KÜÇÜKLERE BÜYÜKLERDEN ÖĞÜTLER
Bilgi ile beyin bilemeyi ve ilgi ile iyilik dilemeyi ilke edinen YOYAV, yıllardır yürütegeldiği bilgilendirme ve aydınlatma çalışmalarını geliştirerek gerçekleştirmenin gayreti içindedir. Her ay planlı ve programlı bir şekilde düzenlediği ayın konferansı, bir konu bir konuk ve sorun söyleyelim sohbet toplantılarını önceki yıllarda olduğu gibi 2011 yılında da büyük bir itina ve ihtimamla devam ettiren bu vakıf, yılın ilk ayında programına aldığı kültürel etkinliklerin ikincisini 13 Ocak 2011 Perşembe günü gerçekleştirdi.
Kurs öğretmenlerinden Afet Tan’ın bazı kursiyerlerle organize ettiği YOYAV sofrasında sunulan öğle yemeğinden sonra konferans salonunda yerlerini alan davetlilerle alışılagelen “Sorun Söyleyelim” sohbet toplantılarından birinde daha biraraya gelmenin haz ve huzuru içinde “Küçüklere Büyüklerden Öğütler” konulu sohbetinde önemli açıklamalarda bulunan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmasında şunları söyledi:
“Öğüt vermek ve almakla öğretip öğrenmeye ve öğrendiğini uygulayarak yücelmeye yönelen yüceliş yolcusu olduğuna inandığım kıymetli konuklar, bilgi alışverişine açık ve bu tür birlikteliklere alışık olduğunu düşündüğüm değerli dostlarımız, büyüklerinden bilgi edinmenin ve küçüklerini bilgilendirmenin önemini idrak eden sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
Duyguların doğrulara yönlendirilmesinde ve davranışların dizayn edilmesinde, mana büyükleri ile ilim ve fikir ehlinin uyarı, irşad ve öğütlerine kulak asmanın önemini ifade etmek amacıyla düzenlediğimiz “Küçüklere Büyüklerden Öğütler” konulu bu sohbet toplantısına teşrif ederek din ve devlet büyüklerinden bir kısmının öğütlerinden bazı örnekler arzetmemize vesîle olan seçkin heyetinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, sağlık ve saadette daim olmanızı diliyorum.
Dinî ve dünyevî konularda, büyüklerimizden tevârüs ettiğimiz uyarı ve öğütlerle bilgi birikimini davranışlarımızda düstur edinmemiz dileğiyle sözlerime başlarken Resûlullah, ehlûllah ve evliyâullahın izinde gidip, tavsiyelerini ta’limât kabul ederek hayırlı selefin hayırlı halefi olma bahtiyarlığına ermemizi niyaz ediyorum.
Öğüt vermek ve almaktan maksat; kişiyi kötülüklerle kötülerden koruyup, iyiliklerle iyilere yönlendirerek Allah’a kul, Resûlüne ümmet ve müminlere kardeş olma yolunda ilerleyip, olgun insan ve mükemmel müslüman olmasına katkıda bulunmaktır. Allah’ın kullarına, Peygamberlerin ümmetlerine, âlimlerin öğrencilerine, mürşidlerin müridlerine, ana-babaların çocuklarına ve sâlihlerin salâhını diledikleri insanlara tavsiye ve telkinleri ile öğütlerinin temelindeki gaye genelde budur. Bir başka ifadeyle öğütten gaye; kişinin kafasını, kalbini, kalıbını ve karakterini, maddî ve manevî kirlerle kötülüklerden temizleyip iyilik, güzellik ve doğruluklarla tezyin etmektir.
Bu maksada matûfen büyüklerin küçükleri yönlendirecek ve yüreklendirecek tavsiye, telkin ve uyarılarda bulunmaları başarılı, basîretli ve bilinçli olarak yetişmelerinde etken olan unsurların öndegelenlerindendir. İnsanlara ilahî mesajları iletmekle görevlendirilen Peygamberlerin öğretileri ve geçmişin bilgi birikimi ile hayatlarını Hakka ve hakkaniyete adayan deneyimli, duyarlı ve dirayetli insanların dilegetirdikleri düşüncelerden oluşan ibret alınacak hikmetli vecizelerle özlü sözlerin derlenip değerlendirilmesi ve kuşaktan kuşağa aktarılarak devam ettirilmesi büyük önem arzetmektedir. İnançlı, bilinçli, din ve devletine bağlı, iyiliksever ve hamiyetperver insanlar yetiştirmede etken olan bu eğitim metoduna öğüt verme ve öğüt alma, deyimi kullanılmaktadır.
Öğüt; uyarmayı, bilgilendirmeyi, ilgilendirmeyi, yönlendirmeyi ve yüreklendirmeyi hedeflemelidir. İyiyi, doğruyu ve güzeli yakalamaya, yaşamaya ve yaymaya yönelik olmalıdır. Dolayısıyla öğüt veren; söylemi ile eylemi örtüşen, fiili fikrine uyan örnek insan olmalıdır. Öğüt alan da, duyduğunu değerlendiren, anlayan, uygulayan ve iyileri örnek alan insan olmalıdır. Böyle olunca öğüt veren yücelir ve yüceltir. Öğüt alan da yücelir.
Bunun için, büyükler öğüt vermeyi görev bilmeli, küçükler de öğüt almaktan geri durmamalıdır. Dolayısıyla öğüt alınacak insanı aramak, alınacak öğüdü almak, alınan öğüdü anlamak ve uygulamak gerekir.
Kimse balıkçıdan bal, bakkaldan da balık aramaya ve almaya yeltenmemelidir. Herkes neyi, nereden ve kimden alacağını bilmeli, istediğini verebilecek insana yönelmelidir.
Bu inanç ve anlayışla biz bugünkü sohbetimizde sizlere Allah Teâlâ’nın ezelî ve ebedî öğüdü olan Kur’ân-ı Kerîm ile Allah Resûlü’nün öğütleri olan hadîs-i şerîfler hakkında özet bilgi arzettikten sonra diğer bazı peygamberlerle ashâb-ı kiramın, ulemânın, sülehânın ve bazı ehlullah ile evliyâullahın öğütlerinden örnekler sunmaya çalışacağız.
Herşeyden önce şunu arz ve ifade etmek isteriz ki, en geniş, en kapsamlı ve en büyük öğüt, Kur’ân-ı Kerîm’dir. Dolayısıyla ilk ve en büyük öğüt veren Allah Teâlâ’dır. İlk ve en büyük öğüt alıcı da Allah Resûlü (S.A.V.)’dir. Zira İlahî öğüt olan Kur’ân-ı Kerîm’in ilk muhatabı O’dur. Kur’ân-ı Kerîm’den sonra gelen öğütler ise, Hz. Peygamber (S.A.V.)’in hadîs-i şerîfleridir. Ashâb-ı kiram ile islâm âlimlerinin, ehlullah ve evliyâullahın öğütleri de Kur’ân ve hadîslerden esinlenerek dilegetirilen öğütlerdir.
Kur’ân ve sünnete dayanmayan öğütlerin değeri yoktur. Her müslümanın duyması, uyması ve uygulaması gereken ilahî öğüt, kutsal kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân-ı Kerîm’in ilahî öğüt olduğunu ifade eden bir çok ayet-i kerîme vardır. Bu ayet-i kerîmelerden bazıları şunlardır:
“Hayır, şüphesiz bunlar (ayetler), değerli ve güvenilir kâtiplerin elleriyle (yazılıp) tertemiz kılınmış, yüce makamlara kaldırılmış, mukaddes sahifelerde (yazılı) bir öğüttür. Dileyen ondan (Kur’an’dan) öğüt alır.” (Abese, 11-16)
“İşte bu (Kur’ân) da, bizim indirdiğimiz hayırlı ve mübarek bir öğüttür. Şimdi onu inkâr mı ediyor sunuz?” (Enbiya, 50)
“Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdıda. O’nun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân’dır.” (Yâsîn, 69)
“Biz Kur’ân’ı sana, güçlük çekesin diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.” (Tâhâ, 2-3)
“Doğrusu O (Kur’an), takva sahipleri için bir öğüttür.” (Hâkka, 48)
“Bu Kur’ân, ancak âlemler için bir öğüttür.” (Sâ’d, 87)
“O (Kur’ân), herkes için, sizden doğru yola gitmek isteyenler için bir öğüttür.” (Tekvîr, 27-28)
“Sen bunun için (Peygamberlik görevini ifâ için) onlardan bir ücret istemiyorsun. Kur’ân, âlemler için bir öğüttür.” (Yusuf, 104)
“Sâd. Öğüt veren Kur’ân’a yemin ederim ki.” (Sad, 1-2)
“Aslâ (düşündükleri gibi değil)! Bilsinler ki bu gerçekten bir îkazdır. Dileyen ondan (düşünüp) öğüt alır.” (Müddessir, 54-55)
“İşte bu (anlatılanlar) şüphesiz bir öğüttür. Artık kim dilerse, Rabbine (varan) bir yol tutar.” (Müzzemmil, 19)
“Andolsun ki biz Kur’ân-ı öğüt alsınlar diye kolaylaştırdık. (Ondan) öğüt alan yok mu?” (Kamer, 17, 22, 32, 40)
Ne dersiniz? Kur’ân’ın öğüt alınması için kolaylaştırılmış olması, bir surenin dört ayetinde aynı kelimelerle dört defa yemin edilerek tekrarlanmış olması düşündürücü değil midir?
“Böyle iken onlara ne oluyor ki, adetâ arslandan ürküp kaçan yaban eşekleri gibi (hâlâ) öğütten yüz çeviriyorlar?” (Müddessir, 49-51)
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in öğüt vermekle emrolunduğunu vurgulayan ayetlerden ikisi de şunlardır:
“(Resûlüm!) Öğüt ver. Çünkü sen ancak öğüt vericisin.” (Gaşiye, 21)
“Eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver. (Allah’tan) korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse ise, öğütten kaçınır.” (Â’lâ, 9-12)
Bir hadîs-i şerîfinde: “Din nasihattır.” buyuran sevgili Peygamberimiz (S.A.V.) de öğüdün önemi ile dinimizdeki yerini vurgulamıştır. Bunun yanında ümmetine hayatın her yönüyle ilgili uyarılarda bulunmuş ve önemli öğütler vermiştir. O’nun hayatını okuyan ve hadîs-i şerîflerini inceleyen herkes bu öğüdlerden binlercesine tanık olacaktır. Bazen topluma, bazen de şahıslara hitaben yaptığı konuşmalarda dilegetirdiği bu öğüdler, kıyamete kadar tüm müslümanların duyması, uyması ve uygulaması gereken dinî direktifler ve hayatî hedefler niteliğinde olan islamî esaslardır. İnsanlar bu esasları yaşantılarına yansıtmaları nispetinde olgun insan ve mükemmel müslüman olma erdemine ermektedirler.
Hadis kitaplarını dolduran bu uyarılarla öğüdlerin gün ışığına çıkarılarak herkes tarafından bilinip uygulanması hayatî ehemmiyet arzetmektedir. Hamdolsun bu hadîs-i şerîfler Türkçeye çevrilmiş ve herkes tarafından okunup anlaşılacak hâle getirilmiştir. Bize düşen, Kur’ân-ı Kerîm ile hadis kitaplarını açıp okumak, içeriğini öğrenmek ve öğrendiğimizi uygulama cihetine gitmektir. Asr-ı saadeti izleyen yıllarda yaşayan müslümanlar hadîsleri dinleyip duymakla kalmamış, devamlı bir şekilde uygulama cihetine gitmişlerdir. Günümüz müslümanlarının yaklaşımı da böyle olmalıdır.
Ben bugün burada, Efendimiz (S.A.V.)’in binlerce öğüdünden üç öğüdü örnek olarak arzetmek istiyorum:
“Ebediyen yaşayacakmış gibi dünyan için, yarın ölecekmiş gibi de ahiretin için çalış.”
“Nerede olursan ol, Allah’tan kork. Kötülüğün peşinden bir iyilik yap ki onu gidersin ve insanlara güzel ahlak ile muamele et.”
“Ey Ebu Derda! Kuşkusuz senin üzerinde Rabbinin hakkı var. Ailenin de hakkı var. Nefsinin de hakkı var. Her hak sahibine hakkını ver.”
Bunlar ve benzeri binlerce peygamber öğüdü, herkes tarafından duyulması, uyulması ve uygulanması gereken altın öğütlerdir. Ne mutlu onları almaya, anlamaya ve uygulamaya yönelenlere. Ne yazık onlardan habersiz kalıp uzaklaşanlara.
Bugün burada sizlere önemli bir hususu duyurmak istiyorum ki o da şudur: Din ve devlet büyüklerinden bir kısmının öğütlerini derleyip bir kitap hâline getirme çalışmasına başladık. Bu çalışmayı hızlı bir şekilde sürdürmekteyiz. İnşaallah tamamlanınca büyük bir boşluğu dolduracağına inandığımız bu önemli eseri bu yıl bastırarak kardeşlerimizin istifâdesine sunmanın gayreti içinde olacağız.
Gayret bizden, dua sizden, muvaffakiyet yüce Allah’tandır.”