KUTLU DOĞUM VE KURTULUŞ
Miladî tarihe göre 20 Nisan 2013 Cumartesi günü Hz. Peygamber (S.A.V.)’in dünyayı onurlandırmasının 1442. yıldönümüdür. Bu vesîle ile 1989 yılında ihdas edilen Kutlu Doğum Haftası’nın 24.sü 14-20 Nisan 2013 tarihleri arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın öncülüğünde ülke genelinde çok ve çeşitli etkinliklerle kutlandı. Etkinliklerde işlenen konuların ana teması “Hz. Peygamber ve İnsan Onuru” idi. Hafta dolayısıyla düzenlenen programlardan biri de 20 Nisan 2013 Cumartesi günü YOYAV’da gerçekleştirilen “Kutlu Doğum ve Kurtuluş” paneli idi.
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in doğumunu sevgi ve saygıyla kutlamayı, îfâsı îcap eden önemli bir görev kabul eden YOYAV, önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da iki önemli hizmeti programına aldı. Mevlid Kandili münasebetiyle 23 Ocak 2013 Çarşamba günü “Muallim-i Hikmet Hz. Muhammed (S.A.V.)” panelini düzenledi. Kutlu Doğum Haftası dolayısıyla da 20 Nisan 2013 Cumartesi günü “Kutlu Doğum ve Kurtuluş” konulu bir panel gerçekleştirdi.
İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın yönettiği panelde, A.Ü. İlahiyat Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Bölüm Başkanı Prof. Dr. İbrahim Sarıçam “Hz. Peygamber (S.A.V.)’in İnsanlığın Kurtuluşuna Yönelik Evrensel Mesajından Kesitler”, aynı fakültenin öğretim üyelerinden Prof. Dr. Seyfettin Erşahin “Batı İnsanı İçin Hz. Muhammed (S.A.V.)’in Kurtarıcı Vasfı” ve Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Eski Başkan Yardımcısı Dr. Nazif Öztürk “Hz. Peygamber (S.A.V.) ve Aileyi Koruma Kriterleri” konulu birer bildiri sundular. Önemli açıklamaların yapıldığı panelde duygulu dakikalar yaşandı.
Doğumu ile dünyayı nurlandıran ve insanlığı onurlandıran Hz. Peygamber (S.A.V.)’in getirdiği islamî esaslar ve yerleştirdiği yüce yaklaşımlarla gerçekleştirdiği kurtuluş hareketinin estirdiği huzur, güven ve mutluluk havasını teneffüs eden insanlık, ezilme, üzülme, zorlanma ve horlanmadan kurtulup rahat bir nefes alma ve insan onuruna yakışır bir hayat yaşama ortamına kavuştu.
Zira insanlık tarihinin en karanlık, en sıkıntılı çağı altıncı ve yedinci asırlardır. İnsanlık uçuruma yuvarlanan bir araba gibiydi. Onun bu tehlikeli haline dur diyecek, onu kurtaracak bir el de yoktu. Her geçen gün insanlık âlemi biraz daha felakete sürükleniyordu. Bu iki asırda, insan, yaratanını tamamen unutmuş, kendini de unutmuştu. Nereden geldiğini, nereye gittiğini, akılları hayrette bırakan kâinatın yaratılış sebebini düşünmek bile istemiyordu.
İnsanlar artık, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hak ile batılı ayırt edebilecek kabiliyete de sahip değildi.
Peygamberlerin sözleri çoktan unutulmuş, getirdikleri semâvi kitaplara beşer parmağı karışmış ve ilâhi kelâm olma vasfını tamamen kaybetmişti.
İnsanlar, kendi elleri ile yaptığı putlara tapıyor ve onlardan medet umuyorlardı. Halbuki çok iyi biliyorlardı ki, o cansız varlıklardan hiçbir menfaat gelmez, yerlerinden kıpırdayacak güçleri yoktu.
Yine bu iki asırda putperestliğin yanında bir kısım insanlar taşlara, ağaçlara, yıldızlara, Ay’a, Güneş’e ve hayvanlara tapıyorlardı...
Hâsılı Arap Yarımadası’nda zulümler, rezâletler, hurâfeler ayyuka çıkmıştı. Hak, hukuk, adâlet kavramları tarihe karışmış, güçlü zayıfı eziyor, kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Bu canavarca yapılan işlerden de pişmanlık duyulacağına bilâkis zevk alınıyordu...
Her taraf zulmet içinde iken Yüce Rabbimiz bizlere acıyarak âlemlere rahmet olarak sevgili Peygamberimizi miladî 571 yılının 20 Nisan gününe tevafuk eden Rebîulevvel ayının on ikinci gecesinde bizlere gönderdi.
O’nun doğumu insanlara bir kurtuluş vesîlesi ve ilahî bir rahmet oldu. Bu vesîleyi tarih boyunca terennüm eden mevlid müellifleri değişik dillerde kaleme aldıkları eserlerinde edebî incelik ve güzelliklerle ifade ederek nesilden nesile aktarmanın gayreti içinde oldular. Takdire şâyân olan bu çalışmaların başında gelen Süleyman Çelebi’nin yazdığı ve halk arasında “Mevlid” olarak bilinen “Vesiletü’n-Necât” (Kurtuluş Vesilesi) (1409-1410) halkımızın en fazla rağbet ve yakınlık gösterdiği eserlerdendir. Bu ünlü eserinde:
“Doğdu ol saatte ol sultân-ı dîn
Nura gark oldu semâvât-ü zemîn”
diyen merhum Süleyman Çelebi, Hz. Peygamber (S.A.V.) doğduğu anda göklerin ve yerin nurla kuşatıldığını ifade etmektedir. Mısırlı şair Ahmed Şevkî de “Vülide-l Hüdâ” başlıklı meşhur kasidesinde Hz. Peygamber (S.A.V.)’in doğumundan söz ederek:
“Vülide-l Hüdâ fe-l kâinâtü dıyâu
Ve femu-z zamanî tebessümün ve senâu”
Yani: “Hidayet (Hz. Muhammed (S.A.V.) doğdu, kâinat aydınlığa kavuştu. Gülümseyen zamanın ağzı da övgüyle doldu.” diyerek Resûlullah (S.A.V.)’in doğumuyla dünyanın onurlanmasına, nurlanmasına ve aydınlanmasına dair düşüncesini veciz bir şekilde dile getirmiştir.
Hz. Peygamber (S.A.V.) sağlığında doğum yıldönümünü kutlamamıştır, fakat bu günü oruç tutarak geçirmiştir. Efendimiz (S.A.V.)’in doğum gününün kutlanmaya başlanması Dört Halife devrinde başlamıştır. Kaynaklardan edinilen bilgiye göre mevlid ayı ve günü o dönemden beri önem verilen bir zamandır. İmam Süyûtî ve İbn Hacer el-Askalânî (Allah onlardan razı olsun) mevlid ile ilgili yazdıkları eserlerinde Dört Halife döneminden itibaren mevlid gününde Efendimiz (S.A.V.)’in şemâilini ve O’nu öven şiirlerin okunduğunu tafsilatlı biçimde açıklamışlardır. Seyyid Abdülhakim Arvasî hazretleri Dört Halife dönemindeki mevlid kutlamaları ile ilgili şunları yazmıştır:
“Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (R.anhüma) mevlid gecelerinde evlerinde Efendimiz (S.A.V.)’in doğumuna dair hikâyeleri, olayları anlatırlardı.”
Daha sonraki asırlarda özellikle mutasavvıf kimseler mevlid okumaya büyük önem göstermişlerdir.
Mevlid kutlamalarını resmî manada ilk başlatan kişi Erbil hükümdarı (Selâhaddin-i Eyyûbî’nin kayınpederi) Erbil Atabeyi Muzafferüddin Kökböri’dir. Bu padişahın mevlid törenlerinde 5000 baş pişmiş koyun, 10.000 tavuk, 100.000 tabak yemek ve 30.000 tepsi helva bulunduğu nakledilmiştir. Mevlid ayı geneline yayılan bu resmî törenler halk için bir şükür ve sevinç vesilesi olmuştur. Muzafferüddin Kökböri bu kutlamaları ilk olarak tasavvuf erbabında görmüş ve bunun üzerine resmî kutlamaya başlamıştır.
Memlükler döneminde de Mısır’da bu resmî kutlamalara devam edilmiş ve büyük ehemmiyet verilmiştir. Bu merasimler rebiülevvel ayının başından başlatılır ve mevlid gününe kadar devam edilirdi. Mevlid gecesi Mısır Abbasî halifesi, dört mezhebin baş kadıları, ilim ve tasavvuf ehli, emîrler, kumandanlar, devlet adamları, halkın ileri gelenleri, komşu ülkelerden gelen temsilciler tören çadırındaki yerini alırlardı. Önce Kur’ân-ı Kerîm tilavet edilir, ardından vaazlar verilir, tarikat mensupları tarafından zikir ve evrâd okunur, daha sonra yemek yenirdi. Bu sırada sultana tebrikler sunulur, o da devlet ricaline, ulema ve tasavvuf ehline hediyeler verir, muhtaçlara sadaka dağıtırdı. Osmanlı’nın ilk asırlarında resmî olmasa da halk arasında kutlamaların yapıldığı bilinmektedir. Ancak ilk resmî kutlama III. Murad zamanında (1588) başlatılmış ve bu kutlamalar Sultan Ahmed Camii’nde yapılmıştır. Bu uygulama daha sonra bütün Osmanlı coğrafyasına yayılmıştır. II. Abdülhamid Han dönemi Hicaz valilerinden Eyüp Sabri Paşa’nın anlattığına göre mevlid günü Medine’de resmî tatil olur, kaleden top atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı.
Öte yandan Atatürk'ün başkanlığını yaptığı Türkiye Büyük Millet Meclisi, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in doğum gününü 'milli bayram' ilan etmiştir.
Kutlu Doğum Günü'nü milli bayram olarak öneren yasa teklifi, Saltanat'ın kaldırılmasından bir gün sonra Meclis gündemine getirilmiştir. Cumhuriyet'in ilanından beş gün önce de kabul edilen yasa 12 yıl yürürlükte kalmıştır. Kutlamalar yapılmadığı gerekçesiyle 1935'te iptal edilmiştir.
TBMM'de 05.01.2010 tarihinde Meclis Başkanı M. Ali Şahin, Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından açılışı yapılan '90 yılda 90 belge' isimli sergide ilginç bir belgeye yer verildi. Türk Demokrasi tarihini gözler önüne seren belgeler arasında Meclis'in Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in doğum gününü milli bayram olarak kabul etmesi de yer aldı. "12 Rebiülevvel gecesiyle gününün Milli Bayram olmasına dair teklif ile kanun metni" başlıklı belgenin hikayesi oldukça ilginç. Saltanat, Cumhuriyet'in ilanından önce 1 Kasım 1922'de kaldırılmıştı. Bir gün sonra yani 2 Kasım tarihi 12 Rebiülevvel'e yani İslam Peygamberi'nin doğum gününe denk geldi. Aynı gece Mevlid Kandili kutlanacaktı. Yozgat mebusu Süleyman Sırrı Bey, hem alınan kararları kutlamak hem de Mevlid-i Nebevî'yi anmak için dua okunmasını, bir de top atılmasını önerdi. Burdur mebusu İsmail Suphi Bey'in önerisi ise ilgi çekiciydi. Bu günün milli bayram olmasını teklif etti. İcra Vekili Reisi Rauf Bey, her iki teklifi de birleştirerek 1-2 Kasım gecesi ve ertesi günün 'milli bayram' olmasını önerdi. Bu teklif Meclis'i oluşturan milletvekilleri tarafından sevinçle karşılandı. Yapılan oylamada da kabul gördü. Rauf Bey'in teklifi Meclis'te müzakere edildikten sonra 24 Ekim 1923'te kabul edildi.
Hz. Muhammed (S.A.V.)'in doğum gününün milli bayram kabul edilmesi Cumhuriyet'in ilanıyla aynı günlere denk geldi. Bu kanundan 5 gün sonra 29 Ekim 1923'te Cumhuriyet ilan edildi. İki kutlamanın tarihlerinin yakın olmasının 'Hakimiyet Bayramı'nı gölgede bıraktırarak, unutturduğu öne sürüldü. Hakimiyet Bayramı, tam 12 yıl yürürlükte kalmasına rağmen hiçbir zaman kutlanmayan bayram olarak da tarihe geçti.
12 Rebiülevvel Gecesiyle Gününün Milli Bayram Addine Dair Kanun şöyle: Leyle-i Vilâdet Hazreti risâletpenâhîye müsâdif olup Türkiye'de saltanat-ı şahsiyenin ilgasıyla hukuk-ı saltanatın uhde-ı millete istikrarını ve hakimiyet-i milliyenin teessüsünü suret-i katiyede tesbit eyleyen kararın Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edildiği 12 Rebiülevvel gecesi ile günü Hakimiyet Bayramı addolunmuştur.
Ülkemizde uzun yıllardır halkımızın coşkuyla kutladığı mevlit kandilinin yanında, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 1989 yılından bu yana 14-20 Nisan tarihleri arasında kutlanan Kutlu Doğum Haftası, fevkalâde faydalı faaliyetlere sahne olmaktadır. YOYAV, bu haftanın ihdas edildiği tarihten bu yana her yıl 20 Nisan günü bir program tertipleyerek Hz. Peygamber (S.A.V.)’in örnek hayatının değişik bir yönüyle ilgili önemli bilgileri dile getirerek insanlara ışık tutmaya çalışmaktadır.
Bu cümleden olarak 20 Nisan 2013 Cumartesi günü gerçekleştirdiği “Kutlu Doğum ve Kurtuluş” konulu panel Başkent halkı tarafından büyük ilgi gördü. Bazı bürokrat ve sivil toplum örgütü temsilcileri ile çok sayıda davetlinin katıldığı panel Fatih İldeş’in okuduğu aşr-ı şerif ile başladı. Panel dolayısıyla TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici, Zonguldak Milletvekili Köksal Toptan, Manisa Milletvekili Hüseyin Tanrıverdi, Kahramanmaraş Milletvekili Mesut Dedeoğlu, Kilis Milletvekili Ahmet Salih Dal ve Ankara Milletvekili Ülker Güzel YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş’e birer başarı ve iyi dilek mesajı gönderdiler. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan mesajında şu cümlelere yer verdi:
“Sayın Dr. İbrahim Ateş
YOYAV Genel Başkanı
Kutlu Doğum Haftası münasebetiyle düzenlenen programa nazik davetiniz için teşekkür ederim. Sevgili Peygamberimizin evrensel mesajlarını anlamaya olan ihtiyacımız her geçen gün artarken bu esaslar üzerine hazırlanmış birçok kutlu doğum programı böylesine mükemmel bir şahsiyeti daha iyi tanımak ve O’nu daha iyi anlayabilmek adına bizler için bir fırsat niteliğindedir.
Gerçek bir tevazu örneği olan Peygamber Efendimizin kutlu doğumunun insanlar arasındaki hoşgörü ve anlayış ortamının pekiştirilmesine bir vesile olmasını diliyor size ve değerli konuklarınıza sevgilerimi selamlarımı sunuyorum.
Recep Tayyip Erdoğan
Başbakan”
Panelin açış konuşmasını yapan YOYAV Genel Başkanı Dr. İbrahim Ateş, yaptığı mesaj yüklü konuşmada şunları söyledi:
“Kıymetli konuklar, değerli dostlar, sevgili kardeşlerim, basınımızın güzîde temsilcileri!
1442 yıl önce dünyayı nurlandıran ve insanlığı onurlandıran sevgili Peygamberimiz (S.A.V.)’in doğumunu kutlayarak selam, sevgi ve saygımızı rûh-u Resûlullah’a birlikte arz edip, izinde olma ve sünnet-i seniyyesine sarılma azmimizi tazelemek amacıyla düzenlediğimiz “Kutlu Doğum ve Kurtuluş” paneline katılarak salonumuzu şereflendiren seçkin heyetinizi en içten ve samîmî duygularımızla selamlıyor, ervâh-ı acizânelerimizin ömür boyu rûh-u Resûlullah ile iletişim içinde olmasını diliyorum.
İnsanoğlu tarihin her döneminde dûçar olduğu darlık ve zorluklardan kurtulmaya çalışmış, çarelere başvurmuş ve bir çıkış yolu aramıştır. Başaran olmuş, batan olmuş, bocalayan olmuş. Ancak ilahî mesajları insanlara iletmekle görevlendirilen elçilerin uyarılarına uyup davranışlarını o doğrultuda dizayn eden dirayetli ve basîretli insanlar korktuklarından emin ve umduklarına nail olmuşlardır.
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in doğduğu dönemde Arap yarımadası başta olmak üzere dünyanın bir çok yerinde, haksızlık, hayasızlık, ahlaksızlık, zorbalık, zorlama ve horlama halleri kol geziyordu. Arkası olanlar azıyor, güçlüler güçsüzleri eziyor ve saldırılar birbirini izliyordu. Bilhassa Arap yarımadasında cehâlet, esâret, kölelik, haksızlık, zulüm, şiddet, şirk ve putperestlik oldukça yaygındı.
Bunlar ve benzeri olumsuzlukların kıskacında kıvranan insanlar, bu hallerden halas olmanın çarelerini araştırıyor ve bir kurtarıcı bekliyorlardı. İnsanların kurtuluşa ermeleri için yol gösterici ve yönlendirici olarak gönderilen ilahî elçiler zincirinin son halkası olan sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)’in gelişi de sadece doğduğu Mekke şehri ve yetiştiği Arap yarımadası için değil, yeryüzünde yaşayan insanların tamamı için can simidi oldu.
“Oldu zâil zulmet-i cehl-ü dalâl.
Buldu bâğ-ı ma’rifet aynı kemâl.”
Dünyanın dört bir yanında buhran ve bunalımlar içinde olan insanlardan, O’nun tebliğ ettiği din-i mübîn-i islamın içerdiği incelik ve yüceliklere sarılanlar, maddî ve manevî huzura erdiler.
Öte yandan yurtlarını yabancıların saldırı ve işgallerinden korumak ve kurtarmak için değişik tarihlerde mücadele edip kurtuluş harekatında bulunan milletler de oldu. Örneğin milletimizin giriştiği Kurtuluş Savaşı, yurdumuzun yabancıların mülevves ayaklarından arındırılmasına, ülkemizin her yerinde yurttaşlarımızın huzur ve güven içinde barındırılmasına vesîle olduğu gibi, Cumhuriyetin kurulmasına uygun zemini de hazırladı. Kurtuluş mücadelesi veren diğer ülkelerde de benzeri gelişmeler oldu ve önemli kazanımlar elde edildi.
Dünyanın değişik yerlerinde meydana gelen bu hareketler, demokratik duruşların sergilenmesine, bağımsızlıkların kazanılmasına ve özgürlüklerin elde edilmesine yol açtı. Ama bu gelişmeler dünyanın her tarafında olmadı mevzii olmakla kaldı.
Kutlu Doğumla başlayan kurtuluş kıvılcımı ise, insanlığın özlemini duyduğu kıpırdanışın hareket noktası oldu, kısa bir sürede dünyayı kuşatan ve çok geniş kitleleri kapsayan bir kurtuluş hareketinin başlangıcı oldu.
Hz. Peygamber (S.A.V.)’in öncülüğünde insanlar zulme, ezilmeye, sürünmeye, sömürülmeye, horlanmaya, zorlanmaya, talan edilmeye, saldırılmaya, esarete, cehalete, köleliğe, haksızlığa karşı direnişe geçtiler. Köleliğin kıskacında kıvrananlar, özgürlüğün önderi oldular, esaretin boyunduruğu altında ezilenler, efendiliğin izzetine erdiler, cehaletin karanlığında yolunu şaşıranlar ilmin ışığında önlerini gördüler ve insanlığa doğru yolu gösterdiler. Hâsılı Hakk’a inanan, Hakk’ı savunan ve Hak yolunda giden herkes, yaratılışına uygun ve onurlu bir hayat yaşama yoluna girdi.
Bu yolun inanan insanlarla dolup taşması için Kur’ân’ın içerdiği kurtuluş kriterleri ile sünnetin sergilediği korunma ve kurtulma hareketlerinin, dünyanın her yerinde duyulması ve uyulması temennisiyle sözlerimi noktalarken, Müslümanlar başta olmak üzere insanların tamamını, vesîle-i necât olan Kur’ân’ın kurallarıyla kriterlerine kulak asmaya çağrımızı yineliyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.”
Dr. Ateş’in açış konuşmasından sonra Prof. Dr. Nesimi Yazıcı’nın yönettiği “Kutlu Doğum ve Kurtuluş” konulu panele geçilerek sunulan bildirilerde değerli düşünceler dile getirildi ve ruh-u Resulullah’a ithafen okunan 25 hatm-i şerifin duası yapılarak sevabı Hz. Peygamber (S.A.V.)’in ruh-u şeriflerine armağan edildi.
Program, davetlilere Peygamber sevgisinin sembolü olan gül takdimini takiben sunulan ikramın alınmasıyla noktalandı.