üniversite tahsili de alması durumunda çocuklar 15 yıl veya daha fazla eğitim almakta, öğretmenlerin ellerinde şekillenmektedir. Çocuklar edindikleri bilgilerin yanında dinî, millî, kültürel değerlere bağlılığı da öğretmenleri eliyle öğrenmektedir.
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) insanlara dinin ilk öğreticisi olmuştur. Peygamberimiz öncelikle ilim sahibi kimseye, öğreticiye verdiği değeri şu hadisleriyle dile getirmektedir:
“Allah kime hayır dilerse onu dinde bilgili kılar.”
Ayrıca Peygamberimiz (s.a.v.) ilme ve âlime verdiği değeri ifade için şöyle buyurmaktadır:
“Bir âlim için göklerde ve yeryüzünde bulunanlar ve hattâ sudaki balıklar istiğfâr ederler. Âlimin âbide karşı üstünlüğü, ay’ın sâir yıldızlara karşı üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridirler…”
İlmin, öğrenmenin ve öğretmenin dinimizde ne kadar yüce görüldüğünü anlayan bir Müslüman, kendisini bilgisi ile aydınlatanı sevmesi ve ona saygı duyması gerektiğinin bilincinde olmalıdır.
Bu inanç ve bilinçle bizleri bilgilendirip, bilgi ile beyin bilememize ve ilgi ile iyilik dilememize öncülük eden öğretmenlerimize sevgi ve saygımızı sunarak günlerini gönülden kutluyor, sağlık ve saadette dâim olmalarını diliyorum. Siz saygıdeğer konuklarımıza da şükranlarımızı sunarak hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyorum.
Dr. Ateş’ten sonra kürsüye gelen Taşkın Tuna da yaptığı konuşmada şunları söyledi:
Ülkemizde “Öğretmenler Günü” 1981 yılından itibaren her yıl özenle kutlanmakta ve öğretmenlerimize hak ettikleri övgü, derin bir heyecanla dile getirilmektedir. Öğretmenlerin üstün bir fedakârlıkla görevlerini yürüttükleri, canla başla çalışarak öğrencileri eğitim ve öğretim alanında yetiştirdikleri dikkate alınırsa, onlara duyulan saygının her geçen yıl artarak devam etmesini doğal karşılamak gerekecektir.
Öğretmenlerin, yalnız öğretim alanında değil, aynı zamanda öğrencilerin çalışkanlığından, arkadaşlarıyla iyi geçinmesinden, sosyal alanda ortak çalışma ortamında yetişmesinden ve sorumluluk almasından da yükümlü olduğu hatırlanacak olursa, gerçekten öğretmenlerin ne kadar kutsal bir mesleği ifa ettikleri kolayca anlaşılacaktır.
Hz. Ali’nin, “Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” yüksek ifadesi, konunun bizce odak noktasını oluşturmaktadır. Nesillerden nesillere aktarılan bu veciz söz, öğretim ve eğitimin ne kadar önemli olduğunu açıkça göstermektedir.Öğretmenin “kölesi” olmak demek, öğretmene duyulan üstün bir minnet ve şükran duygusunun açığa çıkması demektir. Burada belki de en ince nokta, yalnız öğretmenin değil, öğrencinin de kıymetli bir varlık olduğunu imâ ve ihsas ettirmektedir. Zira “harfin”geniş kapsamını anlayan öğrencinin, daha sonra öğrendiklerini, diğer öğrencilere de aktarması halinde, yetişmiş insan gücünün adeta zincirleme bir tırmanışla, toplumun tüm kesimlerine yayılması sağlanacaktır.
İslâmın güzide Peygamberi, ünlü Bedir savaşından sonra esir düşen putperestlere, 10 Müslümana okuma yazma öğretmesi halinde, tutsaklığın düşeceği müjdesini vermesi, Şefkat Peygamberinin, konuya ilişkin duyduğu ilginin ne kadar yüksek boyutlarda olduğunu açıkça göstermektedir.
Yüce Peygamberimizin “Beşikten mezara kadar öğrenin”“İlim Çin’de bile olsa mutlaka gidiniz” ve “Kadın erkek her Müslümana ilim öğrenmek farzdır.” ifadeleri öğretmen- öğrenci ilişkilerindeki hassasiyetini göstermesi açısından ne kadar ilginçtir!
Eskiden öğretmenlere “Muallim” derlerdi. Muallim kelimesi, “tâlim” kökünden gelir. Bu nedenle tâlim eden, öğreten, denetleyen, eğiten anlamlarını da içine alır. “Muallim Beyler” ve “Muallime hanımlar”, ilkokuldan başlayarak Lise eğitimine kadar uzanan yolda, bizim neslimize her zaman rehber olmuşlardır. Şimdi hepsini derin bir özlem ve rahmetle yâd etmekteyiz.
Hiç kuşku yoktur ki, Müslümanları eğiten ve öğreten tek ve biricik rehberden biri,şanı yüce Kur’ân ve İslam Peygamberidir. Kur’ân’da çok sayıda âyette öğrenmenin, akıl erdirmenin, derin ve kapsayıcı düşünmenin yani kısacatefekkür etmenin önemi, ısrarla vurgulanmıştır. Herkesin bildiği “İKRA: OKU” ifadesi, düz okumadan, kıraat etmekten ya da tilavetten ziyade; anlayarak kavrayarak, kıyaslayarak doğa olaylarını keşfetmek olmalıdır.
“Sakın cahillerden olma” ( En’am: 35) ile,
“Cahillerden yüz çevir.” (A’raf:199)âyetleri, cehalette kalanlara ağır bir hitap olarak değerlendirilmelidir.
İşte bu nedenlerle, aslında ve esasında biricik öğretmenimizin Kur’ân ve Peygamberimiz olduğunu belirtmek hiçte yanlış olmayacaktır.
Öğretmenlere birer gül takdimi ile sona eren toplantı sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.