KİME NE ARTTIRILIR?
Geleceğini gözeten her insan dünya ve ahiret hayatında değer ve itibarını arttıracak, gelir ve kazancını çoğaltacak, makam ve mevkiini yüceltecek girişimlerde bulunur. Çaba ve çalışmaları da o yönde yoğunlaşır. Hangi iş ve uğraşın, gelişip güçlenmesinde ve ilerleyip yücelmesinde etken olacağını araştırır, Hak ve halk nezdinde sevilmesine vesîle olacak yol ve yöntemlere tevessül eder. Düşünce, duygu ve davranışlarını o doğrultuda dizayn etmenin gayreti içinde olur. Her iş ve uğraşında Yaradan’a yar ve yakîn olmayı hedefler. İnsanlarla ilişkilerini iyilik, dürüstlük, dostluk ve doğruluk duyguları ile devam ettirir. Kimseye kötülük etmez, kin beslemez. Kendine hoş görmediğini başkalarına da hoş görmez. Allah’ın rızasına uygun olmayan hal ve hareketlerden kaçınır. İnsanları üzecek davranışlardan uzak durur. İyiliği ilke edinir, iyilerle iletişim ve işbirliği içinde olur. İlişkilerinde ilmi, iyiliği ve iyimserliği esas alır.
Geleceğini gözetmeyip, gününü gün etmekten başka birşey düşünmeyen kimse de yasak-yasal, doğru-yanlış, iyi-kötü ayrımı yapmadan gelişi güzel yaşar. Allah’tan korkma ve insanlardan utanma gibi bir endişesi olmaz. Dilediğini yapmaktan geri durmaz. Kendinden başka kimseyi düşünmez. Allah rızası, hayır duygusu ve insan sevgisi gibi duyguları gözününde bulundurmaz. Din, diyanet, ibadet ve taat konularında gerekli hassasiyeti göstermez. Hakka hukuka riayet etmez. Dar gelirliye destek olmaz. Güçsüzü gözetmez. Her zaman ve her yerde şahsî çıkarını gözetir.
Tabii her iki kesimin de bir takım beklentileri vardır. Geleceğini düşünen birinci kesimin dileklerinin başında; Yaradan’a yar ve yakîn olmak, Hakkın himayesinde olmak, rahmet ve mağfiretine mazhar olup manevî mertebelerini yüceltmek ve dünyada huzurlu bir hayat yaşamak gelir.
Gününü gün eden ikinci kesimin öndegelen isteklerinin başında da; mal, mülk, şan, şöhret ve zevk-ü sefa içinde eğlenceli bir hayat yaşamak yer alır.
Allah Teâlâ da onları inançlarına, Yaradan’a ve yaratıklara karşı yaklaşımlarına, niyetlerine, samimiyetlerine, düşünce ve davranışlarına göre değerlendirip herkese hak ettiğini verir. Kimini yüceltir, kimini alçaltır. Kimine arttırır, kimine azaltır. Kiminin iman ve ihlasını arttırır, kiminin iştah ve isteğini kabartır, kimini rızasına erdirir, kimini azabına duçar eder.
İnsanlara ahirette değer ve derece kazandıracak hususlarla, kıymet kaybettirecek ve azaba duçar edecek hususlar hakkında davetlilerine aydınlatıcı açıklamalarda bulunan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, Vakfın yürütegeldiği kültürel etkinlikler çerçevesinde ayda bir defa düzenlenen “Sorun Söyleyelim” sohbet serisinin Nisan ayı halkasında programa aldığı “Kime Ne Arttırılır?” konulu konuşmasında şunları söyledi:
“Kıymet kazanma ve karakter oluşturmada Kur’ânî kriterleri gözönünde bulundurmanın gayret ve kararlılığı içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklarımız, dünyevî ve uhrevî konularda dinî değerleri düstur edinip düşünce, duygu ve davranışlarını o doğrultuda dizayn etmenin dirayet ve duyarlılığı içinde olmalarını dilediğim değerli dostlarımız, Hak ve halk nezdinde hoş karşılanmayacak hâl ve hareketlerden hazer etmenin (kaçınmanın) bilinç ve basiretinde olduğunu düşündüğüm sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
İnsanî ilişkilerin iyileşmesine ve islamî hayatın gelişmesine katkıda bulunmak gayesiyle düzenlediğimiz “Kime Ne Arttırılır?” konulu sohbetimize katılarak dünyada değer ve itibar, ahirette derece ve imtiyaz kazandıracak hususlar hakkındaki acizane düşüncelerimi siz kıymetli konuklarımızla paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi en içten ve samimî duygularımızla selamlıyor, toplantımıza teşrifinizden dolayı takdir ve teşekkürlerimizi arzederek hoşgeldiniz diyorum. Hepimizin hayat boyu Hakkın himayesinde ve Habîbullah’ın himmetinde olmamızı diliyorum. Allah Teâlâ’nın iradesine uygun bir hayat yaşayıp, rızasına erdirecek doğru, düzgün ve duyarlı davranışlarda bulunmamız temennisiyle sözlerime başlarken, dünya ve ahirette itibar arttıracak iş ve uğraşlarda bulunarak saadet-i sermediyeye eren bilinçli ve basîretli insanlardan olmamızı niyaz ediyorum.
Allah Teâlâ ahirette iyilik ve güzelliklerin karşılığını arttırarak ve katlandırarak vereceğini, kötülükleri de misliyle cezalandıracağını Kur’ân-ı Kerim’de beyan buyurarak, karşılığı arttırılacak olan bazı ibadet, taat ve iyi davranışları özellikle vurgulamaktadır. Bu cümleden olarak Kur’ân okumanın ve dinlemenin imanı arttıracağına, imanda sebatın hidayeti arttıracağına, doğrulukta devam etmenin doğruluğu arttıracağına, sabrın sebatı ve sebatın da sevap ve saadeti arttıracağına, ihsanın ihsanı arttıracağına ve ziyadesine vesîle olacağına dikkatimizi çekmektedir. Bu arada bazı ibadetlerin ecrini fazlasıyla lutfedeceğini ifade etmektedir. Öteyandan küfür ve Allah’ın ayetlerini yalanlamanın azabı arttıracağına dair önemli uyarılarda bulunmaktadır.
Bugünkü birlikteliğimizde belirtilen hususlarla ilgili bazı ayetleri ele alıp Yaradan’a yaklaşmamıza, inkâr, isyan ve benzeri kötülüklerden uzaklaşmamıza yardımcı olacağını umduğum bazı açıklamaları sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yüce Rabbimizden bize anlatıp aktarmada, size de anlayıp uygulamada tevfîkini refîk etmesini niyaz ediyorum.
İnanan insan, gününü dününden daha iyi kılmanın gayreti içinde olmalıdır. Devamlı iyilikleri arttırma ve kötülükleri azaltma cihetine gitmelidir. İş ve ibadetine müdavim, hikmetin peşinde ve hizmetin içinde olmalıdır. İlim, iman, ibadet, istikâmet, ihsân ve ihlas çıtasını yükseltmeye çalışmalıdır.
Ne yaparsam Hakkı daha çok razı ve halkı daha çok memnun ederim?
Hangi iş ve uğraşla kendimi, ailemi, yakınlarımı, milletimi ve memleketimi daha ileri noktaya taşıyabilirim?
Hangi hâl ve hareketle insanî ilişkelirin iyileşmesine katkıda bulunabilirim?
Hangi yaklaşım ve yöntemle bölge, ülke ve dünya barışına katkıda bulunabilirim?
Hangi hasletimi geliştirerek Yaradan’a yaklaşmada yol alabilirim!
Hangi davranışla ruhanî duygularımı diriltir, nefsanî hislerimi köreltirim? diye düşünmeli, Kur’ân ve sünnetin ışığında elde edeceği en yararlı yöntemi bulup uygulamaya çalışmalıdır.
Herşeyden önce sürekli Yaradan’a yar ve yakîn olmayı hedeflemelidir. Bunun için de devamlı Hakkı zâkir (zikreden) ve nimetlerine şâkir (şükreden) olmalıdır. Hayatında aslâ nankörlüğe yer olmamalıdır. Nimetlerin devam etmesinde ve artmasında şükrün önemli etken olduğunu bilmeli, Allah’a şükrü ve insanlara teşekkürü görev kabul etmelidir. Bu hususta İbrahim Suresi’nin 7. ayetinde vurgulanan: “Hatırlayın ki Rabbiniz size: Eğer şükrederseniz, elbette size (nimetimi) arttıracağım ve eğer nankörlük ederseniz hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir! diye bildirmişti.” mealindeki ilahî uyarı kulağına küpe olmalıdır.
Öteyandan, iyiliklere ermek, güzellikleri görmek ve gelişip güçlenmek için atılacak ilk adımın, ilim adımı olduğunu bilmeli, işini bilen, alanında uzman kişi olup her geçen gün yeni ve yararlı bilgiler edinmeye çalışmalıdır. Taha Suresi’nin 114. ayetinde geçen: “... Ve Rabbim ilmimi artır de.” mealindeki ilahî emre uygun dilek ve davranışlarda bulunmalıdır.
“Bize bilmediklerimizi öğret, bildiklerimizle de amel etmeyi nasip et” diye dua ve niyazda bulunmalıdır.
Yaradan’a yar ve yaratıklara yardımcı olma yolunda ilmin ışığında ileri adımlar atarken, iş ve uğraşlarında iyiliği ilke edinmeli, yaptığı herşeyin hakkını vererek, en iyi ve en güzel şekilde gerçekleştirmenin gayreti içinde olmalıdır. İşinin ihsan, kendinin de muhsin olması gerektiğini bilmeli, bu inanç ve bilinçle muhsinler safına katılıp, Mevlâ-yı Müte’âl Hazretlerinin, Bakara Suresi’nin 58. ayetinde de beyan buyurduğu: “... Biz, iyi davrananlara (karşılığını) fazlasıyla vereceğiz.” mealindeki müjdesiyle Araf Suresi’nin 161. ayetinde vurguladığı: “... İyilik yapanlara ileride ihsanımızı daha da arttıracağız.” mealindeki müjdesine mazhar olmanın mutluluğuna ermelidir.
Mealleri verilen bu iki ayette muhsinlere ihsanını arttıracağını bildiren Allah Teâlâ, aşağıda mealleri arzedilen Yunus Suresi’nin 26. ayetiyle Şûrâ Suresi’nin 23. ayetinde de benzeri lutuflarda bulunacağını bildirmiştir:
“Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. Onların yüzlerine ne bir toz (kara leke) bulaşır, ne de horluk (gelir). İşte onlar cennet ehlidirler ve onlar orada ebedi kalacaklardır.” Yunus, 26
Ayet-i kerimede geçen ihsan yüce Allah’a layık ve rızasına muvafık güzel iş yapmak ve işleri layık oldukları şekilde güzel yapmak demektir. Peygamberimiz ihsanı şöyle tarif etmiştir: “İhsan, Allah Teâlâ’ya O’nu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Çünkü sen O’nu görmesen de O seni görmektedir.” İşte böyle güzel iş, vazife, ibadet ve iyilikler yapanlara, yaptıklarından daha güzel olan cennetler ve Allah’ın lutfu olarak fazla nimetler de verilecektir.
“Kim bir iyilik işlerse onun sevabını fazlasıyla veririz. Şüphesiz Allah bağışlayan, şükrün karşılığını verendir.” Şûrâ, 23
Bu ayetlerde belirtilen fazla sevap ile bol ihsana nâil olmak isteyen müslüman, iyiliklerini çoğaltmaya ve muhsinlik meziyyetini muhafaza etmeye çalışmalıdır.
Kaf Suresi’nin 32-33. ayetlerinde belirtildiği üzere Allah’a yönelen, emirlerine riayet eden, görmediği halde O’ndan korkan ve Allah’a yönelmiş bir kalp ile gelen kimselerin kendilerine vadedilen cennete girmeleri için, aynı surenin 34. ayetinde vurgulandığı gibi: “Oraya selametle girin. İşte bu ebedi yaşamanın başladığı gündür.” denecektir. Bu bahtiyar insanlara sağlanacak saadet devam eden 35. ayet-i kerimede şöyle vurgulanmaktadır: “Orada kendileri için diledikleri herşey vardır. Katımızda dahası da vardır.” Bu ayette işaret edilen nimetten maksadın, “Allah’ı görme” olduğu alimlerin çoğunluğunca ifade edilmiştir. Ayrıca bu ziyadelik, gözlerin görmediği, kulakların işitmediği hiçbir insanın hatırına gelemeyecek sonsuz nimetler şeklinde de yorumlanmıştır.
Müslüman, dünyada kalacağı kadar dünyası, ahirette kalacağı kadar da ahireti için çalışmalıdır. Dünya fânî, ahiret bâkîdir. Fânîyi bakiye tercih etmemelidir. Ahiret kazancı ana amacı olmalıdır. Bu hususta Kasas Suresi’nin: “Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste, ama dünyadan da nasibini unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde bozgunculuğu arzulama. Şüphesiz ki Allah, bozguncuları sevmez.” mealindeki 77. ayetinde vurgulanan ilahî uyarıya uymalıdır ve Şura Suresi’nin: “Kim ahiret kazancını istiyorsa, onun kazancını arttırırız. Kim de dünya kazancını istiyorsa, ona da dünyadan birşeyler veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.” mealindeki 20. ayetinde bildirilen kazanç artışını elde etmenin de gayreti içinde olmalıdır.
Mümin, Mevlayı Müte’âl Hazretlerinin müslümanlara mesajı olan kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm ile sürekli içiçe olmalıdır. O’nu okumaya, anlamaya, uygulamaya ve ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmalıdır. Kur’an ile kullukta kaim, iman ve ibadette daim olmanın gayreti içinde olmalıdır. O’nu okumanın ve dinlemenin imanını arttıracağını ve Yaradan’a yaklaştıracağını unutmamalıdır. Tevbe Suresi’nin 124. ayetinin: “... (indirilen Sure) Müminlerin imanlarını arttırır ve onlar sevinirler.” cümlesi ile Enfal Suresi’nin: “Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğunda imanlarını arttıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir.” mealindeki 2. ayetinde belirtilen artışlara nail olmaya çalışmalıdır. Bu cümleden olarak İsra Suresi’nin, müminlerin önemli özelliklerinin belirtildiği: “Ağlayarak yüzüstü yere kapanırlar, (Kur’ân okumak) onların saygısını (huşuunu) arttırır.” mealindeki 109. ayetinde beyan buyurulan saygıya sahip olmayı hedeflemelidir.
Yaradan’a yakarışlarında: “Allah’ım! Kur’ânı bize dünyada yakın, Sana giden yolda yoldaş, kabirde arkadaş ve huzurunda şefaatçi eyle. Kur’ânı bizden, bizi de Kur’ân’dan ırak eyleme. Bizi Kurân ile içiçe eyle. O’nu elimizden, dilimizden, gönlümüzden, beynimizden, belleğimizden ve hayatımızdan eksik eyleme. Kalbimizi Kur’ân’ın nuru ile nurlandır. Gönlümüzü Kur’ân’ın nuru ile duygulandır. Hislerimizi Kur’ân’ın nuru ile uyandır. Karakterimizi Kur’ân’ın nuru ile şekillendir. Hayatımızı Kur’ânî hayat eyle yâ Rabbî.
Allah’ım! Kur’ân-ı Kerîm’i kemâl-i edep, hürmet, itina ve ihtimamla okumayı, gönül dünyamızı O’nun desenleriyle dokumayı bizlere nasip eyle. Kelâm-ı kadimini tecvid, tertil, teenni, tefekkür ve tedebbürle tilavet etmeyi, ahkâm ve adabına riayet etmeyi bizlere nasip eyle yâ Rabbî.
Sözlerimizi Kur’ân ile süslemeyi, muhataplarımıza Kur’ân ile seslenmeyi, düşüncelerimizi Kur’ân ile donatmayı ve davranışlarımız Kur’ân ile dizayn etmeyi bizlere ilham ve ihsân eyle yâ Rabbî.
Kur’ân denizine dalmayı, incilerini almayı ve O’nunla hemhal olmayı bizlere nasip eyle ya Rabbi.” gibi dua ve dilekleri devamlı tekrar etmelidir.
Kur’ân, müslümanın kulluk kademelerinde yücelmesini sağlayıp imanını arttırır. İmanın artışı da hidayetin artışına vesîle olur.
Kehf Suresi’nin 9-22. ayetleri arasında haklarında önemli açıklamalarda bulunulan Ashâb-ı Kehf’in, inanmış ve hidayeti arttırılan kişiler olduklarının beyan buyurulduğu 13. ayetinin ikinci yarısının meali aynen şöyledir. “... Hakikaten onlar, Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetini arttırdık.”
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere kişinin imanı, hidayetinin artmasına vesîle olmaktadır. Allah Teâlâ müminin imanı ile hidayetini arttırdığı gibi, hidayette olmasıyla da hidayetini arttırmaktadır. Bu gerçeği dikkatimize getiren Meryem Suresi’nin 76. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “Allah, doğru yola gidenlerin hidayetini arttırır...”
Kullarının davranışlarındaki ihlas ve samimiyet derecelerine göre değer ve itibarlarıyla ecirlerini arttıran Allah Teâlâ, Kur’ân-ı Kerîm’in bazı ayetlerinde beyan buyurulduğu üzere iman edip iyi iş işleyen, Allah’ın kitabını okuyan, namazı dosdoğru kılan, Allah’ı zikreden ve rızası için infak eden kimselere lutfundan fazlasıyla ihsanda bulunacaktır. Bu ayet-i kerimelerden birkaçının mealini sizlerle paylaşarak, lutuf ve kerem sahibi olan yüce Rabbimizin ihsanına erdirecek duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmamızı diliyorum.
“İman edip iyi işler yapanlara (Allah) ecirlerini tam olarak verecek ve onlara lutfundan daha fazlasını da ihsan edecektir.” Nisa, 173
“Allah iman edip iyi işler yapanların tevbelerini kabul eder, lutfundan onlara fazlasını verir.” Şûrâ, 26
“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler aslâ zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. Çünkü Allah onların mükâfatlarını tam öder ve lutfundan onlara fazlasını da verir. Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir.” Fâtır, 29-30
“Onlar ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah’ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. Çünkü (o günde) Allah onları yaptıklarının en güzeli ile mükafatlandıracak ve lutfundan onlara fazlasıyla verecektir. Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır.” Nur, 37-38
Mealleri arzedilen ayet-i kerimelerle yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere iman ehli insanlara Allah Teâlâ’nın lutuf ve ihsanını arttıracağı gibi Allah’ın ayetlerini yalanlayan, inkar edip insanları Allah yolundan alıkoyanlara da azap arttırılacağı gibi inanmadıkları halde Allah’a ve ahiret gününe inandık diyerek müminleri aldatmaya çalışan münafıkların kalplerindeki manevî hastalık da arttırılacaktır. Bu hususlarla ilgili ayet-i kerimelerden birkaçının meali de şöyledir:
“İnkâr edenler sanmasınlar ki, kendilerine mühlet vermemiz onlar için daha hayırlıdır. Onlara ancak günahlarını arttırmaları için fırsat veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.” Al-i İmran, 178
“İnkâr edip de (insanları) Allah yolundan alıkoyanlar var ya, işte onlara yapmakta oldukları bozgunculuklar sebebiyle, azaplarını kat kat arttıracağız.” Nahl, 88
Allah’ın ayetlerini yalanlayan azgınlara ahirette azabın arttırılacağı hususu Nebe’ Suresi’nin 29. ayetinde şöyle beyan buyurulmaktadır: “Tadın! Bundan sonra yalnızca azabınızı arttıracağız.”
Bakara Suresi’nin 10. ayetinde de münafıkların kalplerindeki nifak hastalığının arttırılacağı belirtilerek şöyle buyurulmaktadır:
“Onların kalplerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elim bir azap vardır.”
Müminler, maddeten ve manen kendilerini aşağılayacak ve alçaltacak olumsuz artışlardan şiddetle kaçınıp, Hak ve halk nezdinde değer ve itibarlarını arttırıp derecelerini yüceltecek artışlara vesîle olacak duyarlı ve dirayetli davranışlarda bulunmalıdırlar.
Ne mutlu, Allah ve insanlar katında değer ve derecelerini arttıracak davranışlarda bulunanlara!
Ne yazık, değerlerini düşürecek ve azaba duçar edecek davranışlara devam edenlere!