Kartalkaya’da Kayak ve Baysal Otelde Sohbet
YOYAV gezi gurubu Kartalkaya'da konakladıkları Grand Baysal Oteli önünde.
Faaliyetleriyle hizmetlerine katkıda bulunan dostlarıyla mensuplarını motive etmeye özen gösteren YOYAV, cennet vatanımızın tarihî ve turistik yerlerine kültür gezileri tertiplemeye devam etmektedir. Bazen yaz, bazen güz, bazen de kış mevsimlerinde düzenlediği bu güzel gezilerde ülkemizin tabii ve tarihî güzellikleri hâiz müstesnâ mekânlarını tanıtıp, korunmasına ve geliştirilmesine katkıda bulunmanın yanında birlik ve beraberlik duygularıyla dostluk ve kardeşlik bağlarını pekiştirmeyi hedeflemektedir.
Geçen yıllarda gerçekleştirdiği gezilere gösterilen ilgi ve ihtimamdan esinlenerek 2018 yılında devam ettirmeyi düşündüğü gezilerin ilkini, yılın ilk günlerinde Bolu İlinin sınırları içindeki ünlü kayak merkezlerinden biri olan Kartalkaya’ya planladı.
Vakfın Kurs Öğretmenlerinden Ayşe Doyuk tarafından organize edilen bu güzel gezi, bir otobüs dolusu YOYAV’lının katılımıyla 10-11 Ocak 2018 tarihleri arasında iki gün ve bir geceyi kapsayacak şekilde Kartalkaya’ya düzenlendi.
10 Ocak 2018 Çarşamba günü sabah saat 08.00’de YOYAV Kültür Merkezi’nde buluşan grup, Vakfın önünde kendilerini bekleyen otobüste yerlerini alıp, besmele çekerek yola çıktılar. YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’in tilâvet ettiği aşr-ı şerîfleri dinleyip, yaptığı duaya “Amin” dilekleriyle iştirak edip, yolculukla ilgili açıklamalarıyla dile getirdiği dilek ve temennileri takiben, otobüste ikram edilen kahvaltıyı kemâl-i afiyetle yedikten sonra, yol boyunca gördükleri güzellikler eşliğinde yekdiğeriyle sohbet ederek yola devam ettiler.
Gurup, Kartal Oteli önünde bir arada.
Kartalkaya’ya ulaştıklarında kalacakları Grand Baysal Otel’deki odalarına yerleşip, bir süre dinlendikten sonra kayak merkezine geçerek gönüllerince gezip eğlendiler.
Gurubun bir kısmı kayak merkezi yakınındaki otellerden birinin önünde.
Gurubun bir kısmı kayak merkezine doğru ilerlerken.
Kartalkaya kayak merkezinden bir görüntü.
Gurup Kartalkaya Kayak Merkezi'nde.
Gurubun bir kısmı kayak merkezinde.
YOYAV Gezi Gurubunun bir kısmı Kartalkaya'daki 7 yıldızlı Kaya Palazzo Oteli önünde.
Gurubun bir kısmı kayak merkezinden otele dönüş yolunda.
Gurubun bir kısmı kayak merkezi ile otel arasındaki karla kaplı alanda.
Akşamüzeri otelde yorgunluk giderip, yemek sonrası hazırlanan salonda tertiplenen “Velûd Olmak” konulu sohbet toplantısına katıldılar. Geziye katılan kardeşleriyle yoğun kış şartlarının hâkim olduğu Kartalkaya’da böyle sıcak ve sevimli bir mekânda bir araya gelmenin mutluluğu içinde gruba hitap eden Dr. İbrahim Ateş, memleketimizin cennet köşelerinden biri olan bu güzîde mekânda arkadaşlarıyla birlikte unutulmaz bir gün geçirmenin mutluluğunu hayat boyu her zaman ve her yerde yaşamaları temennisinde bulunduğu tarihî konuşmasında şu cümlelere yer verdi:
Dr. Ateş, akşam yemek sonrası otelde yaptığı sohbet toplantısında konuşurken.
“Birlikte bilgilenmenin, birlikte ibâdet etmenin, birlikte hizmet vermenin, birlikte gezip dinlenmenin, birlikte yiyip içmenin ve birlikte bilimsel bir sohbet programına katılmanın bahtiyarlığına eren kıymetli kardeşlerim!
Yılın ilk günlerinde yurdumuzun böyle müstesnâ bir yerinde sizlerle bir araya gelmenin bahtiyarlığı içinde hepinizi hürmet ve muhabbetle selamlıyor, sağlık ve saadette dâim olmanız dileğiyle sözlerime başlarken, bugün burada bir araya geldiğiniz gibi cennet-i a’lâda da bir araya gelmenizi diliyorum.
Kışın ortasında, dağın başında, her yerin karla kaplı olduğu bir bölgede böyle sıcak bir mekânda huzur ve güven içinde düzenlenen bu sohbet programında bizleri buluşturan yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senâlar, sefer ve hazarda ashâbıyla bir arada olup, onları irşad ederek irfan eğitiminde bulunmada bizlere örnek olan sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’e sayısız salât ve selamlarımızı arz ederek, sözlerime başlamak istiyorum.
Sohbete katılanlardan bir görüntü.
Sohbetimizin konusuna geçmeden önce Kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in 4 ayetten oluşan Kureyş Suresi’nde dikkatimize getirilen önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Malumunuz olduğu üzere Mekke’de yaşayan Kureyş kabilesi bütün Araplarca kutsal sayılan Kabe’nin gözetim ve bakımını üstlendikleri için bütün kabileler onlara saygı gösterirlerdi. Bu sayede onlar, yazın Taif’in serin yaylalarına, kışın da Yemen’in ılık bölgelerine serbestçe giderlerdi. İşte bu, Allah’ın onlara bir ihsânı idi. Çünkü bu şekilde serbest dolaşma sonunda büyük ölçüde ticaret yapıyorlar ve kazanç elde ediyorlardı. Bu tarihî gerçeği dikkatimize getiren ve 4 ayetten oluşan Kureyş Suresi’nin meali aynen şöyledir: “Kureyş’e kolaylaştırıldığı, evet, kış ve yaz seyahatleri onlara kolaylaştırıldığı için onlar, kendilerini açlıktan doyuran ve her çeşit korkudan emin kılan şu evin (Kabe’nin) Rabbine kulluk etsinler.”
Biz de yoğun kış şartlarında bizi Ankara’dan kilometrelerce uzak olan dağ başında her tarafın karla kaplı olduğu bu soğuk mekândaki sıcak ve güvenli otele yerleştirerek gündüz kayak yapıp, gece de güven içinde yatıp dinlenmemize imkân sağlayan yüce Rabbimize kullukta kusur etmemeli ve yatsı namazını kılmadan yatmamalıyız.
Gezimizin gerçekleştirildiği zaman dilimi ve sağlanan güven ortamıyla benzerlik arz eden bu ilahî uyarıya konu olan olayı sizlerle paylaştıktan sonra, konumuza geldiğimizde öncelikle “Velûd” kelimesinin anlamını açıklamamız lazım. Velûd, üretken ve verimli demektir.
Sohbete katılanlardan başka bir görüntü.
Her Müslüman, hayatı boyunca çalışıp üretmek, kendisi, ailesi, yakınları, milleti, memleketi ve bütün insanlık ailesi için faydalı olacak bir şeyler yapmakla yükümlüdür. “Başkası yapsın ben yatayım” ya da “başkası üretsin ben yiyeyim” düşüncesi, doğru bir düşünce olmadığı gibi, dinimizin direktifleriyle de bağdaşmayan yanlış bir yaklaşımdır.
Atalarımızdan duya geldiğimiz “armut piş, ağzıma düş” sözüyle “sen ağa ben ağa, inekleri kim sağa” sözü, tasvip edilmeyen bu tür düşünce sahiplerini kınayan sözlerden bir kaçıdır. Unutulmamalıdır ki, üretmeden tüketmeye yeltenenler, başkalarına yük olan yüzsüzler oldukları gibi, çalışıp üretmeyenler de ülkelerinin geri kalmasında etken olan duyarsız ve dirâyetsizlerdir. Millî şairimiz merhum Mehmet Âkif Ersoy’un yıllar önce dediği gibi:
“Kim bu dünyada kazanmazsa bir ekmek parası,
Dostunun yüz kararası, düşmanının maskarası.”
Her Müslüman, alanında öncü ve örnek olup, her geçen gün yeni ve yararlı bir şeyler yapmanın gayreti içinde olmalıdır. Herkes, her gün dünya ve ahireti, millet ve memleketiyle ilgili yararlı işler yapmaya çalışmalıdır. Tembelliğe tevessül edip, ihtiyaçlarının teminini başkalarından beklememelidir.
Gelişip güçlenmek ve ilerleyip alanında söz sahibi olmak için, yapılanlarla yetinmeyip yeni iş, uğraş ve îcatlara yönelmelidir.
İlim ehli, yeni bilgiler ve bulgular elde edecek çalışmayı sürdürmeli, sanayiciler üretimi arttırmanın ve geliştirmenin gayreti içinde olmalıdır. Kimse günün işini yarına bırakmamalı, Yunus Emre’nin dediği gibi:
“Miskin Yunus var yârına,
Koma bugünü yarına.
Yarın Hakkın divanına,
Varam Allah deyu deyu.” Başka bir şairin dediği gibi de:
“Yarını yarın gören, kim der bugün yarın görür.
Görmeyen yarın bugün, yarın nasıl yarın görür.”
Kişi, “benim varlığım yedi neslime yeter, çalışıp da ne yapacağım?” dememeli, ihtiyacı olmasa da milleti, memleketi ve insanlık için bir şeyler yapıp üretmenin gayreti içinde olmalıdır.
Hükümdarın biri tebdîl-i kıyafet ederek maiyetiyle birlikte gezintiye çıkmış. Yol üzerinde çok yaşlı bir adamın tarlasına fidan dikmeye çalıştığını görmüş ve seslenmiş:
“Baba sen neden fidan dikmeye uğraşıyorsun? Görüyorum ki yaşın bir hayli ilerlemiş. Bu diktiğin fidanların meyvesini her halde yiyemezsin.” deyince yaşlı adam:
“Bu diktiğim fidanların meyvesini bizim yememiz şart değil evlat. Biz nasıl bizden öncekilerin diktiği fidanların meyvesinden yedikse, bizim diktiklerimizin meyvesini de bizden sonrakiler yer.” diye cevap vermiş.
Bu cevap Hükümdarın pek hoşuna gitmiş ve onu bir kese altınla ödüllendirmiş. Yaşlı adam gülerek:
“Gördün mü evlat, diktiğim fidanlar şimdiden meyve verdi.” demiş. Bu cevabı da beğenen Hükümdar, onu da ihsansız bırakmayıp bir kese altın daha vermiş. İrfan sahibi olan yaşlı adam:
“Evlat, herkesin diktiği fidan yılda bir meyve verirken, bizim diktiğimiz yılda iki defa meyve verdi.” demiş. Bunun üzerine Hükümdar yaşlı adamı kendisine danışman olarak almış.
Bizde bu kıssadan hisse kapıp benzeri üretken davranışlarda bulunmalıyız. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in: “Kıyametin kopacağını bilseniz dahi, elinizdeki fidanı dikiniz.” mealindeki emrine uymayı ilke edinmeliyiz. Kıyametin kopması Cenâb-ı Hakk’ın emri ve iradesi üzerine meydana geleceği bildirilen, tamamen bizim dışımızda bir olaydır. Oysa bir fidan dikmek, bir canı toprakla buluşturmak, bir ağacı güldürmek bizim amelimizdir. Çoğu zaman bizim elimizdedir. Biz kıyamet de kopsa, elimizde imkân varsa, amelimizden vazgeçmemeliyiz.
Sohbete katılanlardan diğer bir görüntü.
Kıymetli konuklar!
Velûd ve verimli olmak için:
Gezmek, görmek ve yormak lazım.
Aramak, sormak ve bulmak lazım.
Atılmak, katılmak ve koşmak lazım.
Geçmişi gözden geçirmek, günü değerlendirmek ve geleceğe yönelmek lazım.
Hayat bir süreç. Bu sürecin dolu dolu değerlendirilmesi ve yapılması gereken işlerin zamanında yapılması esastır. Vaktinde yapılmayan işler, fazla bir değer ve anlam ifade etmez. İş, ibâdet ve dinlenme zamanında yapılmalıdır. Birini az, diğerini çok yapmak, dengelerin bozulmasına ve hesapların alt üst olmasına yol açar. Dengelerin bozulduğu yerde, düzen olmaz. Düzenin olmadığı yerde de hayatın tadı olmaz.
Eksiklikler ve aşırılıklar huzursuzluğa yol açar. İtidalde bunlara yer yoktur.
İş saatinde uyumak, uyku saatinde oynamak, ibâdet saatine uymamak doğru değildir. Çalışmanın, dinlenmenin ve ibâdetin bir zamanı vardır. Günün tamamını veya büyük bir kısmını bunlardan biri ile geçirip, diğerlerini ihmal etmek doğru değildir. Her şeyi vaktinde, yerinde ve yeteri kadar yapmak lazımdır.
Aşırı uyumak tembelliğe, aşırı çalışmak yorulmaya, aşırı ibâdet de yılmaya ve bıkmaya yol açabilir. Beş vakit namaz, vakitlerinde kılınmalı, farz olan oruç Ramazan ayında tutulmalı, hac ibâdeti belirlenen günlerde îfâ edilmeli, zekât senede bir defa verilmelidir. Yemenin, içmenin bir zamanı var. Acıkmadan yenilmemeli, aşırı yemek yiyip obur olunmamalıdır. Orucun süresi imsâk saatinden iftar saatine kadardır. Farz olan oruç, bu süre içinde tutulmalıdır. İki gün ard arda aralıksız oruç tutmak doğru değildir. Ramazan ayında oruç tutmak farz, bayram gününde oruç tutmak da haramdır. Namaz vakitlerinde namaz kılmak farz, kerâhet vakitlerinde namaz kılmak da mekruhtur.
Dünyada durmanın, yaşamanın bir zamanı var. Ölmenin de bir zamanı var. Kimsenin kendini veya bir başkasını öldürmeye hakkı yoktur. Eceli gelmeyen ölmez, gelen de hayatta kalmaz. Hayatı dolu dolu geçirip dünya ve ahiret için faydalı iş ve uğraşlarla değerlendirmek gerekir. Her yaşta yapılacak bir iş vardır. O iş ihmal edilmemeli, îcâbının îfâsı cihetine gidilmelidir.
2017 yılını yoğun ve yorucu çalışmalarla geçirip, yeni yıla girdiğimiz bu günlerde böyle güzel bir mekânda bir araya gelip kısa bir süre dinlenme imkânını ihsân eden yüce Rabbimize sonsuz hamd-ü senâ ederek sözlerimi noktalarken, Kartalkaya’daki birlikteliğimizle ilgili olarak kaleme aldığım “Kartalkaya’da Birliktelik” başlıklı yedi dörtlükle sizleri selamlıyor, hayatınızın Hakk’a götüren yol, hayırlı işlerinizin bol ve amellerinizin makbul olmasını diliyorum:
Dünya cenneti yurdumuz.
Onu kollar ve koruruz.
Vatan bekçisi ordumuz.
Yoktur kimseden korkumuz.
Kartalkaya, Karadeniz.
Egemiz, Akdenizimiz.
Bolumuz, Bolvadinimiz.
Hepsini çok severiz biz.
Ne güzel yer Kartalkaya.
Kardan beyaz benzer aya.
Turistler koşar oraya,
Kimi atlı, kimi yaya.
Dağlarını duman bürür.
Ona gelen durmaz yürür.
Kuşlar uçar, kurt iz sürür.
Bakan herkes bunu görür.
Kayak yeri Kartalkaya,
Bura gelen varır aya.
Adımları saya saya.
Keyf çıkarır kaya kaya... .....................Dr. Ateş, Kaya Palazzo Oteli yanında kar manzarası önünde.
Kayakçılar kaymak ister.
İnsanlarla dolar pistler.
Dostlar birbirine sesler.
Birlikte olalım ister.
Bölgeyi sarsa da sisler,
Hepimizde var bu hisler.
Dostlar ile dolsun pistler,
Rabbim bize bunu göster.”
Dr. Ateş’in ruhlarda huzur ve yüzlerde sürur havası estiren bu yönlendirici konuşmasıyla toplantıyı taçlandıran şiirinden sonra lobide içilen çay-kahve eşliğinde dinlenip sohbet eden grup, bu güzel mekânda unutulmaz bir gece geçirdiler.
Ertesi gün otelde yapılan kahvaltıdan sonra öğleye doğru Ankara’ya dönmek üzere yola çıktılar. Bolu yakınında medfûn olan Hayreddin-i Tokadî Hazretlerini ziyaret edip, okudukları Fatihaları ruhuna bağışlayıp türbenin bulunduğu yerdeki mekânlarda bir süre dinlendikten sonra öğle namazını buradaki mescidde eda edip, yollarına devam ederek Bolu’nun turistik bölgelerinden biri olan Abant Gölü’ne uğradılar.
YOYAV gezi gurubu, Hayreddin-i Tokadî Hazretleri türbesi girişinde.
Dr. İbrahim Ateş, Gülnur Ateş ve Ayşe Doyuk, Hayreddin-i Tokadî Hazretlerinin türbesi önünde.
Hayreddin-i Tokadî Hazretlerini ziyaret eden gurup, kabri önünde birarada.
Abant’taki tabiat müzesini gezip, göl etrafında dolaşarak bir süre çevredeki güzellikleri temaşa edip, hatıra fotoğrafları çektirdikten sonra, ikindi namazını takiben otobüslerindeki yerlerini alarak Abant yolu üzerindeki Cemil’in Yeri adlı restoranta geldiler. Burada yenilen akşam yemeğinden sonra Ankara’ya dönüş yolculuğuna devam ederek saat 21.30 civarında Vakfın önünde gezilerini noktalayarak vedalaşıp bir başka YOYAV gezisinde buluşmak dileğiyle evlerine yöneldiler.
Gezi gurubunun bir kısmı Abant Gölü kenarında.
Gurubun diğer bir kısmı Abant Gölünün kenarında.
Bu kare kod ile haber ve resimleri cep telefonunuza indirebilirsiniz.