KİMLERİN KÖTÜLÜKLERİ İYİLİKLERE ÇEVRİLİR?
Tabiatta temel olan temizliktir. Tabii olmak da temiz olmak ve temiz kalmaktır. Dolayısıyla hayatta aslolan temizlik ve iyiliktir. Kirlilik ve kötülük ise ârizîdir. Kişinin kötülüklerle kirlenmemesi, kirlenmesi hâlinde de bir an önce temizlenip arınması,tabiatına uygun davranması ve aslına dönmesi gerekir.
İnsan için aslolan da doğduğu günkü temiz, saf, sade ve has hâlini ömür boyu koruyup ebedî hayata öyle göçmesidir. Herkes için ideal olan, hayat boyu temiz kalıp kötülüklerle kirlenmemek ve iyiliklerle içiçe olmaktır. Ama bu konumu korumak kolay değildir. Çok çaba, gayret ve dikkati gerektiren bir husustur. İnsanoğlunun hayat yolculuğunda karşılaştığı çok ve çeşitli olumsuzluklardan etkilenip kirlendiği ve kötülüklere bulaştığı anlar olmaktadır. Bu gibi hallerde hemen kirlerden temizlenmeye ve kötülüklerden kurtulmaya tevessül etmelidir.
Tabii her insan hatâ edebilir. Yanılıp yanlış davranışlarda bulunabilir. Beşer şaşar. Hoş olmayan hâllere düşebilir. Ancak yanlışlar birbirini izlememeli ve hatâlı hareketlere devam edilmemelidir. Davranışların doğru olmadığının farkına varınca derhal dönüş yapılmalı, kötülükler alışkanlık hâline getirilmemelidir. Hak ve halk tarafından tasvip edilmeyen hâl ve hareketlerden şiddetle kaçınılmalı, kişinin seyir, siret ve suretini kirletecek şeylerden sıyrılıp korunma cihetine gidilmelidir.
Müslüman kir pas içinde boğulup kalmamalı, maddî ve manevî kirlerle kötülüklerden temizlenip arı-duru hâlde olmayı ilke edinmelidir. Kirlerle kötülüklerin hamalı olmamalıdır. Taharet ve tevbede titizlik göstermeli, tevbekâr olup günahlardan arınmaya ve kötülüklerden korunmaya çalışmalıdır. Tevbe kapısının açık ve yüce Allah’ın güzel isimlerinden birisinin Tevvab (Tevbeleri kabul eden) olduğunu bilmeli ve bu bilinçle davranışlarını izayn etmenin gayreti içinde olmalıdır.
Bu ve benzeri hususlarda mensuplarıyla dostlarına doğru ve doyurucu bilgiler vererek onları aydınlatmanın gayreti içinde olan YOYAV, 17 Mart 2012 Cumartesi günü ikram ettiği öğle yemeğinin ardından gerçekleştirdiği“Sorun Söyleyelim” sohbet toplantısında “Kimlerin Kötülükleri İyiliklere Çevrilir?” sorusunu gündeme getirdi. Bu soruya cevap olacak nitelikte önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmasında şunları söyledi:
“Tevbe suyu ile temizlenip günahlardan arınmanın gayreti içinde olduğuna inandığım kıymetli konuklarımız, yanlış davranışlardan dönüş yapıp Allah’tan af dileme dirayetinde olduğunu düşündüğüm değerli dostlarımız, Mevlayı Müte’âl Hazretlerinin mağfiretine mazhar olmanın mutluluğunu müdrik olan muhterem kardeşlerimiz, basınımızın güzîde temsilcileri!
Sorun Söyleyelim sohbet serimizin Mart ayı halkasında planladığımız “Kimlerin Kötülükleri İyiliklere Çevrilir?” konulu sohbet toplantımıza teşrif ederek bu hususla ilgili bilgi birikimimizi sizlerle paylaşmamıza vesîle olan güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, hatâdan dönüp Hakka yönelme erdemine eren dikkatli ve dirayetli insanlardan olmamızı diliyorum.
İnkâr ve isyandan korunup İslam ve imana sarılan samîmî ve salih müslümanlardan olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, istiğfar ve istirhamda bulunarak rahmet-i Rahman’a ve mağfiret-i Mennan’a mazhar olup, tevbe suyu ile temizlenen müminlerden olmamızı niyaz ediyorum.
Kıymetli kardeşlerim!
Bugünkü birlikteliğimizde cevap araştıracağımız soru az önce ifade ettiğimiz üzere “Kimlerin Kötülükleri İyiliklere Çevrilir?”sorusudur. Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’in bu hususla ilgili bazı ayet-i kerimeleri ile sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in bazı hadis-i şeriflerinden esinlenerek soruya cevap olacak nitelikteki açıklamalarımızı sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Yüce Rabbimizden bizlere doğruları dilegetirmede, sizlere de dinlediklerinizi değerlendirip uygulamaya koymada tevfîkini refik etmesini temenni ediyorum.
Herşeyden önce şunu arz ve ifade etmek isterim ki, unutmak ve yanılmak insanın tabiatında olan bir haldir. İlk unutan, insanların ilki olan Hz. Adem (A.S.)’dır. Malumunuz olduğu üzere Hz. Adem (A.S.) ile eşi Hz. Havva validemiz Bakara Suresi’nin: “Ey Adem! Sen ve eşin (Havva) beraberce cennete yerleşin, orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yeyin. Sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik.” mealindeki 35. ayetinde geçen “Şu ağaca yaklaşmayın.” uyarısını unutmuşlar ve yasaklanan ağaca yaklaşarak cennetten çıkarılma cezasına çarptırılmışlardı. Aynı Surenin 37. ayetinde belirtildiği üzere Hz. Adem (A.S.) Rabbinden bir takım ilhamlar alarak derhal tevbe etmiş ve Allah Teâlâ da tevbesini kabul buyurmuştu.
Her insan unutup yanlış yapabilir. Önemli olan yanlışlara devam etmeyip farkına varınca dönüş yapmaktır. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) bir hadis-i şerifinde: “Her ademoğlu hatâ eder. Hatâ edenlerin en hayırlısı da tevbe edenlerdir.” buyurmuştur. Bu hadis-i şerif, konumuzun bel kemiğini oluşturan İslamî bir ilkeyi ifade etmektedir ki o da, her insanın hatâ edebileceği ama hatâya devam edemeyeceği, farkına varınca derhal dönüş yapacağı hususudur. Efendimiz (S.A.V.) başka bir hadis-i şerifinde ise: “Ümmetimden hatâ etmenin, unutmanın ve yapmaya zorlandıklarının (sorumluluğu) kaldırıldı.” buyurmuştur.
Öteyandan Allah Teâlâ’nın kullarına Kur’ânda tavsiye ettiği bazı dualarda, yanılarak ya da unutarak yaptıkları davranışlardan dolayı sorumlu tutulmamalarını ihtiva eden dileklerin yer aldığı bilinmektedir. Örneğin Bakara Suresi’nin 286. ve sonuncu ayetinde geçen dua cümlelerinden biri de: “Rabbimiz! Unutursak veya hatâya düşersek bizi sorumlu tutma.” cümlesidir. Allah Teâlâ kullarını unutarak ya da hataya düşerek yaptıklarından dolayı cezalandıracak olsaydı, onlardan böyle bir dilekte bulunmalarını istemezdi. Aynı ayetin sonunda:“Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.” cümlelerinin yer almasında da günah işleyen bir müslümanın içten gelen bir pişmanlık duygusuyla tevbe edip, af ve bağış dilemesi hâlinde bağışlanacağı anlaşılmaktadır.
Günahkâr olan bir kul, tevbekâr olup af ve mağfiret dileğiyle Rabbine dönüp, şairin dediği gibi:
“Tevbe ya Rabbi, hatâ râhına gittiklerime
Bilip ettiklerime, bilmeyip ettiklerime.” diyerek tevbe ederse, inşaallah bağışlanıp yaptığı kötülüklerin kirlerinden arınır.
Kulun tevbesindeki samimiyetiyle kötülüklerden kaçınma gayretine göre günahlardan arındırılıp bağışlanacağını beyan eden ayetlerden Nisa Suresi’nin 31, 116. ayetleri ile 145-147. ayetlerinin meallerini dikkatle ve dirayetle okuyarak üzerlerinde durup düşünmenizi ve bu hususla ilgili değerlendirmenizi ona göre yapmanızı diliyorum:
“Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 31)
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere insanlar, melekler gibi yaratılışları icabı günahtan korunmuş değildir, günah ve suç işleme kabiliyetleri de vardır faziletleri de. Faziletleri nefsanî arzularına karşı verdikleri mücadeleden gelmektedir. Kul elinden geleni yapınca Mevla, ufak tefek kusurları örtecek, yüze vurmayacaktır.
“Allah, kendisine ortak koşulmasını aslâ bağışlamaz, ondan başka günahları dilediği kimse için bağışlar. Kim Allah’a ortak koşarsa büsbütün sapıtmıştır.” (Nisa, 116)
İlgili hadislerle bu ve benzeri ayetlerin birlikte değerlendirilmesi sonunda anlaşılan odur ki, Allah Teâlâ zerre kadar iman ile ahirete intikal eden müminleri bile ya bir müddet cezalandırdıktan sonra, yahut tevbe, keffâret, iyi ameller, musibetlere sabır gibi sebeplerle yahut da böyle bir sebebe dayanmaksızın affetmekte, bağışlamaktadır. İmansız olarak, inkâr ve şirk içinde hayatını tamamlayanları ise bağışlamayacağı bu ayetten kesin olarak ortaya çıkmaktadır.
“Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara aslâ bir yardımcı bulamazsın.” (Nisa, 145)
“Ancak tevbe edip hallerini düzeltenler, Allah’a sımsıkı sarılıp dinlerini (ibadetlerini) yalnız O’nun için yapanlar başkadır. İşte bunlar (gerçekte) müminlerle beraberdirler ve Allah müminlere yakında büyük mükafaat verecektir.” (Nisa, 146)
“Eğer siz iman eder ve şükrederseniz, Allah size neden azap etsin! Allah şükre karşılık veren ve herşeyi bilendir.” (Nisa, 147)
Dinin samîmî bağlıları yanında hemen her zaman, menfaatleri icabı inanmış görünen, vaziyeti kurtarmak için zahiren müminlerin yanında bulunan kimseler vardır; bunlara “münafıklar” denir. Allah, dünyada değilse bile ahirette münafıkların sahte örtüsünü kaldıracak, nâmert kâfirler oldukları için onları cehennemin dibine koyacak, haklarında hiçbir şefaati kabul etmeyecektir. Meali verilen 146. ayette münafıklıktan tevbe edip vazgeçenlerin üç vasfından bahsediliyor ki, bunlar aynı zamanda imandaki samimiyetin şart ve alâmetleridir: 1- Yalnızca sözle yetinmeyip hâlini düzeltmek, 2- Allah’a ve O’nun Kitap ve Sünnette tecelli eden iradesine sımsıkı bağlanmak, 3- Dinî hayatını insanların rızası ve dünya menfaatleri için değil, yalnızca Allah rızası için yaşamak. İşte bunlar samîmî ve sağlam bir imanın tabii neticeleridir.
Neml Suresi’nin, yapılan haksızlıktan sonra, işlenen kötülük yerine iyilik yapanın bağışlanacağının vurgulandığı 11. ayetinin meali de şöyledir: “Ancak, kim haksızlık eder, sonra, işlediği kötülük yerine iyilik yaparsa, bilsin ki Ben (ona karşı da) çok bağışlayıcıyım. Çok merhamet sahibiyim.”
Furkan Suresi’nin 63-74. ayetlerinde Allah Teâlâ’nın has kullarının hâl ve hasletleri anlatılarak Yaradan’a ve yaratıklara karşı yaklaşımları ile davranışları anlatılmakta ve onları izleyen 75-76. ayetlerinde de bu özelliklere sahip olan o has kullara sağlanacak saadet ifade edilerek şöyle buyurulmaktadır: “İşte onlara, sabretmelerine karşılık cennetin en yüksek makamı verilecek, orada hürmet ve selamla karşılanacaklardır. Orada ebedi kalacaklardır. Orası ne güzel bir yerleşme ve ikamet yeridir.”
Dilerseniz bu sûre-i celîlenin sözü geçen oniki ayetinin meali âlîlerini birlikte okuyalım ve Allah’ın has kullarının önemli özellikleri ile ilgili bilgilerimizi tazeleyelim:
“Rahmân’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin)“selam” derler (geçerler).” (Furkan, 63)
“Gecelerini Rablerine secde ederek ve kıyam durarak geçirirler.” (Furkan, 64)
“Ve şöyle derler: Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav. Doğrusu onun azabı gelip geçici değil, devamlıdır.” (Furkan, 65)
“Orası cidden ne kötü bir yerleşme ve ikamet yeridir!” (Furkan, 66)
“(O kullar), harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler, ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan, 67)
“Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur.” (Furkan, 68)
“Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.” (Furkan, 69)
“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” (Furkan, 70)
“Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah’a döner.” (Furkan, 71)
“(O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler.” (Furkan, 72)
“Kendilerine Rablerinin ayetleri hatırlatıldığında ise, onlara karşı sağır ve kör davranmazlar.” (Furkan, 73)
“(Ve o kullar): Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eşler ve zürriyetler bağışla ve bizi takvâ sahiplerine önder kıl! derler.” (Furkan, 74)
Mealleri arzedilen bu ayetlerde geçen oniki özellikten üçünün belirtildiği 68. ayette, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarıp yakarmayacakları, Allah’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymayacakları ve zina etmeyecekleri ifade edildikten sonra bunları yapanın günahı (nın cezasını) bulacağı bildirilmektedir. Onun devamındaki 69. ayette de kıyamet günü azabının kat kat arttırılacağı ve azapta alçaltılmış olarak devamlı kalacağı vurgulanmaktadır. 70. ayette ise:“Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.” buyurulmaktadır. Dolayısıyla tevbe ve iman edip salih amel işleyenlerin daha önce yaptıkları kötülüklerin iyiliğe çevrileceği ifade edilmektedir.
Bu ayet-i kerimenin incelendiğinde de anlaşılacağı üzere Allah Teâlâ, tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanları bağışlamasının ötesinde, kötülüklerini iyiliklere çevirecektir. Bu hâl ise Allah Teâlâ’nın kullarına rahmetinin en büyük tezahürlerinden biridir.