
Kur’ân, Kadir ve Kulluk
YOYAV’da ayda bir defa ve her ayın ilk Çarşamba günü düzenlenen Kur’ânî Birliktelik ve Dua Günü programlarının 29.su Ramazan ayı ve Kadir Gecesi münasebetiyle 31 Mayıs 2019 Cuma günü öğleden sonra YOYAV Kültür Merkezi’nde gerçekleştirildi. Konferans salonunu lebaleb dolduran davetlileri hürmet ve muhabbetle selamlayarak gösterdikleri ilgi ve ihtimamdan dolayı takdir ve teşekkürlerini ileten Genel Başkan Dr. İbrahim Ateş, yaptığı yönlendirici ve yüreklendirici konuşmada önemli açıklamalarda bulundu.
Okunan 7712 hatm-i şerîf, 2 milyon 289 bin Yâsîn-i Şerîf, 1 milyon 592 Mülk Suresi, 1 milyon 695 Nebe’, 1 milyon 194 Fetih, 19 bin 100 Ayet’el Kürsî, 4 milyon 70 bin 290 Fâtiha-i şerîfe, 2 milyon 429 bin İhlâs-ı şerîf, 5624 Kadir Suresi, 101 Vakıa Suresi, 4 milyon 692 bin 500 Kelime-i Tevhîd, 7 milyon 705 bin salavat-ı şerife, 95 bin Esmâ’ül Hüsnâ, 881 bin istiğfar, 794 bin Besmele, 1 milyon Elhamdülillah, 3 milyon Sübhânallâh, 12 bin Hasbünallahi ve ni’mel vekîl’in duasına geçmeden önce günün anlam ve önemini dile getiren Dr. Ateş, sözlerine şöyle başladı:
“Ramazan-ı şerifin estirdiği manevî havayı doyasıya teneffüs ederek mübârek bir mevsimi daha dolu dolu geçirmenin sevinç ve saadetini yaşayan kıymetli konuklar, Kadir gecesinin eşiğine gelmenin haz ve huzûru içinde salonumuzu şereflendiren değerli dostlar, bin aydan daha hayırlı olan Kadir gecesinin atmosferine girmek üzere olmanın heyecanı ile bir araya gelen sevgili kardeşlerim!
Kadir kandili dolayısıyla düzenlediğimiz böylesine önemli ve anlamlı bir toplantıya teşrif ederek gördüğüm görkemli tabloyu teşkil eden güzîde heyetinizi gönülden ve samîmî duygularımızla selamlıyor, selâmet sahiline eren, cennet-i a’lâya giren ve Cemâlullah’ı gören mutlu ve mümtâz kişilerden olmamız temennisiyle sözlerime başlarken, bizleri bir kere daha böyle bir kandile kavuşturan yüce Rabbimizden onu lâyıkı vechiyle ihyâ ederek feyiz ve fazîletinden faydalanan duyarlı ve dirâyetli Müslümanlardan olmamızı niyaz ediyorum.
Malumunuz olduğu üzere Ramazan ayı on bir ayın sultanı, kandillerin birincisi olan Kadir gecesi de Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi ve incisidir. Bu gece, Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmesine zarf olması itibariyle, kıymetini Kur’ân’dan alan ve kıymeti Kur’ân’la bildirilen mübârek ve müstesnâ bir gecedir.
Kadir Suresi’nin: “Kadir gecesi, bin aydan hayırlıdır.” mealindeki üçüncü ayetiyle belirtildiği üzere, Kadir kat sayısı en az bin aydır. O da yaklaşık seksen üç yıl üç ay üç güne tekabül eder ki, ortalama bir insan ömrü demektir.
Kadir gecesi, Kur’ân’ın indirilmesine zarf olmasıyla böyle bir değer kazanırsa, Kur’ân’ın indirildiği kafa, kalp ve hayat değer kazanmaz mı? Elbette kazanır. Dolayısıyla aklı başında olan insan, böyle büyük bir fırsatı kaçırır mı? Elbette kaçırmaz. En azından üç İhlâs bir Fâtiha ya da Kadir Suresi’ni okuyamaz mı bir Müslüman? Tabii okur. Okur, anlar, uygular ve kalbini O’nunla dokur.
Hz. Aişe (r.a.)’den nakledilen bir hadîs-i şerîfte sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: “Kim Kadir gecesini ihyâ eder, onda iki rekât namaz kılar ve Allah’tan bağış dilerse bağışlanır, Allah’ın rahmetine dalar ve Cebrail onu kanadıyla okşar. Cebrail’in kanadıyla okşadığı kimse de cennete girer.”
Kadir gecesi, insanın yaratıldığı günden beri kendisine sorduğu ‘nereden, niçin geldim ve nereye gideceğim?’ sorularına cevap veren Kur’ân-ı Kerîm’in indirildiği gecedir. Kur’ân-ı Kerîm’in 97. suresi olan Kadir Suresi’nde Kur’ân’ın bu gecede indirildiği ve bu gecenin bin aydan daha hayırlı olduğu ifade edilir. Ramazan ayının içinde olduğu kesin olarak bilinse de hangi gecesi olduğu net bir şekilde bildirilmeyen bu geceyi ihyâ etmek, içinde Kadir gecesi olmayan bir ömrü ibâdetle geçirmek gibidir.
Hz. Peygamber (s.a.v.) bu geceyi ihyâ etmeleri için ailesini ve ashâbını teşvik etmiş, bu gecenin özellikle de Ramazan’ın son on veya yedi günündeki tek gecelerde aranmasını istemiştir. Kendisi de Ramazan ayının son on gününü Mescidde itikâfla geçirerek Kadir gecesini ihyâ etmek için azami gayret göstermiştir.
Kıymetli kardeşlerim!
Kur’ân-ı Kerîm’in kendini tanıttığı zikir ve kitap gibi başka adları da var ama O’nun önde gelen adı Kur’ân’dır. Vakıa Suresi’nin 77. ayetinde: “İnnehû le Kur’ânun kerîm.” Yani: “Şüphesiz bu, değerli bir Kur’ân’dır.” buyurulmuştur. Bûrûc Suresi’nin 21-22. ayetlerinde de: “Bel hüve Kur’ânün mecîdun fî levhin mahfûz.” Yani: “Hakikaten o, levhi mahfûzda bulunan şerefli Kur’ândır.” buyurulmuştur. 68 ayette geçen Kur’ân kelimesi, okumak anlamına gelen kıraet kökeninden gelir. Kur’ân-ı Kerîm’in Kadir gecesi indirilen ilk beş ayetinin ilk kelimesi ise, Kur’ân’ın ilk emrini ifade eden “Oku anlamındaki ikra’” kelimesidir. Bu kelime türevleriyle birlikte Kur’ân-ı Kerîm’in 79 ayetinde 88 defa geçmektedir. Dolayısıyla İslam’ın ilk emri olan okumak, Kur’ân-ı Kerîm’de 88 defa dikkatimize getirilmektedir.
Müslüman, başta Kur’ân-ı Kerîm ve hadîs-i şerîfler olmak üzere faydalı bilgileri içeren kitapları çokça okuyup aydınlanmalıdır. Kur’ân-ı Kerîm, Allah Teâlâ’nın insanlara ölümsüz mesajıdır. O mesaj ihmal edilmemeli, sürekli okunup anlaşılmalı ve uygulanmalıdır.
Kur’ân-ı Kerîm’i okuyan kimse doğrudan doğruya Allah’ın sözünü dinlemiş ve Allah ile muhatap olmuş demektir. Bu çok şerefli muhataplığı kazanabilmek için, Kur’ân okumayı öğrenmek gerekir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Sizin en hayırlınız Kur’ân'ı öğrenen ve öğretendir.” buyurarak Kur’ân-ı Kerîm’i öğrenmenin faziletine işaret etmiştir.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in Kur’ân okumanın fazilet ve değerine işaret eden pek çok hadisleri vardır. Bunlardan bir kısmı şunlardır:
“Kullar Allah’a O’ndan nâzil olan şu Kur’ân’la yaklaştıkları gibi hiçbir şeyle yaklaşamazlar.”
“Kur’ân’ı okuyunuz. Muhakkak ki o, kıyamet günü dostlarına şefaat edici olarak gelecektir.”
“Kur’ân’ın hârikaları tükenmez. Çok okumakla eskimez. O’nu okuyunuz. Çünkü Allah, O’nu okumanın her bir harfine karşılık (en az) on sevap verir.”
Kur’ân-ı Kerîm öğrenmek, her Müslüman için önemli bir vazife olmanın yanında, çok faziletli ve sevabı yüksek bir ibâdettir.
Peygamberimiz (s.a.v.) bazen Sahâbe-i Kirâmdan Hz. Ebû Zer (r.a.)'in şahsında bütün ümmetine hitapta bulunurdu. Bir seferinde Kur'ân öğrenmenin fazîleti ve sevabı hakkında şöyle buyurmuştu:
“Ey Ebû Zer! Gidip Allah’ın kitabından bir âyet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Ve kendisiyle amel edilsin veya edilmesin ilimden bir mesele öğrenmen bin rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır.”
Bir defasında da Peygamberimiz (s.a.v.) Hz. Ali (r.a.)'ye şu tavsiyede bulunmuştu:
“Yâ Ali! Kur’ân’ı öğren ve insanlara öğret. Her harfi için on sevap vardır, öldüğün zaman şehit olarak ölürsün.”
“Yâ Ali! Kur’ân’ı öğren ve insanlara öğret. Öldüğün zaman insanlar nasıl Kâbe’yi tavaf ediyorlarsa, melekler de senin kabrinin etrafında dönerler.”
Enes bin Malik (r.a.)’in rivâyet ettiği bir hadise göre de sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Kim Kur’ân-ı Kerîmi öğrenir, öğretir ve içindekilerle amel ederse, ben onu Cennete sevk ederim ve Cennet için delili olurum.”
Kur'ân'la meşgul olmanın insana kazandırdığı ve ihsan ettiği en büyük nimet, ebedî hayatına nur olması, Meleklerin onu kabrinde yalnız bırakmamaları, devamlı ziyaret ederek onun için Allah'tan af talebinde bulunmalarıdır.
Diğer ibâdetler ve ameller gibi Kur'ân da mü'minlere şefaat eder, insanın kurtuluşu için Allah'tan dilekte bulunurlar.
Hasan el-Basrî'nin rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyururlar:
“Kur'ân'ı öğreniniz. Muhakkak kıyamet gününde o ehline en güzel bir şefaatçidir.”
Başka bir rivâyette de öğrenilen bir âyet-i kerîmenin insanı kıyamette nasıl karşılayacağı haber verilirken şöyle buyurulur:
“Kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, kıyamet gününde o âyet, o kimseyi yüzüne gülerek karşılar.”
Kıyamet gününde Cenâb-ı Hak canlılardan başka diğer varlıklara da şuûr verecektir. Onlar da konuşacak, cevap verecektir. Başta namaz ve oruç olmak üzere güzel ameller insanı karşılayacaklar, ona yardımcı olacaklar. İşte bu güzel amellerden birisi de öğrenilen ve okunan âyetlerin sevabıdır.
Müslüman, Kur'ân okumasını öğrendikten sonra çoluk çocuğuna da öğretmeye çalışmalıdır. Onların da Kur'ân okumaktan mahrum kalmamalarını temin etmektedir. Aynı zamanda bu, Efendimiz (s.a.v.)’in anne-babaya yüklediği bir vazifedir.
Çünkü Kur’ân öğretmek, aynı zamanda insanın ebedî hayatının kurtulmasına da vesîledir.
Ebû Hüreyre (r.a.)’nin rivâyetine göre sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:
“Kim bir çocuğa Kur’ân-ı Kerîm’i öğretirse, Allah onun boynuna öyle bir gerdanlık takar ki, kıyamet gününde önceki ve sonraki insanlar ona hayran olurlar.”
Bir çocuğun baba üzerinde bir takım hakları vardır. Bunlardan birisi de ona Allah'ın kitabını okumayı öğretmesidir. Bunun için müsaitse kendisi öğretir, değilse Kur'ân kursu ve benzeri bir yolla öğrenmesini temin eder. Küçük yaşta Allah'ın kitabını öğrenmeye çalışan çocuk, Kur'ân terbiyesi ile yetişmeye, O’nun feyziyle teneffüs etmeye alışır.
Çocuk Kur'ân'ı öğrenmekle kendi mânevî hayatında mesafeler aldığı gibi, anne-babasının ebedî saâdeti için de faydalar temin eder.
Ebû Davud'un rivâyet ettiği bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bu hususta şöyle buyururlar:
“Kim Kur’ân okur, öğrenir ve onunla amel ederse, kıyamet gününde anne ve babasına nurdan bir taç giydirilir. Onun ışığı güneşin ışığı gibidir. Onun anne-babasına iki elbise giydirilir ki, dünya malı onunla boy ölçüşemez. Onlar, ‘Hangi amelimizin karşılığında bunlar bize giydirildi?’ derler. ‘Çocuğunuzun Kur’ân’ın hükümlerini tutması sebebiyle’ denilir.”
Bunun için hem kendimizin, hem de çocuklarımızın rahatı ve saâdeti için Kur'ân'la hemhâl olmalıyız. O’nu öğrenme ve öğretme gayreti içinde bulunmalıyız. Bu sayede hem farz-ı kifaye olan dinî bir vazifemizi yerine getirmiş, hem de gönlümüzü, vaktimizi ve evimizi nurlandırmış oluruz.
Bir hadîs-i şerîfde: "Kalbinde Kur'ân'dan bir sure veya ayet bulunmayan bir kimse terk edilmiş harap bir eve" benzetilmiştir.
Başka bir hadîs-i şerîfte de: "Kur'ân okunan evde hayır ve bereketin bol olacağı ve içinde yaşayanların gönül huzuru içinde olduğu, Kur'ân okunmayan evde ise, hayır ve bereketin bulunmadığı, içinde yaşayanların da, gönül darlığı çektikleri" bildirilmektedir.
Tarih boyunca Müslümanlar, Allah’ın kelâmı olan yüce Kur’ân’a çok büyük önem vermişlerdir. Bir ibâdet aşkıyla okumuşlar, ezberlemişler, dinlemişler, yazmışlar, öğrenmiş ve öğretmişlerdir. Kur’ân bilen veya öğrenen kimseler bunun kıymetini iyi bilmeli, düzenli olarak mümkünse her gün okumaya çalışmalıdır. Ayrıca ömür boyunca Kur’ân okumayı hiç bırakmamalı ve sürekli olarak başından sonuna kadar Kur’ân’ı okuyup hatmetme gayreti içinde olmalıdır. Kur’ân’ı hatmetmenin önemi hakkında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: Bir defasında kendisine: ‘Ey Allah'ın Resûlü, Allah'a hangi amel daha sevimlidir?’ diye sorulduğunda: “Kur'ân'ı başından sonuna okuyup, bitirdikçe yeniden başlamaktır.” cevabını vermiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i hatmetmenin akabinde yapılan hatim dualarından önce Bakara Suresi’nin ilk beş ayetini okuyup öyle duaya geçmenin ifade ettiği düşüncelerden biri de Kur’ân’ı bitirdikten sonra yeniden başlama duygusudur.
Kur'ân’da, öyle bir tatlılık var ki, en tatlı bir şeyden dahi usandıran çok tekrar, Kur'ân okuyanlar için söz konusu olmaz. Hattâ değil usandırmak, belki kalbi çürümemiş ve zevki bozulmamış insanlara tekrar tekrar okumak tatlılığını arttırdığı, eski zamandan beri herkesçe bilinen Kur’ân’ın bir hârikasıdır.
Kur’ân’ı güzel okuma kuralları demek olan “Tecvid Kaidelerine” uygun bir şekilde, yavaş yavaş ve mümkünse manalarını da anlamaya çalışarak okumak iyi bir davranış olur. Kur’ân’ı teennî ve tertîl ile okumaya işaret eden Allah Teâlâ Müzzemmil Suresi’nin 4. ayetinde: “… Kur’an’ı ağır ağır, tane tane oku.” buyurmuştur.
Kadir Gecesi’nde yapılacak ibâdetlerin başında Kur’ân-ı Kerîm’i tertîl ile tilâvet etmek (düzgün okumak), anlamaya-ezberlemeye çalışmak ve en az iki rekât namaz kılmak gelir. Zira bu gece Kur’ân-ı Kerîm’in indirilmeye başladığı kıymetli bir gecedir. Kadir Gecesi, ümmet-i Muhammed’e mahsustur. Başka peygamberlere böyle fazîletli bir gece verilmemiştir. Bir hadîs-i şerîfte: “Allah Teâlâ, Kadir Gecesi’ni ümmetime hediye etti, başka ümmete vermedi.” buyrulmuştur.
Kadir Gecesi’nin fazileti ile ilgili hadîs-i şerîflerden bir kaçı şunlardır:
“Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allah Teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsâna nâil olurlar. Bunlar, Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.”
“Sevabını Allah’tan umarak, Kadir Gecesi’ni ihyâ edenin geçmiş günahları affolur.”
“Kadir Gecesi’nde, bir kere Kadir Suresi’ni okumak, başka zamanda Kur’ân-ı Kerîm’i hatim etmekten daha sevapdır. Kadir Gecesi’nde bir Sübhânallâh, bir Elhamdülillâh, bir Lâ ilâhe illallâh demek 700 bin tesbîh, tahmîd ve tehlîlden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar (az bir zaman) namaz kılmak, ibâdet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibâdet etmekten daha kıymetlidir.”
“Kadir gecesi üç defa “Lâ ilâhe illallah” diyen müslümanın, birincisinde bütün günahları bağışlanır. İkincisinde Cehennemden kurtulur, üçüncüsünde Cennete girer.”
Kadir gecesinin hangi gece olduğu, kesin olarak belli değildir. Âlimlerimiz, Allah Teâlâ, rızasını tâ’atte, gazabını günahlarda, orta namazı beş vakit namazda, evliyasını halk arasında, Kadir gecesini Ramazan ayı içinde gizlemiştir” buyuruyorlar.
O halde Allah Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için, hiçbir iyiliği küçük görmemeli! Gazabı günahlar içinde saklı olduğu için, hiçbir günahı küçük görmemeli; orta namazı kaçırmamak için, beş vakit namazı vaktinde kılmalı; evliya halk arasında gizli olduğu için herkese iyi muamele etmeli. Her geleni Hızır, her geceyi Kadir bilmelidir.
Ramazan-ı şerif ayının 27. gecesini ihya etmek çok sevabdır. Bu hususla ilgili hadîs-i şerîflerden bir kaçının meali şöyledir:
“Kadir gecesini ramazanın son on gününde arayın!”
“Kadir gecesini, ramazanın son on gününün 21, 23, 25, 27 ve 29 gibi tek gecelerinde veya ramazanın son gecesinde arayın! Sevabını umarak Kadir gecesini ibâdetle geçirenin günahları affolur.”
“Kadir gecesi ramazanın 27. gecesidir.”
İmam-ı A'zam hazretleri, Kadir gecesinin, Ramazanın 27. gecesine çok isabet ettiğini bildirmiştir. “Kadir gecesine rastlamış olan bir geceyi ihyâ eden, Kadir gecesini ihyâ etmiş gibi sevab kazanır” hadîs-i şerîfini düşünerek, sık sık vaki olan 27. gece ihyâ edilirse, o gece Kadir gecesi olmasa bile, büyük sevaba kavuşulur.
Kutsal Kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i Kadir gecesi gibi kıymetli bir gecede kullarına göndermeye başlayan Allah Teâlâ’ya kullukta kaim ve dâim olmak, müslümanın muttasıf olması gereken önemli bir özelliktir. Her Müslüman, hayat boyu bu özelliğin idrâki içinde olup, kullukta kıvâma ermeye çalışmalıdır. Dolayısıyla kulluğun ne demek olduğunu bilmeli ve îcâbının îfâsı cihetine gitmelidir.
Kulluk, yaratılan insan ile Yaratan Allah arasındaki ilişkiyi düzenleyen bir eylemdir. Bu yüzdendir ki, ilk inen vahiyde, Allah’ın yaratıcılığı ve insanın da yaratılmışlığı öne çıkarılmıştır:
“Yaratan; insanı yapışkan bir hücreden yaratan Rabbinin adıyla oku.”(Alak, 1-2).
Bakara Suresi’nin, insanı Allah’a kulluk yapmağa davet eden 21. ayetinde de bu ilişkiye dikkat çekilerek: “Ey insanlar! Hem sizi hem de sizden önceki insanları yaratan Rabbinize ibâdet (kulluk) ediniz.” buyrulmuştur.
Bundan anlaşılıyor ki, kulluk insan için bir fıtrat vazifesidir, yaratıcıya karşı bir teşekkür ifadesidir, ruhanî ve cismanî mekanizmaların yaratılış amacını gerçekleştirmeye yönelik kutsal bir eylemdir.
Dilerseniz, çok özet bir halde çerçevesini çizmeye çalıştığımız kulluk hakikatine birlikte bakalım:
Kulluk iki şekilde yapılır: Biri Yaratanın gıyabında, doğrudan O’na hitap etmeden yapılan, diğeri ise, O’nun huzurunda, O’na hitaben yapılan kulluktur.
1. Yaratanın gıyabında yapılan kulluk, şöyle özetlenebilir:
a. İnsanın kâinat çapında görülen “saltanat-ı rububiyete”; yaratma, yönetme, düzenleme, dizayn etme gibi harika işlere bakıp, yüce Allah’ın büyüklüğünü tasdik etmek, sanatının güzelliğini alkışlamaktır.
b. Allah’ın güzel isimlerinin birer yansıması olan varlıktaki güzel sanatları görmek, kendi aralarında bunları müzakere etmek ve birbirinin ibret nazarına sunmaktır.
c. Her birisi birer manevî hazine olan Allah’ın güzel isimlerinin cevherlerini, idrak terazisiyle tartmak, kalbin kıymet-şinaslığıyla takdir edip değer vermektir.
d. Kâinatı göklerin ve yerküresinin sayfalarını Allah’ın kudret ve hikmet kalemiyle yazılmış bir kitap olarak algılamak, mütalaa edip tefekkür etmektir.
e. Kâinat çapında görülen hârika sanatlar, ince nakışlar, süslü dizaynlar penceresinden bakıp, Yüce Yaratıcının manevî cemâl ve kemâlini temâşâ etmek, O’nu yakından tanımak, O’nu sevmek ve O’na saygı duymaktır.
2. Yaratanın huzurunda –O’na hitâben- yapılan kulluk, şöyle özetlenebilir:
a. Her zaman Allah’ın huzurunda olduğunu idrâk etmek ve ona göre bir duruş sergilemektir. Eserden müessire/sanattan sanatkâra geçmektir.
b. Yaratıcının, hârika ve mucizeli sanatlarını teşhir etmek suretiyle kendini tanıttırmak istediğini anlamak ve bu isteğini imanla karşılayıp mukabele etmektir.
c. Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın, sonsuz rahmetinin bir yansıması olarak bin bir türlü rahmet ürünlerini sergilemekle kendini sevdirmek istediğini idrâk etmek; O’nun bu isteğini, kendisini severek yerine getirmek, sevgisini O’na tahsis etmek ve kendisi de O’na kulluk ederek kendini O’na sevdirmeye çalışmaktır.
d. Sonsuz kerem ve ihsan sahibi olan Allah’ın, maddî-manevî sayısız nimetleriyle insana ikramlarda bulunup, maddî-manevî duyu organlarına hitap edip, damağına ve dimağına keyif ve lezzetler enjekte etmek isteğini kavramak, buna mukabil; fiilleriyle, sözleriyle, tutum ve davranışlarıyla, hattâ elinden gelse varlığının bütün zerreleriyle O’na övgülerini, şükranlarını sunmaktır.
e. Atomlardan galaksilere kadar her yerde yansımaları görünen Allah’ın celâl ve cemâl sıfatlarına karşı “Sübhânallâh, Elhamdulillâh, Allahu ekber” diyerek hayret içinde ayakta el-pençe durmak, iki büklüm olarak rükua varmak, yüzünü yerlere sürerek secdeye kapanmaktır.
Ayrıca kulluk; ibâdet ve ubûdiyet olarak da ikiye ayrılır: Oruç, namaz, hac, zekât birer ibâdet olarak kulluk olduğu gibi, hayatı kolaylaştıran, insanların yararına olan her türlü teknoloji üretmek de bir kulluk görevidir. Örneğin; araba yapmak, gemi yapmak, uçak yapmak, yol yapmak, köprü yapmak, çeşitli sanayi ürünlerini üreten eden fabrikalar kurmak da bir kulluktur. Şüphesiz, gerek ibâdetin gerekse ubûdiyetin bir değer ifade etmesi için, Allah’ın rızasını esas almak ve işlerinde samîmî olmak şarttır.
Bu inanç ve bilinçle bir kere daha idrâk etme bahtiyarlığına ereceğimiz Kadir Gecesi ile O’nda indirilen Kur’ân-ı Kerîm’in kadrini bilip sevgi ve saygıda kusur etmeyen duyarlı ve dirâyetli müminlerden olup iman, ibâdet ve istikamette dâim olmamız temennisiyle sözlerimi noktalarken, kandilinizin kutlu, yaşantınızın mutlu ve geleceğinizin umutlu olmasını diliyor, güzîde heyetinizi, bu vesîleyle kaleme almış olduğum altı dörtlükten oluşan “Kadir Kandilinde Biz” başlıklı şiirimle selamlıyorum.
Kadir mübârek gece.
Bin aydan da iyice.
Kur’ân indi o gece.
Okundu hece hece.
Gel sen de Kur’ân oku.
Kalbini O’nla doku.
Şuurlardaki şoku,
Yaşa ve Kur’ân oku.
Sen de bir kandil ol can.
Kalbine insin Kur’ân.
Oku O’nu her zaman.
Kur’ân’la kıymet kazan.
Kadir Kandilindeyiz.
YOYAV’da beraberiz.
Hep koşarak geliriz.
Bilgilenir gideriz.
Buluşur görüşürüz.
Sıdk ile söyleşiriz.
Konuşur kaynaşırız.
Sohbeti paylaşırız.
Bu kandil de burada,
Yakardık bir arada.
Mevlâ erdirsin bizi,
Her hayırlı murada.”
Dr. Ateş, sohbetin hitamında okunan hatm-i şerîflerle süver-i Şerifeler ve salavat-ı şerîfelerle kelime-i tevhidlerin duasını yaparak sevabını Peygamberler, din ve devlet büyükleri, şehitler, gaziler, okuyanların yakınları ve toplantıya katılanların yakınlarının ruhlarına bağışladı.
Program davetlilere dağıtılan iftarlık ikramıyla noktalandı.
Aşağıdaki resimleri büyütmek için üzerine tıklayınız.